Sevgi ERDOĞAN
Şehit Düştüğü Tarih: 14 Temmuz 2001
Şehit Düştüğü Yer: İstanbul, Küçükarmutlu
Doğduğu Tarih: 3 Ekim 1956
Doğduğu Yer: Erzurum, Ilıca
Mezar Yeri: Karacaahmet Mezarlığı, İstanbul
Henüz yirmili yaşlarına girmeden
devrimci olmuş, ve o günden bu yana hep devrimci kalmış, devrimciliğin tüm
güzelliklerini yaşamış, tüm bedellerini ödemiş, ama asla inançlarından, düşüncelerinden
vazgeçmemiş bir devrimci.
25 yılının her anı, mücadele içinde,
örgütlülük içinde geçen bir devrimci.
3 Ekim 1956’da Erzurum Ilıca’da doğdu.
Babası memurdu, pek çok şehirde kaldı bu nedenle. İstanbul’da Fatih Kız Lisesi’ni
bitirdi ve Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi.
Örgütlü yaşama adım atışı da, yüksek
okul yıllarıdır. Devrimciliğe sempatisi, Mahirlerle başlamış, yüksek okulda
somut örgütlü mücadeleye dönüşmüştür.
Onun örgütlülük içinde yeraldığı yıllar,
kadınların mücadele içindeki yerlerinin oldukça geride olduğu yıllardı. Ama o,
ne dıştan gelen, ne devrimciler arasında da varolan önyargılara teslim olmadan
yeraldı bu mücadelede. Sevgi, bu yanıyla devrimci kadının da öncülerindendir.
1970’li yılların sonunda Devrimci Kadın
Derneği’nin kuruluşunda yer aldı.
Bir süre sonra, mahallelerde, fabrika
ve grevlerde de görevler almaya başladı.
THKP-C çizgisini inkar eden tasfiyeci
Devrimci Yol hizbine karşı, devrimci hareketin saflarında yer aldı, bu yeniden
örgütlenme döneminin ilk adımlarına omuz verdi.
1978’de, devrimci hareketin kadrolarından
İbrahim Erdoğan’la evlendi.
1981’de eşiyle birlikte gözaltına alındı.
Kimliklerini söylemedikleri için, çocuklarına bile işkence yapıldı.
1981-1983 arası Metris’de tutsaktı.
Tahliye olduktan sonra, mücadeleden kaçışların revaçta olduğu o dönemde, o yine
kararlılığın, yılmamanın örneklerinden biri olarak mücadelesini sürdürdü.
Tahliye olan tutsakların örgütlenmesinden tutsak ailelerinin mücadelesini
örgütlemeye kadar, sürecin gerekli kıldığı her göreve koşturdu.
Bugün şehitler vererek bu büyük direniş
içinde özel bir yeri olan tutsak aileleri örgütlenmesinin yaratılmasında, TAYAD’ın
kuruluşunda Sevgi’nin büyük emeği vardır.
1989’da mahallelerde çalışmaya başladı.
Anadolu Yakası Komitesi’nde yeraldı. Bu dönem onun Sabo yoldaşının sorumluluğunda
çalıştığı bir dönemdir.
12 Eylül sonrası mücadelenin yeniden
geliştirildiği bu yıllarda, Körfez Savaşı döneminde Emperyalist Savaşa Hayır
Komiteleri’nin örgütlenmesinde, 1 Mayıs çalışmalarında, kitle örgütlerine
yönelik baskılara karşı kampanyalarda, hep yönetici olarak vardır.
1991’de Malatya’ya gitti. Bölgede
demokratik alanda mücadelenin örgütlenmesinde yeraldı. Burada da polisin hedefi
durumundaydı. İki kez “trafik kazası” süsü verilerek öldürülmek istendi. İşkenceci
Fikret Işınkaralar, Sevgi Erdoğan için “Onu
şehit yapmayacağız, trafik kazasında öldüreceğiz” diye söylüyordu. Hevesi
kursağında kaldı.
Darbe ihanetini öğrendiği andan
itibaren tavrı net ve açık oldu. 93 Temmuz’unda kaçırılıp öldürülmek istendi.
Bu dönemde de 6 ay tutsak kaldı. Tahliyesinden sonra, 94 Eylül’ünde Çukurova’da
görevlendirildi. Ve burada, kaldıkları eve yönelik bir operasyonda, yanındaki
iki yoldaşı katledilirken, o da tutsak düştü.
Konya ve Uşak hapishanelerinde kaldı.
Bulunduğu yerlerde tutsaklar örgütlenmelerimizde yöneticilik, temsilcilik yaptı.
Hapishanelerde bu büyük çatışma gündeme geldiğinde, o da ölüm orucu
gönüllülerinden biriydi. Uşak’ta birinci ölüm orucu ekibinde yeraldı.
Şöyle diyordu: “Önümüzdeki süreci, devrimi daha
da yakınlaştıran ve düşmanın kalelerini sürgit döven, bitmeyen cephane
bedenimizle, bedenlerimizle selamlayacağız.”
25 yıllık devrimci yaşamının bu son
büyük çatışmasında, bu cephaneyi layıkıyla kullandı.
Dersler vererek, öğreterek, ölümsüzleşti.
Bir ömür boyu kararlı olmanın, bir ömür boyu, her koşulda, mücadelenin içinde
olmanın örneği oldu.
