Zehra
Kulaksız'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Bir direnişçi uğurlandı
Küçükarmutlu sokaklarından
Direnişin 57. Şehidi
Küçükarmutlu Direniş Evindeki 4.
Şehit
Zehra KULAKSIZ
“Biz bir dost sofralarında bir de
harman dalında diz kıranlarız”
28 Haziran
2001
21.30- Şenay Hanoğlu’nun
kızı Pınar, Zehra’nın elinden ve bandından öptü.
21.35 Babaanne Zehra’nın başında ağıt yakıyor. Zehra
ve Canan’a söylediği sözleri söylüyor. Zehra ve Canan’a “ölüm orucunu bırakın”
dediğini söyleyince, Canan’ın ona “Babaanne sen bize ne demiştin başladığın bir işi yarım bırakmayacaksın’”
diye cevap verdiğini anlatıyor.
21.50- Nabız 72, tepki veriyor.
23.35 Durumunda bir değişiklik yok.
*
29 Haziran
2001
01.00- Nabız 72.
01.28- Derin bir iç geçirdi.
02.55- 2 kere zorlanarak derin derin
nefes aldı.
06.14- Hıçkırıklar başladı.
07.23- Gözlerini açtı.
09.55- Nabız 55 atıyor. Nefes alıp vermeleri
derinleşti.
10.00- Bir kaç kez hıçkırdı. Nefes alıp vermeleri
derinleşti. 20-30 saniye kadar gözlerini açtı.
14.15- Babası ve Babaannesi yanına geldiler. Babası “kahraman
kızım benim” diyerek dışarı çıktı.
15.30- Nabız dakikada 69.
17.20- Gözlerini açıp kapadı. Derin derin nefes aldı.
18.12- Derin derin soluk
alıp vermeleri aralıklarla devam ediyor.
19.33- Zehra Kulaksız şehit düştü.
*
20.30- İkinci ölüm orucu ekibindeki direnişçiler,
Zehra’yı alnından öptü ve saygı duruşu yaptılar.
20.30- Refakatçi arkadaşları sırayla alnından
öptüler.
20.35- Başında marşlar söyleniyor.
*
Bundan tam 256 gün önce Türkiye’nin tüm
hapishanelerinde F Tiplerine, halka yapılan baskılara son vermek için ölüm
oruçları başladı. İstanbul üniversitesi’nde okuyan
Zehra direnişin içerisi dışarısı olmaz diyerek bu kavgada ben de varım dedi ve
ölüm orucuna başladı.
Kardeşi Canan Kulaksız da aynı günlerde İzmir’de
ölüm orucuna yattı. Canan daha sonra İstanbul’a geldi. Yanyanaydılar
artık ölüm yürüyüşünde.
Önce Canan şehit düştü.
Kardeşinin şehit düştüğü evde, adımları, yüreği bir
kez titremeksizin sürdürdü yürüyüşünü Zehra. Zulmün önünde boyun eğmek yoktu.
Dost sofralarının dışında diz kırmak yoktu.
O artık Canan’ın ablası değil, öğrencisiydi. Öyle
diyordu.
Üç mevsim direndi ve ölüm orucunun 221. gününde 29
Haziran’da ölümü yendi.
Şehit düştüğü öğrenildiğinde İstanbul’un tüm semtlerinden
öğrenci gençlik ve halkın diğer kesimlerinden insanlar evin önünde toplanmaya
başladı. Sayıları kısa sürede bini aştı.
Fidan
burada, Cengiz burada, Veli Dayı burada...
Tahliye
edilen kızıl bantlılar burada... Direnişin sesi,
Armutlu’da
yankılanıyor...
Evin karşısındaki duvara “DAHA KAÇ İNSAN ÖLECEK KAÇ
İNSAN SAKAT KALACAK?” yazılı, TAYAD’LI AİLELER imzalı, Zehra’nın gülümseyerek
baktığı bir pankart asıldı. Sanki, ben gidiyorum ama
siz benim bıraktığım yerden devam edin diyordu.
Hava kararmıştı. Ama yürekler aydınlıktı. Saat 22.30’da,
meşalelerle aydınlanan kortej, önde “Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez”
pankartıyla yürüyüşe geçti. Ellerinde “Zehra Kulaksız Ölümsüzdür”, “Gençlik
Zehralarla Geleceğe Yürüyor -İYÖ-DER yazılı pankartlar açıldı.
