Suat ALKAN'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Bir gerilla yoldaşı anlatıyor:

Yeni insan dediğimiz, Partili-Cepheli kişilik

 

Havanın kararmasını bekliyoruz köye girmek için. Köye yaklaştıkça çevrenin sakinliğinden kuşkulanmamıza rağmen, yoldaşlarımızın geleceğini bildiğimiz için çevreye dikkat ederek buluşacağımız evin arka kapısından içeriye girmeye çalışırken, evin içine pusu kurulduğunu fark edip sessizce ayrılıyoruz oradan. Başka bir eve gidip neler olduğunu, bitişik evin basıldığını, bir kişinin kaçtığını söyledi köylüler. Evet, Suat yoldaş, düşmanın eline geçmemiş olmana sevindik. Ama bölgeyi bilmiyor olmandan dolayı kaygılandık o an. Tekrar düşmanın eline geçeceğin endişesini yaşadık. Gece boyunca etrafa bakındık ama ulaşamadık sana.

Sabah 9.30'da seni aramaya çıkan yoldaşlarımızla kamp yerine gelmen büyük sevinç yaratmıştı bizlerde. Sıcak, coşkulu kişiliğin ilk bakıştaki belirgin özelliğindi. Yeni bir insanımızın gelmesi ayrı bir havaya soktu kamp yerimizi. Etrafına halka oluşturduk, olayın nasıl geliştiğini, evden çıkmayı nasıl başardığını anlatırken öylesine doğal, öylesine rahatsın ki, geleli henüz bir saat olmamıştı, hemen kaynaşmıştın bizimle. Evet, yoldaş, geldiğin alan senin için yeniydi. Aynı alanda paylaşımlarımız da olmamıştı. Ama düşünce ve ruh bütünlüğünün en güzel örneği oldun bizim için hep.

Bölgede operasyon devam ediyor. Bulunduğumuz alandan akşam ayrılmamız gerekiyordu. Komutanımız sana “akşam yürürken zorlanırsın” diyerek gidip dinlenmeni söyledi. Sen de gidip uzandın. Kısa bir süre sonra “komutan yoldaş sizlerle oturmak istiyorum” deyip yanımıza geldi. Bizlere bölge, gerilla, silahlar üzerine sürekli sorular soruyordu. Bu kadar ilgili davranman, öğrenmeye çalışman bizler üzerinde olumlu bir izlenim yaratmıştı. Evet, öğrenirken öğretiyordun. Senin boş durduğunu görmek istisna bir durumdu. Seni aradığımız zaman konakladığınız yerin en sakin yerinde ağaca yaslanmış, kitabını okurken bulurduk genelde. Kendin öğrenmeye çalışırken, okuduklarını yoldaşlarına aktararak birlikte okuyarak onların gelişimine de önem verirdin. Bir de sık sık yöre insanı olan yoldaşlardan bölge insanının özelliklerini öğrenmeye çalışırdın.

Bölgede operasyon vardı. Olanaklarımız sınırlıydı. Bizlere bir şey söylenmemişti. Ama senin dikkatini, fedakârlığını ortamı kavrama yeteneğini ufak bir örnekle ne kadar anlatabilirim bilmiyorum.

Kilolu idin ama az yemek yiyordun. Biz de sana bu kadar yemekle nasıl bu hale geldin diye takılmıştık. Daha sonra öğrendik, normalde fazla yemek yemene rağmen, kısıtlı koşullarda yemediğine defalarca tanık olduk.

Geldiğin alanda hiçbir deneyimin olmadığı halde çevreyi, geçiş bilgilerini öğrenmenle senden önce bölgeye gelenlere bölgeyi tanıtan biri olmuştun artık. Kararlı, sabırlı kişiliğin, çalışkanlığınla herkesin güven ve sevgisini kazanmıştın. Birgün Doğu Karadeniz dağlarını anlatıyordun bize. Birliğe yeni katılan bir yoldaşımız senin anlatımlarından ayrılacağımız sonucunu çıkarmış, “ben de Doğu Karadeniz'e gitmek istiyorum” demişti.

Yeni insan dediğimiz, günümüzün Partili-Cepheli kişiliğini saatlerce çatışarak şehit düştüğün ana kadar yerine getirdin. Yarattıklarınızla yarınlara yürüyoruz.

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor: “Buralar boş bırakılmaz!”

