Şenay
SONAR’ı
Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Yoldaşları
anlatıyor:
«Küçük
bedeninde koca bir yürek»
Küçük
bedeninde koca bir yürek, bu yürekte küçük bir yaşta büyük yangınlar büyütür Şenay.
Dersim’de ‘80 sonrası ilk kıpırdanmayı, ilk eylemliliği yaratan, Şenay’ın da
aktif olarak başını çektiği DLMK öğrenci eylemliliğidir.
Oportünizmin,
yurtseverliğin onca korkusuna rağmen sokakta eylem kararında ısrar edenlerden
biriydi Şenay. Ve ısrarla savunduğunu gerçekleştirmiştir. O gün büyük bir katılımla
öğrencileri hakları için sokağa dökmüştür. Öğrencilere saldıran polis bazı
arkadaşlarını gözaltına alır. Şenay bu kez oturma eyleminin başını
çekenlerdendir. Israrla arkadaşlarının bırakılmasını ister. Polisin onca “arkadaşlarınız
iyi, birazdan sorguları tamamlanacak ve bırakacağız” yalanına inatla karşılık
vermiş ve eyleme devam etmiştir. Şenay ve arkadaşlarıyla başedemeyen polis şefleri,
o süreçte devrimci geçinen bir öğretmeni getirirler ve “sorun hocanıza, onu da
gözaltına aldık defalarca, hiçbir şey oldu mu, her şeyini karşıladık...”
derler. Bu sözleri onaylayan (başıyla) hocaya en iyi cevabı orada bulunan
Serpil Yılmaz ve Şenay vermiştir. Çünkü bilirler başını sallayanın yalan
söyleyenin ne işkenceler gördüğünü.
Kısa bir
süre sonra Şenay bir operasyonda tutuklanır ve iki buçuk ay cezaevinde kalır.
Henüz onyedisindedir. Cezaevinden daha bir bilinç ve inançla çıkar. Birlikte
cezaevinde kaldığı yoldaşlarımız anlatırdı; başka bir anlayıştan 8 yıllık bir
bayan gerilla, -aynı zamanda MK üyesidir bu kişi- Şenay’ın saatlerce bu kişiyle
tartıştığını ve bu bayanın Şenay’ın üstesinden gelemediğini söylerlerdi. Şenay
da bunun karşısında “benim sorunum laf kalabalığı yapmak değildi. Bunu yapan
onlardı ve ben onlarla bunu bırakıp yüzünü savaşa dönmenin gerekliliğini anlatıyordum.”
derdi.
Şenay,
Dersim’de bütün liselilerin sempatiyle andığı, herkes tarafından tanınan biri
olmuştu. Ailesi İstanbul’a taşındığında O gerilla olmak için Dersim’e dönmüştü.
Çok güzel
saz çalardı. Eline aldığında minik elleri öttürürdü adeta sazı. Ben gerillaya
gittiğimde Şenay artık neredeyse profesyonel bir savaşçı olmuştu. Çok hızlı
yürüdüğü, hızlı hareket ettiği için acilen yapılması gereken birşey, bir
yolculuk olduğunda ilk Şenay seçilir, Şenay yapardı. Doğru bildiğini inatla
savunurdu. Yaşı çok büyük olmamasına karşın o çok olgundur.
Serpil’le
okul arkadaşlarıydılar. Serpil Şenay’dan sonra gerillaya gitmiş ama erken şehit
düşmüştü. Bu duruma çok üzülüyordu. Serpil için de yaşayıp, onun için de vuracağım
derdi. Çaytaşı direnişinden önce yine bir çatışma yaşamıştık. Aşırı kar yağışı,
tipi vardı. Önce birlikteydik fakat sonra ayrıldık. Şenay’ların ekipte yaralı
vardı. Üstelik sedye ile taşınıyordu. Ayrıldığımız bölgeden biraz uzakta, biraz
dinlenmek için duruyoruz. Ses duyuyoruz, tipiden dolayı bir süre sesin geldiği
yönü bulamıyoruz. “Kamo” çekiyoruz. Bizimkiler ama gelen sesi tanıyamıyoruz.
Öyle güçlü, öyle enerji dolu bir ses ki, bu sesin Şenay’dan çıkmış olabileceğini
düşünüyoruz.
Bazen espri
yapılırdı, acaba yediklerini cebinde mi taşıyor diye. Evet, çok zayıftı ama
enerji doluydu. Çaytaşı’nda kalması da bu yüzdendir. Çevik, hızlı olduğu
içindir. Çatışma başlamadan yine o nöbetçidir. İlk o yoldaşlarını haberdar
eder.
Sonra oracıkta,
o dağ evinde bir destanda yer alır adı. Bütün dünya devrimcilerine örnek bir
direnişle anılır.
***
Bir
yoldaşı anlatıyor:
“bütün erdemlerin bizimle.”
Ufacık-tefecik, lakin yüreği koca bir
dağdır yoldaşımızın. Mücadeleye lise yıllarında Devrimci Gençlik içerisinde başladı.
Dersim’de 12 Eylül sonrası gelişen ilk eylemlilikte, öğrenci gençliğin başlattığı
ilk eylemlilikte o en önde yürüyenlerdendir... Liseli gençlik içerisinde onu
tanımayan yok gibi idi. Sessiz bir görüntü altında yüreğinde fırtınalar taşıyordu,
küçük yüzündeki koca gözleri yılların acısını, sevincini, öfkesini, kinini, hıncını,
savaşkanlığını aksettiriyordu. Daha mücadelede yeni olmasına, rağmen, çalışkanlığı,
koşturan, sorumluluk alan Şenay, ailede tek çocuk olmasına, psikolojik,
duygusal baskıya rağmen hiç bir zaman geri durmadı.
Genel bir operasyon sırasında tutuklandı.
Çıktığında kavga ve zafer türkülerini daha gür söylüyordu. İşkenceler,
tutuklamalar, onu aksine daha da bağlamıştı kavgasına. ‘93 Ağustos’unda
soluksuz gerillaya koştu. Çok sevdiklerine koşuyordu. Türkülerini en fazla
söylemek istedikleriyle dağ başlarında yakılan ateşlere koşuyordu. Koşarken
gerillanın zorlukları değil, savaşın sorumluluklarını bilerek koştu gerillaya.
Doğru bildiklerinde ısrarlı, sonuna kadar savunan bir kişiliği vardı Şenay’ın...
İçimize akıtıyoruz seni yoldaş, bütün
erdemlerin bizimle. Savaşın cephesinde her çatışmada yılmazlığınız, kavgacılığınız
bizimle. Yürüyoruz çoktan kazanılmış zafere...
***
Bir gerilla yoldaşı anlatıyor:
Fatma [Şenay] yoldaşımız, sabrı ve
sanatçılığını gerilla yaşamında da geliştirerek sürdürenlerimizdendi. Oldukça
mütevazı bir yapıya sahipti. Eleştirilerden faydalanmasını bilmesi yönüyle
örnek yaşamı olduğu gibi, verilen bütün işlere bütün dikkatiyle yoğunlaşması da
ayrı bir olgunluktaydı. Kadın olarak birliğimiz içerisinde tek saz çalanımız
olmasıyla da ayrı ve sempatik bir özelliğe sahipti. Gerilla yaşamında karşılaştığı
bütün zorlukları tıpkı Sabo ve Ferda yoldaşları gibi büyük bir coşku ve kararlılıkla
aşmasını bildi. Çocukluk arkadaşları da olan bu yoldaşlarımız, yaşamlarının en
güzel ve verimli yerinde de bu birlikteliklerini ve dostluklarını yoldaşlığa
çevirerek yepyeni bir yaşam içerisinde de sürdürmüşlerdir. Bu yoldaşlarımızın
ortak yönü, mücadele bilincinin her üçünde de ortak şekillenişe ve yaşam
içerisinde birçok ortak davranışa sahip olmalarıdır. Geçmiş dönemdeki sıcak ilişkilerine
ve birçok şeyi paylaşmış olmanın getirdiği ortaklığa rağmen, gerilla yaşamlarında
bu birlikteliklerini, “korumacılık” temelinde hiç bir zaman dayatmamışlardı...
Yaşamlarını devrimcileştirmişlerdi. Birbirlerindeki aradıkları ve buldukları şeyleri
çok daha fazlasıyla paylaşacakları yaşama atılmış olmaları onları, yoldaşlık
ilişkilerindeki olgunluklarında da örnek olmaya yöneltmişti.
İhanetin attığı pusudaki davranışlarıyla
da örnek olmalarını kalıcılaştırdılar...
***
Bir yoldaşı anlatıyor:
Şenay fiziki yapı olarak zayıftı ve
saçları da kısa olduğu için onu tanımayan köylüler bazen erkeğe benzetiyorlardı.
Bir defasında henüz yeni gittiğimiz bir alanda yaşlı amca bizi evine davet etti
ve yemek sundu. Hepimiz sofraya oturup yemeğe başlayacaktık ki Şenay biraz
gecikmişti. Amca Şenay’a dönerek “oğlum
gel sen de böyle otur” dediğinde amca bozulmasın diye gülmemek için
kendimizi zor tuttuk. Şenay da hiç bozuntuya vermeden gelip yemeğini yedi.
Araziye çıktığımızda kahvaltı için sofraya otururken bir yoldaş Şenay’a amcanın
söylediğini söyleyince hepimiz birden basmıştık kahkahayı.
Bir gün de girdiğimiz köyde gerillaların
geldiğini duyan 9-10 yaşlarında bir çocuk koşa koşa bizim olduğumuz eve geldi.
Gelir gelmez hemen tokalaşıp öpüşmeye başladı. Erkeklerle tokalaşıp öpüşüyor,
bayanlarla yalnızca tokalaşıyordu. Sıra Şenay’a geldiğinde Şenay’la önce tokalaştı
sonra öpüştü. Bir an çocuk bir şey hatırlamış gibi Şenay’a dikkatlice baktı “ana
bu kızmış” deyip bizim bulunduğumuz yerden kaçtı... Şenay güzel saz çalardı.
Sazı eline aldığında hemen “Munzur Dağı” parçasını çalardı.