Semra BAŞYİĞİT

 

 

Şehit Düştüğü Tarih: 30 Temmuz 2002

 

Şehit Düştüğü Yer: İstanbul

 

Doğduğu Tarih: 27 Temmuz 1978

 

Doğduğu Yer: Kütahya

 

Mezar Yeri: Kütahya köy Mezarlığı

 

 

Semra Başyiğit Kartal Özel Tip Hapishanesi Ölüm Orucu 6. ekibinde yer alıyordu. 28 Temmuz 2001’de başlamıştı ölüm orucuna. Direnişin ilerleyen günlerinde durumunun ağırlaşması üzerine önce Kartal Eğitim Araştırma Hastahanesi'ne ardından da Bayrampaşa Devlet Hastanesi'ne sevk edilmişti. Semra Başyiğit, 30 Temmuz 2002’de, açlığının 367. gününde şehit düştü.

 

Her yerde terör estiren polis, Bursa’da da dışarıdaki direnişi kırmak için saldırdı. 6 Ocak 2001’de ikisi ölüm orucunda, diğerleri açlık grevinde on kişi gözaltına alındılar. Biri Semra’ydı gözaltına alınanların. Biri de, daha sonra Küçükarmutlu’da ölüm orucunda şehit düşecek olan Hülya Şimşek’ti. Polisin işkencesi altında da eylemlerinden vazgeçmediler.

Hülya ölüm orucundaydı Bursa polisi tarafından gözaltına alındığında. Bir süre tutsak kaldı. Tahliye edildiğinde, ölüm orucunu sürdürmek üzere Küçükarmutlu’nun yolunu tuttu. Semra Başyiğit’in tutsaklığı ise daha uzun sürecekti. O da içeride sürdürdü direnişini.

 

Semra, 27 Temmuz 1978’de Kütahya-Domaniç’te doğdu. Uludağ Üniversitesi, Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik bölümüne girdi. 1996 ortalarında devrimci mücadeleye katıldı. 1996 ölüm orucu, onu o dönem en çok etkileyen gelişmelerden biriydi. Bir süre Kurtuluş Dergisi’nin muhabirliğini ve temsilciliğini yaptı. 3 Şubat 1998’de tutuklandı, bir süre tutsak kaldı. Tutsaklığının ardından mücadelesini sürdürdü.

Anadolu’nun Anadolu halk değerleriyle yaşayan genç kızlarından biriydi o. Başka yoldaşları ölüm orucuna yattığında, onlara duyduğu hayranlığı şu sözlerle dile getirmişti:

“Kızlarımızın sadeliğini, doğallığını, güzelliklerini coşkularını inceliklerini görmelisiniz. Bizim kızlarımız bunlar. Gerçekten öyle büyük bir onur ve gurur yaşatıyorlar ki bizlere, halkımıza, bundan daha büyük bir güç var mı?

Aynı onuru ve gururu yaşatanlardan biri de kendisi oldu. Yoldaşları onu anlatırken, her defasında onun “saygılı, ölçülü, ağır, olgun ve mütevazi...” oluşuna vurgu yaptılar. Tüm mütevaziliğiyle halkı için mücadele edendi. Tüm yalınlığıyla, halkının özgürlüğü, ülkesinin bağımsızlığı için mücadele ediyordu. Bunun için “kavganın sesi” olan Kurtuluş dergisinde çalıştı uzun süre. Bunun için F tiplerine karşı dışarıdaki mücadele içinde yer aldı. Bunun için tutsak düştü ve bunun için ölüme yattı.

Düzenin yoz kültürünü, Amerikan özentisi alışkanlıklarını reddeden her genç kızımız için Semra Başyiğit bir örnektir. Anadolu’nun genç kızlarının örnek alacağı bir kahramanları daha var artık.

 

***

 

SEMRA BAŞYİĞİT'İN KARTAL HAPİSHANESİ’NDEN

YAZDIĞI MEKTUP

 

13 Mart 2001 KARTAL

 

Merhaba Selma,

Merhaba Sevgili Dostlarım,

Öncelikle hepinizi özlemle kucaklıyorum. Nasılsınız yorgun canavarlar? Eminim yorgunsuz, yine eminim canavar gibisiniz.

