Semra BAŞYİĞİT
Şehit
Düştüğü Tarih: 30
Temmuz 2002
Şehit
Düştüğü Yer: İstanbul
Doğduğu
Tarih: 27
Temmuz 1978
Doğduğu
Yer: Kütahya
Mezar
Yeri: Kütahya
köy Mezarlığı
Her yerde terör estiren
polis, Bursa’da da dışarıdaki direnişi kırmak için saldırdı. 6 Ocak 2001’de
ikisi ölüm orucunda, diğerleri açlık grevinde on kişi gözaltına alındılar. Biri
Semra’ydı gözaltına alınanların. Biri de, daha sonra Küçükarmutlu’da ölüm
orucunda şehit düşecek olan Hülya Şimşek’ti. Polisin işkencesi altında da
eylemlerinden vazgeçmediler.
Hülya ölüm orucundaydı
Bursa polisi tarafından gözaltına alındığında. Bir süre tutsak kaldı. Tahliye
edildiğinde, ölüm orucunu sürdürmek üzere Küçükarmutlu’nun yolunu tuttu. Semra
Başyiğit’in tutsaklığı ise daha uzun sürecekti. O da içeride sürdürdü
direnişini.
Semra, 27 Temmuz 1978’de
Kütahya-Domaniç’te doğdu. Uludağ Üniversitesi, Tıbbi Dokümantasyon ve
Sekreterlik bölümüne girdi. 1996 ortalarında devrimci mücadeleye katıldı. 1996
ölüm orucu, onu o dönem en çok etkileyen gelişmelerden biriydi. Bir süre
Kurtuluş Dergisi’nin muhabirliğini ve temsilciliğini yaptı. 3 Şubat 1998’de
tutuklandı, bir süre tutsak kaldı. Tutsaklığının ardından mücadelesini
sürdürdü.
Anadolu’nun Anadolu halk
değerleriyle yaşayan genç kızlarından biriydi o. Başka yoldaşları ölüm orucuna
yattığında, onlara duyduğu hayranlığı şu sözlerle dile getirmişti:
“Kızlarımızın
sadeliğini, doğallığını, güzelliklerini coşkularını inceliklerini görmelisiniz.
Bizim kızlarımız bunlar. Gerçekten öyle büyük bir onur ve gurur yaşatıyorlar ki
bizlere, halkımıza, bundan daha büyük bir güç var mı?”
Aynı onuru ve gururu
yaşatanlardan biri de kendisi oldu. Yoldaşları onu anlatırken, her defasında
onun “saygılı, ölçülü, ağır, olgun ve
mütevazi...” oluşuna vurgu yaptılar. Tüm mütevaziliğiyle halkı için
mücadele edendi. Tüm yalınlığıyla, halkının özgürlüğü, ülkesinin bağımsızlığı
için mücadele ediyordu. Bunun için “kavganın sesi” olan Kurtuluş dergisinde
çalıştı uzun süre. Bunun için F tiplerine karşı dışarıdaki mücadele içinde yer
aldı. Bunun için tutsak düştü ve bunun için ölüme yattı.
Düzenin yoz kültürünü,
Amerikan özentisi alışkanlıklarını reddeden her genç kızımız için Semra
Başyiğit bir örnektir. Anadolu’nun genç kızlarının örnek alacağı bir
kahramanları daha var artık.
***
SEMRA
BAŞYİĞİT'İN KARTAL HAPİSHANESİ’NDEN
YAZDIĞI
MEKTUP
13 Mart 2001 KARTAL
Merhaba Selma,
Merhaba Sevgili
Dostlarım,
Öncelikle hepinizi
özlemle kucaklıyorum. Nasılsınız yorgun canavarlar? Eminim yorgunsuz, yine
eminim canavar gibisiniz.
Bugün bizim için
bayramdı biliyor musunuz? Bugün sizden, Sevgili Vatan Emekçilerinden en güzel
hediyeyi aldık. Evet sonunda dergimize, gözümüze, kulağımıza, dilimize ulaştık.
Bunun sevincini bunun coşkusunu anlatamam. Dünyalar bizim oldu. Aylardır yüzünü
görmemiştik dergimizin aylardır bizi bizden dinlememiştik. Acaba neler vardır
kapakta, nasıl yazılar çıkıyordur vs. gibi tartışmalarla gözümüzde
canlandırmaya çalışıyorduk. Sonra bir de baktık ki elimizde. Bizim halimizi
görmeliydin Selma, tam “inceldiği yer”liktik doğrusu. Vatan’ı bize
verdiklerinde Tabipler Odası’ndan hekimler haftalık muayene için gelmişlerdi ve
bizim hücredeydiler. Zerif ablamız aldı gardiyandan ne olduğunu söyleyince
hepimiz üstüne atladık, Züleyha merdivenlerden yuvarlanıyordu neredeyse.
