Zeynep KORKMAZ’ı
yakınları, yoldaşları
anlatıyor:
Yakını ve yoldaşı anlatıyor:
Merhaba Zeynep Yoldaş
Zeynep yoldaş, orta halli, Türk milliyetinden bir
ailenin çocuğuydu. Dört kız, üç erkek yedi kardeştiler. Köyde ailesinin işi çok
olduğu için yazın anneannesinin yanında kalırdı. Zeynep yoldaş kendini
sevdirmesini bilirdi...
Ailemiz içinde en sevilen yeğenimdi. Bizim küçük
çocuğumuz olmadığı için hep bizimle kalırdı. Sözünü kimseden çekinmeden
konuşurdu, açık sözlüydü. İlkokulu ve ortaokulu Kilis'in Söğütlü Köyü'nde
okudu. Bir ara köyde terzilik kursuna gitti. Liseyi Gaziantep'te 19 Mayıs Lisesi'nde
okudu. Gaziantep'te hep benim yanımda kaldı. Bana hep devrimciliği sorardı.
Konuşurduk, anlatırdım.
Ben sana sorardım okulu bitirdiğin zaman ne
olacaksın? diye. Ya öğretmen, ya hemşire olacağını
söylerdin. Öğretmenliği niçin istediğini sorardım. "Çocukları çok sevdiğim
için, daha iyi yetişmelerini istediğim için" derdin. Hemşireliği niçin
istediğini sorduğumda yine insanları sevdiğim için diye anlatırdın. Öğretmen
oldu ama düzenin öğretmeni olmadı. O sözünü tuttu halkının öğretmeni oldu.
Zeynep yoldaş liseye başladığı zaman kredili sistem
vardı. "Ne bu, parası olanlar
okuyor, olmayanlar okuyamıyor" diyordu. Artık düzenin çirkin yüzünü
yaşamda görmeye başlıyordu. Kendi gibi dershaneye gidemeyen arkadaşları da
vardı. Eve geldiği zaman hep sinirli konuşurdu, çevresindeki insanların
yoksulluk içinde olması moralini bozardı. Devrimcilik yapmak istiyordu. Okulda
kredili sisteme karşı imza topladılar. Artık birşeyler
yapmak istiyordu... Bir gün eve arkadaşlarını getirmişti, konuşuyordu ama biraz
sıkıntılıydı. Yeterince açamıyordu konuyu. Ben bekledim biraz. Benden yardım
istiyordu ama söylemiyordu. Ben kendi bildiğin gibi konuş, okulda yaşadıklarını
anlat dedim. ...
Kendi de arkadaşlarının evine gidip geliyordu. Diğer
bazı aileler Zeynep yoldaşın devrimci olduğunu öğrenince tepki göstermişlerdi.
Bunları geldi bana anlattı ama kızmıştı. Zaten karasın, kızdığın zaman daha çok
kara oluyorsun demiştim. Hemen tepkisi yükseldi; "Ben sana ne anlatıyorum, sen beni dinlemiyorsun" demeye
başladı. Hemen boynuna sarıldım, gönlünü alıp anlattım, bunlar olur ama seni
kapıdan kovarlarsa sen pencereden girmeyi öğren demiştim. Devrimci olmak budur,
bir şeye bozulma, devrimci insan düzeni değiştirmek için vardır. Sen
arkadaşlarının aileleri evden kovdu diyerek oraya gitmemezlik
yapma dedim. Ondan sonra devrimci çalışmasına temposunu artırarak devam etti.
Ben 1990'da tutsak olunca kendisi de biraz sıkıntı çekiyor. Çıktıktan sonra
verdiğim parayı almamaya başladı. "Zaten senin işin yok, bir de benimle
uğraşıyorsun" dedi. "Sen
bunu al, öğretmen olduğun zaman bana fazlasıyla ödersin" dedim.
Acımızı, sevincimizi birlikte paylaştık.
'93 Eylül'ünde Gaziantep'te dergi bürosu açıldığı
zaman gelenleri karşılarken sende öyle bir sevinç vardı ki, görülmeye değerdi.
