Sinan KUKUL'u Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Yoldaşı Bülent Pak Anlatıyor:

 

SİNAN KUKUL; 12 Eylül öncesinde Dev-Genç yöneticisiydi. Uyanık, sakin tabiatlı, çok zeki ve kurnazdı. En büyük meziyeti, çok iyi taktisyen oluşundaydı. Yazı yazma konusunda ustaydı. Eline aldığı kalemle, ikinci bir nüshaya ve karalama yapmaya gerek olmadan bir kerede yazıya başlar ve bitirirdi. Birçok yoldaş yazı hazırlama konusunda ondan öğrendi bu meziyeti.

Dayı'nın en iyi öğrencisiydi. Daha birçok görevi vardı Sinan'ın. Yazıdan kafasını kaldırırsa, diğer işlerine koşardı.

Tünel işine alınmadı. Diğer işleri vardı ve yükü daha da artmıştı. Ama Sinan abi tünelden çıkan herkese sorardı tüneli. Bilirdi aslında 1-2 metre daha gidildiğini ama dinlemekten haz duyardı.

Sinan abi çok iyi bir hatipti aynı zamanda. Pratik bir mantığı vardı. Bu yüzden tartışılan konunun çar çabuk derinliğine inerdi.

İnsani ilişkilerinde sakin tabiatlı ve kolay kızmayan, (hatta sinirli hiç görmezdik onu) ancak siyasi konu oldu mu, Laz damarı ile korkunç inatçı ve hırslı görürdük onu. Korkunç, enerjik ve pratik bir insandı Sinan abi.

BÜLENT PAK

 

***

 

Musa Kukul (Babası) anlatıyor: 

 

Sinan'ı iki yönüyle tanırım. Babası olarak, öğretmeni olarak. Hepsinde de dürüst, sevecen, canayakın, yalana kaçmayan biri çıkar karşıma. Ortaokuldan sonra Yüksek Öğretmen Okulu'na gitti. Mezun olduktan 8 ay sonra Yozgat'a tayini çıktı. Bu arada liseyi de bitirip, İTÜ Makine Mühendisliği'ni kazandı. İyi bir mühendis olmak istiyordu. Araştırmayı severdi. Kafasına takılan her şeyi anında çözmek isterdi. Kendisine her yönüyle güveniyordum, çok yardımseverdi.

Teşekkürlük öğrenciydi. Öğretmenini iyi dinler, dersini az çalışırdı. Ama iyi bir öğrenciydi. Önü Trabzon Öğretmen Okulu'na gönderdim. Orada da takdir-teşekkür almış, gönderdiler bana. Son sınıftayken, okul birincisi olmuş, okul idaresi onu Yüksek Öğretmen Okulu'na göndermeye karar vermiş.

Sinan'a bol para gönderemedim. O bu kısıtlı olanaklarla bile yaşamasını bildi. Beni sıkıştırmadı, daha sonra ortak hesap açtık. Sıkıştığında kullanması için hesaba bol para yatırmıştım. Ama o yine aynı oranda kullandı parayı. Zaten paraya değer vermezdi. Sinan'a bütçemden düşen payı gönderiyordum, Sonra burs kazandı. Ben de biraz azalttım.

12 Eylül'den önce gözaltına alındı. İşkence gördüğü her halinden belliydi. Savcılığa çıkartıldığında görüştük. Orada sigara ikram ettim. Almak istemedi. Yanımda içmek istemiyordu. Israr ettim. Sigarasını yakıp verdim. Benim amacım Sinan'ın reflekslerini ölçmekti. Fena hırpalanmış, yorgun ve işkence görmüştü.

İşkenceden sonra 6 Eylül'de yanıma geldi. Kucaklamak istediğimde kaburgalarının kırık olduğunu anladım. Siyasi polise götürüp, taşla vurarak dört kaburgasını kırmışlar. Yoğun falaka sırasında falaka ipleri ayak bileğinde 2-3 milimlik derin izler bırakmış. Gitmemesini söyledim ama gitti.

