Taşkın
USTA'yı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Hüseyin Usta (Babası) Anlatıyor:
Dürüst bir insandı. Biz mahallenin eskilerindeniz.
Bütün mahalle tanırdı. Ve severlerdi. Herkes çok üzüldü. Ticaret hayatında
dürüst bir insandı. Başarılıydı da. Paraya ihtiyacı yoktu. Oğlum sağ ele
geçirilmek istenmemiş. Bütün her şey açıkça bunu gösteriyor. Bunu savcıya da
söyledim. Ölmüş bir adamın vücuduna elli kurşun sıkılmış. Öldürdükten sonra
zafer kazanmış gibi havaya kurşun sıkılmış. Sıkılmışsa bunda
kasıt aramak lazım. Bu devlete vergi veren insanım. Devlet benim
verdiğim paralarla bu kurşunları alıyor. Ben vergimi oğlumun cesedine elli
kurşun sıkılsın, sonra da Teksas'taki gibi havaya ateş
edilsin diye vermedim. Savcıya dedim ki, bunlar 12. kattaydılar. Kuş olsalar uçamazlardı.
Herhangi bir yere kaçmaları mümkün değildi. O kadar polis, asker, karşılarında
ise üç kişi vardı. Osman Paşa bile bir kuşatmada ne kadar dayanabilmiştir. Ama
amaç onları öldürmekti.
Morgda Taşkın'ın yanında iki ceset daha vardı. Biri
meyhanede mi nerede bıçaklanmış ölmüş, diğeri devrimciler tarafından öldürülmüş
polis. Üçü de gözümün önündeydi. Oradaki polislere dedim ki; bak şurada üç
ceset var. Şu bıçaklanmış olanı bir kenara bırak, şunlardan birini devrimciler,
diğerini polis öldürmüş. Yalnız bir fark var ki, devrimciler sizden daha
onurlu, şerefli. Şu polisin cesedine bak. İki mermi izi var. Tertemiz orada
yatıyor. Bunu vuranlar iki el ateş etmiş, yeterli görmüşler. Ama bir de şuna
bakın. Vücudunun her yerinde mermi izi var. Öldükten sonra bile ateş etmişler.
Cesedi tanınmayacak halde. Bunu düşman bile yapmaz. Bana hiçbir şey
diyemediler. Ben oğlumun cesedini çocuklarıma göstermedim. Görüp
etkilenmesinler diye.
Necdet Menzir'le, İçişleri
Bakanı'yla, bu işin sorumluları her kimse onlarla hesaplaşacağız. Mahkeme
önünde, tarih önünde onlardan hesap soracağım. Bu işin peşini bırakmayacağım.
Olaydan hemen sonra evdeki eşyalar apar topar kaçırılmış. Nereye götürüyorsun,
kimin malını götürüyorsun? Ne hakkın var? İşte ben birinin evine, arabasına,
eşyasına göz dikeceğim, sonra ihbar gelecek, terörist diye gidip öldüreceğim,
sonra da eşyalarına el koyacağım. Olur mu öyle şey?
Bunları onlara bırakmayacağım.
(Bu anlatım Haziran Yayınevi Tarafından yayınlanan «Bayrağımız
Ülkenin Her Tarafında Dalgalanacak» broşüründe yayınlanmıştır.)
***
Bir yoldaşı anlatıyor:
“kırk
yıldan beri birbirimizi tanıyormuşuz gibi.”
Bir yoldaşımla 1987 yılında İstanbul'a gittim.
Çalışacaktık. Dört kişi elele verip bir şeyler yaratacaktık.
Beni götüren yoldaş, ben, daha önce hapishanede yattığım bir yoldaş var, bir de
Taşkın Usta dedi. Bir tek Taşkın Usta'yı tanımıyordum. İşyeri tutulmuş, biz
gelinceye kadar bir takım yasal işlemler bitmişti. İşyerine girince bizi Taşkın
Usta karşıladı. Bu karşılamayı hiç unutamam. O kadar sıcak ve samimi karşıladı
ki bunu kelimelerle anlatmak imkansız sanırım. Sanki
kırk yıldan birbirimizi tanıyormuşuz gibi. Gerçi birlikte gittiğimiz yoldaş
hakkında biraz bilgi vermişti, "fakat hakkında söylediklerim eksik
kalabilir" demişti. “Tanışınca o zaman anlarsın nasıl birisi olduğunu”
demişti. Gerçekten de tanıştıktan sonra ne kadar değerli biri olduğunu o zaman
anladım. Ben bir özelliğini anlatacağım. İnsanlarla o kadar çabuk diyalog
kurabiliyordu ki sanki
onları daha önce tanıyormuş gibi. İşyerine malzeme almaya birlikte gidiyorduk.
Bu gittiğimiz işyerine üçüncü bir defa gittiğimizde başka biriyle
karşılaşıyorduk. Onunla sanki daha önce tanışıyormuş ya da tanışmış gibi
konuşuyordu. Birgün dayanamayıp sordum "sen bu konuştuumuz kişileri tanıyor musun" dedim. "Hayır ilk önce tanımıyordum fakat konuştuktan sonra tanışmış
olduk" dedi.
Yanımızda çalışan insanlarla da diyalogu iyiydi.
Çalışmak için gelenler
hemen işe başlamak isterlerdi. Çünkü işyerindeki sıcaklığı gördükten sonra
insanların kesinlikle işi bırakmak gibi bir düşünceleri olmuyordu. Ve bu
insanlar "sizler başka patronlara
benzemiyorsunuz, sanki sizler de bizlerden biri gibisiniz" derlerdi.
Taşkın yoldaşla "bizim sizlerden ne farkımız var, hepimiz insanız, bizler
sizin gibi halkın bir parçasıyız" derdi.
Şehit düştüğü zaman TV'den izliyordum. Adını duyunca
ilk önce inanamadım. O gün ve ertesi gün TV'nin başından kalkmadım ve bütün
gazeteleri aldım "acaba o mu?"
diye. Seninle şehit düşen yoldaşlar da çok değerli yoldaşlardı. Bir miras ve
tarih yaratarak şehit düştünüz. Bıraktığınız bu mirasa bütün yoldaşlar sahip çıkacakıtr. Bu bayrağı yoldaşların hiçbir zaman yere
düşürmeyecektir. Ve yoldaşların aynı sizler gibi tarih yazarak sizlere layık
olduğunu kanıtlayacaktır.