İrfan BARLIK'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Çalışma Arkadaşları İrfan Barlık'ı Anlatıyor:

 

İrfan Barlık (Ferhat) Yoldaşımızı Kavgamızda Yaşatıyor, Hesabını Sormaya Devam Ediyoruz

Şehitlerimiz kavgayı bize öğreten, devrim yolumuzu aydınlatanlardır. Onların yaşamları da şehit düşmeleri de birer okuldur. Eğer Parti kültürü, Parti inancı, önderlik sevgisinden bahsedeceksek Ferhat'ın yaşamını ve şehit düşmesini anmadan geçemeyiz.

Ferhat'ta bir hedefe ulaşmak için iki gün bile sabretmemenin eserini bulamayız. Hedeflerini en genel olarak belirler ve ortaya çıkacak sorunların çözümünde her zaman en ağır sorumluluğu kendine alır. Beyni oportünizmin ve teslimiyetçiliğin suyunda kırk kere yıkanmış nice insanlara aylarını vermiştir. Bu derece gözleri kör edilmesine rağmen Ferhat onlara muhakkak bir şeyler öğretmiştir. İlgilenmeye başladığı insan bir süre sonra deyim yerindeyse büyülenir. Ferhat'ın çok ilgilendiği insanla az ilgilendiği insan arasındaki farkı çok bariz görmeniz mümkündür. Her insanın en sıradan sorunu bile onun için üzerinde saatlerce durulması gereken, çözüm bulunması gereken sorunlardır. Her insanı her ilişkiyi sabırla işler ve her zaman uzun vadeli düşünmemiz gerektiğini anlatırdı. Bu sabır bir dervişin veya İsa'nın sabrı değil; bilakis gerektiği yerde patlamak için bekleyen bir bombanın sabrıdır. Coşku, inanç, devrimin bir adım daha ileri taşınması özlemleri içini yakıp kavurmaktadır. Ama O sakin, sabırlı bir şekilde yapısını inşa etmekle meşguldür.

Kendi alternatifini yaratma, onlara çaba sarf etme onda bir tutkudur. Kesinlikle bıkmaz. Tekrar tekrar anlatır. Karşısındaki anlamadığı veya hata yaptığı zaman sebebini ilk önce kendinde arar. Tekrar tekrar "niye anlatamadım' diye düşünür. En son karşısındakini sorgulamaya başlar. Öğretebileceği her şeyi öğretmeye ve bir an evvel Parti'ye yeni bir kadro yetiştirmeye çalışır. Yanında çalışanlar anne babalarından öyle itina, öyle çaba, öyle ilgi görmemiştir dersek yanlış olmaz.

Parti'nin kendisine verdiği görevlerin yerine getirilip getirilmemiş olması onun kendi kişiliğini tartarken alacağı temel ölçüdür. Eğer bir görev yerine getirilmişse, Ferhat Parti'mizle bütünleştiğini düşünür. Yok eğer görev şu veya bu sebeple yerine getirilmemişse Ferhat'ın sorgu sandalyesinde göreceğimiz yine Ferhat'tır. Bizim insanlarımızla çalışırken de, sıradan insanlarla çalışırken de yöntemi budur. İşler ters gittiğinde "Parti'nin karşısına çıkacak yüzüm kalmadı" demiştir birçok kere.

Hayat onun için yaşanılacak değerdedir. Hayatı sever ve dolu dolu yaşar. Esprilerinden nasibini almayan yoktur. Esprileri de kendi kişiliğinin göstergelerinden biridir. Hedef yine öğretmek ve kırmamak.

Her davranışından hareketimizin yoğun tecrübesini taşıdığını görmek mümkündür. Ama ondan ne konumuna ne de yılların insanı olduğuna dair en ufak bir hareket göremezsiniz. Hareketimiz içinde 16 yıldır bulunduğunu anlattığımızda insanların saygısı bir kat daha arttı. Ayrıca ne kadar emek harcadığını, yorgun olup olmadığını da anlamak mümkün değildir. Bunları asla konu etmez. Çalışma alanını dirhem dirhem, taş taş kendi inşa etmiştir. Bununla övündüğü asla görülmemiştir. Ama yarattıklarını, Parti'nin olanaklarını koruma söz konusu olduğunda Ferhat bombası patlar ve asla affetmez. İlişkilerin çarçur edilmesine, küçük burjuva zaaflardan, kuralsızlıklardan dolayı Parti'mizden soğutulmasına asla anlayış göstermez. Şehitlerimizin her damla kanının, yılların emeğinin o ilişkilerde ve olanaklarda cisimleştiğini görür ve bunların ziyan edilmesine yönelik bir davranış Ferhat'ı kesinlikle karşısında bulur. Yani tam anlamıyla bir sahiplenme ve mütevazilik okuludur Ferhat...

Kılavuz, cephanenin geçirilmesi aşamasında çalışma kuralsızlıklarına düştü. Ferhat onu sorgularken "Başıma her şey gelebilir. Ama cephane sapasağlam gerillaya ulaşmalı." demişti. Bu sahiplenme duygusuna kılavuz şaşırıp kalmıştı.

Şehit düşmesi de bir okuldu, yaşamı gibi. Parti'ye, gerillaya, yani Ferhat'ın özlemlerine, sevdiklerine cephane ulaştırma emri almıştı. Bu emri yerine getirmek için can atıyordu. Cephaneyi geçiren kafileye katılmak zorunda değildi. Ama yoldaşlarıyla uzun bir süre tartışarak kendisi gitmeye karar verdi. Tehlikeli diye hamallar fünyeleri taşımak istemediler. Fünyelerin olduğu çantayı o sırtlandı. Kafasında eğer pusuya düşülürse, fünyelere bir mermi sıkıp onlarla beraber düşmana sıkılan bir kurşun olmayı planlamıştı. En önde sınırı geçti. Onun yaptığı bu davranış diğerlerine cesaret kaynağı oldu. En önde çatışarak şehit düştü, ne yazık ki, fünyeleri patlatmaya zamanı olmadı. Ama Ferhat bombası düşmanın beyninde patladı. Artık düşmanın korkması için bir sebebi daha var.

Parti'yi ve yeni insanı bu denli özümsemiş bir yoldaşımızın kendi çevresinde bıraktığı etki yüksek olmalıdır kuşkusuz. Nitekim öyle de oldu. Onlar Ferhat'ı iyi tanıyorlardı. Ferhat onlara emek harcayandı. Onların dert ortaklarıydı. Hatta bir kısmının hayata bağlanma sebebiydi. Bugün Şam'ın, Halep'in yoksul Kürt evlerinde onun resmini görmeniz mümkün. Çünkü Ferhat, Kürt halkının Kawalar kervanının bir neferidir artık.

Bize, yoldaşlarına, onun anısını yaşatmak, hesabını sormak görevi kalıyor. Düşmanın korkusunu, halklarımızın umudunu büyütmek görevimiz var. Sana ve bütün şehitlerimize and olsun ki, başaracağız.

"Ferhat Yoldaş Yaşıyor, Partimiz Yol Gösteriyor, Cephemiz Savaşıyor!"

"Yaşasın Önderimiz Dursun Karataş!"

 

Çalışma Arkadaşları, 14.02.1996

 

***

 

Bir arkadaşı anlatıyor:

 

İrfan Barlık'ı çok önceden tanımama rağmen, pek fazla ilişkimiz yoktu. 1987 yılında bir yoldaşım İstanbul'a çalışmaya gideceğimizi söyledi. Bir yoldaşı da alacağımızı söyledi. Kim olduğunu sordum. "Eski bir tanıdığın" dedi. Israr etmeme rağmen yine de adını söylemedi. O gün seni aradık fakat bulamadık. Bizler bir işyeri açarak çalışmaya başladık. Daha sonra birgün bir baktım işyerinde yoldaşla birlikte oturuyorsun. Yoldaşlık sıcaklığı ile ve buna bir de uzun bir süre görüşmeme eklenince o karşılaşmanın sevincini, coşkusunu daha da arttırmıştı. Bunu şu şekilde dile getirmiştin, "hemen herkes burada galiba. Çalışmak daha ayrı bir zevk sizlerle" demiştin. Ve ertesi gün çalışmaya başlamıştın. Senin görevin mali işleri halletmekti. İşyerindeki harcamaları sen yapardın. Çalışan insanların maaş ve primini sen verirdin ve bir gün dahi bu konuda sorun yaşanmadı. İşyerini daha iyi duruma getirmek için en fazla kafa yoranların başında sen geliyordun. O kadar mütevazi ve alçak gönüllüydünki çalışanlar seni burada parayla çalışıyor zannetmişler. Yani bu mütevaziliğin ve alçak gönüllüğünün sadece bize karşı değil tüm halka karşıydı. Sana verilen iş ya da görev neyse bunu en iyi şekilde yapmaya çalışırdın. Ve bu konuda düşünür, planlar, öyle yapardın. Seninle kaldığımız süre içinde işini birgün dahi aksattığını görmedim. Bu sahiplenme duygusu sende çok gelişmişti. Özellikle harekete, yoldaşlarına ve halkına çok bağlıydın. Bunu yaşamın her anına yayıyordun. Yukarıda çok mütevazi ve alçak gönüllü demiştik. Fakat harekete, yoldaşlarına ve halkına zarar veren ya da verecek olanlar karşısında aslan kesilirdin. Bir yerde hata, eksik ve zaaf gördün mü bunu hemen yüzümüze karşı söylerdin. Daha sonra sizlerden ayrıldım. Sizler Devrimci Sol'da daha ileri görevler almışsınız.

Birgün bir yoldaş geldi ve İrfan Barlık'ı tanıyıp tanımadığımı sordu. "Niye soruyorsun " dedim. Şehit olduğunu söyledi. O anda konuşamadım. Ve o yoldaşa hiçbirşey söyleyemedim. Fakat içimi bir burukluk ve hüzün kaplamıştı. Ama düşmana kinim bir kat daha artmıştı.

Yoldaş senin ve tüm diğer yoldaşların hesabı sorulacak, sen rahat uyu senin attığın tohumlar yeşermiş ve ülkenin dört bir yanında saçılıp filizlenmiş. Ben bunlara bizzat şahit oldum. Ve birgün o müjdeyi sana vereceklerdir.

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

Seninle çok kısa süre birlikte olduk. Ama bu kısa süre seni tanımaya, senden öğrenmeye yetti. Yoldaş sevgisini öğrendim senden. Hep sevgiyle bakardı gözlerin, yoldaşlarına, değil kırmak, onlara gelebilecek en küçük bir zararı önlemek için çırpınırdın. Mütevaziydin. Uzun yıllar mücadele içindeydin. Deneyimin, birikimin vardı. Ama bu ancak senin olgunluğundan anlaşılırdı. Bildiklerini anlatmaya çalışırken, eğitmeye çalışırken alçak gönüllü, yalın ve sabırlıydın. Emek harcamayı seviyordun.

Olumsuzluklar karşısında üzülürdün. Bu yüzüne, gözlerine yansırdı. Ama asla surat asmaz, gülümserdin. Olumsuzlukları gidermek için koşturur, çabalardın.

Yoldaşlarına duyduğun sevgiyi, halkına da duyuyordun. Evinde kaldığın, ilişkin olan insanların sana olan sevgileri, saygıları ve bağlılıkları, senin devrimci kişiliğinin, bağlılığının sonucuydu. Çocuk-büyük herkes seni görünce çok sevinirdi. Seni göremediklerinde merak eder sorarlardı. Yolunu gözlerlerdi. Seni ailenin bir ferdinden ayrı görmezlerdi. Onlarla saatlerce tartışır, mücadeleyi, Parti’mizi anlatırdın. Sohbetleriniz uzayınca Kürtçe türküler dinlemeye başlardınız bu kez sohbetleriniz bu türküler üzerinde yoğunlaşırdı.

Kürt’tün. Kültürüne, değerlerine sahip çıkıyordun. Bana Kürtçe öğretmeye başlamıştın. Kürtçe öğrenmenin önemini anlatıyordun. "İhtiyacın olur öğrenmek gerekiyor, bir Kürt köyüne gitsen, nasıl çalışma yapacaksın" diyordun.

Fuat, Elmas ve İsmet'in şehit düştüklerini birlikte öğrenmiştik. Duyduğunda hiç konuşmamıştın. Anlatmak istediğin çok şey vardı belki. Yapmak istediğin çok şey vardı. Koşullarından dolayı o an bir şey yapamıyordun. Bunun üzüntüsünü duyuyordun. Yoldaşlarını kaybetmiş olmanın burukluğunu duyuyordun. Bunları sözlerle ifade etmesen de, bakışlarınla anlatıyordun.

Vatan sevgisini özlemle dile getirirdin. O çok sevdiğin vatan topraklarında ve yoldaşlarına cephane taşırken şehit düştün.

Rahat uyu İrfan yoldaş...

 

Geri