İrfan
YENİLMEZ'i
Yakınları,
Yoldaşları Anlatıyor:
İrfan'ın Cepheli Yaptığı Bir Yoldaşı
Anlatıyor:
“Hareketimizi
bize getirdi!”
Ben İrfan'ı bir ev ortamında, kavgamızın içinde bir
insan olarak tanıdım. Henüz örgütlü bir insan değildim. Birgün
bize canlılığıyla, neşesiyle çıkıp geldi. Konuşkanlığı, yakınlığıyla geldi.
Onsuz olamayacağını, gurur duyduğunu söylediği Hareketimizi bize getirdi.
İrfan DEVRİMCİ SOL'cu
olmayı bir onur, bir şans olarak görüyordu. Daha erken bağ kurmamış olmayı boşa
zaman kaybı olarak kabul ediyordu. Bu onuru bizim de kafamıza kazımak
istercesine, Hareket'imizi, tarihimizi, şehitlerimizi anlatırdı. Özellikle sohbetlerimizin
çoğunun konusunu şehitlerimiz oluştururdu. Nasıl da imrenerek, özenerek
anlatırdı onları! Şehitlerimizin hemen hepsini sanki birebir tanıyormuş gibi
birçok yönünü biliyor ve bize ayrıntılarıyla anlatıyordu. Önemsiz sayılabilecek
bir şeyden başlıyordu anlatmaya ve kısa sürede bu sohbetleri politik içeriğine
kavuşturuyordu. 16-17 Nisan'ı, Sabo'yu, Ölüm Orucu'nu, cezalandırmalarımızı,
"Haklıyız Kazanacağız"ı...
Ondan bunları dinlemek benim için en büyük zevkti ve
bu sohbetlerimizden pek çok şey öğrendim. Bizimle kaldığı süreçte beni öyle bir
eve bağlamıştı ki, işten çıkınca hiçbir yere uğramadan eve koşuyordum. Bir
aradayken suskun tek bir an geçmez, İrfan oluşan her suskunluğu hemen
doldururdu. Bizim işimiz olduğunda da sessizce bir köşede kitabını okurdu.
İrfan'ın girişkenliğinin yanında bir çekingenliği de
vardı. Birçok konuyu çok rahat konuşur, sorar ama en ufak bir ihtiyacını
söylemeye çekinirdi. Eşimle yaşadığımız sorunlarda, tartışmalarda konuşkan
İrfan susar, neşesi gider, canı sıkılırdı. Tanık olduğu bir tartışmamızda
suratı asılmış, gün boyu sessiz kalmıştı. Kendisinde müdahale hakkı görmemiş
olacak ki bizimle ilişkide olan arkadaşa söylemiş ve onun müdahale etmesini
sağlamıştı.
Aç olduğunu söylemeye çekinen İrfan, Mücadele
Gazetesi'ni unuttuğumuzda kızmış, "ben burada sabırsızlıkla gazeteyi beklerken
siz nasıl unutabiliyorsunuz" diye çıkışmıştı bize.
Onu kısa zaman diliminde uzun sohbetlerimizde
tanıdım, çok iyi bir hafızası vardı. Aktüel bilgisi ise o gün kadar tanıdığım
devrimcilerde görmediğim bir yan olduğu için beni şaşırtmıştı. Ekonomiden tutun
da sinemaya kadar birçok konuda bilgi sahibiydi. Ama İrfan'ın bize yansıyan ve
beni en çok etkileyen yanı Hareketimizden söz ederkenki haliydi. Öyle bir
anlatışı vardı ki "oportünistler kıskansın" dercesine.
Biz onun duygularına ortak olmada dirensek de, o bize DEVRİMCİ SOL'cu olma mutluluğunu hissettirmeye çalışırdı.
Oportünistlerin "mistik tanımlama" diye küçümsediği DEVRİMCİ SOL ruhunu
anlatırdı bize. Anlatımları kendi kişiliğinde somutlanıyordu sanki. O zamanlar
bize de bu onuru taşımak istediğini anlayamamıştım İrfan Yoldaş!.. Şimdi çok daha iyi anlıyorum onu. Sadece her şeye rağmen
savaşma kararlılığında olanların sahip olabileceği bir onurdu bu. Coşku ve kararlılığı her koşulda taşıyanların ruhu.
Hareket'imize bağlılığını darbecilerden
bahsederkenki öfkesinde daha iyi görmüştüm. Darbecilerin ismi geçtiğinde o
neşeli hali öfkeye dönüşür, kendi elleriyle hepsini yok etmek isterdi.