Bini aşkın yürek, elleri üzerinde Zehra’yı
taşıyarak, Armutlu’nun sokaklarını aşıp, ölüm orucu direnişçisi
Osman Osmanağaoğlu’nun bulunduğu evin önüne gelindi.
Osmanağaoğlu onu selamladı. “Direnişin
içerde ve dışarda devam ettiğini ve zafere kadar
süreceğini” bir kez daha belirtti. Zehra son kez yoldaşlarını ziyaret ediyordu.
Sevgi Erdoğan’ın ve Fatma Şener’in bulunduğu evin önüne gelindi.
Sevgi ayağa kalkabilecek durumda değildi. Ama, mutlaka dışarı çıkıp, genç yaşında ölümsüzlüğe ulaşan
bu Laz kızını selamlamalıydı. Sedye ile dışarı çıkarıldı. Yanında yıllarca
Zehra ile birlikte mücadele vermiş, ölüme beraber yatmış Fatma Şener de vardı.
Sevgi ve Fatma, onu zafer işaretleriyle selamladılar. Fatma’nın konuşması
istendi fakat kelimeler boğazına düğümlendi, konuşamadı. Megafonı
Sevgi’ye uzattılar: “Hoşgeldin Zehra. Hoşgeldin güzel kızım. Biz zaferi çoktan kazandık...”
Armutlu’nun sokakları bir kez daha
sloganlarla aşılıp direniş evine dönüldüğünde, devrimci gençlikten bir
arkadaşı, Zehra’yı ve mücadelesini anlatan bir konuşma yaptı. Daha sonra sözü
babası Ahmet Kulaksız aldı:
“Benim iki kızım şehit düştü. Ama mücadele sürdükçe
daha bir çok kızım olacak... Bir kızım Fatma da ölüm
orucunda ben gene burada onlarla birlikte olacağım”...
Dev-Genç’liler, İstanbul’un yoksul semtlerinden
emekçiler, sabaha kadar evin önünde nöbet tuttular.
Bayraklar
dalgalanıyor... Yürekler kabarıyor... Sel
oluyor
direniş... Zehra’lar, Zehra’nın ışığında yürüyor...
30 Haziran öğlene doğru, Zehra omuzlarda, son kez Armutlu’nun sokaklarında...
Yoksul semtlerin işçileri, memurları, işsizleri, ev
kadınları ve ille Dev-Genç’li yoldaşları taşıyor tabutunu.
Bine ulaşmış sayıları. Armutlu’nun
sokakları coşku dolu, öfke dolu bir kortejin adımları altında sarsılıyor.
Osman Osmanağaoğlu’nun
evinin önüne gelindiğinde Zehra’yı bekliyordu Osman. Söyleyecek sözü vardı.
“Yoldaşlar, kardeşler, bu düzen öyle bir düzen ki
yemek yiyorlar dediler, şehit düştük. Daha geçen günlerde hapishanelerde
katliam yaptılar, hastanelere kaldırdılar. Biz hastanelerde öldük. Geldiler
dediler ki sizi tedavi edelim. Reddettik. Bir kez daha gördüler ki biz yine
ölüyoruz. Bir gece geldiler ki davanızı satın. Satmayız dedik. Özgür bırakalım
dediler. Başka bir çareleri kalmadı...”
Sevgi, Fatma ve Zehra, son kez selamlaştılar. Bin
yürek Zehra’yı omuzlarında taşımaya devam etti.
Zehra,
Karadeniz’de... Doğduğu topraklarda...
Canan’ın
Yanında...
Akşam üzeri saat 16.00’da Zehra,
doğduğu topraklara, Karadeniz’e doğru yola çıkarıldı. Arkadaşları ve TAYAD’lı Aileler yanındaydı yine.
1 Temmuz öğleden sonra Rize’ye varıldı. Doğduğu yer
olan Dağsu köyü girişinde Zehra yeniden omuzlara
alındı. “Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez”, “ Gençlik Zehralarla Geleceğe
Yürüyor - İYÖ-DER” imzalı pankartlar açıldı.
