İsmail
BAHÇECİ'yi Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Yoldaşları anlatıyor:
Hala DEV-GENÇ ruhunu, DEV-GENÇ coşkusunu
akıtıyor yüreklere...
'95 yılıydı...Yürekleri
yangın olmuş analar, babalar çöplüklerde, mezarlıklarda, kuytu köşelerde
evlatlarını arıyorlardı. Dirisi değil ölüsüydü aradıkları, belki de kemikleri...
Başucunda ağıt yakacakları, gözyaşlarını akıtacakları bir mezar başı... Evlatlarının
üstünü örtecek toprağı sulamak, çiçeklerle bezemek istiyorlardı... Evlatlarının
kokusunu duymak istiyorlardı çiçeklerde... Gülüşlerini güllerde görmek,
coşkularını menekşelerde hissetmek... Gözyaşlarıyla beslemek evlat kokan çiçekleri...
"300 Kaybımız Nerede?" diye soruyordu
analar. Evlatlarının ölüsüydü istedikleri... "Cebimde mi ki çıkarıp
vereyim" diyordu katilleri korumakla yükümlü Demirel. Pervasız, fütursuz,
acıya bile saygısız.
300 kayıptan biriydi İsmail... '94 Aralık-'95
Ocak'ında, kim bilir hangi gizli işkencehanede,
karanlık zulmün hangi celladı ruhunu çalmaya
yeltenmişse; son cevap yerine tükürüp yüzüne celladın, zafer gülüşünü
yoldaşlarına, halkına bırakmıştı...
Mezarı yok İsmail'in... Saygı nöbeti tutamadık
başucunda... Ama ne geçti cellatların eline daha çok
kan, daha çok zulüm ve o çaresiz yenilgilerden başka? İşte İsmail 9 yıldır
bizimle... Dost-insan canlısı yine İsmail... DEV-GENÇ ruhunu, DEV-GENÇ coşkusunu
akıtıyor yüreklere... Güner'in kahkahalarıyla
süslüyor en coşkun konuşmalarını.
MÜBYÖD kurucusu ve başkanıydı İsmail.
Akademik-demokratik mücadele içinde gelişti, DEV-GENÇ coşkusu, DEV-GENÇ bilinciyle
büyüdü ve büyüttü gençliğin kavgasını... Ailesinin maddi koşulları fena değildi
ama onun gönlü kavgadaydı. Üniversiteler işgal altındaydı. Fabrikalar,
tarlalar, gecekondular... Ülke işgal altındaydı. Üniversiteler, YÖK sopasıyla
sermayenin sınırsız hizmetine sokulmuştu. Bilim, zulmün emrine verilmişti.
Durmak olmazdı. Çok hızlı gelişiyordu İsmail... Uzun bukleli saçları
yadırganıyordu başlarda. Kesti saçlarını. Çok okuyor, güzel konuşuyordu.
Öğrenci derneklerindeki tartışmaların vazgeçilmez polemikçisi,
kampanyaların vazgeçilmez ajitatörüydü. Düşüncelerini çok net ve güzel ifade ediyordu.
Çoğu kez Basın- Yayın kantininde Güner'le birlikte
pano hazırlarken bulabilirdiniz onu. Bir yandan da ateşli bir tartışmanın
içindedir. Öğrenci dernekleri ile ilgili bir gündem tartışmasıdır yürüttüğü, ya
da gündemden yola çıkarak DEV-GENÇ'in farkını somutluyordur. O bir DEV-GENÇ'lidir.
Bütün yeteneklerini, becerilerini DEV-GENÇ'i,
mücadeleyi büyütmek için kullanır. Yaptığı herşeyde
DEV-GENÇ coşkusu, pratikliği vardır.
Okullar açılırken öğrenci dernekleri dayanışma
masaları açar üniversitelerde... Üniversiteye yeni giren arkadaşlarına yardımcı
olmak, onlara paylaşımın güzelliğini hissettirmek için... Üniversitelerin üzerine
çöreklenen zulmün baskılarına, yasaklarına karşı birlikteliğin tohumlarını
ekerler... İsmail takım elbisesiyle herkesten önce hazırdır masada... Masanın
kurulması, hazırlanması, tek tek herkesle konuşulması...
her aşamada sınırsız bir emeği vardır İsmail'in. Zaten
konuşmayı çok sever. Hani denir ya, yedi kralla barışıktır. Herkesle çok kolay
iletişim kurar. Hem de her kesimden insanla... Neredeyse merhabası olmayan
kimse yoktur. Tabii polis de iyi tanır onu...