Kendi halimizde, kendi sorunlarımızla uğraşırken
etrafımıza ördüğümüz duvarları coşkusuyla araladı. Tarihimizi, yoldaşlarımızı,
Önderimizi dinlemek en önemli işim olmuştu.
Ama sabırsızdın İrfan Yoldaş, Dar geliyordu
bulunduğu yer ona. Bu sabırsızlığı "acaba bizim yanımızda huzursuz mu?"
sorusunu aklıma getiriyordu. O neşeli halini görünce "yok, huzursuz
olduğundan değil" diyordum ama bir türlü anlam veremiyordum. Şehit
düştüğünü öğrendiğimde anlayabildim bu sabırsızlığını. Nasıl sabırsızlanmayasın
ki! Karadeniz'in geniş yaylaları, yüksek dağları dururken o mekân nasıl dar gelmesindi. Belli etmemeye çalıştığı sabırsızlık,
Hareket'ine, yoldaşlarına, dağlara, savaşa kavuşmanın sabırsızlığıydı.
"Gideceğim, fazla kalmayacağım sizde..." deyip
birgün geldiği günkü neşesiyle, coşkusuyla çıkıp
gitmişti. Tekrar gelebileceğini düşünüp bekledik. Beklerken şehit haberini
aldık. O artık hasretine kavuşmuştu. Onurumuzu bu kez de Karadeniz’e taşımıştı.
Parti'mizin onun hakkındaki anlatımlarını okuyunca onu daha çok tanıyamadığıma
üzüldüm. Hareket'ten uzak düşmene rağmen ısrarla Hareket'le bütünleşme çaban
anlatılıyordu. Bütünleşme çaban ve sabrın örnek gösteriliyordu. Senden alacak
çok şeyimiz olduğu vurgulanıyordu.
Bugün DEVRİMCİ SOL onurunu PARTİ-CEPHE onuruyla daha
büyüttük, senin ve tüm şehitlerimizin yol göstericiliğiyle bu onur daha da
büyüyecek, halka yayılacak. Sen yoldaşlarına kavuşmayı beklerken ben sana
yoldaş sıcaklığını veremedim! Ama bugün ben de yoldaşlarının içindeyim. Ve söz
veriyorum sana yoldaşım, bu onuru taşıyacağım. Sizlere bu onuru büyük zaferimizi
armağan ederek taşıyacağız...
***
Bir Yoldaşı İrfan Yenilmez'i
Anlatıyor:
“Onun
coşkusu, harekete bağlılığı, emekçiliği hiç gitmedi aklımdan.”
İrfan yoldaşla '93 yılında, hareketimizle tekrar
ilişkiye geçtiğinde tanıştık. O süreç darbe ihanetinin yaşandığı ve bu
alçakların çeşitli biçimlerde ilişkilerimize girmeye çalıştığı bir süreçti.
Bizim çalışma yaptığımız bölgeye hiç girememişlerdi ama yine de tedbiri elden
bırakmıyor, ilişkiye geçmek isteyen her insana karşı son derece temkinli yaklaşıyorduk.
Dolayısıyla İrfan'a da ilk dönemler yaklaşımımız böyle idi. Bir yıldır hareketle
ilişkisi yoktu. Nevşehir cezaevinden tahliye olduktan sonra da polis kendisini
aramaya başlıyor. O da gizlilik koşullarında inşaatlarda çalışmaya başlıyor.
Ancak hem hareketten uzaklaştırılmasının verdiği eziklikten, hem de demokratik
alanla ilişkiye geçmenin sakıncalı olacağı düşüncesiyle dolaylı yollardan bize
ulaşmaya çalışıyor. Örneğin, farklı hareketten bir insana bizim kurumlardan
yayınlarımızı aldırtıyor. Böylece bizim bu insan aracılığıyla kendisine
ulaşabileceğimizi düşünüyor, Bu da gerçekleşmediğinde, yine kendi çabasıyla
ilişki kurdu bizimle. Daha ilk karşılaşmamızda onun coşkusunu, harekete
bağlılığını görmek mümkündü. Uzun süredir ilişkisi olmadığı halde kişiliğinden
ödün vermemiş, hep kavganın içinde olacağı günü beklemiş, tüm ilişkilerini
hazırlıklarını buna göre yapmış. "Hangi düzeyde, nasıl bir görev olursa
olsun yapmaya hazırım, yeter ki tekrar hareket içerisinde yer alayım"
diyordu.
