Songül KOÇYİĞİT'i Yakınları, Yoldaşları

Anlatıyor:

 

 

Babası ve Kardeşleri anlatıyor:

“O’nu Hep Sahipleneceğiz”

 

- Songül ne zaman, nasıl devrimciliğe başladı?

Ailesi: (Babası Niyazi Koçyiğit ve kardeşleri Derya ve Devrim Koçyiğit.) Önder Özdoğan akrabamız olurdu. Bir sürü kitap getiriyordu, Songül'le beraber okuyorlardı. Onun sayesinde tanışmıştı bu düşüncelerle. Daha o zamanlarda devrimci olmayı kafasına koymuştu. Songül'ün en büyük özlemi dağlardı. Önder katledildiği zaman düşüncelerinde daha da netleşmişti.

 

- Songül'ün evden ayrılışını nasıl karşıladınız?

Ailesi: Biz zaten alışmıştık. Yani öyle tepki falan olmadı. Çevrede ise duymayan kalmamıştı. Ulaş küçük bir yer. Akrabalar ilk zamanlar tepkiliydi. Sonra onlar da alıştı.

(Abisi Devrim): Gittikten sonra sık sık jandarma ve sivil polisler rahatsız etmeye başladılar.

(Babası): Kaç kez alıp götürdüler beni. Çok dayak yedim, çok işkence gördüm. Sürekli nerede olduğunu soruyorlardı. Ben nerden bileyim. Bir keresinde şikayet ettik savcılığa. Şikayet ettiğimiz için polis köydeki evimizin kapılarını kırdı. Yine şikayet ettik, "bizim polisimiz yapmaz öyle şey, solcular gelip kırmış" dediler. En son yine gelip götürdüler beni. Songül'ün, Sebahattin'in Tokat'ta ağır yaralı olduklarını, söylediler. "Gidip teslim olmalarını söyle. Eğer söylersen ikisini de sana göstereceğiz, kıllarına zarar gelmeyecek" dediler. "Yerlerini nerden bilirim" dedim. "Madem yaralı olduklarını biliyorsunuz, nerede olduklarını da biliyorsunuzdur" dedim. Sonra tehdit ettiler.

 

- Şehit düştüğünde neler hissettiniz?

Ailesi: Üzüldük tabii. Ama en çok zorumuza giden şu oldu. Gerek Songül gerekse Sebahattin yıllardır dağlardaydılar. Karış karış biliyorladı oraları. Jandarma onların adını dahi duyduğunda titriyordu. Songül'den şöyle sözediyorlardı; 5 dakikada bir tabur askeri yokedebilecek kadar yetkin ve hemen ortadan kaybolabilecek kadar hızlı. Tokat'ta bir sürü eylemde onların adı geçiyordu. Duydukça gururlanıyorduk. Bir askerin öldüğünü söylüyordu. Daha fazla olmasını beklerdik. Gücümüze giden bu. Songül bize hep "ben öldüğümde ağlamayacaksınız, benim bıraktığım yerden siz devam edeceksiniz" derdi. Onun istediği gibi de oldu. Biz onu her zaman sahiplendik, her zaman da sahipleneceğiz.

(Babası) Şehit düştüğü zaman çağırdılar beni. Yeşil kart için demişler. Biz de Derya'ya yeşil kart çıkartmaya çalışıyorduk. Karakola gittim. Songül'den haber alıp almadığımı sordular. Baba yüreği işte, "Songül vuruldu mu yoksa?" dedim. 5 kişi ile birlikte vurulduğunu söylediler.

Savcı aramış, cenazeyi alacaklar mı diye. Yavrum tek kemik de kalsa alacağım dedim, sağ iken sahiplendim, ölüsünü de sahiplenirim. Tokat'a gittik. Hastanede önce Devrim'i gösterdiler bu mu kızın diye. Yok dedim değil, ama o da benim evladımdır. Nasıl götüreceğimi sordular. Gerekirse sırtıma bağlayıp öyle götüreceğimi, ne olursa olsun yavrumu onlara bırakmayacağımı söyledim. Bir de elbiselerini istedim, elbiseleri delik deşik olmuş, çatışmada birbirlerini vurmuşlar diyerek vermediler. Cenazeyi alıp çıktığımızda taşlamaya, yumurta atmaya başladılar. Bilmiyor muyum atan kim, hepsi polis, MHP'liler.

(Kız kardeşi Devrim) Şehit düşersem üzerime karanfil atın, kızıl bayrakla gömün diyordu. Herşeyi kırmızıydı. Başta düşündük İstanbul'a mı getirsek diye sonra anamızın ve kendisinin vaadi vardı, Sivas'ta gömülmek istiyorlardı. Herşey onun istediği gibi oldu. Gazetenin birinde çıkmıştı. Amazon kadınlarına benzetmişler. Güya göğsünün teki yokmuş. Ben yıkanmasında vardım. Sadece göğsünde kurşun izi vardı. O kadar.

 

- Songül'ü bize kısaca anlatır mısınız?

