Yasemin CANCI'yı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Uşak hapishanesinden bir yoldaşı anlatıyor:

“Birçok insanı sevgisiyle emeğiyle ayağa kaldırırdı.”

 

Ege’deki yoksul Ege köylülerinin umudunu büyütmek için çıkmıştı dağlara. Henüz daha işin başındayken, yapacak çok şey varken tutsak düşmüşlerdi. Tutsaklığı içine sindirememişti hiçbir zaman ve hiçbir zaman kabullenemedi. Uzun tutsaklık yaşamında pratikte de bunu somutladı. Sürekli özgürlüğe açılan kapıyı aralamanın, yeniden dağlarla ve silahıyla kucaklaşmanın hayaliyle çabaladı hep, bu konuda hiç boş durmadı.

Hiçbir zaman kendine çizilen sınırları, çevresindeki olumsuzlukları kabul etmezdi. Tüm duygularıyla isyan ederdi. Çocukluğunda annesinin, çevresinin baskılarına isyan etmiş, kabul etmemiş. Belki aykırı ama kendi bildiğini yapmış. Çalıştığı işyerlerinde oradaki koşullara, patrona isyan etmiş. Devrimciliğiyle birlikte bu halkının yaşadıklarına, yoksulluğuna, vatanımızın satılmasına isyana dönüşmüş.

Onun devrimciliğinin asıl özü ise insan yanıydı. Yani insanlara duyduğu sevgi, inanç ve güvendi. İnsanların olumsuzluklarına çok kızardı ancak buna rağmen güvenirdi ve en küçük bir acısı, sorunu, hastalığı olsun ta yüreğinde hisseder, elinden geleni yapmaya çalışırdı. Yoldaşlık ilişkilerinde ise bu sevgi çok daha büyük bir inanç ve bağılılık oluyordu. Öylesine içten ve doğaldı, kimi zaman dostça, kimi zaman bir anne-babanın inceliğiyle, şefkatiyle sarıp sarmalardı.

1998’den itibaren yöneticimizdi Yasemin ve o güne değin olumsuzluk yaşayan birçok insanı sevgisiyle emeğiyle ayağa kaldırırdı. Açıkça söylerdi söyleyeceğini, adını koymakta açık davranırdı, ihanete ihanet, yozluksa yozluk her neyse yüzümüze söylerdi her zaman ama olumlu yanlarımızı da gösterir ve sonrasında asla bırakmadan sarıp sarmalayarak güç verirdi.

“Dünya malında gözü yok” der ya halkımız, öyle bir yanı vadı. Uykuda, giymede, yemede hep sonuncu olmayı yeğlerdi. Yani hiç sorun yapmazdı böyle şeyleri, bir lokma, bir hırka yeterdi ona. Herşeyin en güzelini, en iyisini yoldaşlarına yakıştırırdı her zaman.

Kasım ayında açlık grevine başladığımızda 96 Ölüm Orucu savaşçıları da başlamıştı, ancak 9 gün sonra bıraktırıldı. Bunu kabullenemiyordu, bizler çok iyi olmamıza rağmen hiçbir iş yaptırmak istemiyor, elimizden almaya çalışıyordu. Ölüm orucu başladığında direnişçiler için herşeyin en iyisi, en güzeli olsun istiyordu, bunun için idareyle kavgalar ediyor, her isteklerini yerine getirmek için kendini parçalıyordu.

Emek verdiği, değer verdiği insanların adım atması, güzellikler yaratması birşeyleri haketmesi onu çok mutlu ediyordu. Yöneticiydi ama hiçbir zaman bunu bir ayrıcalık olarak görenlerden olmadı. Yöneticiliği de öyle doğaldı, hep yakındı bize; çalışırken, eğlenirken, bir işi yaparken yani herşeyimizde. Saygımız, sevgimiz bu doğallık içinde şekillendi ve ona güvenimiz.