***
Sevgi Erdoğan’ın Uşak
Hapishanesi’nde Bant Takma
Töreni’nde Yaptığı Konuşma’nın
Bir Bölümü
(...) Sömürüye son diyecek yüreklerin daha bir çözüme yaklaştıracağına
inanıyorum. Bu ‘84’te de böyle oldu, ‘96’da da. Apo’larda biz bir avuçtuk
belki. ‘96’da kitlelerleydik. Yarın devrime koşan devrim için yürekleri çarpan
sarmalayan ve hücreleri gerçekten onların başına yıkacak bir güce sahip olduğumuzu
çok iyi biliyoruz. Zafer kazandık.
(...) Gelecek kuşaklara diyorum. Her
şey çocuklarımız için, gündüzlerinde aç olmayacakları, gecelerinde huzur içinde
yatacakları bir dünya için. Dünya’nın Tükiye’sinde bu bayrağı onurlandırmak,
devrimin bu kadar dinamizm taşıyan bir ülkesinde o halkın bir çocuğu olmak,
savaşçısı olmak çok daha onurlu bence. Ve bu anlamda sarsacağımız yürekler
sadece ülkemizde olmayacak. Anadolumuz’da olmayacak. Dünya halkları olacak ve
biz burada 1917’de 20. Yüzyılı sarsan Ekim Devrimi’ni, biz, 21. Yüzyıla taşıyacağız;
kendi ülkemizde inancımız-kararlılığımızla devrime bir adım daha yaklaşmanın
onuru ve gururuyla yürüyeceğiz.
Ben 19 Ekim’de duygularımı biraz şiir
biraz yazı olarak ifade etmiştim. Bugün bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Su toprağa hasret
Namus vatana
Yiğit son an’a
Gün yakındır doğar birazdan
Gel ey zafer...
Sana sunduk en genç bedenlerimizi
Sana adadık tecrübeli sevdiklerimizi
Gel ey Zafer...
Çocukluğuna hasret çocuklar
Mutlu bir dünya için
Sevgiye hasret tüm insanlık için
Taşındı yürekte bu aşk, bu sevda
Gel ey zafer...
Bu yüreğe tacını tak
Senin olsun...
Bir seher vaktinde
yürüyorum işkenceye, katliama,
kaybedenlere,
Susurluk devletine, emperyalizme rağmen
Yürüyorum sevdamıza hasret
Zafer öpücükleri
Alnımıza konsun diye...
(...)
Önderimizin yeni Yüzyıla başlarken
hepimize armağan ettiği bir mesajı vardı. Biz, onun o mesajının ete kemiğe
bürünen kişileri olacağız. Savaşçıları olacağız.
(...) Bu tarihte gerçek biziz,
alternatif biziz. Bu 30 yıllık tarih büyük kahramanlıkların, büyük direnişlerin
tarihidir. Bütün dünya değişse, bütün dünya hainlerle dolsa bizim değişmediğimiz,
halklara ihanet etmediğimiz, Marksizm-Leninizm’in bilimsel bir gerçek olduğunu
bilmek, emperyalizm ve faşizme karşı çıkmamanın Marksizm-Leninizm’den de öte
bir ahlak sorunu olduğunu bilmek inancı ... bizleri ayakta tutmuştur. Direnmeyi
ve savunmayı öğretmiştir. Bu tarihte ihanetler vardır. Emperyalizmi,
kapitalizmi kavramamış düşmanı tanımamış, düzenden politik ve ahlaksal olarak
kopmamış zayıf unsurlar, çürükler, düzenin gizli ajanları her zaman olmuştur.
Sadece ölmek ve öldürmek için değildir.
Faşist iktidarla süren bu kavgada,
biz kadınlarımızın, genç kızlarımızın devrimci savaşçı olmak için herkesten
daha çok nedeni olduğu şiarını bize gösteren Önderimizdir. ... Mahirler’den bu
yana ölmesini bilmenin, ideal sahibi olmanın, Ölüm Orucu tercihinin bizzat
devrim tercihi olduğunu göstermiştir. Ve devrime tamamen bağlanmak, düzenden
tamamen kopuştur. Bizim kuşağımızın sürekli attığımız bir sloganı vardır, Che’ye
ait: “Devrim İçin Savaşmayana Sosyalist Denmez!”
Ben sözlerimi bu cümleyle
bitiriyorum.
DEVRİM İÇİN SAVAŞMAYANA SOSYALİST
DENMEZ...
YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ
YAŞASIN DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ
(Not 1: Bu konuşma sonunda
kendisinden bir türkü söylemesi istenir. Sevgi Erdoğan ‘Arkadaş’ türküsünü
söyler. Türküye başlamadan önce “tabii ki bunu eşim İbrahim Erdoğan’a adıyorum”
der...)
***
Sevgi Erdoğan’ın bir şiiri:
“Dünya dönüyor
Emperyalizm halkları sömürüyor
Dünya dönüyor
Sosyalizm için ölüm orucunda yiğitler
Açlıkla halkların kurtuluş türküsünü söylüyor
Özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve adalet
Kavgaya ediyor davet
Hadi kalk ayağa silkelen yürek
Hadi kalk ayağa kükreyerek
ya özgür vatan ya ölüm derken yiğitler
Halaya halaylar katmak gerek
Durma çalsın davullar, zurnalar
Çocuklara mutlu bir dünyanın
Halklara gerek sömürüsüz emek
Kırmızı allaştırırken yüzleri
Ülkede bayrağımız dalgalandı
estirdi gönüller”
Sevgi Erdoğan
(16.01.2001, 83.gün, saat 18.00)
Hakkında
Daha Geniş Bilgi İçin...
Yoldaşları, yakınları Sevgi Erdoğan’ı Anlatıyor: