Umut
GEDİK'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Yoldaşları Canım Feda'da Anlatıyor:
Özgür Tutsaklar, 2000 yılbaşını beraber karşılamak
için Konferans Salonu'nda toplandılar. Yaklaşık iki yüz kişiler. Bu topluluk
içinde; Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkes, Gürcü,
Terekeme, Çingene... kısaca Anadolu'yu oluşturan her
milliyet ve mezhepten, her yaştan ve devrimci hareketi oluşturan her düzeyden
insan vardır. İşte şurada, gülerek türkü söyleyen Osman, yirmi yıllık devrimcidir.
Hareketin kuruluşundan bu yana, mücadelenin içindedir. Çay servisi yapan Umut
Gedik ise, Osman'ın mücadeleye başladığı yıl doğmuştur. Umut'un elinden çay
alan Ata ise çocuk sahibi bir babadır, esnaftır ve devrimci hareketin bir
taraftarıdır. Ahmet İbili, bir ziraat mühendisidir
ama o, emeğini halkın kurtuluşuna adamış bir kadrodur.
Bu tutsaklar, Anadolu topraklarında yaşayan halkın,
tutsak düşmüş devrimci evlatlarıdır.
(...)
UMUDUN DOĞUM GÜNÜ...
Gönüllülük Toplantıları'nın vazgeçilmez içeceği
çaydır. Bu doğaldır, zira tutsakların olmazsa olmaz içeceğidir çay. Kimisi şekerli,
kimisi şekersiz içer, kimisi de yanında sigara yakar hemen. Uzun süren bu
toplantılarda, bazen çay arası verilir ama bazen de ara verdirtmeyen bir
hararetle sürer sohbetler. Yine de çaysız kalınmaz. Uzun boylu bir delikanlının
“çay hazır” seslenişi duyulur her defasında. Herkesin “şimdi tam çayın sırası”
diye içinden geçirmekte olduğu bir zamandır bu. Ve tam o anda, “çay hazır”
demiştir umutlu bir delikanlı...
Yapılan her iş ve üretilen her şeyde mutlaka katkısı
olan insanlar vardır. Bunu öyle yaparlar ki, hiç farkedilmezler.
Bir tuğlanın üstüne bir tuğla da onlar koyar, ama siz, o tuğla hep orada sanırsınız.
Katkılarını, emeklerini o denli sessizce ve o denli mütevazice
sunarlar ki, kimse farketmez. Gereken her yerde,
gerektiği kadar olmayı sıradanlaştırdıkları için, adeta görülmezler. Belki size
varlıklarıyla yoklukları bir gelir. Ama varlıklarının mütevaziliğindendir
bu. Büyük ya da küçük her işin, dolayısıyla hayatın adeta meçhul askerleridir
onlar. Ve böylesi insanların soyundandır bizim Umut.
Umut Gedik'in doğum günü, Kızıldere'nin
yıldönümüyle aynı zamandır. Adı, doğum tarihiyle uyumlu olan Umut; 30 Mart
1977'de Trabzon'da doğmuştur. Dar gelirli bir memur ailesinin çocuğudur. Ailesi
umutlu bir insan olmasını ister, vatana hayırlı bir evlat olmasını yani. Peki,
nedir vatana hayırlı olmak? Sorunun cevabı Umut olmaktır. Ve umutlu bir
delikanlı olarak, halkın kurtuluş kavgasına atılır Umut. Liseli Dev-Gençli'dir artık.
Oligarşinin liseli gençliği çekmek istediği
bataklığın farkındadır. Gençliği çürütecek olan bu tuzaklara ve gerici-faşist
eğitim sistemine karşı mücadele eder. Devrimci pratiği, amacına uygun olarak
geliştirecek olanın, devrimci teori olduğunu bilir. Ufku açıktır ve hep daha
fazla okur, araştırır, öğrenir. Sosyalizmin gerekliliğini ve sosyalizme yönelen
Türkiye devriminin yolunu öğrendikçe yüreğinde umudu daha da büyür. Kendisini
geliştirir. 19 yaşına geldiğinde halkın öfkesini, adalet özlemini kuşanmış bir
SPB komutanıdır artık. Yoldaşı Ercan Polat'la beraber tutsak düşene kadar, bu
görevini sürdürür. Tutsaklık koşullarında ise, Özgür Tutsak Komünü'nün sessiz
ama gereken her yerde olan emekçisi olur.
Umudu karartılmaya çalışılan bu halkın, vatana
hayırlı bir evladıdır Umut. Çünkü, halkın özgürlüğü ve
vatanın bağımsızlığı için emperyalizm ve oligarşiye karşı savaşmış, tutsaklık
koşullarında da düşüncelerinden taviz vermemiştir. Eğer bu düşünceleri
taşımasıydı, düzenin umutsuzlaştırdığı insanlardan biri olacaktı elbette. İşte
o zaman, vatanın hayırlı, umutlu bir evladı değil ama,
burjuvazinin hayırlı bir kölesi olması kaçınılmaz olurdu.
(...)
Feridun ve bir kaç arkadaş, Umut'un yanıbaşındaydılar. Yanlarına gittim. Umut boylu boyunca uzanmış
yatıyordu. Yüzü bembeyazdı. Her zamanki bordo renkli kabanı üzerindeydi yine.
Feridun, nefesini kontrol ediyor, nabzını olmaya çalışıyordu Umut'un. Bir kaç
kez denedi ve en sonunda, ayağa kalkıp “Umut şehit düştü, arkadaşlar” dedi.
Umut'u verdikleri bu son gazda boğmuşlardı. Bir an
buna inanasım gelmedi. Daha bir kaç dakika önce
sapasağlamdı Umut. Şakalar yapıyor, bize takılıp duruyor, gülüyordu. O halde
kalakaldım bir an. “Umut'umuz şehit düştü” sözü yankılanıyordu kulağımda.
(...)
Umut hasta bir yoldaşımızdı, ciğerleri tükenmişti.
Kimyasal gazla boğularak katledilene kadar ise her an yaralılarımızın yanı başındaydı.
Hasta ciğerlerine, yoldaşlarının kanıyla sulanmış koğuşların havasını çekti
durdu günlerce. Umut umudu soluyarak şehit düştü.
(Yukarıdaki anlatım, Boran
Yayınevi tarafından yayınlanan Canım Feda -19-22 Aralık Ümraniye adlı kitaptan alınmıştır.)