Bugün bizim için bayramdı biliyor musunuz? Bugün sizden, Sevgili Vatan Emekçilerinden en güzel hediyeyi aldık. Evet sonunda dergimize, gözümüze, kulağımıza, dilimize ulaştık. Bunun sevincini bunun coşkusunu anlatamam. Dünyalar bizim oldu. Aylardır yüzünü görmemiştik dergimizin aylardır bizi bizden dinlememiştik. Acaba neler vardır kapakta, nasıl yazılar çıkıyordur vs. gibi tartışmalarla gözümüzde canlandırmaya çalışıyorduk. Sonra bir de baktık ki elimizde. Bizim halimizi görmeliydin Selma, tam “inceldiği yer”liktik doğrusu. Vatan’ı bize verdiklerinde Tabipler Odası’ndan hekimler haftalık muayene için gelmişlerdi ve bizim hücredeydiler. Zerif ablamız aldı gardiyandan ne olduğunu söyleyince hepimiz üstüne atladık, Züleyha merdivenlerden yuvarlanıyordu neredeyse. Çığlıklar, kahkahalar, hücreler arası müjdeleşmeler, kutlamalar sarılmalar. Havalara uçtuk denir ya o bile yetmez sevincimizi anlatmaya. Muayeneyi falan unuttuk zaten hemen karıştırmaya başladık sayfaları, her sayfada her birimizden ayrı bir “yaa!”, “aaa”, “bak bak!” çıkıyor. Bu arada ben başımı üst ranzaya çarptım sağlamca, önce bir ah, sonra da koca bir kahkaha sesi çıktı benden. Züleyha’nın tansiyonu fırladı. Doktorlar iyi misin diye soruyor ona. Dergimiz gelir de biz kötü mü oluruz. Varsın fırlasın tansiyonumuz, şişsin kafamız. Hemen içer gibi okuduk. Anlatılmaz bir keyif. Sevincimi enerjimi nereye boşaltacağımı bilemedim Selma. Dolandım durdum küçücük yerde. Yetmedi, yeter mi bir de seninle paylaşayım dedim sevincimi.

Bir de mektuplar aldık. Fidan’dan, Aydın’dan, evden. Öyle güzel ve sıcak ki mektupları. İçimizi ısıttılar. Yüreğimizi okşadılar. Fidanımızı çok merak ediyorduk zaten. Artık yanında çok sigara içsek de kızmayacakmış. Ne güzel insanlarımız var değil mi Selma. Yani uzun bir tatil sessizliğinden sonra çok güzel bir gündü bugün.

Dedim ya içtik hemen Vatan’ı. Sonra da sizinle hasret giderdim. Tek tek düşündüm hepinizi. Ellerinize sağlık dergimizin bu sayısı (79) çok güzel olmuş. Özelikle Fidan’ın resmi olan ve Hava Kurşun gibi ağır şiirinin olduğu sayfayı çok beğendim. Size oldukça pahalıya patladığını konuşmadan edemedik. Bir de itiraf edeyim imlâ hataları sanki yaramaz, muzip çocuklarımızmış gibi kıs kıs güldük.

İşte böyle Selmacığım. Biz anlayacağın gibi çok iyiyiz. Umarım oralar da iyidir. Bayram öncesi direnişçilerimizi hastaneye götürdüler biliyorsundur. Sanki yetim kaldık. Hepimizin yüreğinden de bir parça koparıp götürdüler sanki. Sessizleşti buralar. Bugün doktorlardan da doğru düzgün bir şey öğrenemedik onlar hakkında. Gülay’ın durumu, diğer arkadaşlarımızdan daha ağırmış. Bir de ailelerden öğrendiğimize göre Zehra’nın bacakları tutmuyormuş. Bu bilgiler de bu kadar. Çok belirsiz yani .......... (Mektubun bu bölümü hapishane idaresi tarafından karalanmıştır)

Selma şimdi burada değiller ama kızlarımızın sadeliğini, doğallığını, güzelliklerini coşkularını inceliklerini görmelisin. Tahmin ediyorsundur gerçi ama diyorum ki bizim kızlarımız bunlar. Gerçekten öyle büyük bir onur ve gurur yaşatıyorlar ki bizlere, halkımıza, bundan daha büyük bir güç var mı?

Erkek arkadaşlarımızın hemen hepsini Tekirdağ F Tipi’ne götürdüler. Bizim dava arkadaşlarımızı da. Durumları hakkında hiç bilgimiz yok. İyi olmadıkları kesin. Serkan, en son hastanedeydi. (Bayrampaşa) sevke uygun olmadığı raporu almak için götürüp, yatırmışlardı. Onu çok merak ediyoruz. Rüyamızda hasret gideriyoruz sevdiklerimizle.