Kurumlarımızı sahiplendin. Sende hep bunları gördüm. Hani Zeynep yoldaş, biz
tutuklandıktan sonra dergi işi sana düşmüştü. Düşman bizleri tutuklamakla bizim
kurumların kapalı kalacağını düşünüyordu. Ama sen buna izin vermedin. Düşmanın
baskısına, işkencesine boyun eğmedin. Mevzilerimizi korudun. Gaziantep
Hapishanesi'ne görüşe geldiğin zaman bana söz verdin. Her şeyi ben yaparım
demiştin. Sözünü tuttun Zeynep yoldaş. Hep sevdan gerilla olmaktı. Bizler
Malatya Hapishanesi'ndeyken senin gözaltına alındığını öğrendim. Elbistan Hapishanesi'ne
koymuşlardı seni 94 Temmuz'unda. Bana mektup yazmıştın. "Sevgili dayıcığım, Bizler Malatya'ya gelmek için eyleme başladık"
diyordun. SAG'nin 36. günü tahliye olmuştun. Bir gün
sonra da Malatya'ya görüşümüze gelmiştin. Baktım, gözlerime inanamadım.
Geldiğin için biraz kızmıştım. Durumun iyi değildi. Sen ise "Olsun ben sizleri gördüm ya bana birşey olmaz" demiştin.
Hem "yeğenim"din,
hem de yoldaşımdın. Nereye gitsem peşimden koşarak gelirdin. Çankırı Hapishanesi'ne
geldiğimde ziyaretime ilk gelen sendin. Sevgili yoldaş biliyordum çok severdin
beni. Ben de seni severdim. Geldiğin zaman tüm haberler sendeydi. Anlatırdın
gelişmeleri. Yine Demet TANER yoldaş için pikniğe giderken yolda sizleri
çeviriyorlar. Düşman gözaltına alıyor. Burada kararlı tavrını koyduğun zaman
düşman şaşırıyordu. Sen bunları anlatırken sevincinden yerinde duramıyordun.
Tavır koymayı kimden öğrendin diye soruyorlar, cevap yok. Düşman, üzerindeki
Grup Yorum tişörtünü çıkarıyor, seni öyle bırakmaya çalışıyor. Sen tişörtü
almaya çalışıyorsun. Bunları anlatırken devrimci coşkuyu nasıl yaşadığını
görüyordum.
1996 yılıydı.
"Daha ne zaman çıkacaksınız" demiştin. Sana; sen yakayı düşmana
kaptırma demiştim. Sen "Ben yakayı düşmana kaptırmam" demiş,
"Gelirsem de temiz gelirim" diye eklemiştin. Sen sözünü tuttun Zeynep
yoldaş. Artık aramızdaki ilişkiler dayı-yeğen ilişkisi değildi; yoldaşlık
ilişkisiydi.
Köyde kaldığın zaman bahçelerin içinde düşe, kalka
bahçe sulardın. Emekçi yanın küçük yaştan beri devam ediyordu. Bunu devrimci
mücadele içine de taşıdın sevgili yoldaş. Sevgili yoldaş köyde kaldığında artık
ekmek yapmayı da öğrendin, seni artık gelin ederler demiştim. Cevap yoktu.
Çünkü senin sevdan sağlardı. Evet, sen Parti-Cephemizin gelini oldun. (...)
Sen demokratik alanda çalışırken, Gaziantep'te
yaşananları görüyordun. Dergi satışında yan çizenler oluyordu. "Bunlar
ne" diyordun. "Boyunuza bakın
da utanın", "Devrimcilik yapacak adam yalan söylemez" deyip
doğruyu, güzeli göstermeye çalışıyordun. Devrimciliği bırakanlara kızardın.
"Ben bu insanları anlamıyorum" derdin. Ve aynı anda bize de sitem
ederek "Sizler çıkınca bıraktığımız
zaman kafanıza ben sıkarım" demiştin. Sevgili yoldaşım senin öyle
kararlı konuşmalarını duyduğum zaman içim içime sığmıyordu. Bizim Kara Kız
kabukları parçalıyor demiştim. Sen doğru olanı yaptın sevgili yoldaşım. Sen Parti-Cephemize
layık oldun. Sözünü tuttun yoldaşım. Gözün arkada kalmasın.
Demokratik alandayken solla tartışmalarınız olurdu.
"Hep çıkarcı bunlar" diyordun. Onlarla tartıştığını duyardım. Bazen
kırıcı olduğunu söylerlerdi. Ama yine de seni severlerdi. Konuş tartış ama
ilişkileri devrimci tarzda yürüt demiştik. Karşındaki teorik konuşuyordu, çok bilmişliğini kabul etmiyordun, soruyordun, "Savaşın
neresindesiniz?" diyordun. Cevap alamıyordun. Artık sen de daha açık
görüyordun, sadece ağzı laf yapmak yetmiyordu. Devrimci, yaşamın içini dolduruyorsa
devrimciydi.