İrfan, darbe olayını hareketimizle ilişkisi yokken,
basından öğreniyor. "Darbe olayına en objektif bakabilecek insanlardan
biriyim çünkü ben olayı basından öğrendim ve hem mücadeleyi, hem de Darbeci
çözümü okuyarak darbenin lanetlenmesi gerektiğine karar verdim. Kimsenin de
etkisinde kalmadım". derdi. O süreçte hareketimizden
uzaklaştırılmış, zaaflı birçok unsur darbecilik unsuru ortaya çıktığında hemen
üzerine atlarken, İrfan hiçbir konum-kariyer kaygısı taşımadan, uzaklaştırılmış
olmasından dolayı harekete hiçbir olumsuz duygu beslemeden tekrar hareketin
saflarına gelmiştir. Bursa'da Yeni Çözüm Dergisi temsilciliği yaptığı sırada
tanıdığı yoldaşları Bülent Ülkü, Arslan Arı ve Osman Sönmez'i anlatırdı hep. Özellikle Osman Sönmez'i
çok severdi. Osman'ın eşinin darbeci olduğunu duyduktan sonra, "Ne olursa
olsun ben Osman'ın darbeci olacağına inanmıyorum, o böyle bir pisliğin içine
girmez" demişti. Ben o zaman Osman yoldaşı tanımıyordum. Durumunu
bilmediğim için İrfan'ın bu yaklaşımını duygusal bulmuştum. Ama İrfan haklı
çıktı. Osman yoldaşı gerçekten iyi tanımış.
İrfan'ın durumunu arkadaşlara anlattıktan sonra
kendisini korumak gerekiyordu. Bu yüzden onu kitle ilişkilerine götürüyordum.
Götürdüğüm bütün ilişkiler onu çok seviyor, çalışkanlığına, mütevaziliğine,
birikimine hayran kalıyorlardı. Şehit düştüğünü öğrendiklerinde de bundan çok
etkilenmiş, çok üzülmüşlerdi. İrfan'ın küçük burjuva aydın kaprisleri hiç
yoktu. Tam bir halk adamıydı. Bekletildiği süreçte dikkat çekmesin diye yine
inşaat işlerinde çalışmaya başlamıştı. Yaptığı ağır bir iş olmasına, kaldığı
evde, su, tuvalet vs. olmamasına karşın sızlanmıyor "Bu bölgede kalsam da
olur. Ama en büyük isteğim Karadeniz'in kırlarına gidebilmek' diyordu. Hareketten
gelen ilk haber beni çok sevindirmişti. Çünkü İrfan benim çalıştığım bölgede
kalacak, demokratik alana yönelik faaliyet yürütecekti. Hem durumunun
netleşmesi, onun hareketin saflarına tekrar kabul edilmesi, hem de birlikte
çalışacak olmamız beni coşkulandırıyordu. Tabii ki o da bu duruma çok
sevinmişti. Hemen oturup neler yapabileceğimizi konuşmaya başladık.
Ama benim sevincim kursağımda kaldı. Hemen ardından
gelen haberde İrfan'ın Karadeniz Kır'a gideceği, hazırlıklarını yapması
gerektiği söyleniyordu. Durumu kendisine söylediğimde, o coşku ve sevinçle
kucaklaşıp öpüştük. O çok coşkuluydu ama ben aynı zamanda bir hüzün
içerisindeydim. O, ölüme meydan okurcasına Canik'lere,
hareketimizin onurlu bir gerillası olmaya gidiyordu. Gidecek, belki de kısa bir
süre sonra şehit düştüğü haberini alacaktım. Nitekim öyle de oldu. Gittikten
birkaç ay sonra şehit düştüğü haberini okudum gazetelerden, Çok etkilenmiştim şehadetinden. Onun coşkusu, harekete bağlılığı, emekçiliği
hiç gitmedi aklımdan.