Çığlıklar, kahkahalar, hücreler arası müjdeleşmeler, kutlamalar sarılmalar.
Havalara uçtuk denir ya o bile yetmez sevincimizi anlatmaya. Muayeneyi falan
unuttuk zaten hemen karıştırmaya başladık sayfaları, her sayfada her birimizden
ayrı bir “yaa!”, “aaa”, “bak bak!” çıkıyor. Bu arada ben başımı üst ranzaya
çarptım sağlamca, önce bir ah, sonra da koca bir kahkaha sesi çıktı benden. Züleyha’nın
tansiyonu fırladı. Doktorlar iyi misin diye soruyor ona. Dergimiz gelir de biz
kötü mü oluruz. Varsın fırlasın tansiyonumuz, şişsin kafamız. Hemen içer gibi
okuduk. Anlatılmaz bir keyif. Sevincimi enerjimi nereye boşaltacağımı bilemedim
Selma. Dolandım durdum küçücük yerde. Yetmedi, yeter mi bir de seninle
paylaşayım dedim sevincimi.
Bir de mektuplar
aldık. Fidan’dan, Aydın’dan, evden. Öyle güzel ve sıcak ki mektupları. İçimizi
ısıttılar. Yüreğimizi okşadılar. Fidanımızı çok merak ediyorduk zaten. Artık
yanında çok sigara içsek de kızmayacakmış. Ne güzel insanlarımız var değil mi
Selma. Yani uzun bir tatil sessizliğinden sonra çok güzel bir gündü bugün.
Dedim ya içtik hemen
Vatan’ı. Sonra da sizinle hasret giderdim. Tek tek düşündüm hepinizi. Ellerinize
sağlık dergimizin bu sayısı (79) çok güzel olmuş. Özelikle Fidan’ın resmi olan
ve Hava Kurşun gibi ağır şiirinin olduğu sayfayı çok beğendim. Size oldukça
pahalıya patladığını konuşmadan edemedik. Bir de itiraf edeyim imlâ hataları
sanki yaramaz, muzip çocuklarımızmış gibi kıs kıs güldük.
İşte böyle
Selmacığım. Biz anlayacağın gibi çok iyiyiz. Umarım oralar da iyidir. Bayram
öncesi direnişçilerimizi hastaneye götürdüler biliyorsundur. Sanki yetim
kaldık. Hepimizin yüreğinden de bir parça koparıp götürdüler sanki. Sessizleşti
buralar. Bugün doktorlardan da doğru düzgün bir şey öğrenemedik onlar hakkında.
Gülay’ın durumu, diğer arkadaşlarımızdan daha ağırmış. Bir de ailelerden
öğrendiğimize göre Zehra’nın bacakları tutmuyormuş. Bu bilgiler de bu kadar.
Çok belirsiz yani .......... (Mektubun
bu bölümü hapishane idaresi tarafından karalanmıştır)
Selma şimdi burada
değiller ama kızlarımızın sadeliğini, doğallığını, güzelliklerini coşkularını
inceliklerini görmelisin. Tahmin ediyorsundur gerçi ama diyorum ki bizim
kızlarımız bunlar. Gerçekten öyle büyük bir onur ve gurur yaşatıyorlar ki
bizlere, halkımıza, bundan daha büyük bir güç var mı?
Erkek
arkadaşlarımızın hemen hepsini Tekirdağ F Tipi’ne götürdüler. Bizim dava
arkadaşlarımızı da. Durumları hakkında hiç bilgimiz yok. İyi olmadıkları kesin.
Serkan, en son hastanedeydi. (Bayrampaşa) sevke uygun olmadığı raporu almak
için götürüp, yatırmışlardı. Onu çok merak ediyoruz. Rüyamızda hasret
gideriyoruz sevdiklerimizle.
Bizim henüz ne
davadan ne avukattan haberimiz var. Bakalım ne olacak. Her türlüsüne hazırladık
kendimizi. Sana bir şey anlatayım da gül. Fidan mektup yazmış demiştim ya. Hani
benimle ilgili canlı bomba haberi varmış. Biz de çok sonra Cumhuriyet’ten
öğrendik, suç duyurusundan sonra. Arkadaşlarla tartışıyormuş. Biri sormuş ona
“Semra firar mı etti?” diye o da bilmiyorum, demiş sonra bayağı gülmüşler.
