Selhan TOP'u Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Bir yoldaşının
kaleminden: SESSİZCE
Gidişi gibi, sessizce geldi aramıza.
Yüreğinin bütünü kavgada, yüreğinin en güzel yeri dağlardaydı. Yerel
özelliklerini öylece koruyordu. Şivesiyle, olaylara tepkisiyle, ahlakıyla,
halktı. Ve de sessizliğiyle. Sadece gerektiği zaman konuşurdu. Çalışmaları onun
diliydi. Yüklenirdi dergileri, kitapları saatlerce yürüyerek ulaştırırdı
insanlara. Hiç tanımadığı insanlarla nasıl ilişki kuracaktı ki? “Tanımak için
gitmeli, selam vermeli, kendimizi anlatmalı...” denildiğinde, o rahatlıkta biri
olduğu için sevinçle gülerdi. Halktandı, halkla ilişki kurmak diye bir dert,
bir sorun olabilir miydi?
Ölümsüzlüğe uğurladığımızın 40.
gününde helva yapıp dağıttık. Onu tanıyanlar sevgiyle andılar bir kez daha. Ve
o sessizliğin arkasında, gittiği evlerde, dükkanlarda konuşkan, neşeli, rahat,
insanların sorunlarına duyarlı Selhan'ı onlar anlattılar.
Büyük şehri sevmedi. Sadelik, yalınlıktı
onun doğasındaki. Kozmopolit, keşmekeş, ikiyüzlülük, karmaşa onu rahatsız
ederdi. Gerekiyorsa öğrenecekti. Hiç tereddüt etmezdi. Sevemediği şeyleri
söyler, gerekiyorsa onunla da baş etmeyi öğrenmek için istekle, azimle çalışırdı.
“Şoförlük
bilen var mı?”
diye sorulmuştu. Aylardır yanımızdaydı ya, bilmiyorduk; sessizce “ben bilirim”
dedi. Meğer en büyük araçları kullanmaya yetkili belgesi varmış. Çocukluğunda
başlamış araç kullanmaya.
Adaletli olmak onun için her şeyden
önemliydi. Haksız bir suçlamaya maruz kaldığında öfkelenir, kıpkırmızı olurdu.
Ama sessizce, düşüncelerini toplar, konuşması gereken kişiye, en müsait zamanda
içini döker, haksızlığın önlenmesi için yapılması gerekeni emekle, sabırla
yapardı. Böyle öğrenmişti, böyle ilkeli, titiz olmayı.
Ve çalışkan olmayı. Durmazdı. “Boşluk”
yoktu onun dünyasında. Sazını getirmişti memleketten. Çok seviyordu sazını.
Kimse ders vermemişti, kendi duyarlılığı ile öğrenmişti çalmayı. Daha iyi
çalmak için sabırsızdı. Hızlı çalardı. “Atlı kovalamıyor, yavaş çalsana”
denildiğinde bir gülüverir, yavaş çalmaya başlardı. Az sonra yine hızlanmış
olurdu.
Devrimci titiz olmalı, olanaksızlıklar
içinde kendine, çevresine duyarlı, titiz olmalı. Evde, çalıştığı büroda, ortalık
tertemiz ve düzenli olurdu. Bu konuda dağınık olan arkadaşları yaptıklarıyla
uyarırdı. Çünkü en iyi eleştiri, yaparak göstermekti.
Mütevazılık bir devrimci
özelliktir. Bildiğini açıkça ve ısrarla savunurken öğrenmeye de büyük bir istek
duyardı. Eksiklerini anlamak için dikkatle dinler ve tartışırdı. “Ben” demezdi,
“Biz”i dilinden düşürmezdi. Sadece yanlış, eksik yapıldığında “ben” derdi.
Bizlere bağlılığı öğretti,
sahiplenmeyi öğretti. En küçük bir malzemeyi işe yarar hale getirmek, korumak
isterdi. Diğer yandan, yüreği hep en sıcak yerindeydi kavganın. Ve sevdalandığı
dağlarda.
Dağlara götürdü selamımızı, dağlar
onu kucakladı. Bize hiç tükenmeyecek güç kaynağı, asla unutulmayacak değerler bıraktı.
Geldi yüreğimizin orta yerine kondu. Onunla birlikteyiz mahalleyi dolaşırken,
türkülerimizi söylerken, işlerimize koştururken, sevdamızı büyütürken.
***
Yoldaşı anlatıyor:
DAVASINA BAĞLI BİR
HALK ADAMI
Onu ilk gördüğümüzde üzerimizde bıraktığı
ilk izlenim onun sessizliği ve mütevazılığıydı. Onu tanıdıkça sessiz ve mütevazılığının
yanı sıra, bu özelliklerinin ardında yatan adanmışlığı, disiplinli bir yaşamı
ve halk sevgisini görmeye başladık.