Bir ayağında hafif bir aksama vardır İsmail'in. Ama
bu ne emekçiliğine, ne coşkusuna engeldir. Pratik ihtiyaçları karşılamak için
para gereklidir mesela. Toplu çalışmalar örgütlenir. Geceleri fabrikalarda
çalışırlar. İsmail gece işlerinde mutlaka vardır. Üstelik bütün gece
çalıştıktan sonra ertesi gün yine okulda koşturmaca içindedir. Fabrikada bant
keserken uykusuzluktan parmağını kestiği bile olur ama aldırmaz.
MÜBYÖD için bir yer gereklidir. İsmail arar bulur.
Cihangir'de eski bir konak... Temizlenmesinde, düzenlenmesinde, açılmasında hep
emeği vardır İsmail'in... Gençliğin coşkusuyla, DEV-GENÇ'in
coşkusuyla dolar bina kısa süre içinde.
Sanatsal yetenekleri vardır İsmail'in... On
parmağında on marifet derler ya, öyledir. Güzel karikatür çizer. Güzel saz
çalar, türkü-marş söyler. Ve biz kavganın türküsünü İsmail'le söylüyoruz
yine... "Kaybettiler" İsmailimizi... Mezarı
başında ağız dolusu haykırıp and içemedik... Ama and olsun ti, İsmail'in coşkun yüreğini yüreklerimizden
koparıp alamayacaklar...
Seni kavgamızdan, seni umudumuzdan, yarınlarımızdan
çalamayacaklar İsmail...
***
Bir yoldaşı anlatıyor: “bunda en büyük paylardan biri hiç kuşkusuz
İsmail'indi”
Türkiye Öğrenci Gençlik Dernekleri Federasyonu'nun
(TÖDEF) kuruluş sürecinde tanıdım İsmail'i. Hani bazı insanlar vardır bir ana
sıcaklığıyla sarıp sarmalar, kendine bağlar sizi. İsmail tam da öyle biriydi.
Sıcak, sevecen, esprili (Evet çok espriliydi hem de.
Gülmeyi, güldürmeyi seviyordu besbelli. TÖDEF Yönetim Kurulu toplantıları onun
sayesinde çok keyifli, esprili geçerdi) yoldaş
canlısıydı.
TÖDEF sürecinde tanışmıştık. İsmail, başkanıydı
TÖDEF Yönetim Kurulu'nun. Bizler çeşitli illerden gelen merkezi dernek
temsilcileriydik. Her toplantıyı değişik illerde yapmaya çalışıyor, o illerdeki
havayı solumayı amaçlıyorduk. Her toplantıda bir ay önceki faaliyetler masaya yatırılıyor, yeni programlar
çıkarılıyor ve görev dağılımı vs. yapılıyordu. Kolay iş değildi bütün bunları
organize etmek, bunun sorumluluğunu yüklenmek. Ama İsmail'in tüm bu zor işleri
organize etmedeki ustalığına hepimiz tanık oluyorduk ve doğrusunu söylemek
gerekirse bu bize güven veriyordu.
Her ilin ve her merkezi derneğin kendine özgü
sorunları oluyor ve doğal olarak İsmail'den bu sorunlara çözüm yolu
göstermesini bekliyorduk. Sabırla dinliyordu bu sorunları ve öyle pratik çözüm
yolları gösteriyordu ki şaşırıyorduk. Çok iyi yetiştirmişti kendisini o genç
yaşına rağmen. Tek sorumluluğunun TÖDEF olmadığını, çok daha farklı, çok daha
büyük sorumluluklarının olduğunu da farkediyorduk.
Doğrusunu söylemek gerekirse herkesin altından kalkabileceği şeyler değildi
bütün bunlar. Yalnız İsmail, tüm bu sorumlulukları üstlenecek güveni vermişti
ki bu görevler onun sorumluluğuna verilmişti. Bu güveni vermişti yani İsmail,
ona bu güveni verenlere...
