Yusuf
ERİŞTİ'yi Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Yusuf Erişti; Devrime ve Halka
Bağlılığın Adı
Sömürü düzenlerini sürdürebilmek için halka
saldırmak, egemenlerin ortak yönüdür. Günümüzde bu saldın yöntemlerinin hemen
hepsi CIA ve Pentagon patentlidir. Kaybetme politikası da, diğer insanlık dışı
uygulamalar gibi bu merkezlerden üretilir. Kayıp politikası ilk olarak Nazi Almanyası'nda gündeme gelir. Daha sonra Latin-Amerika'da
insanlar karanlıkta kaçırılır ve kaybedilirken geride kalan sis perdesiyle
birlikte yüreklere korku salmak ister işkenceciler.
Şimdi ülkemizde de bu politika hızla yükselerek
devam ediyor. Bugüne kadar 300'e yakın insan devlet tarafından kaçırılarak katledildi
ve akıbetleri bilinmemektedir. En güzel canlarımız, en değerli insanlarımız bir
yerlerden işkenceciler tarafından zorla kaçırıldı. Sonra da "nerede?"
diye sorulduğunda, o klasik ve buz gibi söz tekrarlandı "bizde
yok..." Yüzlerce ana, dağlanan yüreğinin ateşiyle, binlerce yıllık Anadolu
kültürünün verdiği öfkeyle isyan etti. Zordu kayıp acısına dayanmak... Ne sarılıp
ağlayarak acını hafifleteceğin ölü bir beden, ne de kin ve öfkeyle kucaklayabileceğin
"öldüler yenilmediler" yazan bir mezar taşı vardı ortada...
Yusuf Erişti de bu politikanın ilk kurbanlarındandı.
Yusuf, tüm yaşamım çalışarak kazanmış bir emekçiydi. Devrimcilikle tanışması,
12 Eylül öncesine dayanır. O devrimin emekçisi ve sıra neferi, halkın saygı ve
sevgiyle bahsettiği "bizim Yusuf'tu. 12 Eylül'den sonraki bir operasyonda
tutsak düşmesiyle birlikte, 2 yıl hapishanede kaldı. O yıllar yenilgi yılları,
zor yıllardı. Ve böyle bir dönemde Yusuf un hareketi sahiplenmesi anlamlıydı.
Yusuf, en son 14 Mart '91 günü saat 8:30 sularında, İstanbul Belgradkapı
civarındaki bir randevusuna gider. Fakat yerini veren bir hainin yardımıyla tekrar
işkencecilerin eline geçer. Yusuf un yoldaşlarına, davasına ve hareketine
ihanet etmeyeceğini bilen katiller, azgınca saldırırlar ona. Ama ondan
aldıkları tek cevap, "Size söyleyecek hiçbir şeyim yok, hiç bir şey söylemeyeceğim''
olur. Bu andan itibaren onu yenemeyeceklerini anlayan işkenceciler, onu
kaybetmeyi kafalarına koymuşlardır artık. Yusuf, işkencecilere kendi inlerinde
ağır bir tokat indirmiştir.
Yenilgiyi hazmedemeyen işkenceciler, Yusuf'u
Gayrettepe adlı işkencehanede gören bir çok tanığın da olmasına rağmen "biz de yok"
derler. Onu kaybedenler ancak kendi namuslarını ve şereflerini kaybederek
acizliklerini sergilemişlerdir. Her kayıpta yaşadıkları kendi yenilgileridir.
Ve bu yenilgilerini, kayıpları da gizleme çalışmaları yanılgıdır. Tarih
zalimlerin hükmünü çoktan vermiştir.
(Yukarıdaki anlatım, Zafer Yolunda Kurtuluş dergisinin 6 Nisan 1996
tarihli 39. sayısında yayınlanmıştır.)