Ailesi: Çok çetin bir kızdı Songül, hızlı çevik ve kuvvetliydi. Çoğu kimsenin yapamayacağı şeyi tek başına yapabilirdi. Acıya karşı çok dayanıklıydı. Bir defasında üstüne kaynar su dökülmüştü, hiç sesi çıkmadı bile. "İnsanlar ne acılara katlanıyor, bu daha ne ki" derdi hep.

Köyü çok severdi, hatta biz köyden ayrıldığımızda kızmıştı bize ne işiniz var buralarda, niye bıraktınız köyü diye.

(Abisi) Okumayı çok severdi. Elektrik olmasa mum ışığında okurdu. Hep yeni yeni kitaplar alırdı. O zamanlar dergiye de uğruyordu. Eve getirirdi, hepimizi karşısına alır bizimle beraber okurdu. Ablam okumazdı fazla, ona bile okuma alışkanlığı kazandırdı. Hepimize kazandırdı aslında. Çok samimi, cana yakındı. Herkesle iyi anlaşırdı, arasının bozuk olduğu kimse yoktu. Sevmediği insana bile saygılı davranırdı.

(Kız kardeşi) Bazen tartışırdık. Ama küslüğümüz hiç olmazdı.

(Abisi) Çalışkandı aynı zamanda. Yorulmak bilmezdi. Aslında onunla ilgili anlatacak o kadar çok şey, o kadar çok anı var ki. Günler yetmez belki anlatmaya.

 

***

 

Songül Koçyiğit'in Ablası Kiraz KAÇAR:

«Çocuklarımız Onların İsmiyle, Onların Direnişlerini Dinleyerek Büyüyecekler»

 

Songül çok iyi bir insandı. Bütün insanları severdi ve onlara yardım etmek isterdi. Köylülerin tarlasına, harmamına yardım ederdi.

Çok duygusaldı, bir karıncayı bile incitmezdi. "Sen nasıl gerilla olacaksın?" derdim. O da, "bu başka, böceklerin kime ne zararı var, düşmana karşı aynı merhameti göstermeyeceğim" derdi. Küçük yaşta çalışarak başlayarak ailemize destek oldu. Bu duygusallığının yanında, çok cesaretli ve hırslıydı. Öyle ki; daha devrimcileri tanımadan önce bile hep bu düzene karşı kin duyar, yoksulluğumuzun sebebi olan zenginlerden nefretini dile getirir. Hep hesap sormak gerektiğini söylerdi. Bir de sözünü hiç sakınmadan söylerdi.

Diyebilirimki Songül'ün gençliğinin ilk yılları Devrici Solcuları aramakla geçti. Biz köyden Sivas’a göçtükten sonra ilk işi bu oldu. Birgün sevinçle eve dönüp Onları bulduğunu söylediğinde sevinci görülmeye değerdi.

Gerillaya gitme istediğini söylerdi. Ancak gerillanın bu zulüm düzenine bu yoksulluk düzenine sonvereceğine inanıyordu. Birlikte şehit düştükleri Sebahattin YAVUZ'u tanıdıktan sonra artık onun için gerillaya gitmek, hayatında gerçekleşmesini istediği tek hayal haline gelmişti.

Kardeşim olduğu için insanın içi yanıyor. Ama sadece O değil Sebahattin ve diğer yoldaşların ölümü de acı veriyor. 4 yıldır süren ölüm orucunda şehit düşen arkadaşların ölümünde de aynı acıyı yaşıyorum. Ama bu ölüm karşısında benim en büyük tesellim onun bir kahraman olarak şehit düşmesidir. İsterdim ki, daha uzun yılar mücadele etsin, devrimi görsün. Ama o hep doğru bildiği gibi yaşadı, doğru bildikleri için savaştı ve onun için öldü. Gurur duyuyoruz. 10 yıl gerillada kaldı. Bir çok zorlukla karşılaştığına inanıyorum. Buna rağmen yılmadı, ihanet etmedi, başımızı dik tuttu. Eğer yılgınlaşsaydı, biz ailesi olarak başımız dik olamazdık. Ancak şimdi acı çekiyor olsak da, başımız dik, alnımız ak.

Devlet onlardan, cenazelerinden ve hatta mezar taşlarından korkuyor. Cesetlerine işkence yapacak kadar alçaklaşıyorlar. Ama Onlar ölerek bitmezler. Herkes bir gün ölecek. Ancak Songül böyle bir ölümle tarihe adını yazdırdı. Herkes artık onları tanıyor. Böyle anlamlı ve kahramanca bir şehitlikten dolayı artık onlarca çocuk onların isimleriyle ve onların direnişleriyle büyüyecek, böylesi bir kardeşimin olması kadar büyük bir gurur olamaz. Onun uğruna canını verdiği davasını sürdürenler hep olacak, Bu mücadele mutlaka başarıya ulaşacak.

 

(Songül Koçyiğit'in ailesinin anlatımları, Ekmek ve Adalet'in 31 Ekim 2004 tarihli 130. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

 

Geri