Partimize, şehitlerimize, değerlerimize bağlılığı çok büyüktü. Şehitlerimiz onun yaşamındaki en büyük rehberiydi, onları örnek alırdı hep ve bizim de öyle olmamızı isterdi. En zor anında, en karmaşık durumda onlar ne yapmış, onlar nasıl yaşarmış, yoldaşlarına nasıl davranırmış örnek alıyorum derdi.

“Ben devrimciliği İbrahim Erdoğan’dan, İ. Yalçın Arkan’dan ve tanıdığım şehitlerimizden öğrendim” derdi ve birçok olumsuzluğu böyle aştı, aştırdı bizlere.

19 Aralık’tan bir gün önce bir operasyon durumunda kendimizi yakacağımıza ilişkin dilekçe verdik, ölüm orucu ekipleri olarak. Ama o “ben de yakarım kendimi, ilk şehit ben olacağım” diyordu. Biz, “hayır Yasemin, biz mührümüzü bastık, biz yapacağız” diyorduk.

19 Aralık gecesi operasyon anında kapıda yakalanıyor ve aşağıda kalıyor, havalandırmaya atılıyor. Orada ateş bulup kendini yakmaya çalışıyor ama engelleniyor. Koğuşta operasyon bitip hepimiz ellerimiz kelepçeli havalandırmaya atılmıştık. Kendini yakmaya çalışanlarda yanık yaraları vardı, 1. ölüm orucu ekibimizden bir yoldaşı hastaneye kaldırmışlar diğerleri oradaydı.

Yasemin yoldaşlarını korumaya, güç vermeye çalışıyordu. Gözlerindeki ifadeyi hiç unutamam acı, öfke, isyan... yaşlarla doluydu ama akmıyordu, öfkeye kesmişti. Ve 21 Aralık’ta bu öfkeyle, sevgiyle tutuşturdu bedenini gencecik yoldaşı Berrin’le birlikte. Kesif bir duman, yanık kokusuyla birlikte sesini duyduk; “Yaşasın Önderimiz...”

Yasemin’i ilk defa 1995 yılında tutuklandığımda Buca Hapishanesinde tanıdım. Beyaz saçları ve yaşça benden büyük olan bu kişi oldukça dikkatimi çekmişti. İlişkimiz yaş farkından dolayı biraz mesafeli olur diye düşünüyordum. Ama Yasemin’i tanıyıp sınırsız sevgi ve yoldaşlığını gördükçe hiçte öyle olmadığını anladım. İlişkimizde hiçbir zaman onun yaşının sorunu olmadı. Hatta Yasemin coşkusu, neşesi, esprileriyle hep genç olmayı başarmış bir yoldaşımızdı.

 

***

 

Uşak hapishanesinden bir yoldaşı anlatıyor:

“Yanan eliyle zafer işareti yaparken kahramanlaştı.”

 

Yasemin’in en belirgin ve en güzel özelliği devrimciliği içten ve bir o kadar da samimi yapmasıydı. Kendi kişisel özelliklerini, doğallığını, neşesini ve asiliğini mücadeleye olduğu gibi katıyordu. Ve partisine, yoldaşlarına karşı herşeyi içten yapar içten severdi.

O yöneticilik yılları boyunca bütün yoldaşlarını geliştirip değiştirmek için emek harcardı. Yoldaşlarına olan sevgisi öylesine doğaldı ki o insanarın özellikle gençlerin arkadaşı, ablası, annesi aynı zamanda öğretmeni olmuştu. İnsanların değişmesi için kullandığı en etkili silahı sevgisiydi. Yasemin’in sevgisi bütün yoldaşlarının içini ısıtırdı.

Bir sorunu çözmek için Yasemin ile konuşurken insanın kendine olan güveni artardı. İnsan kendini Yasemin’in yanında öyle rahat hissederdi. Onun için ona kendimizi olduğu gibi ifade edebilirdik. Sorunlarımız karşısında nasıl bir anne şefkati ile çözüm yolu göstermeye çalışırken eğer bilinçli bir yanlış ya da eksiklik görüyorsa ona da hiç tavissiz kızardı. Yasemin’i en çok kızdırıp sinirlendiren şey partiye ayak direyen insanlar yada davranışlar olurdu. Yasemin yoldaşları için herşeyin en güzelini yapmak için uğraşıp dururdu. Bu koşturmaca içinde kendisine zaman bile ayıramazdı.

Birgün benimle kişiye bağımlı devrimcilik yapma üzerine sohbet ediyordu. O zaman bana devrimciliği yaparken kesinlikle yaşayan insanlara bağlanmayacaksın. Her zaman bağlanacaksan kendine şehitlerimizi örnek al derdi. Yasemin hep kendine şehitlerimizi örnek alırdı. Kırda komutanı (İ. Yalçın Arkan), ihtiyar (Bülent Pak) ve Berdan’ı çok sever hep onları anlatırdı.

Hapishane yaşamının son iki yılında yaptığı temsilcilik görevinde karşısına pekçok zorluk ve çatışmalar yaşadı. Yasemin bütün zorlukları aşarken hep partimizden, şehitlerimizden ve bizlerden güç aldı. Hepimiz için zorlu bir süreçti ve Yasemin kendisini geliştirmek isteyen bütün insanlara karşı sınırsızca emek harcadı. Günü geldi uykusuz kalıp saatlerce kafa patlatan konuşmalar yaptı günü geldi aç kaldı. Ama emeklerinin karşılığını da aldı. Yasemin emek verdiği yetiştirdiği insanların kendilerini aşıp partiye daha çok yakınlaştığını görünce hep mutlu olurdu. Onun yoldaşlarına olan sevgi ve şefkati kelimelerle çok fazla ifade edilemiyor. Yasemin’i tanıyıp onunla birşeyler paylaşanlar bunu çok daha iyi bilir.

O canından çok sevdiği yoldaşları için Berrin ile birlikte düşmanın önüne geçip tereddütsüzce kendini feda etti. Yanarken bile çok sevdiği yoldaşlarına sürekli seslendi. Bir yanda yanan eliyle zafer işareti yaparken gencecik yoldaşıyla birlikte kahramanlaştı.

Bize seslenişi kulaklarımızdan beynimizden hiç gitmeyecek. “Yoldaşlar sizi çok seviyoruz hepinizi şehitlerimiz kadar çok seviyoruz” diyordu. Sonra “direnen bütün halklarımızı selamlıyoruz” deyip hiç susmadılar.

Ege dağlarınnın ilk kadın efesi olan Yasemin’imiz 33 yıllık ömrünü öylesine coşkulu ve dolu dolu yaşadı ve gidişi de aynı şekilde coşkulu oldu. Yaseminimiz artık çok sevdiği şehit yoldaşlarının yanına gitti.

Öğretmenimiz, arkadaşımız, can yoldaşımız giderken hepimize unutulmayacak güzellikler ve güçlü bir miras bıraktı.

 

***

 

Berrin ve Yasemin'e

 

Uşak elinde kuşak alında

Sarı saçları dökmüş omuzda

Demir de parmaklar ardında

Ne de yaman hey yaman hey

 

Zemheride çiçek açmaz demeyin

Aman hey aman hey

Demir de beton çiçek açtı

Yaman hey yaman hey

 

Annesine haber saldı

Gelinliğim aldan olsun

Telli de duvaklı anam hey

Anam hey anam hey

Zulüm geldi kapıya

Dayandı zalim hey zalim hey

 

Zemheride çiçek açmaz demeyin

Aman hey aman hey

Demir de beton çiçek açtı

Yaman hey yaman hey

 

Yasemin’e, Berrin’e

Ölüm tez geldi canım hey

Ölüm tez geldi

Alevleri kuşandı canım yandı

Canım hey canım hey

 

Geri