Zeynep Eda BERK'i Yakınları, Yoldaşları

Anlatıyor:

 

 

"Sevecen, mütevazı ve her şeyiyle devrime adanmış bir yürek"

"Devrimci olduğum için mutluyum. Yaşamın, yaşamanın ancak böyle anlamlı olduğunu gördüm. Mücadele etmeyen insanların yaşamını düşünüyorum. Nasıl mutlu olabiliyorlar, onları motive eden şey nedir? Onları yaşama ne bağlıyor?”

Eda buydu işte. İçtenliğiyle, samimi, mütevazı yanlarıyla. Tüm olanaklarını hiç tereddüt etmeden DEV-GENÇ örgütlenmesine sundu. Olanaklarını, yetenek ve azmini bütünüyle sunarken temizliği, duruluğu, ama doğallığıyla mücadelenin neferi olduğunu görüyorduk. Yoktan yaratmaya çalıştıklarında asla ayrıcalıklığını hissettirmedi. Gözaltılar düşmanı daha yakından tanımasını, netleşmesini sağlamış, sınıf öfkesini ve coşkusunu yenilemiştir. Canlı, dinamik ve coşkulu yapısı, mücadelede tereddüt-süzlüğü ve cesareti, insan ilişkilerinde sevecen tavırlarıyla çevresinde hep saygı ve sevgi kazandırırdı.

Yeraltı yaşamında çevreye uyum sağlayabilmek, eriyebilmek, kullanılan sabit yerleri meşrulaştırmak da önemlidir. Eda bu görevini de doğallıkla yapıyor ve apartmanın yöneticisi de olabiliyor.

Duygudaşından ayrı kaldığında, bunu fiziksel yanıyla taşıdığını düşünür "Ayrıyken bile yalnız kalmayacak bir ufka vardık" diyerek, kadın-erkek yoldaşlığının bedelini yürüyen sevgisinde paylaşırdı. Duygudaşı içeri düştüğünde ilk sorusu "Tavrı nasıl?" olmuştu. Duygusal ilişkinin mücadelenin sıcaklığındaki anlamı buydu işte. Mücadelenin güzelliği ve onuruyla sevginin, sevdanın güzelliği eşdeğer olmalı, pürüzler taşımamalıydı ona göre.

Cezaevinden ilk firar haberini duyduğumuzda, Eda gece uykusuz kalmış, okul arkadaşlarımıza firar coşkusunu paylaştıracak sürpriz bir pastayla gelmişti. Pastada "Hoş geldin... Kesilmiş bir kol gibi omuz başımızdaydı boşluğun..." yazıyordu.

Sınırsız olanaklara sahipti. Ama onları Son noktasına kadar devrimcilere sunmaya da hazırdı. Zekî ve korkusuzdu. Gerekiyorsa herkese kafa tutardı.

İyi yürekli ve mütevaziydi. Herkese yardım ederdi. Kibirli hiç değildi.

Bugün gibi hatırlarız. Okulda Müslüman gençlik kalabalık bir grupla gelip anfide barikat oluşturmuştu. Sayıca azdık. Konuşmaya başladıklarında, Eda ve birkaç arkadaş ellerindeki şemsiyeyi sıralara vurarak protesto edip konuşmayı engelliyorlardı. Şemsiyeleri parçalanmıştı. Ertesi gün gazetelerde bu şemsiyeler için "birbirlerini öldürmek için şişler de getirmişlerdi" dediler.

Sınırsız enerjisiyle, öğrendiği her şeyi anında aktaracak sabırsızlığıyla her zaman örnek aldığımız bir dostumuz, kavga arkadaşımızdı.

(Bu anlatım, Haziran Yayınevi tarafından yayınlanan “Bize Ölüm Yok” adlı kitapta yayınlanmıştır.)

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

Mücadeleye ilk başladığımız süreçlerde öğrenme açlığımız çok daha büyük oluyor. Şekillenmeye hazır bir çocuk gibi yoldaşlarımızın gösterdiği her davranışı bilinçli ya da bilinçsiz dikkatlice izliyor, örnek alıyoruz. Onların belki de doğallıkla yaptığı davranışlar, direnişler bizim kişiliğimizi şekillendiren net çizgiler haline geliveriyor.

DEV-GENÇ'li olmak büyük bir onur ve gururdu. Fakat önemli olan bundan sonra DEV-GENÇ'in cüret, atılgan, başeğmeyen kişiliğini kendimizde somutlayabilmekti. DEV-GENÇ'lileri büyük bir dikkatle inceliyor, anlattıklarını dikkatle dinliyor ve bilincimize yerleştiriyorduk. Eda'nın kendi kişiliğinde doğallaşmış, meşruluğuna inanç, pratiğine, konuşmalarına da yansıyordu.

Yeni örgütlendiğimiz dönemde Zeynep'in de içinde bulunduğu bir grup DEV-GENÇ'li gözaltına alınmış, işkence görmüş ve yeni bırakılmıştı. Onları ziyarete gittik. O neşe içerisinde işkencecileri alaya alarak şubeyi anlatıyordu. Bizim uzak olduğumuz, bizi ürküten şube onun anlatımlarıyla düşmanın rezil olduğu bir komediye dönüyordu.

Gözaltısı bir mitingin afişlemeleri sırasında olmuştu. Bir kahvehaneye yaptıkları afişte polisler içeriye girip onları karakola davet etmiş, onlar da afişlemeye hiç ara vermeden afişlerin izinli olduğu tartışmasını yapmışlardı. Ama gözaltına alınmaktan da kurtulamamışlardı. Şubede boyun eğmeyen, düşmanı çileden çıkaran davranışlarıyla beraber işkenceden başları dik çıkmıştı.

 

Geri