Bütün yaşamı düzenli, titiz ve
programlıydı. “Yapacak iş yok” diye bir gerekçesi hiçbir zaman olmadı. Öyle
durumlarda sıkıntısını belli eder, yeni bir şeyler üretmek, bir şeyler yapmak
için kafa yorar, harekete geçerdi.
Biz, kendi aramızdaki sohbetlerde
Selhan'ı sessiz birisi olarak tanırdık. Genellikle konuşmaz, tartışmaları
dinlerdi. Şehit düştükten sonra, mahalleden bir aileye gittiğimizde, onun için “hani
şu konuşkan çocuk mu?” demeleri ilk anda bizi o kadar şaşırtmıştı ki... Yani
mahalle halkıyla ilişki yürütürken, o sessiz kabuğundan çıkıp bambaşka bir
kimliğe bürünür, o sessiz Selhan'ın yerini, konuşan, halkın sorunlarını
dinleyen, çözümler üreten, yoksulluğu ve acıyı derinden yaşamış bunu halkıyla
paylaşan bir Selhan alırdı.
Çocukluğunun yokluklar içinde
geçmesinden kaynaklı olarak, halkın sorunlarını hemen kavrar, bir halk adamı
olarak çözüm yolları bulurdu. Mahalleliler onu hep sıcak ve cana yakın bulmuşlardır.
Kültür merkezimize geldiği günden itibaren kısa bir süre içinde halkın
sevgilisi olmuştu.
Selhan'ın bir özelliği de, onun
çok inatçı bir yapısının olmasıydı. Kafasına bir şey taktı mı, üzerine bir
görev aldı mı, artık mümkünü yok o iş her ne olursa olsun bitirilecekti...
Önüne çıkan hiçbir engelin onu durdurması mümkün değildi...
Selhan gibi bir insanı tanımak,
onun yoldaşı olmak gerçekten gurur verici... onu tanıdığımız kısa süre içinde
bize o kadar çok şey öğretti ki...
Her şeyden önce düzenli, temiz ve
titiz bir yaşamı öğretti bize... Sonra sorumluluk duygusunu, disiplinli ve
programlı bir yaşamı nasıl kavramamız gerektiğini...
Ve halk adamı olmayı. Halkı anlayıp,
halk gibi olmayı... “Ben” değil de, “biz”in insanı ne kadar mutlu ettiğini ve
her şeyiyle davaya adanmışlığı öğretti bize... Onu asla unutmayacak, bizlere bıraktığı
değerleri, daha da büyüteceğiz... Ve burada, kültür merkezimizde faaliyet
yürütürken, yaşamın her anında, temizlik yaparken, türkü söylerken, mahalle
halkıyla sohbet ederken, onun bizi uyaran bakışını göreceğiz... Biliyoruz ki, o
hep bizimle olacak...
***
Bir Yoldaşından:
SELHAN BİZE KAVGAYI ANLATTI
Selhan'la ilk olarak TAYAD'da tanışmıştık.
Çorum'dan yeni gelmişti. Ertesi gün İdilcan'a geldiğimde Selhan oradaydı. O gün
bugündür Selhan hep bizimle...
Tuzluçayır mahallesinde yaptığımız
referandumda, ülkemizin Amerika tarafından savaş karargahı gibi kullanılmamasını
ve ABD'nin haksız işgalini istemediğimiz için gözaltına alınmıştık...
Yine AKP önünde yaptığımız
eylemde de birçok arkadaşımızla birlikte gözaltına alınmış, sonra tutuklanmıştık.
Selhan, zulmün hapishaneleriyle önceden de tanışmıştı. Ulucanlar
Hapishanesi'nde Selhan'la 35 gün kadar birlikte kaldık. Selhan Ulucanlar'da
çamaşır yıkarken, bir gömleği bir saatte yıkardı, sonra gömleği bir daha
kontrol ederdi. Sonra gömleğe bakıp, 5-6 saniye düşünüp, bir sudan daha
geçirdikten sonra yıkama işlemini bitirirdi. Voleybolu güzel oynardı. Bir
keresinde nereden öğrendiğini sormuştum. “Ulucanlar'a ilk geldiğimde burada öğrendim”
demişti.
Selhan'la birlikte 107 şehidimizi
simgeleyen tabutları yapmıştık. Tam iki gün çalışmıştık. Fazla zamanımız yoktu.
O yüzden acele ediyorduk. Bazen sert bir şekilde tartışıp, bazen gülüyorduk.
Sonunda tabutları pratik bir yöntem bularak yapıp, eyleme yetiştirmenin mutluluğunu
yaşamıştık.
Sağlık taraması çalışmasında
esnaflardan ilaçlar toplamıştık. Sağlık taramasının yapıldığı gün Selhan yaklaşık
1 aydır yoktu. Ama onun topladığı ilaçlardan, yoksul, doktora gidecek parası
olmayan insanlar ve çocukları yararlanmıştı.
Selhan, iğdeyi çok severdi. İdilcan
Kültür Merkezi'ne yakın bir yerde iğde ağacı vardı. Selhan her sabah ve akşam o
ağacın altından geçerken, iğde toplayıp yerdi. Ve karnımızı da doyurduk derdi.
Selhan çok fazla konuşmazdı.
Mahallede onu tanıyan insanlar
Selhan'ın şehit düştüğünü öğrenince, “o çok konuşan arkadaş mı”, ya da Selhan'ın
burada tanıştığı hemşehrileri, Selhan sürekli bize bir şeyler anlatıyordu,
diyorlardı.
Selhan ve Gazi yoldaşlarımız şehit
düştükten sonra onlar için İdilcan'da anma yaptık. Anmaya yoldaşlarımız ve
Selhan'ı mahalleden tanıyan aileler de katıldı.
Anmada Selhan'ın eşyalarını, sazını
ve defterini masanın üzerine koymuştuk. Üst duvarda da Gazi'nin resmi ve Selhan
1 Mayıs'ta tek tip elbisesi, beresi ve elinde kızıl bayrakla çekilmiş, umut'a
yürüdüğü resmi...
Selhan'a mahallede kırk yaptık.
Helva dağıttık, onu tanıyanlara ve yeni tanıdığımız insanlara onları anlattık.
Selhan çok fazla konuşmazdı, ama şimdi bize, bizlere, kavgayı, mücadeleyi anlatıyor.
Anlatmaya devam edecek.
***
Bir yoldaşı anlatıyor:
Onunla ilk dergi bürosunda karşılaşmıştım.
Ulucanlar'dan yeni çıkmıştı. Çıkar çıkmaz da büroya gelmişti. Annesinin yanına
bile daha sonra uğramıştı. İlk izlenimim çok sakin oluşuydu. Çok rahattı.
Çorum’a gidip geldi. Annesini
görmüş, gelirken de yanında Çorum’un meşhur leblebisinden getirmişti. Bizde
adet öyledir, demişti. Çorumun en meşhur yiyeceği leblebidir.
Gelişiyle birlikte İdilcan'da çalışmaya
başladı. Onunla aynı evde kalıyorduk.
Evde de çok çalışkandı. Neredeyse
evin bütün işlerini o yapıyordu. Bu konuda bizden daha çalışkandı. Düzeni,
tertipliliğiyle bize iyi bir örnek oluyordu. Her gün aynı saatte kalkardı.
Beraber kaldığımız süre içerisinde sadece bir defa geç kalkmıştı, o gün de
sabah saat 5'e kadar çalışmıştı. İdilcan'da çalışırken mahalle çalışmalarına da
katılıyordu. En son onu sağlık taraması çalışmaları sırasında görmüştüm.
Ne zor, ne baskı, ne de gözaltılar
onu yıldıramazdı. Birçok defa gözaltına alındı. Hatta ilk gözaltına alındığı
zaman Ulucanlar da 6 ay kadar kalmıştı. Çıkar çıkmaz da direk mücadeleye koşmuştu.
hiçbir defa mücadele etmekten korkmadı, yılmadı.
Daha sonraki süreçte aramızdan
sessizce kayboldu. Her ne kadar sessizce kaybolsa da aramızdan onun nereye
gittiğini hiç sormadım. İnsanlar iki şekilde kaybolurdu ortadan; ya mücadeleyi
bırakır, ihanet eder, ya da daha da büyütmek için çıkar dağlara. Selhan
ikincisini seçmişti, biliyordum ki Selhan davasına asla ihanet etmezdi. Şehit
düştükten sonra da herkes onun dağlarda halkı için savaşan bir gerilla olduğunu
öğrendi. İki defa giydi yıldızlı beresini; bir 1 Mayıs'ta tek tip elbisesiyle,
bir de dağlara çıktığında umudu simgeleyen armasıyla...
Ben kendi açımdan söyleyeyim;
Selhan her zaman sessiz sakin birisidir, ama şehit düştükten sonra İdilcan'da
anma yapmıştık, mahalleden Selhan'ı tanıyan insanlar onun hiç de sesiz olmadığını,
çok konuşkan birisi olduğunu anlattılar. Onun konuşkan bir özelliğe sahip olduğunu
o mahallelilerden öğrendim.
Hey gidi Selhan hey,
Demek sen de çıktın dağlara,
Sende halkın için kurşun sıktın
zalime
İhanetin bini bir para ederken,
Onlara asıl devrimciliği öğrettin.
Değmez hiçbir şeye diyenlere,
Bir lokmaya onurunu satanlara,
Yılgınlara, icazetçilere,
Düşmandan af diyenlere,
En güzel cevabı verdin.
Söz veriyoruz sana Selhan
Sözümüz söz
Bize bıraktığın bu değerleri
sonuna kadar
Sonsuza kadar, sonuncumuza kadar
Yaşatacağız!