 

Karadeniz bölgesinde devrimci-demokrat potansiyelin gelişmesi, mücadelede en fazla emeği olan yoldaşlarımızdan biriydi. Onunla ilk '92 sonlarında karşılaşmıştım. Oldukça sessiz, çok sakin ve olgun görüntüsünün altında; harekete, önderine ve mücadeleye yönelen en küçük bir saldırı karşısında en kararlı tavrı koyabilen Suat vardı. Özellikle darbecilik sonrası, bölgede hala darbecilerin etkisiyle orda-burda konuşanları tek tek görüşerek uzun uzun ikna etmeye çalışmış, kötü niyetli olanlara ise çok açık tavır geliştirmişti.

Son karşılaşmamızda yine Karadenizdeydik. Yemyeşil dik yamaçları seyrederken “yukarılardan ayak sesleri geliyor mu?” diye sormuştum. Çok anlamlı bir tebessümle karşılamış “gelir elbet, buralar boş bırakılmaz” demişti.

Bölgede iletişim içinde olduğu tüm çevresi ona yalnızca sevgi değil aynı zamanda çok da saygı duyardı. Az konuşur, ama hiç bir sözü boşa söylenmiş olmazdı. Birçok “eski tüfek” bugün düzenin içinde iken, hala ahkâm kesip gevezelik yaparken onun bulunduğu ortamlarda konuşmalarına, davranışlarına daha bir önem gösterirlerdi. Devrimciliği dejenere edecek her tavır onun kararlı ve ezici bakışlarında erirdi.

Dostu-düşmanı ayırt etmekte tereddütsüz ve kararlıydı. Liberalliğe asla pirim vermeyen, duygusallıkla liberalliği karıştırmayan bilinçteydi.

Savaşma arzusu her halinden belliydi. Şehitlerimizin isimleri arasında onu duyduğumda “demek buydu söylemek istediğin” demiştim.

Evet, “yukarılar boş bırakılmadı” Suat yoldaş, yaşamıyla bunu söylemişti, söylediğini kendisi yaşattı ve yukarıları devrimin kanıyla kızıllaştırdı.

Senden öğrendik Suat yoldaşım. Seni bütün kararlılığımızla Halk Kurtuluş Savaşımızda yaşatacağız.

 

***

 

Bir yoldaşının anlatımından...

 

Suat'la 1992 yılının Mayıs ayında Nevşehir cezaevinde tanıştım. Onu ilk gördüğümde her insanda bıraktığı gibi, bende de olgun, ağırbaşlı ve mütevazı bir insan izlenimi bıraktı. Süreç içinde kendisini daha yakından tanıyınca ilk izlenimimde haklı olduğu gördüm. Her davranışı, söylemleri o kişilik yapısını ifade ediyordu. Kısa zamanda insanlarla sıcaklığı yakalayıp, ilişkilerini geliştiren bir yapısı vardı. Sürekli gözlerinde bulunan ışıltı, coşkusunu yansıtıyordu. Cezaevinde sohbetlerimiz Kaçkar Dağları ve gerilla üzerine gelişiyordu. Sürekli Karadeniz'de gerillayı nasıl yaygınlaştıracağımızı konuşurduk. Hep dağlarla kucaklaşacağı günlerin özlemini yaşardı. Suat bu özlemi gerçekleştirdi.

Suat ile cezaevi sonrasında da sık sık karşılaştık. Gözlerindeki o ışıltı ve coşku hiç eksilmemiş, artmıştı. Karşımıza çıkan zorluklar Suat'ı daha da biliyor, geliştiriyordu. Her zaman için çevresindekilere de moral verir motive ederdi. Başka bir birimde görevlendirilmek üzere hazırlandığı dönemde Suat'ın coşkusu daha da artmıştı. Bölgeden ayrıldığında hiç kimsenin aklından olumsuz bir düşünce geçmedi. Her zaman Suat'ın savaşın içinde yer aldığından emindik. Kararlılığını ve coşkusunu, savaşma azmini, birliği düşman tarafından kuşatıldığında da gösterdi. Yoldaşlarını kurtarmak için hiç tereddütsüz son kurşununa dek çatıştı ve şehit düştü. Onun bu kararlılığı ve coşkusu bizler için örnek oluyor.

Sen rahat ol Suat yoldaş, elinde dalgalandırdığın ve kanınla kızıllaştırdığın bayrağımızı ülkenin her yanında dalgalandıracağız. Yoldaşların senin açtığın yolda ilerleyerek, bayrağımızı düşmanın burçlarına dikeceğiz. O büyük günün coşkusuyla seni kucaklıyoruz...

 

Geri