Düzenin eli kanlı bekçileri de gelmişti. “Kahramanlar
Ölmez Halk Yenilmez” pankartının kapatılmasını istediler. Ama o pankart
direnişin, onurun simgesi şehitlerin kanı ile yazılmıştı. Zehra’nın son
yürüyüşünde o pankart da olacaktı. Arkadaşları ve aileler pankartı vermediler
ve yürüyüş devam etti.
Dini gelenekler yerine getirildikten sonra
yoldaşları, arkadaşları ve aileler Zehra ve Canan’ın mezarı başında
toplandılar. Trabzon, Artvin, Samsun’dan da Dev-Gençliler gelmişti. Devrim
şehitleri, Canan ve Zehra için yapılan saygı duruşundan sonra arkadaşları onu
ve mücadelesini anlattılar. Şiirler okundu, Dev-Genç marşı söylendi.
Törenin sonunda Zehra, “Kahramanlar
Ölmez Halk Yenilmez”, “Zehra Kulaksız Ölümsüzdür”, “Yaşasın Devrimci Halk
Kurtuluş Cephesi” sloganlarıyla ölümsüzlüğe uğurlandı.
(Yukarıda anlatım, Yaşadığımız Vatan
Dergisinin 9 Temmuz 2001 tarihli 98. Sayısında yayınlanmıştır.)
***
Bülent Durgaç'dan
Zehra'ya
“Bu
onur 'biz'im”
Merhaba Sevgili Zehra,
Sana yazdığım ikinci faksıma başlarken selam ediyor
ve (karalanmış) kucaklıyorum.
Başımız sağolsun
halkımızın başı sağolsun. Ailelerimiz de Gülsüman ablamızdan sonra Canan'ımız da (karalanmış) kanat
çırptı. Canan bir kardeş, (karalanmış), bir yoldaş olarak öğretmeye devam etti
son anına kadar.
Onur senin sevgili Zehra, bu onur bütün olarak
'biz'im. Nasıl ki bugüne kadar kimseden alacağımızı bırakmadıysak, bundan sonra
da (karalanmış) olsa mutlaka alacağız. Ve Canan'ın bana yazdığı mektupta da
dediği gibi; "... Dediğim gibi moralimiz, coşkumuz hep böyle yüksek olduğu
sürece, umudumuzu hiç yitirmediğimizde yani, güzel günlere bir o kadar daha
yakınız demektir. Bunca açlıktan, acıdan, ayrılıktan sonra bizim de günümüz
gelecek..."
Çok söz söylemeye zaten gerek yok, (karalanmış)
sizler konuşuyorsunuz...
Siz ailelerimiz, “ses hareket yok” diyenlere inat,
direnişin zaferine olan sarsılmaz inancınızla, direnişimizin yükü ve bedelini
bizlerle birlikte omuzladınız. Böyle olması da biz’de doğal. Bizim ayrı
olduğumuzu kim görmüş ki bugüne kadar.
Direnişimizin sesi, soluğu olarak, suskunlara,
seyircilere nasıl mücadele edilmesi, hakların nasıl alınacağı konusunda da
örnek oluyorsunuz.
Bizler böyle bir aile olarak şimdi direnişin yükünü
birlikte omuzlayıp ölüyorsak, zaferin türkülerini de birlikte söyleyeceğiz, zafer
halayına hep birlikte duracağız. Hiçbir şey ama hiçbir şey bunu engelleyemez.
“Umudun öyküsünü yazmak bize düştü,
Bize düştü sunmak hayata ömrün baharını,
Acıları tas tas içmek, kan
tükürmek ihanete,
Bize düştü göz yaşsız
ağlamak genç ölümlere,
Yetim şafaklara kardeş olmak,
Alayla gülümsemek karanlıklara,
Hasret vurgunuyla yanmak,
Vedalaşmadan yürümek sonsuzluğa... bize düştü.
Tarih payıdır kaçınılmaz
Vurun kanatlarınızı dostlarım.
Bülent Durgaç
Edirne F Tipi - 27 Nisan 2001
(Yukarıdaki mektup, Vatan dergisinin 19 Kasım 2001 tarihli 115.
Sayısında yayınlanmıştır.)