Yemliha KAYA'yı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Yoldaşları anlatıyor:

 “Biz Bir Ölürüz Bin Doğarız.

Öleceğiz Ama Biz Kazanacağız”

 

Burada ... yaşadığımız güzellikleri anlatmakla kitaplar dolusu  yazılar yazılabilir. Ama herkes İstanbul topraklarında, özellikle gecekondu semtlerindeki dostlarımız bunu biz şehit düştükten sonra tamamlayacaktır.”

Yoldaşlarına son kez yazdığı mektupta mücadele hayatında yaşadığı güzellikleri anlatıp ardından böyle diyordu Yemo.

Yemo'nun yaşadığı güzelliklerin içinde neler yoktu ki; kimi zaman bir bardak çayla gelecek günlerin sohbeti, bir eylemin nasıl yapılacağı, bir piknik veya şenliğin düzenlenmesi, gazetenin baskıdan çıkarken yaydığı geniz yakıcı kokusu, işini bitirmek için yoldaşlarıyla yoğun sigara dumanları arasında sabahlaması, bir parça ekmeği bölüşüp yemek. Kimi zaman gözaltında yoldaş sıcaklığını duyumsamak, Murat Gül'ü, kaybedilen İsmail'i, Ayşenur'u, Ayhan'ı ve Ali'yi anımsamak... kısacası kavganın her cephesinde yoldaşlarıyla, halkıyla dolu dolu yaşamak, düşmana karşı omuz omuza çarpışmaktı o güzellikler.

Yedi yıllık mücadele yaşamından bahsediyordu Yemo ve yedi yıla sığdırdığı güzelliklerden... Kimileri daha uzun yaşamak için yanı başından çekilip gitti. Ama O onlara duyduğu öfkeyi düşmana duyduğu öfkeye katıp devam etti yoluna.

Kimileriyse Rıza Güneşer yoldaş, gibi yanıbaşında şehit düştü. Kinine kin kattı.

Rıza'yı çok severdi Yemo. Hep O’nun azmine hayran olur, ondan öğrenmeye çalışırdı. Rıza şehit düştüğünde onun emeğiyle, alınteriyle yoğurduğu Yoksul Halkın Gücü gazetesini olanca gücüyle yaşatmaya çalıştı. EMEKAD'da başlayan, İŞPOR-DER'den Yoksul Halkın Gücü'ne uzanan emeğin ve azmin sonucuydu bu. Yoldaşının bıraktığı emaneti sahipleniyordu.

Halkın içinden çıkıp gelmişti mücadele saflarına. Ve ilk önce kendi bulunduğu alandan, emekçilerin cephesinden başlamıştı halkı örgütlemeye. 1989'da Emekçiler Sosyal Kültür Araştırma Derneği'nde çalışmaya başladı. O zamanlar işportacılık yapıyordu. Daha sonraları o günlerini, zabıtaları atlatma taktiklerini ve onlara rüşvet vermemek için onlara karşı verdiği mücadeleyi yoldaşlarına anlatıyordu.

Dernek faaliyetleriyle birlikte DSG Beyazıt biriminde faaliyet yürütüyordu.

EMEKAD kapatılınca Yemo İŞPOR-DER'in kuruluş çalışmalarını yürüttü. Burada da halkı örgütlemek ve harekete kadrolar kazandırmak için uğraşıyordu.

1992-93'de yaşanan darbe sürecinde, özellikle Topkapı bölgesinde hareketin yeniden toparlanması ve darbe ihanetinin boşa çıkarılması için büyük bir emek ve özveriyle çalıştı. Mahalli alan sorumlusunun darbeci olmasına rağmen bölgeden sökülüp atılmasında yine onun halkla kurduğu sıcak bağların önemli bir payı vardır.

Temiz, saf ve mütevazıdır Yemo. Bu yönü halkla rahat ilişki kurmasını sağlar. Halkla kurduğu ilişkileri kendinin değil Parti-Cephe'sinin başarısı olduğunu söylerken, darbecileri mahkum ederken bu özellikleri hep öne çıkar.

O, halkından, çevresinden elde ettiği en küçük bir olanağı hareketine, Partisine sunmada bir ustaydı. Bazen savaşın ihtiyacına cevap verecek bir olanak gözden kaçabilir. Ama bu Yemo'nun gözünden kaçmazdı. Bu olanağı işe yarar hale getirmeye çalışırdı.