İrfan, bir gün benim kabanımı giyerek çıkıyor
sokağa. Annem ve kız kardeşim kendisini arkadan görüyorlar. Giydiği kabandan
ötürü önlerinde yürüyen kişinin ben olduğunu sanıyorlar. Arkasından yetişmek
için hızlı hızlı yürüyorlar. Onlar kendisine
yaklaştıkça İrfan da duruma bir anlam veremiyor. O da hızlanmaya başlıyor ve
oradan uzaklaşmaya başlıyor. Sonradan durumu kendisine anlattığımda çok
gülmüştük. Şehit düştüğünde anneme "o gün yolda gördüğün arkadaş şehit düştü"
dediğimde o da çok üzülmüştü. İrfan'a özellikle ilk tanıştığımızda soğuk
davrandığımı söylemiştim. Hep "acaba ona haksızlık mı yaptım" diye
düşünmüşümdür. Kendisi de bu yaklaşımımın farkındaydı ancak böyle olması gerektiğinin
farkında olduğundan bir şey demezdi. Ayrılırken bir daha görüşemeyecek olmanın
verdiği hüzünle kucaklaştık. Bursa'dayken bir duygusal ilişkisinin olduğunu,
ancak yıllardır görüşmediğini ve hem onun, hem de ilişkilerinin durumunun ne
olduğunu bilmediğini, harekete bu durumu da iletirsem iyi olacağını söyledi. O
güne kadar böyle bir durumdan hiç söz etmemiş, ben de sormamıştım. Yıllar
geçmesine karşın duygusal ilişkisine yönelik bu vefa duygusundan etkilenmiş ama
belki onu da bir daha göremeyeceğinden dolayı hüzünlenmiştim.
İrfan yoldaşla ancak bir kaç ay çalışıp, alt düzeyde
faaliyet yürütmüş olsak da onun kişiliğinden, mütevazılığından, coşkusu ve
harekete bağlılığından, yıllarca birlikte çalıştığımız birçok yoldaştan daha
fazla etkilendim. Dışarıda iken mezarını ziyaret etmeyi, ailesiyle tanışmayı
çok istiyordum ama koşullar buna izin vermedi. Şimdi burada kendisini tanıyan
diğer bir yoldaşla sık sık sohbetini yapıyor, anısını
tazeliyoruz. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
***
Bir Yoldaşı Anlatıyor:
Onun her davranışında devrimci kişiliği
görebiliyordum
İrfan'la ilk tanışmamız kısa bir süre için yanımızda
kalmasıyla oldu. Kısa zaman sürecinde çok az birlikteliğimiz olmasına rağmen,
gelir gelmez aramızda devrimci bir ilişki oluştu. Sanki bizi uzun süredir
tanıyor gibi sıcaklıkla girdi içimize. Sadece akşamları bir arada olabildiğimiz
için, onun sıcaklığı yakınlığı ve sohbetleriyle çok şey paylaştık. Benim için
onunla sohbet etmek ayrı bir zevk olmuştu. En sıradan konularla başlayan
sohbetimiz, halkımıza mücadelemize ulaşırdı. Birçok konu hakkında çok rahat
konuşabiliyor, her konu için söyleyebilecek bir şeyler buluyordu. Özellikle tarihimiz
ve şehitlerimizle ilgili en ufak ayrıntıyı bile hatırlıyor, anlatıyor, hissediyordu.
Onun her davranışında devrimci kişiliği
görebiliyordum. Devrimci olmaktan özellikle de Devrimci Sol'cu olmaktan gurur
duyuyor, çok şanslı olduğunu söylüyordu. Bekliyordu, bir şeyleri bekliyordu.
Bunu rahatlıkla fark edebiliyordum. Sabırsız bir bekleyiş içerisindeydi. Bunu
bize hissettirmemeye çalışıyordu.
Sabırsız bekleyişinin Karadeniz dağları için
olduğunu şehit düştüğünü Mücadele’yi okuduğumuzda öğrendik. Sabırsızdı, çünkü
Devrimci Sol'cu olmanın onur olduğunu göstermek istiyordu, o gururu dağlarda
dile getirmek istiyordu. Biz bunu ancak onuruyla Karadeniz dağlarında şehit
düşmesiyle anladık. İrfan'ın şehit düştüğüne değil, kısa bir sürede şehit olmasına
şaşırdık. Ama şaşırmamamız gerektiğini o sınırlı sohbetlerinde çok iyi
öğretmişti bize.
İrfan yoldaş Devrimci Sol'cu onuruyla şehit düştü.
Onun şimdi rahat olduğundan eminim. O ne kadar rahatsa düşmanlar da bir o kadar
rahatsız.