Merkezi öğrenci derneklerinin sorunlarını çözmekle
de kalmıyor, bizlerin bireysel sorunlarına da ilaç oluyordu aynı zamanda
İsmail. Bir sorunumuz olduğunu da söylememiz gerekmiyordu, sezgileri de çok
güçlüydü İsmail'in. Kendimden biliyorum. Bir toplantıya gitmiştim, tesadüf
toplantı yerine giderken yolda karşılaşmıştık. Selamlaşmadan sonra bendeki durgunluğu
farketmiş, "Hayrola bir sorun mu var?" demişti.
Konuşmak istemiyordum ama zorlamış ve ağzımdan alıvermişti kafamı kurcalayan
meseleyi. Perspektif sunmuştu hemen. Öyle rahatlamıştım ki... Durgunluk filan
kalmamıştı bende, 10-15 dakikalık bir sohbetten sonra. İyi geliyordu insana yani
İsmail.
Öğrenci gençlik içinde gözaltına alınma rekoru
İsmail'de idi o süreçte. Her gözaltının ondaki inancı daha da güçlendirdiği,
her gözaltıdan sonra görevlerine daha güçlü olarak
sarıldığı besbelliydi. TÖDEF süreci, öğrenci gençlik mücadelesinin kilometre
taşlarından biri olduysa ve bu mücadelede çok önemli bir işlev yüklendiyse,
ileriye taşınacak değerler yarattıysa, bunda en büyük paylardan biri hiç
kuşkusuz İsmail'indir. Bunu kimse reddedemez.
Sevecenliği ile,
yoldaşlarına duyduğu sevginin sınırsızlığı ile, cesareti, inancıyla örnek bir
devrimciydi İsmail. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
***
Bir yoldaşı anlatıyor:
“Bu
sürecin önderlerindendi”
İsmail Basın Yayın Yüksek Okulu öğrencisiydi.
Örgütlendiği süreci bilmiyorum. Tanıdığımda okulun dernek başkanı ve dernekler
platformunda temsilciydi.
Ve İsmail DEV-GENÇ'liler
arasında herşeyiyle en özgün ve renkli insanların başında
geliyordu. Dediğim gibi ilk dönemlerini bilmiyorum ama anlatılana göre İsmail,
uzun saçlı, enteresan renklerde ve biçimlerde kıyafetler giyen ve herhangi bir
modaya kapılıp gitmeden kendi tarzını oluşturan bir genç. Ki onu tanıdığım
dönemde artık giyimi, saçı-başıyla oldukça normal bir görüntü içinde olsa da
hala örgütsüz olduğu dönemden bazı izler vardı üzerinde. Örneğin askılı pantolon
giyerdi, sarı ya da pembe renk gömlekleri vardı, orijinal, ütüsüzlükten kırış kırış yazlık bir ceketi vardı ki yaz-kış üzerinde
görebilirdiniz.
İsmail'in görüntüsü gerçekten özeldi, o yüzden
üzerinde duruyorum biraz. Her daim bir sevimlilik... Biraz dağınık, bohem ama
hep neşeli, sevimli... Asla somurtkan, çatık kaşlı değil. Her an gülüyor,
şakalaşıyor, her an bir espri... Tarak yüzü görmediği belli kıvır kıvır saçları, traşlı
gördüğünüzde hemen mahçup gülümseyen bir yüz.
İsmail'in bir ayağı aksardı. Demokratik alanda
çalıştığı süre içerisinde bunun sıkıntısını çektiyse de,
ki mutlaka çekmiştir, ne hissettirir, ne de hissedilirdi. Ama onunla illegale
çekildiği ilk dönemlerde epey bir süre birlikte çalıştığımdan biliyorum ki,
ayağı konusunda tam bir irade çarpışması yürütmek zorunda kalıyordu.
Faaliyetin temel alanı sokaklardı ve neredeyse tüm
gün İstanbul kazan biz kepçe dolaşıp duruyorduk. Sokakta buluşuyor, konuşuyor,
takip kontrolü yapıyorduk. Bu da saatlerce yürümek anlamına geliyordu. Ve
dereleri tepeleriyle İstanbul normalde bile yorucuydu. İsmail için bu durum
kimi zaman tam bir azap halini alıyordu. Zayıf ayağı yorgunluk ve acı nedeniyle
zorluyordu onu.