Sinan cezaevinde çok badireler atlattı. Açlık grevlerine girdi. Bu açlık grevlerinden birinde mide kanaması geçirdi. Bir operasyonda tazyikli su sıktılar, kafasına kalasla, vurdular. Kafası yarıldı. Dört dikiş atıldı. Küçük parmağı kırılmış. Askerler dipçikle dövmüşler. Hastaneye yetiştirilmese kan zehirlenmesinden gidecekmiş.

Tarih generalleri haksız çıkardı. 1971'de idam edilen üç gencin yargılanmaları bugün tartışılıyor. Çok bahsedilen 'hukukun üstünlüğü' nedir, var mıdır? Madem demokrasi var diyorlar, neden Sinan'ı katlettiler. Biz bu adamlar karşısında haklarımızı arayamıyoruz. Hukuk da onlarda, para da, silah da, yalan da. Örneğin Hürriyet gazetesiyle yaptığım röportaj öyle çarpıtılmış ki, söylemediğim sözler yan yana dizilmiş. Ben orada Sinan'ı anlattım. Yayınlamadıkları gibi, yalanla doldurmuşlar. Sormak istiyorum, dağıldı gitti diyorlar her gün komünizm için. Peki niçin korkuyorlar?

Benim üzüldüğüm Sinan'ın katledilmesi değil... Biliyorum ne Sinan'lar katledildi, ne Sinan'lar katledilecek. Sinan'ı öyle büyütmüşler ki, katletmekten başka çare bulamadılar. Sinan'ı katlederek olayları durduracaklarını sandılar. Oysa ideolojilerde kişilerin yok olması ideolojinin yok olması anlamına gelmez. Bu düşünce nesilden nesile aktarılmıştır.

Sinan'ı katlettiler. Şimdi her yerde en az beş Sinan doğdu.

 

(Yukarıdaki anlatım Haziran Yayınevi Tarafından yayınlanan «Bayrağımız Ülkenin Her Tarafında Dalgalanacak» broşüründe yayınlanmıştır.)

 

***

 

Dev-Gençliler Anlatıyor:

 

Apayrı bir sevinçtir sizleri tanımak

Ve yaşamak gençliğinizi

İşte böyle bir coşku...

 

O kıpır kıpır ve sımsıcak gözlerinizden,

En anlatılmaz duygular yüklenirim.

Sizinle kanatlanır turnalarım,

Gökyüzünün en güzel mavisinde.

Sonra dipdiri bir fidanla aydınlanır,

Işık ışık renklenen umutlarım.

Filizler büyütürüm güzelliğinizden.

Bilincinizle ufuk ufuk çoğalırım,

Sarsılmaz olur inancım...

 

Cezaevindeyiz. Direnişle gelmenin coşkusuyla, şebekeye ayağımızı atar atmaz başlıyoruz Dev-Genç marşını söylemeye, slogan atmaya. Sonra koridordan bizimkiler gözüküyor, onlar da oradan marş ve slogana başlıyorlar. Hareketimizin değerli insanları hepsi de, kucaklaşıyoruz. Eski ve yeni kuşağın kucaklaşmasına benzetiyorum durumumuzu.

Sinan Abi de var gelenlerin arasında, tek tek hepimizle kucaklaşıyor. Daha çok mahkemeden ve kitaplarımızdan tanıyorduk onu. Işıl ışıl gözleri ve hareketli tavırlarıyla bizden hiç de farklı değil, o da bir Dev-Genç'li diyoruz.

Eğitim çalışmalarımız başladıktan sonra Dev-Genç tarihini Sinan Abinin anlatacağını söylüyor arkadaşlar. Çok seviniyoruz. Canlı ve birinci ağızdan anlatılacak olan tarihimizi öğrenmek, çalışmaya başlamak için sabırsızlanıyoruz.