***
Üniversiteden Bir Yoldaşı İrfan Yenilmez'i Anlatıyor:
Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünü kazanarak Bursa’ya geldiğimde kalacak yer
sorunum vardı. Daha sonra öğrenci yurduna adım çıktı ve kampus
içindeki yurda kaydoldum. Öğrenci Gençlik içinde insan önce kendi
memleketlilerini arar. Ben de öyle yaptım ve Adanalı, Mersinli insanlarla tanışmaya
çalıştım. Tesadüftür ki daha sonra Dev-Genç içinde beraberce mücadele edeceğim
insanlarla tanıştım ilk önce. Ve bir Mersinli arkadaş bir gün okulda tanıştığı
bir arkadaşı getirdi odaya. Artvin Şavşat'lıydı. Adı
İrfan'dı. İlk olarak bana soğuk gelmişti.
Çünkü biz, Güneyliler olarak biraz sıcakkanlıyızdır.
İrfan’ın tavırları bana biraz resmi gelmişti. Tabii yanıldığımı sonradan
anladım. Biraz samimiyetimiz ilerleyince ne kadar arkadaş canlısı olduğunu hep
birlikte gördük. İrfan bize kitap getirmeye başladı. Getirdiği kitapları
kendisi okuduğu için bize anlatıyor, okumamızı teşvik ediyordu. Çevre olarak
hep demokrat yapıda insanlar olduğumuz için kitaplar bize yabancı değildi ve
severek, isteyerek alıyor, sonra İrfan’la tartışıyorduk.
O zamanlar siyasi yapılar kendisini ifade etmemişti.
Yalnız, İrfan'ın kendisine örgütlülük olarak Devrimci Sol'u belirlediğini ve
Dev-Genç’li olarak bizi de örgütlülük içine almaya çalıştığını anladık. Arkadaş
çevremizden dört-beş kişi olarak biz de kendimize "Dev-Genç'liyiz"
diyerek örgütlendik. Bizim Dev-Genç’li olmamızdaki ana etken tabii ki İrfan’dı.
Bıkmadan anlatırdı. Çok ama gerçekten çok okurdu. Bütün klasikleri okumuştu. Onu
her an bir şeyler okurken görebilirdiniz. Oportünizm onunla tartışmaktan özenle
kaçardı. Çünkü teorilerinin İrfan’la tartışmaya yetmeyeceğini iyi biliyorlardı.
Teorik olarak çok gelişkin olanları bile tartışmadan sonra İrfan'a "tamam
sen haklısın" derlerdi. Tabii bu, bizim için övünç, gurur kaynağı olurdu.
Bizim tartışmaya cesaret edemeyeceğimiz anlarda İrfan'ı yardıma çağırırdık. Bu
bir yandan bizi de ateşliyor, öğrenmeye, araştırmaya teşvik edici bir durumdu.
İrfan'ı örnek alıyorduk.
İrfan ve diğer öncü arkadaşların sayesinde Dev-Genç
olarak Bursa'da hemen her şeyin ilkine biz imza attık. Okulda ilk forumu, ilk
yürüyüşü, ilk işgali, ilk boykotu, ilk faşistlere tavır alışı hep Dev-Genç
yapmıştır. İrfan'ın Bursa'ya bir kazandırdığı da Yeni Çözüm Dergisi'nin
bürosunu açmasıdır. Deyim yerindeyse tek başına açmıştır büroyu. Hemen her şeyiyle
kendisi uğraşmış, İstanbul-Bursa arasında adeta mekik dokuyarak, Bursa’ya
mutlaka bir dergi bürosu açılması noktasında herkesi ikna etmiş ve sonunda
açmıştı. Dergi bürosu aynı zamanda bir DKÖ gibi çalışıyordu, İrfan sayesinde.
Orada birçok insan gide-gele İrfan’ın çabalarıyla örgütlenmiştir.
İrfan çok yönlüydü. Öğrenci gençlikten,
gazeteciliğe, memur alanından mahalli birimlere kadar birçok alanda faaliyet
göstermiştir. Ve her alanda da örgütçü yanını göstermiş, çalıştığı alanlarda
hemen gözle görülür bir hareketlilik yaşanmıştır. Bir bakarsınız bir piknik
örgütlemiş mahalli birimden herkesi pikniğe götürmüş, bir bakarsınız yeni
tanıştığı öğrencilerle bir sinemaya gitmiş, ya da tekstil işçilerinin
yürüyüşünde elinde pankartlarla en önde yürüyor, ya da tutsak ailelerini alıp
Bursa E Tipi Cezaevi önünde oturma eyleminde görebilirsiniz onu. Sıcaktı, dost
canlısıydı. Resmindeki gibi her zaman sımsıcak bir gülüşü vardı. Giyimiyle,
tavırlarıyla, üslubuyla kısaca her şeyiyle örnekti, dosttu, arkadaştı,
yoldaştı...