Evet hiç unutmuyorum, özellikle ilk
zamanlarda çok çekti. Ve en başta kendi bünyesine karşı verdiği bu mücadeleyi kazanması
gerekti. Ve çok istediği, heyecan duyduğu illegal alan mücadelesinde kısa
sürede sokaklara hakim oldu. Kuralsızlık onun için tek
bir kez bile eleştiri konusu olmadığı gibi, bu konuda her zaman fazladan bir
sorumluluk gösterdi, uyarıcı eleştiriler almaktan gerektiğinde kaçınmadı. Çünkü
kendine güveniyordu. İsmail'in güveni sınanmış mücadele ve direniş içinde sağlamlaşmış
bir güvendi.
DEV-GENÇ önderlerinden, kadrolarından biri olarak bu
misyonun gereklerini hep hakkıyla yerine getirdi.
Sayısız defa gözaltına alındı demokratik alanda. O
dönem DEV-GENÇ için büyük önem taşıyan MÜBYÖD'ün
başkanı olması, polisin ona yönelmesini de beraberinde getirmişti. Tüm şube
deneyimlerinden iki kat moralle çıktı. Zaten biraz pasaklı olan o sevimli
görüntüsü şube sonrasında iyice belirginleşiyor, direnmiş, görevini yerine
getirmiş olmanın huzuruyla gözleri pırıl pırıl gülüyordu
her defasında.
MÜBYÖD yalnızca DEV-GENÇ'in
değil, gençliğin geneli için de önemliydi. Çünkü gerçek anlamda yasal tek
dernekti. Miting başvurularını MÜBYÖD yapıyor, basın açıklamaları, paneller ve
sayısız etkinlikler MÜBYÖD binasında gerçekleştiriliyordu. Bu alanda başka bir
alternatifi çıkmadı MÜBYÖD'ün. Ve bu derneğin o süreçte
DEV-GENÇ'lilik ruhunun geliştirilmesinde, yeni
kadroların ortaya çıkmasında, '90 Mart kararları gereğince yeniden
yapılandırılan Devrimci Hareket'in bu sürecine DEV-GENÇ'in
örgütsel, kültürel her anlamda eksiksiz katılabilmesine tartışmasız büyük bir
katkısı oldu. Ve biz bir ara bunu yani MÜBYÖD'ün
önemini, misyonunu gerçekten çok tartıştık. Demokratik
mücadelede bir mevzinin bu denli işlevsel, faydalı
olduğu örnek çok azdır sanırım. Ve tüm bu süreçte MÜBYÖD'ün
başkanı İsmailimizdi. Onun çabası, emeği, inadı,
ısrarı olmaksızın öyle bir kurum o misyonu yerine
getirebilir miydi bilinmez. Bu noktada İsmail DEV-GENÇ'in
ta kendisiydi.
MÜBYÖD için Tophane'de boş, virane bir bina işgal
edilmişti. Bu binada daha sonra Gecekondulularla Dayanışma ve Yardımlaşma
Derneği GEYAD ile Sakatlar Derneği de bir kat aldılar. Binanın işgal
edilmesinden sonra kullanılabilir hale getirilmesi için tüm DEV-GENÇ'liler seferber edilmişti. Gerçek bir viraneydi bina.
Onlarca insan haftalarca temizleyemedi, o haldeydi. Ve "Burası adam olmaz"
dediğimiz, yazın en güzel zamanlarını o pireli binada kan ter içinde
geçirdiğimiz o günlerde İsmail'in o ayağıyla çalışmasına bakıp utanırdık, öf-pöf
demek için yüzü olmazdı insanın. Onun morali, neşesi hiç bitmiyordu. Biliyordu,
o emekten güzel bir şey çıkacaktı ve çıktı da. Aylar boyunca polisin, sivil
faşistlerin, faşist mafyanın tüm tacizlerine, saldırılarına rağmen bizi oradan
sökemediler. Tüm direnişlerin, polisin kışkırttığı mafyayla çatışmaların da hep
önündeydi İsmail. Yaralandı, gözaltına alındı. Sonuç olarak gençlik
mücadelesinin tarihinde '80 sonrasının en önemli, en ileri çıkışlarının
yapıldığı, en kitlesel eylemlerin düzenlendiği '89-90 döneminde İsmail bu sürecin her anlamda önderlerinden biri olarak
belirdi.
MÜBYÖD'den sonra Merkezi Öğrenci
Gençlik Derneği İYÖ-DER'in ve ardından Merkezi
Gençlik Dernekleri'nin ülke çapındaki birliği olan TÖDEF'in
kuruluşunda en aktif rolü üstlenen yine İsmail oldu. Onun TÖDEF'in
önderliğini yaptığı süreç aynı zamanda DEV-GENÇ'in
illegal alanda da iyice kurumlaştığı bir dönemdi. Ve 12 Temmuz, 16-17 Nisan
gibi süreçler yaşanmıştı. İsmail'i tüm bu zorlu dönemlerde yine hep önder misyonuyla, moraliyle, öfkesiyle gördük. Bir noktada artık
yeraltına çekilmesi gerektiğinde İsmail, yılların demokratik alan savaşçısı,
tek bir an tereddüt geçirmeden, aksine büyük bir coşkuyla herşeyi
bir yana bırakıp yeni görevine, DEV-GENÇ İstanbul Komitesi üyeliğine başladı. Kısa
sürede bu görevin üstesinden gelmesini bildi.
Ama bundan önce demokratik alanda hep birlikte
çalıştığı ve adeta ayrılmaz bir ikili oluşturduğu Güner
Şar'ı anmak gerekir. Bağcılar destanı kahramanımız Güner Şar da İsmail gibi Marmara BYYO öğrencisiydi. Ve
demokratik alanda İsmail için anlattığımız tüm süreçlerde hep İsmail'in
"sekreteri" oldu. Bunun esprisi şöyleydi; İsmail derneğin başkanı, Güner ise sekreteriydi. Yasal olarak kağıt
üzerinde böyleydi. İsmail Güner'i kızdırırdı. Örneğin
İsmail'e birşey diyecek oldunuz, yanında Güner varken "Birşey isteyeceksen
sekreterimden randevu alman gerekir" deyiverir, gülerdi. Tabi Güner çantasını kaldırır "Bak vuracam
şimdi kafana" derdi. Güzeldi ilişkileri ve birçok şeyi birlikte
kotardılar. Güner ne kadar ağırbaşlı, hanım hanımcık
bir görüntü içindeyse İsmail bir o kadar afacandı ve dehşet bir ikiliydiler
gerçekten.
Darbecilik zamanlarında DEV-GENÇ, darbeci
şerefsizleri net biçimde komite ve üyeleriyle mahkum
ederek lanetledi. İsmail üst komite üyesi olarak DEV-GENÇ'in
darbeciliğe karşı bildirisini kaleme alanlar arasındaydı.
Bir süre sonra ben DEV-GENÇ'ten
dolayısıyla İsmail'den de ayrıldım. İsmail Bahçeci, Erol Yalçın, Kazım Gülbağ, Gülay Kavak, Ali Rıza Demir o dönemin bir kuşak
DEV-GENÇ'lileri olarak birlikteydiler yine.
Tutsak düştükten aylar sonra İsmail'in kaybedildiği
haberini duyduğumda işkencecilerin nasıl acz içine
düştükleri aklıma geldi ilk önce. Defalarca polisin en ağır işkencelerinden tek
kelime vermeden çıkmıştı İsmail. Kuşkusuz bu defa da canı pahasına DEV-GENÇ'li tavrını sürdürmüş ve katil sürüsünü çaresiz
bırakmıştı.
O bugün yüzlerce kaybımızdan biri. Ama onun ve tüm
kayıplarımızın izini sürecek, katillerini bulacak, hesaplarını soracağız.
Kayıplarımız; yalnızca fiziken nerede olduklarını
bilmediğimiz, aslında yerleri belli olan insanlardır. Onlar yüreklerimizdedir.
Şehitliklerini kesinleştirmek ve faşizmin bu en aşağılık politikasının
sahiplerinden bir bir hesap sormak görevi
unutulmayacak.