Selvi UZUN’u Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Gerilla yoldaşları anlatıyor:

“İlk Kadın Gerilla”

 

Gerilla birliğimize onlarca kadın gerilla katıldı. Ve çoğunlukla kadın yoldaşlarımızın cesareti, dayanıklılığı bize örnek oldu. Kimi zaman feodal duygularımızla “onlar kadın, yapabiliyor, dayanabiliyorlarsa biz haydi haydi dayanmalıyız” diye içimizden geçirmedik diyemeyiz. Belki de, bu açıktan dile getiremediğimiz duygularla, daha çabalı olduk. Kendimizi zorladık. Fakat en önemlisi kadın savaşçıya bakışımızda önemli mesafeler aldık. Öyle ya, bir kadının, savaşçı olmasını da, komutan olmasını da kabul etmek kolay değildi. Ama önyargılı, feodal duygu ve düşüncelerimizi kıran asıl olarak kadın yoldaşlarımızın pratiği, yaşam tarzı oldu.

Bu konuda bize en iyi örnek olan kadın yoldaşımız Selvi UZUN’du. Bugün şehitlerimizden öğrendiklerimiz ne diye sorulunca, benim aklıma öncelikli olarak Selvi geliyor. Selvi’den, kadın yoldaşlarımızın ne kadar fedakar olduğunu, gerilla olarak biz erkek yoldaşlarından farkları olmadığını öğrendim. Ama bir şey daha öğrendim ki, bu da benim için en önemlisiydi. Yani kafamızdaki feodal yargıları yıkmayı öğrendim.

Selvi, gerillaya ‘92’nin Temmuz ayında katılmıştı. Ben henüz o tarihlerde gerilla değildim. Ama tüm merakımla gerillayı takip eden biriydim. Hatırlıyorum da, Selvi’den önce Devrimci Sol gerillalarının içinde kadın savaşçı yoktu. Doğrusu bu bizim hiç de garibimize gitmiyordu. Hatta kır koşullarında kadınların yapamayacağını düşünüyorduk. Selvi’nin gelişi köylüler arasında merak ve ilgi uyandırdı. “Dev-Solculara bir kadın gerilla gelmiş, babayiğit birine benziyor. Gezdiğinde sanki yer titriyor. Bir de saz çalıyormuş” diye konuşuyorlardı. Merakım iyice arttı. Ben de bu ilk kadın gerillayı görmek istiyordum... Nihayet Selvi ile karşılaştım. Gerilla birliğiyle köye girdiler. Köylüler her zamanki ilgilerinden daha fazla bir merakla gerillanın çevresinde toplandı. Hepimiz, kaçamak bakışlarla Selvi’yi izliyoruz, yaptığı hiçbir hareketi kaçırmıyor ve notumuzu da veriyorduk. Selvi, tüm bu ilgiyi hissetmesine karşın kendine güvenli, rahat ama ölçülü, ciddi davranışlarıyla hepimizin takdirini kazandı. Dalgalı simsiyah saçları, iri-yarı cüssesiyle heybetli görünüyordu. Bu ilk görüşümüzden sonra Selvi köyümüze daha sık gelecekti. Ve bizim tüm önyargılarımızı söküp atacaktı.

Bir gün yine bizim köye geldiler. Bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Selvi’nin nöbet sırası gelmişti. Silahını aldı, tam dışarıya çıkmak üzereydi ki, babam, “Oğlum ayıp değil mi: İçinizde zaten tek bir tane kadın var. Bu kadar erkeğin içinde nöbet tutmak düşer mi?” diyerek komutanı azarladı(!) Selvi hemen babamın yanına çömelerek, “amca ne diyorsun savaşçı savaşçıdır, kadını erkeği olmaz. Aramızda ne fark var? İkimiz de savaşmak için geldik buralara. Öyle olsaydı evimde otururdum” dedi. Babam ne diyeceğini şaşırdı.

Bir süre sonra ben de gerillaya katıldım. Artık Selvi’yi daha yakından tanıyacaktım. (Selvi aslen, Dersim Pülümür’lü bir ailenin kızıydı. Yıllarca önce ailece Fransa’ya gitmişler. Fakat Selvi toprağını unutmamış, halkına yabancılaşmamıştı.)

Kendi değerine, vatanına olan sevgisini korumuştu. Ana dili Zazaca’yı iyi konuşurdu. Bazen sazı eline alır Zazaca türküler söylerdi. Bazen de yaşlı analarla, amcalarla oturur konuşur, onları dinlerdi. ‘92 yılının sonbaharında, Selvi’nin de içinde olduğu beş kişilik bir ekip, Hozat’ın Hıdırdamları mevkiinde, yol kestiler. Bu eylemde halka propaganda yapılırken, ardından düşman araçlarına pusu atılmıştı. Çıkan çatışmada Selvi takla atıp çatışarak çeri çekiliyor. Başından sonuna kadar çatışmayı izleyen köylüler, “Dev-Solcular da bir kız vardı, havada takla atarak ateş ediyordu” diyerek olayı ballandıra ballandıra köyden köye anlattılar. Öyle ki birçok köyde Selvi’nin taklası beş-altı katına çıkmıştı. Selvi, köylülerin gözünde artık efsaneleşmişti.

Gerçekten de Selvi ile yaşadığım hergün, kadınlar hakkında taşıdığım önyargılarım giderek zayıflamıştı. Selvi’nin ciddi bir bel rahatsızlığı vardı. Kendisi anlatmıştı ama pek anımsamıyorum. 12 Temmuz katliamından sonra Paris’te kitlesel gösteri düzenlerler. Ya bir işgal, ya da bir sokak gösterisinde bir arabanın üzerinden atlar. Belini burada incitir. Bir süre sonra Ortadoğu’da kamp faaliyeti içinde yer alır. Bel rahatsızlığı kampta iyice yereder. Belindeki rahatsızlık oldukça ciddiydi. Ama bunu hiçbir zaman dile getirdiğini duymadık. Aksine faaliyete çıkmak için ısrar ederdi. Hiç unutamıyorum: Yalçın Çakmak ile faaliyete çıkmışlardı. Her taraf kardı. Selvi yolda rahatsızlanıyor. Yürüyemeyecek duruma geliyor. Yalçın çantasını istiyor, vermiyor. Israr etmesine rağmen bir türlü çantasını vermiyor. Dik bir yokuşa çıkıyorlar. Tabii yürüyüş burada daha da zorlaşıyor. Öyle ki yokuşu sürünerek çıkıyor. Bu olay hem Yalçın’ı, hem de bizleri etkilemişti. Selvi’nin verdiği irade savaşı, biz erkek savaşçılara ve kadın yoldaşlara örnek olmuştu.

Birliğimizin sayısı giderek artıyordu. Komutan ve komutan yardımcısının dışında müfrezelerin tamamı yeni savaşçılardan oluşuyordu. Komutan yardımcılarından biri de Selvi idi. Dersim’in ilk kadın savaşçısı olduğu gibi ilk kadın komutanı da Selvi olmuştu. Savaşçılığı döneminde olduğu gibi, komutanlık yaptığı dönemlerde de biz savaşçı yoldaşlarıyla olan ilişkileri oldukça düzeyliydi. Her zaman bizleri eğitmeye çalışıyordu.

Devrimci Sol Dergisi’nde “Partinin Arifesindeyiz” başlıklı yazı çıkmıştı. Bu yazıyı bize Selvi okudu. Okurken hep “artık Partili savaşçılar olacağız” diyordu. Coşkusu görülmeye değerdi. Yaşadığı coşkuyu anlatabilmem çok zor. Gözleri doldu. Biz yeni savaşçılar o gün için bu haberin niye bu kadar coşku yarattığını anlayamamıştık. Ama Selvi, Partinin ne anlama geldiğini bildiği için bu coşku ve sevinci yaşıyordu. Her ne kadar Selvi’nin sevincinin kaynağını anlayamazsak da biz de onunla birlikte coştuk. Sonradan öğrenecektik ki, darbeci hainler önderlikle yapılan röportajı MK imzasıyla yayınlamışlar ve Harekette darbe yapmışlar. O dönemdeki bölge komutanı Kazım Keleş, biz savaçılara bu durumu açıklamamıştı. Ve darbe olayında ikircikli bir tavır sergilemişti. Hareketin Dersim’e müdahalesiyle, birlik olarak ihanete tavır aldık. İçimizde en çok öfkelenenlerden biri de Selvi idi. Kampta tanıdığı kişiler darbeci olmuştu. Bunların kişiliklerini, küçük-burjuva özelliklerini bize anlatırdı. Diyebilirim ki o süreçte, darbeci kişilikle ilgili eğitimi Selvi’nin anlatımlarıyla yaptık.

Selvi daha sonra Pertek müfrezesinin komutan yardımcılığına atandı. Onlar Pertek’e gitmek üzereyken, birliğimiz Şehitler Haftası’nda, 16-17 Nisan Şehitlerini anmak için bir eylem hazırlığı içindeydi. Selvi de bu eyleme katılmak istiyordu. Bunun için bölge komutanıyla uzun uzun konuştu. Ancak en son Pertek müfrezesine komutan yardımcılığı yapacağı kesinleşti. Hozat’ın bir köyünde eyleme katılacak olan yoldaşlarla toplu halay çekip, marşlar söylemiştik. Pertek müfrezesi ayrılırken, “birer kurşun da bizim için sıkın” dediler. Bunu en içten söyleyenlerden biri de Selvi idi. Eyleme katılacakları tek tek kucaklamış, başarılar dilemişti. Bu eylem Çemişgezek’in Akçapınar Karakolu’na yönelik yapıldı. Karakol vuruldu, şehitlerimiz selamlandı. Beş gün sonra, 23 Nisan’da ise, Pertek müfrezemiz, Çalaxane’de düşmanla çatışmaya girdi. Bizlere öğretmeye devam ediyorlardı. Çatışmanın ortasında komutan Mehmet (Ali Özbakır) şehit düşünce, Selvi komutayı eline almış, önce çantasında bulunan örgütsel dökümanları yakmış. Müfrezesindeki savaşçıların birçoğu yeniydi. Bunları en iyi şekilde yönlendirmeye çalışmış. Yaralanan yoldaşlarının yaralarını sarmış. Cephanesi tükenince silahının eline geçmemesi için taşlara vurup kırmış. Ve kendisi gibi, cephanesi biten dört yoldaşımızla birlikte, “teslim olun” çağrılarına, “Devrimci Solcular Teslim Olmaz” diyerek düşmanın üzerine yürümüşler. Düşman yoldaşlarımızı katletmişti. Selvi bu son anda dahi bizlere ve Dersim halkına örnek oluyordu.

Onunla çok kısa bir süre de olsa beraber olma şansım oldu. “Kadınlar gerilla olmaz” diye düşünen benim gibi birine, pratiğiyle örnek oldu. O, düzen kadın kişiliğini söküp atmış, kişiliğinde devrimci kadını yaratmıştı.

 

Geri