Sinan Abi sakin ve çok sade bir şekilde anlatmaya başlıyor. Anlatılanları dinlemiyor, sanki yaşıyoruz. Bir taraftan da “nasıl bu kadar ayrıntılı hatırlıyor” diyorum. Nitekim Sinan Abi tarihleri hiç sektirmeden ve oportünistlerine kadar olayda yaşayan insanların ad ve soyadını teker teker aktararak anlatıyor. Dev-Genç tarihini öğrenmenin sevincini yaşarken bir taraftan da sorular sorup duruyoruz. “Yıldız Üniversitesi'ni nasıl işgal ettiniz? İşgal kararı nasıl alınmıştı? Oportünistler ne dedi? Polise karşı nasıl mevzilenmiştiniz? Saldırıya hazırlıklar neydi? vb. vb. sürekli soruyorduk. Çünkü bizde yapacaktık benzer protesto ve direnişleri -ki gerçekten de çok şey verdi yoldaşlarımızın tecrübeleri, çıktıktan sonra benzer birçok girişimde bulunduk ve başarılı olduk, tek sorunumuz olmuştu, eskisi kadar kitlesel katılımları sağlayamıyorduk- çalışmamızın son günlerimizde ise söz veriyorduk “size, her şeyiyle hareketimize yakışır bir Dev-Genç olacağız, bu Dev-Genç'i yaratacağız.”

Sinan Abi gülen gözleriyle bizi onaylıyor ve “tabii ki sizlere güveniyoruz, hareketimiz her süreçte gençliğe güvendi, geleceğimiz emin ellerde, bunu biliyoruz” demişti.

Cezaevinde son günlerimiz yaklaşıyordu. Artık mahkeme hazırlıkları ve dışarıda neler yapacağımız, nelere hazır olmamız gerektiğini tartışıyorduk. (...)

Açık görüş günü geldi, hepimiz sevinçliyiz, kaç aydır göremediğimiz arkadaşlarımızı, ailelerimizi göreceğiz. Bayanlar olarak erkenden 15-16. koğuşa gidiyoruz. Çeşitli gösteriler için hazırlıklarımızı yapıyoruz. Sinan Abi bizi çağırıp neler yapacağımızı vb. soruyor. Sonra aileler geliyor, gösterilerimize başlıyoruz. Hemen ardından da toplu resimler çekiliyor. Ortam epey hareketli, herkes çok neşeli, o sıra Sinan Abi beni çağırıyor, işlerimizin bitip bitmediğini soruyor, gözlerinde pırıl pırıl bir ışık var. Hadi bir de Karadeniz oyunu oynayalım sizinle diyor. Beraber horon tepiyoruz. Ardından aileleri yolluyoruz. Biz 16'da oturup çay içerken 15'deki yoldaşlarımızın durmadan volta attığını ve düşünceli olduğunu görüyoruz. Bir şeyler var ama ne, anlamıyoruz. Ertesi gün çikolata ve Marlborolar geliyor. Büyük haber veriliyor: “Özgürlük eylemi, Sinan abi firar etti”!

Halaylar çekiyor, marşlar söylüyoruz, pastalar, tatlılar yiyoruz. İnanamıyor insan, dün birlikte horon tepmiştik ve yoldaşımız şimdi sıcak mücadeleye koşmuştu. Bir taraftan da çıktığımızda birlikte savaşabileceğimize seviniyorduk.

Bir sonraki gün bir haber daha “Mürsel Göleli de firar”! Yine halaylar, marşlar.

Artık biz de tahliye oluyoruz ve firarların coşkusu ile bir taraftan da içerdeki değerli yoldaşlarımızdan ayrılmanın burukluğuyla, fakat yine görüşüp, birlikte savaşacağımıza olan inancımızla haykırıyoruz. “Özgürlük Ellerimizdedir! Kahrolsun Faşizm, YAŞASIN DEVRİMCİ SOL!”

 

 

Geri