................ (Mektubun bu bölümü
hapishane idaresi tarafından karalanmıştır) Hem biz, hepimiz bütün halk
zalimler için canlı bomba değil mi? Ne zaman ne olacağı hiç belli oluyor mu?
Dün bir baba eşini 4 çocuğunu öldürmüş cinnet geçirip. Evet, bugün insanlar
evlerine, kendi evlerine patlıyorlar. Bu yarın da böyle olmayacak.
Ah Selma, ahh!...
Şimdi hapishanede olmak herzamankinden zor. Keşke görüşebilsek de iki çift
lafın belini kırsak kıtır kıtır. Ailem seyrek de olsa geliyor. Ekonomik
koşullardan kaynaklı gelemiyorlar. Emre ziyarete gitmiş. İlk tedirgin olmuşlar.
“Kim bu vs.” diye. Sonra anlaştılar demek ki kara kızın gözlüklerini
getireceklermiş. İyiler, keşke koşullar farklı olsaydı daha iyi olurlardı.
Biliyorsun biz ziyaret dışında hücreden çıkamıyoruz. Diğer arkadaşlarımızı da
göremiyoruz. Bugün (sabah oldu) ziyaret günü ve ben uzun süredir ilk defa
hücreden çıkıp arkadaşlarımı göreceğim, ailemi göreceğim. Aydın bize iş
verecekmiş. Grev lokavt istemem ama diyor. Allah bilir bize sigorta da yapmaz.
Can kurban ne diyelim. Ama bizim hücreden sonra temiz havaya ihtiyacımız var.
Havasızlıktan öldük buralarda. Bol bol oksijen almımız lâzım. Enginlere çevirdik
ufkumuzu bakalım!
Direnişimiz 5. ayını
dolduruyor. Zafer nazlandıkça nazlanıyor. Direnişimizin görkemi de, direnişimiz
de büyüyorlar büyüdükçe. Bedenleri ufalıyor ama her tarafı kaplıyorlar.
Gözümüzde tütüyorlar. İki adım ötene, ötendekilere hasreti yaşıyoruz. Bazen tüm
bunlar sığmıyor içimize gözümüzde biriken bir damla yaş oluyor. Akmıyor değil,
akıyor. Ama çoğu sertleşiyor, keskinleşiyor hınç oluyor. Zaferin coşkusuyla
titriyor içimiz. Şehitlerimiz ve daha vereceğimiz şehitlerimiz. Ailelerimizin
direnişini düşünüyorum. Ne kadar onur verici değil mi? Böyle analarımız var,
böyle yoldaşlarımız var. Ben içimdekileri açmaya çalıştım, Selma, ama mümkün
mü? İçimizde çırpınanlar farklı değil zaten. Keşke bu duyguları herkes
yaşayabilse. Aynı acının yanında aynı onuru da duyabilse uzak değil ama. Belki
senin Hülya Abla’ları görme şansın olur. Onları bizim için güzelce sımsıkı
sarıp öp olur mu? Hepsini.
Sana birazcık da
hücremizden bahsedeyim. Züleyha yazdı zaten. Anlamışsındır iyi, çok iyi. Zerif
abla da öyle. Öyle candan ki Selma. Bize Ümraniye’yi yaşatıyor sanki. Ergül de
iyi. Ayşe zayıfladı. Halsizleşti, ağrıları başladı. Şu anda hepsi uyuyor. Ama
selamları vardır eminim. Ufak tefek rahatsızlıklar dışında genel durum iyi.
Günlük yaşamımız da yavaş yavaş bir düzene giriyor. Ama hepimiz tüm yüreğimizle
direnişimizin getirilmesini bekliyoruz. Edirne’ye Nurettin Abiye, Yusuf, Erdal
abiye mektup yazdık. Henüz cevap alamadık. Kandıra’ya İsmail’e yazmıştık, cevap
yazmış, tekrar yazdık. 15’inde (ayın) çıkma ihtimali varmış. Eminim çıkarsa
haber vermez umarım çıkar. Yani mektuplar yazıyoruz. Kitap pek olmasa da
bulduğumuzu okuyoruz. TV? Seyrediyoruz. Yine en çok tutan sohbetlerimiz oluyor.
Artık havalar ısındı, havalandırma sohbetleri de arttı. Size de türküler gönderiyoruz.
“Ulaşırm’ola” diyerek ulaşıyor değil mi.
Ben yavaş yavaş
bitiriyorum Selma. Daha çok şey var anlatacak, hepsi sığmıyor mektuba. Umarım
sonra uzun uzun sohbet etme fırsatımız olur. Arkadaşların hepsine çok çok selâm
gönderiyorum. Biz sık sık dedikodunuzu yapıyoruz. Kulaklarınız çınlıyordur.
Sizleri çok özlemişim gerçekten. Çetin nasıl? İyi mi? Ona da selam. Yanımızda
olsaydı korkardı Bursa polisi almazdı bizi. Ona kaç defa söyledim bir boy
fotoğrafını ver diye. Bütün arkadaşlarımızı sımsıkı kucaklıyorum. Buraya
Vatan’ın girmesini de bir sigarayla kutlayın isterseniz. Kendinize iyi bakın.
Sağlığınıza dikkat edin.
Zaferin bedeli ne
kadar ağır olursa, onuru da o kadar büyük oluyor. Bu onur bizimdir. Bu onuru
halkımızındır.
Sevgilerimle
Semra Başyiğit
Not: emekçi kadınlar günümüz kutlu olsun. 8 Mart’ta
Vatan‘ın emekçi kadınlarını unutmamak gerekir değil mi? Sayısı hiç de az değil
üstelik. Sen de tam bir emekçisin Selma inatçı ve çalışkan.
***
Semra
Başyiğit’in Bir Mektubu
Sevgili Ahmet Merhaba!
Nasılsın? Nerelerdesin ne zamandır mektubunu alamıyoruz. İyi misin? Çıkma ve
oraya gelme şansımız kalmadı pek, haklısın ama çıkamadık diye niye yazmıyorsun?
İşleri yüklediler üstümüze, şimdi çıkarmıyorlar da, diye kızdın mı yoksa bize.
Özledik mektuplarını.
Cumhuriyet
gazetesinde Zehra’nın cenazesinin resmi vardı. Belirgin bir resmin değildi ama
seni de gördük orada. Başka arkadaşlarımızdan, bizim gazeteden ve TV'den
öğrendiğimiz kadarıyla cenaze çok güzeldi. Zehra’ya
yaraşır bir cenaze töreni yapılmış. Bundan üç hafta önce de Ada’nın
mektubunu almıştık. Küçükarmutlu’ya savaşçılarımızı ziyaret etmeye gitmiş. Bize
anlatmıştı. Bilmiyorum o cenazeye katılabildi mi? Canan’ın Zehra’nın şehitliği
hepimize çok şey öğretti değil mi? Yanımızdaydı yanıbaşımızdaydı, bizim
gibiydi, kahramanlaştı. Kahramanlık böyle yanıbaşımızda Ahmet. Tercih etmek
belirleyici. Zehra’yı sen de tanıyorsundur gençlikten. Bugünlerdeyse ardarda
havalanıyor boranlarımız, Sevgi ablamız.
Yılların, on yılların ablası. Bütün yaşamını devrime adamış. Devrimle
bütünleşmiş kim bilir neler neler yaşadı. Benim bildiğim tarihimizin büyük bir
bölümünde Sevgi abla savaşıyor. 12 Eylül’de o karanlık denilen yıllarda
mücadelenin yeniden o karanlığı yarıp geçtiği yıllarda 12 Temmuz’da 16-17
Haziran’da darbe yıllarında... ve bugün. Devrimciliği yaşam şekli seçmenin adı
olmuş. Ben bizim arkadaşlarla ilk tanıştığımızda Sevgi ablayı örnek
gösterirlerdi. Kadın erkek ilişkilerini anlatırken Sevgi abla ve İbrahim abi
anlatılırdı. Bugün Radikal’de şöyle bir başlık vardı: “12 Temmuz’a kilitlenmişti.” Ve vasiyetinde de yine gazeteden
öğrendim İbrahim abinin mezarına gömülmeyi istemiş. Anneliği ana olmayı
anlatırken devrimci yaşamı anlatırken… o kadar çok ki. Daha şehit düşmeden,
bundan 2-3 yıl önce Sevgi abladan öğreniyordum. Ve şimdi en onurlu bir şekilde
yaşadığı gibi öldü. Esen fırtınalardan sonra en güzel şekilde bitirdi yaşamını.
Kalıcılaşmak diye hep tartışırız daha doğrusu tartışırdık ya, savaşımızın
içinde yılların öğrettikleriyle yanımızda görebildiğimiz nadide insanlarımızdan
biri. Yaşamını da buradan elimden geldiği kadarıyla öğrenmeye çalışacağım. Onca
sene neleri sığdırmamıştır ki içine. Öğrendikçe sana da yazarım.
Sen de biraz anlat
öğrendiklerini Ahmet. Zehra’nın cenazesini anlat bize. Daha önce gitmiş miydin
yanına? Ümraniye davası tahliyeleriyle birlikte buradan 4. Ekip
savaşçılarımızdan Gamze Turan da çıktı. O da Armutlu’da şimdi. Ümüş, Yıldız.
Zeynep Abla da 1. Ekipten. Bugün gazetede Bursa Hapishanesi 2. ekipten Mustafa
Karaağaç’ın da Armutlu’da olduğunu yazıyor. Mustafa gazi olmuştu. Hiç gittin mi
son zamanlarda Armutlu’ya. Ne güzeldir şimdi oralar. Her evinde direniş, her
evinde zafer, her sokağında direniş. Hülya ablamızı anlat bize. Tavır’da
resimleri varmış. Yeni çıkanda... Ama henüz hapishaneye gelmedi. Yüreğimiz hep
onlarla. Bize onların resimlerini gönderebilir misin? Dergiden vs.
kesebilirsin. Uzun zamandır Vatan gelmiyor buraya.
Direnişimiz her yere
yayıldı. Devrimi savunan, demokrasiyi savunan insanlığı savunan herkes, içerde
dışarda direniyor. Direnmeyenler bu özelliklerini kaybediyorlar. Hepimizi bizi
devrimimizi bitirmeyi umudumuzu yok etmeye çalışıyorlar. Hepimiz öleceğiz belki
ama biz öldükçe zaferimiz büyüyor Ahmet. Biz öldükçe umudumuz büyüyor. Biz
öldükçe kazanıyoruz.
Önceden tarihimizi
öğrendikçe hayıflanıyordum niye o dönem ben bunun bir parçası değildim diye.
Ama şimdi biz öyle bir dönemin devrimcileriyiz ki, zaferimiz on yılların önünü
açacak. Dışarıda neler oluyor neler yapıyorsunuz, neler düşünüyorsunuz, neler
hissediyorsunuz çok merak ediyoruz. Dışarıya direnişimiz nasıl yansıyor çok
merak ediyoruz. Dışarıdaki direnişçilerimiz nasıl. Bursa’da neler oluyor? Büro
nasıl? O kadar çok soru var ki Ahmet, sabırsızlıkla senin mektubunu bekliyoruz.
Sana buradan haberler
vereyim, ben de sana burayı yaşatayım. Yaklaşık 2 hafta önce 4. ekip
boranlarımızı Tülay ve Bahar‘ı alıp zorla hastaneye götürdüler. Bekliyorduk
götürülmelerini, yakın bir zamanda 5. ekibimizi de götürecekler.
Arkadaşlarımızın, boranlarımızın bize son seslenmelerini duymalıydın. Diyecek
bir şey yok aslında, bulamıyorsun, sıkı sıkı sarılıp kucaklayıp bırakmamak
istiyorsun, ama göremiyoruz bile. Sadece onları çok sevdiğimizi söyledik.
Hastaneler direnişçilerimizin kaçınılmaz mekanı oldu. Yine de alıp bir parçanı
götürüyorlar. Önce zorla müdahale sonra sakatlık sonra da dışarısı. Ama
başaramıyorlar işte. Bizi yalnızlaştıramıyorlar irademizi alamıyorlar. Direniş
olacaksa bile hapishanede olmasın diyorlar. Dışarı çıkınca direnme nedeni
kalmayacak sanki. Ya da gerçekten halka inananlar bu rüşvete kanacak.
5. ekipteki
yoldaşlarımızın da seslerini duyabiliyoruz ancak, “canavar gibiyiz” diyorlar. Ara sıra bize türkü söylüyorlar. Bol
bol yazıyor burada arkadaşlarımız. Yazmak yaşananları ifade etmek artık daha zor
daha imkânsız. Ne kadar zorlanılsa da bol bol mektup yazılıyor. Bir şey demesen
bile son bir selâm göndermek bile çok şey ifade ediyor. Ümraniye
tahliyelerinden ve savaşçılarımızın alınmasından sonra hücre değişiklikleri
oldu. Şimdi çoğumuz aynı bloktayız. Çoğu arkadaşımızın sesini duyabiliyoruz. Bu
çok güzel oldu. Bizim hücreden de Zerif abla tahliye oldu. Üç kişi kaldık
hücrede. Sözde burada hücreler 6 kişilik, ama 6 kişi kalan kimse yok. Radyomuz
kıytırık FM yayına bir süre ara vermişti. Şimdi yeni bloğumuzda gelen
arkadaşlarla daha kalabalık bir kitleye sesleniyor. Bugün ilk koro çalışmasını
yaptık. Oldukça yorucu ve verimsizdi ama hep beraber çalıştık işte. Sesleri
duyamadığımızdan kimi önde kimi geride kalıyor ama çalışarak yakında bunu da
başaracağız. İç hatlarımızda da trafiğimiz aynı devam ediyor. İyi ki
gazeteciymişiz. Dergi taşıya taşıya kol kaslarımız bayağı gelişmiş. Burada çok
işe yarıyor. Sana tavsiyem bol bol çiğ yumurta ye. Belki zaferden önce sen de
tutsak düşersin (şeytan kulağına). Bak benim sesim öyle kalınlaştı ki, bazen
hiç çıkmayacak kadar paslaşıyor. Bu arada tutuklanma elbette. Şimdi ha içerisi
ha dışarısı, ama bunu biz buradan söyleyelim. Siz söylemeyin.
Yeni kitaplar geldi
bize. Azap Ortakları’nı bile bulduk. Kitap yönünden de zenginleştik. Çok fazla
okuyamıyoruz ama. Gündüzlerimiz akşamlarımız da genellikle havalandırmada
geçiyor. Gökyüzü belki küçücük buradan ama yine de rüzgâr taşıyor bize
serinliğini. Bu hücreleri öyle bir yapmışlar ki Ahmet, kışın buz gibi yazın
yanıyor. Şimdi Bursa’da çok sıcaktır. Ben sokaktayken her çeşmede bir güzel
yıkardım elimi yüzümü. Yanımda bir şişe suyu ve limon kolonyasını eksik
etmezdim. Sonra da sokakta yürürken gölgeyi kovalardım. Ama hücrede her yer
gölge ve her yer kavuruyor. Bizim için sorun olmuyor fazla ama rahatsız olan
arkadaşlarımız, özellikle de savaşçılarımız çok rahatsız oluyordur herhalde. En
son mahkemeden önce yazmıştım değil mi? Bir gün önceydi mahkemeden, Özgür
anlatmıştır sana mahkemeyi buraya bir güzel yerleştik.
(..) Direnişin
başında kaçıp kuytuluk arayanlar şimdi yüzünüze bakabiliyorlar mı? Devlet
kuytuluk bırakmıyor, onlar da nasibini alıyorlar saldırılardan. Ya yok
olacaklar ya da direnecekler. Şu anki tavırlarını görmek isterdim. Bak yine
dağıttım konuyu. Diyecektim ki biliyorum yoğunsunuz ama bize yazın. Dışarıyı
anlatın bize, kendinizi anlatın bize. Bir de şehitlerimizin direnişçilerimizin
resimlerini gönderin. Özellikle de Hülya ablanın son resimlerinden. Hülya
ablanın erkek kardeşi de Edirne’de boran halayımıza katılmış. Öyle zenginleşti
ki direnişimiz pek çok ilki yarattı. İbrahim Nasıl? Yakında ona da yazacağız.
Ama beraber okursunuz zaten değil mi? Yine de ona yazacağız. Züleyha diyor ki
sana çok selâm söylüyor sonra ben de yazacağım, ayrıntılı yazacağım. İbrahim’e yazsam
da ikisine de sesleneceğim diyor. Ayrıca Emre’den kart ya da mektup beklediğini
söylüyor. Biz onunla iyi arkadaş olmuştuk diyor. Emre’ye bizden çok selâm söyle
Ahmet. Onunla görüşüyorsunuz değil mi? Eminim siz de iyi arkadaş olmuşsunuzdur.
Tek tek saymaya kalksak selamlarımız bitmez değil mi? Bütün dostlarımıza
selamlarımızı sevgilerimizi ilet. Yeni Japonlar da korkuyor mu senden? Hepinizi
sevgiyle özlemle zaferimizin coşkusuyla kucaklıyorum.
Sevgilerimle
Semra
Hakkında
Daha Geniş Bilgi İçin...
Yoldaşları, yakınları Semra
Başyiğit’ı Anlatıyor: