Yakınları, yoldaşları İsmail AKARÇEŞME'yi

Anlatıyor:

 

 

SDB'lerden bir yoldaşı anlatıyor:

"Bir Devrim Hamalı" İsmail AKARÇEŞME

 

İstihdam edildiğim birlikteki yoldaşlarla buluşacaktım. Randevu sokağına geldiğimde sokakta çok az insan vardı. Genç birisinin peşimden sağa girdiğini farkettim. Sokaktaki insanları süzerek acaba hangisi diye düşüyordum. Hiç birisini beni alacak yoldaş olarak göremiyordum. Genç olan kişinin de görünümü çok genç gösterdiği için, bu değildir diye içimden geçirdim. Takım elbise giymiş, elinde poşetle şemsiye vardı. Bana yetişip tanışma konuşmasına başlayınca "Herhalde kuryedir" diye düşündüm. Ama biraz sonra daha iyi tanıyacağım devrimin bir hamalı İsmail yoldaştı. Birlikte yürümeye başlamış, bir taraftan onu süzüyordum. "Ne kadar genç görünümü var" diye içimden geçirdim. Konuşması olgun, seviyeli ve tecrübeli bir yoldaş izlenimi bırakmaya başladı. Aynı birlikte çalışacağımı anlattı. "Bugün benim misafirimsin, birlikte akşama kadar dolaşacağımız için önce gel sana bir yemek ısmarlayayım, birliğimize gelişini kutlayalım" diyerek işçilerin yoğun olduğu bir bölgedeki lokantaya götürdü. Lokanta tabldot usulü çalıştığı için ikimize de aynı yemek geldi. Yemeği yerken sürekli çalışma bölgemiz hakkında bilgileri aktarıyordu. Bir ara param olup olmadığını sordu. Ben’de doğal olarak paramın olduğunu ve miktar söyledim. İsmail yoldaş gülümseyerek "Tamam güzel" dedi vs konuşmasına devam etti. Yemeğimizi yiyip o hemen kalkıp lavaboda elini yıkayıp kapıya doğru yürüdü. Ben de yıkanıp kasanın önüne geldiğimde kasiyer faturayı uzattı. Mecburen hesabı ödemek zorunda kaldım. İsmail yoldaş şaşkınlıkla gülüyordu. Daha sonra öğrendiğimde birlikte kiminle yemek yese hesabı başkasına ödetiyor, aynı oyunu yapıyormuş.

İsmail yoldaş kendisine bireysel eğitim programı hazırlamıştı. Birlikteki herkes böyle bir programın hayata geçiremeyeceğini, sadece sözde kalacağını söylüyordu. Eldeki mevcut kitapları sıraya koymuş ve haftada en az iki kitap bitireceğini önüne hedef olarak koymuştu. Her akşam düzenli olarak işlerini bitirdikten sonra kitap okuyordu. Dediğini yaptı ve hayata geçmez denen programı hayata geçirdi. Sık sık Önder Özdoğan yoldaşa "Bir devrimci için yapılamayacak hiç bir şey yoktur, bak ustalar böyle söylüyor" der, hem Önder yoldaşla şakalaşır, hem de devrimci iradenin güçlülüğünü ortaya kordu.

Toplu çalışma olarak da üssümüzde Savunma 2’nin "Türkiye’de devrimin yolu" adlı bölümü çalışma olarak kendimize seçmiştik. İsmail yoldaş Parti konusunu kendisinin seminer olarak anlatmak istediğini bildirdi. Parti ile ilgili gerek kendi yayınlarımızdan, gerekse diğer kitaplardan evimizdeki "çocuk odası"na kapanarak gece üçlere kadar araştırma yapıyordu. Biz ona "gündüz sokakta uyursun böyle giderse hem 1-2 gün sonra yorulursun bırakırsın" dememize güler, "siz görürsünüz” cevabını verirdi. Dediğini yaptı. Hem normal çalışmalarını yürütmüş hem Parti ile ilgili çok güzel, coşkulu bir seminer hazırlamıştı.

Sokakta normal programında bakacağı işleri bitirince zaman geçirmek için boş durmaz, yeni istihbarat çıkarmak için uğraşır ya da yeni randevu yerleri tespit ederdi. İstanbul'un bilmediği, girip çıkmadığı hemen hemen hiçbir yeri yoktu. Kendi içimizde konuşurken "yahu İsmail, bize 1-2 tane randevu yeri versene" derdik. O da bölgeleri tarif ederdi. En çok işçilerin bulunduğu yerleri, işçilerin gidip geldikleri çay ocaklarının nerede olduğunu bilir, bizleri oralara götürürdü. İşçilerin kendi aralarındaki konuşmalarını dinler, sonra bunlar hakkında yorum yapar ruh hallerini anlatırdı. Bir gün çay ocağında terzide çalışan çocuk çırakların konuşmalarına tanık olmuştuk. İsmail hemen yanlarına giderek terzilik hakkında anlatmaya başladı. Çıraklara işin püf noktalarını anlatıyor, nasıl kaytaracaklarını söylüyordu. O sürece kadar onun terzilikle ilgili yanını kimse bilmiyordu. Artık dikiş işi, ütü işi olursa hemen İsmail'in yanına koşardık. O gülerek "Tamam ben sizin dikişinizi, ütünüzü yaparım. İsterseniz bir dikiş makinesi alın size elbise dikeyim. Ama her dikiş için, ütü için 5 tane büyük tadelle isterim" cevabını verirdi. Dikiş veya ütü yaparken önce pazarlık yapar "veresiyemiz yok ama siz yoldaşımızsınız. Bu seferlik veresiye olsun” derdi.

Murat GÜL yoldaş tutsak düştüğü zaman burjuva basında çıkan ve kontrgerilla şefi Necdet Menzir'in yardım isteyen "konuşmuyor, hap almış" vb. olan spekülasyon haberleri ve sözleri karşısında öfkelenmiş "Onun bir devrimci olduğu, Devrimci Sol savaşçısı olduğunu unutuyor alçaklar, yenilgi karşısında nelerle saldırıyorlar görüyor musun?" demişti. Sonra üzerinde sürekli taşıdığı Talcid hapını eve bırakmış: "Sonra Murat yoldaş gibi alınırız, bize de hapçı derler bu alçaklar" diye söylemişti.

Silahların kullanımına ilişkin bir sohbetimiz vardı. Bir yoldaş silahın nasıl kavranacağını, nasıl nişan alınacağını, silahların hangisinin güçlü olduğunu vb. anlatıyordu. En sonunda "ah roketimiz olsa, şu silahım olsa" gibi konuşunca İsmail hemen atılmış "Ne kadar ağır silahın olursa olsun, eğer onu niçin, ne amaçla, hangi inançla kullanacağını bilmezsen bir işe yaramaz. Tamam, tekniği çok iyi kullanmalıyız, dediğin gibi silahın teknik kullanımı da önemli ama o silahtan çıkan kurşunun nereye gidecek iyi bilmek lazım. Karşındakinin düşman olduğunu ve yok etmen gerektiğini bildikten sonra kurşun tam adresini kendisi buluyor. Hem büyük olsa daha büyük eylemler yapsak ama şimdiye kadar yapılan eylemlerimiz tabancalarla gerçekleşti. Daha önceki yoldaşlarımız anlatıyorlar, üzerlerinde tabanca, diğerlerinde bıçak ve tornavidalarla kamulaştırmalar, eylemler gerçekleştirmişler. Demek ki elimizdeki silahı kullanabildikten sonra en büyük eylemi mevcut silahlarımızla yapabilirmişiz. Bir de tek başına askeri bilgiler yetmiyor. En önemli yan olan politikliktir."

Bir gün birliklere ilk geldiği günleri kendisine hatırlatan bayan yoldaş "doğru dürüst yazı yazamıyordun, yazılarını, raporlarını ben yazıyordum. O günleri hemen unuttun" diye esprisine "Sen o günleri bırak, ben onları unutmadım. Ama sen şimdiyi konuş. Kimin yazısı daha düzgün, kim daha çok yazı yazıyor, onu söylesene. Ne demiş halkımız 'çırak ustayı geçer', bana düzgün yazıyı sen öğrettin ama bugün ben senden daha düzgün yazıyorum. Zaten ben ne öğrendiysem yoldaşlarımdan, hareketimden öğrendim. Onların emeklerini hiç bir zaman ödeyemem." demişti. Mütevaziliği elden bırakmıyor, her zaman yoldaşlarına olan minnetini anlatıyordu.

Bir gün eve döndüğünde üzüntülü, hasta gibi bir hali vardı. Ne olduğunu sorduğumuzda 50 bin lirasını kaybettiğini anlattı. Sürekli hayıflanıyordu. Biz "merak etme, kendi paramızdan telafi ederiz, bu kadar üzülmeye değmez altı üstü 50 bin lira" dediğimizde, "sorun para değil, Devrimci Hareketin bir şeyine iyi sahip çıkmadım. Bugün paramı kaybettim, yarın kimliğimi, silahımı kaybederim. Tehlikeli olanı bu kadar nasıl dikkatsizlik yaptığım" demişti. Oysa parasını montunun cebindeki küçük bir delikten astarına düşürmüş. Başka bir yoldaş rasgele parayı buldu. Sık sık “komutan olacağım, ondan sonra daha ileri, MK olacağım” derdi. Biz de "kariyerist" diye espri yapardık. İsmail'de cevap çoktu. "Ben asker olarak hep kalırsan, sen kalırsan yeni birliklere kim komutanlık yapacak. Ben de zaten kariyer olarak onu söylemiyorum. Birikim olarak, yetkinlik olarak öyle olacağım. Hem komutan olmayı düşünmeyen, sorumluluk almayı düşünmeyen birisi devrimi de düşünmez.

Bir Devrimci Sol'cu hep ilerisini istemeli, bunun için çaba sarfetmeli." İsmail yoldaş sürekli kendisini yeniliyor, yeni şeyler öğreniyor, öğrendiklerini bizlerle paylaşıyordu. Onun kadar hızlı gelişen ve gelişim için çaba sarfeden insan az bulunur denilebilir.

İsmail yoldaş "üzerimde silah olduğu müddetçe düşman beni sağ yakalayamaz" sözüne layık bir şekilde bulunduğu üssü düşmana korkulu bir mevzi haline dönüştürerek şehit düştü. O, eylemlerin hep önünde yer alan, devrim için, halkı için her türlü fedakarlığı, özveriyi gösteren devrim emekçisiydi. Seminerini verdiği ve hep gözleri ışıldayarak anlattığı konu olan "PARTİ" onun ve diğer şehitlerimizin kanları üzerine kuruldu. Onun eylemlerdeki cüreti, emekçiliği, fedakarlığı bugün Parti-Cephe savaşçılarına örnek oluyor, yol gösteriyor.

 

Geri