1994'te bir gün bir haber tüm mahallelere tüm birimlere yayıldı. Halkın Gücü gazetesinde çıkan bir yazı yüzünden Yemo tutuklanmıştı. Hapisten çıktıktan sonra bu tutuklanışını yoldaşlarına espriyle “işte ne yaparsın arkadaş kurbanı oldum hakim bey. Bakma sen yazı işleri müdürü olduğuma, hangi iğne hangi söz devlete batar anlamam, bu yazarın işi ne yapayım diyecektim. Ama size acıdım gıymatımı bilin” şeklinde anlatıyordu.

Tutuklu bulunduğu birkaç ayda herkes Yemo'yu arar olmuştu. Herkes birbirine “Yemo ne zaman çıkacak biliyor musun? O olmadan Halkın Gücü'nün tadı yok değil mi?” diyordu. Bazı yoldaşları  Yemo'nun ziyaretine  gitmek  için  sorumlularından izin  almaya çalışıyordu. Bu denli seviliyor ve değer veriliyordu.

Yemo dışarıya çıktığında daha da zor görevler üstlenmişti. Düşman onu tutuklamakla yıldıramamıştı.

Dışarı çıkalı henüz birkaç ay olmuştu ki, 7 Şubat 1995 günü yine basılmıştı  Halkın Gücü Bürosu. Yemo ile birlikte 15 yoldaşı Gayrettepe'deki işkencehaneye taşınmıştı.

“Gözaltına alınışımızın 7. günüydü. Sabah bir takım sesler geliyordu hücremin önünden. Aaa bir baktım bizimkiler kuyruk olmuşlar, nöbetçi AG'deyiz diye imza attırmaya çalışıyor. Tabii kimseye attıramadı. Yemo da oradaydı...

Düşman yine boyun eğdiremedi Yemo'ya. Gözlerinin olanca parlaklığıyla etrafa göz gezdiriyor, gördüklerine zafer işareti yaparak moral veriyordu.

Her zaman öne atılan, eksik ve zaaflarına vuran ve gelişen biri oldu Yemo. “Eksiklerimiz hatalarımız olmuştur. Bugün hala eksiklerimiz, zaaflarımız vardır. Ölüme yatmamız bunları görmemize engel olmamalıdır” diyordu ölüme yaklaştığı günlerde.

Ölüme koşarken tereddütsüzdü yine. Şehit düşerken de öğretmesini bildi Yemo. O'nun öğrettikleri kendisinden sonra geleceklere yol gösteriyor, ışık tutuyor.

(Yukarıdaki anlatım Halk İçin Kurtuluş dergisinin 18 Temmuz 1998 tarihli 90. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Genç bir yoldaşı anlatıyor:

Yemliha abiyle hapishaneye geldiğim ilk günlerde sıcak bir ilişki yakalamıştık. Cana yakın konuşması beni etkiliyordu. Beraber Kürtçe konuşuyorduk, köyden konuşuyorduk. Köyün güzelliklerinden, sıcak insanlardan, misafirperverliklerinden, yemeklerinden, bizim olan her şeyden konuşuyorduk. Hapishaneden çıktıktan sonra Erzincan'ın dağlarına çıkıp savaşacağımızı büyük bir özlemle konuşuyorduk.

Koğuşta yatarken aramızda bir ranza vardı. İnsanlarla şakalaşıyor, espriler yapıyordu.

Ölüm Orucu açıklandığında Yemliha abinin de ekip içinde yer aldığını duyunca duygusal davrandım, şaşırdım. Ama bir yandan da rahattım, Yemliha abinin şehit düşeceğini düşünmüyordum. Aslında düşünemiyor, düşünmek istemiyordum. Tabii, bir tek Yemliha abinin değil, tüm Ölüm Orucu gönüllülerinin şehit düşeceklerini düşünemiyordum. Aslında şehit düşmelerini istemiyordum. Çünkü duygusal davranıyor, onları kaybetmek istemiyordum. Yaşam içinde onlarla birlikte olmak istiyordum.

Kürsüye konuşmak için çıktığında Yemliha abi de diğer yoldaşlarımız gibi heyecanlıydı. Konuşmaya başlar başlamaz, konuşması bana bir güven vermişti. Coşkuluydu. Coşkusunu bana da taşımıştı. Ölüm Orucu koğuşu hazırlandı. Ölüm Orucu'na gidiyordu ama hala benimle ilgileniyordu. "Yaran iyileşti mi, rahatsızlığın nasıl, iyileş de birlikte dağa çıkalım" diyordu bana. Aslında şehit düşeceğini bile bile bizlere moral veriyordu. "Köylerden gerilla çıkaracağız" diyordu.

Şehit düşmeden önce "Zafere az kaldı, dayanın" diyordum içimden. Sonra Yemliha abi şehit düştü. O sözünü tuttu, dağa çıktı, şimdi sıra bende...

Yemliha abi gibi etrafına sürekli moral taşıyan, coşku saçan ölüm anında bile Parti-Cephe'yi, yoldaşlarını düşünen ve kazanacağımıza inancı sonsuz olan yoldaşlarımızın, şehitlerimizin yarattıkları değerlerle devrim yürüyüşümüz durdurulamaz bir şekilde hızla büyüyerek sürüyor.

Sen rahat uyu Yemliha Abi. Sen sözünü tuttun. Sıra bizde; sözümüzü tutacağımıza emin ol...

 

***

 

Aynı birimde çalıştığı bir yoldaşı anlatıyor:

Yemo dört dörtlük bir devrimci partili kişilikti”

Yemo benim ilk sorumlumdu, konuştuğum ilk anda bana farklı gelmişti kendine özgü güzellikleri ile farklıydı o. Yoksul Halkın Gücü yazı işleri müdürü, yöneticisi ve aynı zamanda işçisiydi, büyük bir performansı vardı. Haklı olduğu bir kaç kez haricinde hiç yakındığını görmedim.

Tanıştığımızdan kısa bir süre sonra gözaltına alınmıştı, çıktığında çok iyi gözüküyordu. Ona şubeyi sordum merak ediyordum, askı nasıl, su işkencesi nasıl, elektrik nasıl falan diye sorular soruyordum. Biraz anlattıktan sonra iyi bir bitiriş yapmıştı, “işin teknik kısmı neden bu kadar ilgilendiriyor seni, önemli olan onların sana neler yaptıkları değil senin nasıl karşılık verdiğindir” demişti.

Büro hep dolu olurdu ve Yemo’nun odasından çıkıp görüşeceğiz kişiyi çağırma şekli bilenlerin ve duyanların belleklerinde kalacaktır her halde.

Önderliğin tutsaklığın sürecinde yapılacak bir eylem vardı, ilk gün çeşitli nedenlerden gerçekleştirilemedi, ikincide yine yapılamadı çünkü eylem yerine bir tek eylemin sorumlusu gitmişti ve bu başarısızlığı Yemo nasıl açıklayacağını düşünüyordu. Yemo saatinde zaten eylem hedefinin tam karşısında bir pastanede oturup olacak eylemi gözlemliyodu, eylemin gelişimini oturduğu yerden beklemiyor, üşenmeden gidip gözlemliyordu. O Parti-Cepheli bir yöneticiydi. Bir defasında bana Kurtuluş gazetesine gitmemem gerektiğini söylemişti ve ilave etmişti eğer gidersen ceza olarak büroyu temizleyeceksin. Bundan bir kaç hafta sonra da o anda bana mecburi gibi göründüğü için Kurtuluş’a gittim. İçeri girer girmez de Yemo ile göz göze geldik, şaka yollu kötü kötü baktı, belli belirsiz gülümsedik birbirimize. Bir kaç gün sonra sıra cezanın infazına gelmişti, onun deyişiyle tek bir ziyaretçisi kalmıştı, ben temizliğe başladım, bardakları falan yıkıyorum, son ziyaretçisi de gidince gelip bana yardım etmeye başladı. Ben itiraz ettim ama cevabı kesindi: “benim de oraya gitmem yasaktı, o yüzden cezayı paylaşalım”.

İşimiz bittikten sonra acele acele çıktık, çok önemli olduğunu zannettiğim bir randevusuna gidiyordu, ayrıca onun Kurtuluş’a gitmesi yasak olamazdı, o zaten gazeteci idi ama hiç bir şekilde üşenmeden üstelik hak edilen bir cezaya yardım ediyordu, masa başı yöneticiliği ona dağlar kadar uzaktı. İnsanlara yaklaşma biçiminin kendine özgü yanları vardı. Biz insanları ya da şehitleri idealleştirmekten bahsederiz zaman zaman, ama bana göre ve bence onu tanıyan herkese de göre Yemo dört dörtlük bir devrimci partili kişilikti ve onu anlatırken ne kadar anlatılsa da birşeylerin eksik kalacağını düşünüyorum, ki ben çok kısa bir süre içinde onda çok fazla güzelliği gördüm, onda Devrimci Sol’u, Partiyi, Cepheyi gördüm.

Ölüm orucu sürecinde annemler hapishaneye ziyarete gitmişlerdi, savaşçılardan birisi anneme biz ölüme gidiyoruz sizler için ölüyoruz, bir daha ki gelişinizde ben, bizler şehit düşmüş olabiliriz demiş ve o anda Yemo da “yok ana yok, onu bilmem ama ben gelecek hafta da gelseniz, sonra da gelseniz burada olacağım, bekleyeceğiz sizi” demiş ve bundan bir kaç gün sonra şehit düştü.

 

***

 

Ağabeyi Halil Kaya Anlatıyor: "Yemliha Yaratılan Geleneklere Sahip Çıkarak Şehit Düştü"   

 

- SORU: Özgür Tutsakların haklı talepler doğrultusunda başlattığı Ölüm Orucu döneminde neler yaşadığınızı anlatır mısınız?

- Halil Kaya (Abisi): Ölüm Orucu toplumsal muhalefetin geliştiği kalıcı bir dönemde meydana geldi. Toplumsal muhalefetin çok güçlü hale geldiği sırada burjuvazi ne yapacağını nereye saldıracağını bilemez duruma gelmişti. O noktada cezaevini hedef göstermişti. Bütün olayların cezaevi tarafından yönlendirildiğini ortaya atmıştı. 80 sonrası cezaevi direnişlerle birçok kazanımlar elde etmişti. Burjuvazi başta cezaevlerini susturursa dışarıdaki toplumsal muhalefeti daha rahat yokedebileceğini hesaplıyordu.

Kardeşimi kaybettim Ölüm Orucu sırasında ama onların mücadele verdiği talepleri sonuna kadar destekledik. Bu talepleri hala da destekliyorum. Ölüm Orucu zamanında acı ve sevinci bir arada yaşadık.

 

- SORU: Ölüm Orucu döneminde çocuklarını destekleyen ailelere polis tarafından saldırılar gerçekleştirildi. Tutsakların içerde yemek depolayıp yedikleri iddiaları vardı. Devletin bu saldırılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Halil Kaya: Burjuvazi başta tutukluları yalnız bırakmak istiyordu. Sahip çıkılmasını istemiyordu. Sahip çıkanlara saldırıyordu. Cezaevleriyle dışarıyı soyutlamaya çalışıyordu. Amaçları dışarıdaki toplumsal muhalefeti yok etmekti.

Çok kalleş bir düşmanla savaşıyorsun. Aileler o kalleş düşmanın önüne set çekmeye çalıştı ve bunu da başardı. Ölüm Orucu tüm dünya kamuoyunun gündemindeydi. Ve devlet cezaevlerinde tutsaklar yemek yiyorlar dedi. Her türlü pisliği yapıyorlardı. Çok kirli şeylerle saldırıyorlardı. Oysa tutsaklar davalarına, önderlerine, yoldaşlarına, şehitlerine olan inançlarıyla ölüme yattılar. Onlara layık olmaya çalıştılar ve bunu da başardılar. Direnişçi ruhunu yaşadılar ve yaşattılar.

 

- SORU: Sizin kardeşiniz de Ölüm Orucunda şehit düştü. Duygularınızı öğrenebilir miyiz?

- Halil Kaya: Yemliha arkadaşlarını, yoldaşlarını, halkını tercih etmişti. Yemliha yerine bir başka dava arkadaşı olabilirdi. Fakat biz onları Yemliha'dan hiç ayrı tutmadık. Başlangıcından sonuna kadar ölümler bekliyorduk. Acıydı ama biz Yemliha'ya bırak demedik ve ona moral veriyorduk. Ölüm Orucu'nu bıraksaydı bizim için hiçbir anlamı ve önemi kalmazdı. Ölümü anlamlaştırarak şehit düştü o bizim için çok önemliydi. Yoldaşlarıyla birlikte ölüme koştu. Yemliha yaratılan geleneklere sahip çıkarak şehit düştü.

Cenazesini yoldaşlarıyla birlikte gömdük, hiç müdahale etmedik. O dönemde ona layık olmaya çalıştık.

 

 (Bu röportaj, Halk İçin Kurtuluş dergisinin 7 Haziran 1997 tarihli

33. sayısında yayınlanmıştır.)

 

 

Geri