Bizim henüz ne davadan ne avukattan haberimiz var. Bakalım ne olacak. Her türlüsüne hazırladık kendimizi. Sana bir şey anlatayım da gül. Fidan mektup yazmış demiştim ya. Hani benimle ilgili canlı bomba haberi varmış. Biz de çok sonra Cumhuriyet’ten öğrendik, suç duyurusundan sonra. Arkadaşlarla tartışıyormuş. Biri sormuş ona “Semra firar mı etti?” diye o da bilmiyorum, demiş sonra bayağı gülmüşler. ................ (Mektubun bu bölümü hapishane idaresi tarafından karalanmıştır) Hem biz, hepimiz bütün halk zalimler için canlı bomba değil mi? Ne zaman ne olacağı hiç belli oluyor mu? Dün bir baba eşini 4 çocuğunu öldürmüş cinnet geçirip. Evet, bugün insanlar evlerine, kendi evlerine patlıyorlar. Bu yarın da böyle olmayacak.

Ah Selma, ahh!... Şimdi hapishanede olmak herzamankinden zor. Keşke görüşebilsek de iki çift lafın belini kırsak kıtır kıtır. Ailem seyrek de olsa geliyor. Ekonomik koşullardan kaynaklı gelemiyorlar. Emre ziyarete gitmiş. İlk tedirgin olmuşlar. “Kim bu vs.” diye. Sonra anlaştılar demek ki kara kızın gözlüklerini getireceklermiş. İyiler, keşke koşullar farklı olsaydı daha iyi olurlardı. Biliyorsun biz ziyaret dışında hücreden çıkamıyoruz. Diğer arkadaşlarımızı da göremiyoruz. Bugün (sabah oldu) ziyaret günü ve ben uzun süredir ilk defa hücreden çıkıp arkadaşlarımı göreceğim, ailemi göreceğim. Aydın bize iş verecekmiş. Grev lokavt istemem ama diyor. Allah bilir bize sigorta da yapmaz. Can kurban ne diyelim. Ama bizim hücreden sonra temiz havaya ihtiyacımız var. Havasızlıktan öldük buralarda. Bol bol oksijen almımız lâzım. Enginlere çevirdik ufkumuzu bakalım!

Direnişimiz 5. ayını dolduruyor. Zafer nazlandıkça nazlanıyor. Direnişimizin görkemi de, direnişimiz de büyüyorlar büyüdükçe. Bedenleri ufalıyor ama her tarafı kaplıyorlar. Gözümüzde tütüyorlar. İki adım ötene, ötendekilere hasreti yaşıyoruz. Bazen tüm bunlar sığmıyor içimize gözümüzde biriken bir damla yaş oluyor. Akmıyor değil, akıyor. Ama çoğu sertleşiyor, keskinleşiyor hınç oluyor. Zaferin coşkusuyla titriyor içimiz. Şehitlerimiz ve daha vereceğimiz şehitlerimiz. Ailelerimizin direnişini düşünüyorum. Ne kadar onur verici değil mi? Böyle analarımız var, böyle yoldaşlarımız var. Ben içimdekileri açmaya çalıştım, Selma, ama mümkün mü? İçimizde çırpınanlar farklı değil zaten. Keşke bu duyguları herkes yaşayabilse. Aynı acının yanında aynı onuru da duyabilse uzak değil ama. Belki senin Hülya Abla’ları görme şansın olur. Onları bizim için güzelce sımsıkı sarıp öp olur mu? Hepsini.

Sana birazcık da hücremizden bahsedeyim. Züleyha yazdı zaten. Anlamışsındır iyi, çok iyi. Zerif abla da öyle. Öyle candan ki Selma. Bize Ümraniye’yi yaşatıyor sanki. Ergül de iyi. Ayşe zayıfladı. Halsizleşti, ağrıları başladı. Şu anda hepsi uyuyor. Ama selamları vardır eminim. Ufak tefek rahatsızlıklar dışında genel durum iyi. Günlük yaşamımız da yavaş yavaş bir düzene giriyor. Ama hepimiz tüm yüreğimizle direnişimizin getirilmesini bekliyoruz. Edirne’ye Nurettin Abiye, Yusuf, Erdal abiye mektup yazdık. Henüz cevap alamadık. Kandıra’ya İsmail’e yazmıştık, cevap yazmış, tekrar yazdık. 15’inde (ayın) çıkma ihtimali varmış. Eminim çıkarsa haber vermez umarım çıkar. Yani mektuplar yazıyoruz. Kitap pek olmasa da bulduğumuzu okuyoruz. TV? Seyrediyoruz. Yine en çok tutan sohbetlerimiz oluyor. Artık havalar ısındı, havalandırma sohbetleri de arttı. Size de türküler gönderiyoruz. “Ulaşırm’ola” diyerek ulaşıyor değil mi.

Ben yavaş yavaş bitiriyorum Selma. Daha çok şey var anlatacak, hepsi sığmıyor mektuba. Umarım sonra uzun uzun sohbet etme fırsatımız olur. Arkadaşların hepsine çok çok selâm gönderiyorum. Biz sık sık dedikodunuzu yapıyoruz. Kulaklarınız çınlıyordur. Sizleri çok özlemişim gerçekten. Çetin nasıl? İyi mi? Ona da selam. Yanımızda olsaydı korkardı Bursa polisi almazdı bizi. Ona kaç defa söyledim bir boy fotoğrafını ver diye. Bütün arkadaşlarımızı sımsıkı kucaklıyorum. Buraya Vatan’ın girmesini de bir sigarayla kutlayın isterseniz. Kendinize iyi bakın. Sağlığınıza dikkat edin.

Zaferin bedeli ne kadar ağır olursa, onuru da o kadar büyük oluyor. Bu onur bizimdir. Bu onuru halkımızındır.

Sevgilerimle

Semra Başyiğit

 

Not: emekçi kadınlar günümüz kutlu olsun. 8 Mart’ta Vatan‘ın emekçi kadınlarını unutmamak gerekir değil mi? Sayısı hiç de az değil üstelik. Sen de tam bir emekçisin Selma inatçı ve çalışkan.

 

***

 

Semra Başyiğit’in Bir Mektubu

 

Sevgili Ahmet Merhaba! Nasılsın? Nerelerdesin ne zamandır mektubunu alamıyoruz. İyi misin? Çıkma ve oraya gelme şansımız kalmadı pek, haklısın ama çıkamadık diye niye yazmıyorsun? İşleri yüklediler üstümüze, şimdi çıkarmıyorlar da, diye kızdın mı yoksa bize. Özledik mektuplarını.

Cumhuriyet gazetesinde Zehra’nın cenazesinin resmi vardı. Belirgin bir resmin değildi ama seni de gördük orada. Başka arkadaşlarımızdan, bizim gazeteden ve TV'den öğrendiğimiz kadarıyla cenaze çok güzeldi. Zehra’ya yaraşır bir cenaze töreni yapılmış. Bundan üç hafta önce de Ada’nın mektubunu almıştık. Küçükarmutlu’ya savaşçılarımızı ziyaret etmeye gitmiş. Bize anlatmıştı. Bilmiyorum o cenazeye katılabildi mi? Canan’ın Zehra’nın şehitliği hepimize çok şey öğretti değil mi? Yanımızdaydı yanıbaşımızdaydı, bizim gibiydi, kahramanlaştı. Kahramanlık böyle yanıbaşımızda Ahmet. Tercih etmek belirleyici. Zehra’yı sen de tanıyorsundur gençlikten. Bugünlerdeyse ardarda havalanıyor boranlarımız, Sevgi ablamız. Yılların, on yılların ablası. Bütün yaşamını devrime adamış. Devrimle bütünleşmiş kim bilir neler neler yaşadı. Benim bildiğim tarihimizin büyük bir bölümünde Sevgi abla savaşıyor. 12 Eylül’de o karanlık denilen yıllarda mücadelenin yeniden o karanlığı yarıp geçtiği yıllarda 12 Temmuz’da 16-17 Haziran’da darbe yıllarında... ve bugün. Devrimciliği yaşam şekli seçmenin adı olmuş. Ben bizim arkadaşlarla ilk tanıştığımızda Sevgi ablayı örnek gösterirlerdi. Kadın erkek ilişkilerini anlatırken Sevgi abla ve İbrahim abi anlatılırdı. Bugün Radikal’de şöyle bir başlık vardı: “12 Temmuz’a kilitlenmişti.” Ve vasiyetinde de yine gazeteden öğrendim İbrahim abinin mezarına gömülmeyi istemiş. Anneliği ana olmayı anlatırken devrimci yaşamı anlatırken… o kadar çok ki. Daha şehit düşmeden, bundan 2-3 yıl önce Sevgi abladan öğreniyordum. Ve şimdi en onurlu bir şekilde yaşadığı gibi öldü. Esen fırtınalardan sonra en güzel şekilde bitirdi yaşamını. Kalıcılaşmak diye hep tartışırız daha doğrusu tartışırdık ya, savaşımızın içinde yılların öğrettikleriyle yanımızda görebildiğimiz nadide insanlarımızdan biri. Yaşamını da buradan elimden geldiği kadarıyla öğrenmeye çalışacağım. Onca sene neleri sığdırmamıştır ki içine. Öğrendikçe sana da yazarım.

Sen de biraz anlat öğrendiklerini Ahmet. Zehra’nın cenazesini anlat bize. Daha önce gitmiş miydin yanına? Ümraniye davası tahliyeleriyle birlikte buradan 4. Ekip savaşçılarımızdan Gamze Turan da çıktı. O da Armutlu’da şimdi. Ümüş, Yıldız. Zeynep Abla da 1. Ekipten. Bugün gazetede Bursa Hapishanesi 2. ekipten Mustafa Karaağaç’ın da Armutlu’da olduğunu yazıyor. Mustafa gazi olmuştu. Hiç gittin mi son zamanlarda Armutlu’ya. Ne güzeldir şimdi oralar. Her evinde direniş, her evinde zafer, her sokağında direniş. Hülya ablamızı anlat bize. Tavır’da resimleri varmış. Yeni çıkanda... Ama henüz hapishaneye gelmedi. Yüreğimiz hep onlarla. Bize onların resimlerini gönderebilir misin? Dergiden vs. kesebilirsin. Uzun zamandır Vatan gelmiyor buraya.

Direnişimiz her yere yayıldı. Devrimi savunan, demokrasiyi savunan insanlığı savunan herkes, içerde dışarda direniyor. Direnmeyenler bu özelliklerini kaybediyorlar. Hepimizi bizi devrimimizi bitirmeyi umudumuzu yok etmeye çalışıyorlar. Hepimiz öleceğiz belki ama biz öldükçe zaferimiz büyüyor Ahmet. Biz öldükçe umudumuz büyüyor. Biz öldükçe kazanıyoruz.

Önceden tarihimizi öğrendikçe hayıflanıyordum niye o dönem ben bunun bir parçası değildim diye. Ama şimdi biz öyle bir dönemin devrimcileriyiz ki, zaferimiz on yılların önünü açacak. Dışarıda neler oluyor neler yapıyorsunuz, neler düşünüyorsunuz, neler hissediyorsunuz çok merak ediyoruz. Dışarıya direnişimiz nasıl yansıyor çok merak ediyoruz. Dışarıdaki direnişçilerimiz nasıl. Bursa’da neler oluyor? Büro nasıl? O kadar çok soru var ki Ahmet, sabırsızlıkla senin mektubunu bekliyoruz.

Sana buradan haberler vereyim, ben de sana burayı yaşatayım. Yaklaşık 2 hafta önce 4. ekip boranlarımızı Tülay ve Bahar‘ı alıp zorla hastaneye götürdüler. Bekliyorduk götürülmelerini, yakın bir zamanda 5. ekibimizi de götürecekler. Arkadaşlarımızın, boranlarımızın bize son seslenmelerini duymalıydın. Diyecek bir şey yok aslında, bulamıyorsun, sıkı sıkı sarılıp kucaklayıp bırakmamak istiyorsun, ama göremiyoruz bile. Sadece onları çok sevdiğimizi söyledik. Hastaneler direnişçilerimizin kaçınılmaz mekanı oldu. Yine de alıp bir parçanı götürüyorlar. Önce zorla müdahale sonra sakatlık sonra da dışarısı. Ama başaramıyorlar işte. Bizi yalnızlaştıramıyorlar irademizi alamıyorlar. Direniş olacaksa bile hapishanede olmasın diyorlar. Dışarı çıkınca direnme nedeni kalmayacak sanki. Ya da gerçekten halka inananlar bu rüşvete kanacak.

5. ekipteki yoldaşlarımızın da seslerini duyabiliyoruz ancak, “canavar gibiyiz” diyorlar. Ara sıra bize türkü söylüyorlar. Bol bol yazıyor burada arkadaşlarımız. Yazmak yaşananları ifade etmek artık daha zor daha imkânsız. Ne kadar zorlanılsa da bol bol mektup yazılıyor. Bir şey demesen bile son bir selâm göndermek bile çok şey ifade ediyor. Ümraniye tahliyelerinden ve savaşçılarımızın alınmasından sonra hücre değişiklikleri oldu. Şimdi çoğumuz aynı bloktayız. Çoğu arkadaşımızın sesini duyabiliyoruz. Bu çok güzel oldu. Bizim hücreden de Zerif abla tahliye oldu. Üç kişi kaldık hücrede. Sözde burada hücreler 6 kişilik, ama 6 kişi kalan kimse yok. Radyomuz kıytırık FM yayına bir süre ara vermişti. Şimdi yeni bloğumuzda gelen arkadaşlarla daha kalabalık bir kitleye sesleniyor. Bugün ilk koro çalışmasını yaptık. Oldukça yorucu ve verimsizdi ama hep beraber çalıştık işte. Sesleri duyamadığımızdan kimi önde kimi geride kalıyor ama çalışarak yakında bunu da başaracağız. İç hatlarımızda da trafiğimiz aynı devam ediyor. İyi ki gazeteciymişiz. Dergi taşıya taşıya kol kaslarımız bayağı gelişmiş. Burada çok işe yarıyor. Sana tavsiyem bol bol çiğ yumurta ye. Belki zaferden önce sen de tutsak düşersin (şeytan kulağına). Bak benim sesim öyle kalınlaştı ki, bazen hiç çıkmayacak kadar paslaşıyor. Bu arada tutuklanma elbette. Şimdi ha içerisi ha dışarısı, ama bunu biz buradan söyleyelim. Siz söylemeyin.

Yeni kitaplar geldi bize. Azap Ortakları’nı bile bulduk. Kitap yönünden de zenginleştik. Çok fazla okuyamıyoruz ama. Gündüzlerimiz akşamlarımız da genellikle havalandırmada geçiyor. Gökyüzü belki küçücük buradan ama yine de rüzgâr taşıyor bize serinliğini. Bu hücreleri öyle bir yapmışlar ki Ahmet, kışın buz gibi yazın yanıyor. Şimdi Bursa’da çok sıcaktır. Ben sokaktayken her çeşmede bir güzel yıkardım elimi yüzümü. Yanımda bir şişe suyu ve limon kolonyasını eksik etmezdim. Sonra da sokakta yürürken gölgeyi kovalardım. Ama hücrede her yer gölge ve her yer kavuruyor. Bizim için sorun olmuyor fazla ama rahatsız olan arkadaşlarımız, özellikle de savaşçılarımız çok rahatsız oluyordur herhalde. En son mahkemeden önce yazmıştım değil mi? Bir gün önceydi mahkemeden, Özgür anlatmıştır sana mahkemeyi buraya bir güzel yerleştik.

(..) Direnişin başında kaçıp kuytuluk arayanlar şimdi yüzünüze bakabiliyorlar mı? Devlet kuytuluk bırakmıyor, onlar da nasibini alıyorlar saldırılardan. Ya yok olacaklar ya da direnecekler. Şu anki tavırlarını görmek isterdim. Bak yine dağıttım konuyu. Diyecektim ki biliyorum yoğunsunuz ama bize yazın. Dışarıyı anlatın bize, kendinizi anlatın bize. Bir de şehitlerimizin direnişçilerimizin resimlerini gönderin. Özellikle de Hülya ablanın son resimlerinden. Hülya ablanın erkek kardeşi de Edirne’de boran halayımıza katılmış. Öyle zenginleşti ki direnişimiz pek çok ilki yarattı. İbrahim Nasıl? Yakında ona da yazacağız. Ama beraber okursunuz zaten değil mi? Yine de ona yazacağız. Züleyha diyor ki sana çok selâm söylüyor sonra ben de yazacağım, ayrıntılı yazacağım. İbrahim’e yazsam da ikisine de sesleneceğim diyor. Ayrıca Emre’den kart ya da mektup beklediğini söylüyor. Biz onunla iyi arkadaş olmuştuk diyor. Emre’ye bizden çok selâm söyle Ahmet. Onunla görüşüyorsunuz değil mi? Eminim siz de iyi arkadaş olmuşsunuzdur. Tek tek saymaya kalksak selamlarımız bitmez değil mi? Bütün dostlarımıza selamlarımızı sevgilerimizi ilet. Yeni Japonlar da korkuyor mu senden? Hepinizi sevgiyle özlemle zaferimizin coşkusuyla kucaklıyorum.

Sevgilerimle

Semra

 

 

Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin...

 

2000-2007 Büyük Direnişi:

 

Yoldaşları, yakınları Semra Başyiğit’ı Anlatıyor:

 

Geri