Bizler '93 Ekim'inde gözaltına alındığımızda sizler
basın açıklaması yapmaya gitmiştiniz. Çeşitli kurumları haberdar etmek için
çevreye telefon etmeye başladığınız zaman oraya deden de geliyor. Bakıyor sen
oradasın. Basın açıklaması bitip eve geldiğiniz zaman deden sana; "Kızım senin ne işin var orada dolanıyon, çevrende bir sürü erkek var sen evinde
otursana" diyor. Dedenin konuşmalarını anlatıp anlatıp
gülüyordun. "Aha sen şu bizim etmiyesiceye bak, her tarafa telefon ediyorlar. Bizim kadınlar
erkekleri geçmişler..." demesi çok hoşuna gitmişti. (...) Burada seni
bilen yoldaşlar bana takılmaya başlıyorlardı, "artık Zeynep gelmiyor"
diyorlardı. Bazı yoldaşlar senin yeraltına gittiğini bilmiyorlardı, bunun için
"Bir gün gelir" diyordum.
Sevgili yoldaşım, o bir gün geldi haberin. Bilmeyen
yoldaşlar çok üzüldüler, ama savaş bu. Dersim'de
şehit olduğunu ondört gün sonra öğrendim. O gün benim
kapı nöbetim vardı. Yoldaşların içeride çalışmaları vardı, ben o sırada bölge çalışması
için araştırma yapıyordum. Konu Gaziantep ve Kilis'ti. O bölgeleri bildiğim
için Kilis'ten başladım araştırmaya. Kilis'te şehitlere gelmiştim, Devrimci
Yol'cu şehitleri yazdım. Ve noktayı koydum. Dolaşmaya başladım. Saat 17.15
falandı. Mazgal açıldı. Memur elime bir telgraf verdi. Gözlerime inanamadım,
senin adın ve ardından bir başsağlığı geçiyordu: " ailemizin başı sağolsun" diye. Soğukkanlı olmaya çalıştım,
yoldaşların içeride çalışması bitti. Telgrafı sorumlu yoldaşa verdim "Bu Zeynep sizin Zeynep mi?" dedi.
Cevap verdim ve yukarı çıktım. Ranzama oturdum. Sorumlu yoldaş geldi, bir
şeyler söyledi ama cevap vermekte zorlandım, gözlerim yaşarmaya başladı,
havalandırmaya çıkıp biraz dolaştık.
Sevgili yoldaşım seni yoldaşlara anlatmak istedim o
an. Şunları söyleyecektim Zeynep yoldaşım. İlk okuduğun kitabı söylemeye
çalıştım ama söyleyemedim, ilk okuduğun kitap "Sosyalizm Kazanacak"tı. Bunu söyleyemedim yine gözlerim
yaşarmaya başladı. Konuşmak istiyordum ama ses çıkmıyordu. Sen "Sosyalizm
Kazanacak" kitabını alıp okumaya başladığın zaman sana sormuştum, "anlıyor
musun?" demiştim. Yine doğal şivenle: "Yahu
dayı, işte öğrenmek için okuyorum" demiştin. "Sosyalizm Kazanacak" kitabını bir ayda okumuştun.
Evet, sevgili yoldaşım; sosyalizm kazanacak, biz kazanacağız.
Senden son haber bu yılın 11 Nisan'ında almıştım.
Hani bana "Yeliz" diye haber göndermiştin. Sen, "yengem bayramda görüşe gelir, yengemi, Deniz'i, Halil'i, Zeynep'i
benden dolayı öp" demiştin. Ama o görüşe yengen gelmedi. Senin selamını
yengene, Deniz, Halil, Zeynep'e gönderdim sevgili yoldaşım. Şehit haberini
aldığım zaman panoya fotoğrafını astık. Fotoğrafta yanında iki sevimli bebe de
vardı. Sonra onlardan ayrıldığında bebeler okula gitmemişler, "Biz Yeliz ablamızı istiyoruz"
demişler. Sevgili yoldaş, sen evden ayrıldıktan sonra hani çok sevdiğin çocuklar,
Deniz, Halil, Zeynep devamlı seni soruyorlardı. "Halam ne zaman gelecek, gitti bir daha gelmedi" diyorlardı.
Görüşe geldiklerinde seni çok sevdiklerini söylüyorlardı. Pikniğe giderken gözaltına
alınmıştınız. Çocuklar da görmüşler. "Halamı polisler çok dövdüler
baba" diyorlardı. Hem onlar da seninle beraber gözaltına alınmışlardı. Sen
onlarla daha çok bütünleşmiştin. Anneleri kendilerine bir şey dediğinde senden
destek beklerlerdi. Deniz'i yanına çağırıp konuşur "halam yapma" der,
onlara gazete, kitap okurdun. Seni okula gönderirken, Deniz pencereye çıkıp
sana seslenirdi, "Hala çabuk gel" diye. Akşam dönüşü üçü de seni merdivenlerde
karşılarlardı.
Sevgili yoldaşım sen sevildiğin gibi severdin de.
İlgilenirdin. Seni bir ana gibi severlerdi. O sıcaklığı onlara vermiştin.
Deniz'e, Halil'e, Zeynep'e artık devrimcilik konusunu da anlatmaya başlamıştın.
Sen ailemizin yiğit savaşçısı olarak şehit düştün. Seni unutmayacağız sevgili
yoldaşım. Sen rahat uyu Sevgili yoldaşım. Sen Kilis'in bereketli topraklarında
doğdun. Savaşı seçtin, Dersim'de şehit düşen
yoldaşlar gibi sen de korkusuzca düşmanın üzerine yürüdün. Savaşarak şehitler
kervanına katıldın. Parti-Cepheli olmak senin isteğindi ve sözünü tuttun.
Dayın, Yoldaşın.
(Bu
yazı Halk İçin Kurtuluş’un 4 Temmuz 1988 tarihli 88. sayısında yayınlanmıştır.)
***
Bir yoldaşı anlatıyor:
dönemem belki geri"
Ailemizle tanışalı daha 6 ay olmuştu. Antep Kurtuluş
Bürosu'nda çalışmak üzere Antep'e gittim. "Düztepe
dolmuşuna binip hastane durağında inersin, seni orda bekliyeceğim."
Zeynep'in sesini ilk duyuşumdu bu. Hastane durağında başlayan
ve bugüne kadar taşınan bir özlem ve umut Zeynep ve Zeynepler.
Beraber çalıştığımız dönemde özellikle benim yeni
olmamdan dolayı çok sorunlu günlerim oldu. Ama şimdi geriye dönüp baktığımda
birçok noktada Zeynep'in haklı olduğunu görüyorum. Zeynep bir teorisyen
değildi. "Mangal gibi yüreği", inancı, inatçılığı ile tam bir sıra
neferiydi. Bir annenin hassaslığı, şefkati ve bir o kadar da kiniyle Parti'ye
ve ona ait her şeyin üzerine titrerdi.
Zeynep bir haftalığına şehir dışına çıkacaktı.
Gerekli şeyleri konuştuktan sonra yolcu ettim. O hafta boyunca gittiğim
yerleri, dergi satışını, görüşmeleri ve özellikle de harcamaları iğneden ipliğe
not tutarak geçirdim. Zeynep döndü. Tuttuğum notları ve sözlü olarak gerekli
bilgileri verdim. Harcamalar bölümünü dikkatlice inceledikten sonra "çok
harcamışsın" dedi. Ben en büyük aferini beklediğim
konuda bu yorumu duyunca şaşırdım. Başladım anlatmaya ve tartışmaya. Ben ve
diğer arkadaşlar ısrarla harcamaların diğer haftaların aksine bu hafta daha
düştüğünü belirtmemize rağmen Zeynep bu. "Doğru, diğer haftalara göre daha
az ama tasarruf yapılabilecek şu şu noktalarda özen
gösterilmemiş" cevabını şimdi daha iyi anlıyorum.
Antep, katliam operasyonlarının ve tutuklamaların
diz boyu olduğu o süreçte Zeynep'in inancı ve fedakarlığıyla
ayakta kaldı.
Ne yapsa ne etse de beyninin ve yüreğinin en güzel
parçası sürekli Dersim Dağları'nda idi. Sonunda muradına erdi. Ve Dersim
Dağları'nın belki de en güzel, en bereketli olduğu bir zamanda, Mayıs'ta taktı
gelinliğini ve duvağını. Dilinde son kez mırıldandığı "Uyandırın anamı, söyleyin gidiyorum/Yolumu gözlemesin dönemem
belki geri" dizeleriyle gelin gitti.
(Bu anlatım
Yürüyüş dergisinin 14 Mayıs 2006 tarihli 52. Sayısında Onlara Dair köşesinde
yayınlanmıştır.)