Sedat KARAKURT

 

 

Şehit Düştüğü Tarih: 25 Nisan 2001

 

Şehit Düştüğü Yer: Edirne

 

Doğduğu Tarih: 11 Haziran 1976

 

Doğduğu Yer: İstanbul

 

 

Devrimci tutsakları teslim alma amacıyla gündeme getirilen F Tipi hapishanelere karşı 2000 Ekim ayında başlatılan Ölüm orucu direnişinin 188. Gününde şehit düştü...

 

20 Ekim günü bir kervan düştü yola. Yükü umut, yükü zulme karşı isyan, yükü hak ve özgürlük, yükü sosyalizme inançtı.

Yüzlerce kızılbantlı katliamlardan, işkencelerden, zorla müdahalelerden, tecritlerden, akla gelebilecek zulme ait her türlü uygulamadan geçerek yürüttü kervanını. Yürüyor kervan yükünü büyütüp, yolcularını birer birer azaltarak.

Edirne Hapishanesi’ndeki ölüm orucu 2. Ekip savaşçılarından Parti-Cepheli Sedat KARAKURT 25 Nisan günü, ölüm orucunun 188’inci gününde, “hiçbir zor yönteminiz, vahşetiniz, hiçbir işkenceniz ve yalanınız direnişimizi kıramayacak, düşüncelerimizi yok edemeyeceksiniz” diyerek şehit düştü.

Sedat, Altınşehir’in, İkitelli’nin, yoksul gecekonduların çocuğudur. O düzenin insanı yok eden, yozlaştıran, tüm kişiliğini, beynini söküp alan kültürüne isyan etti. Devrimci olmasında en önemli etken budur. Devrimcilik onun kafasında yeni bir kişilik kazanmaktır, kendini yeniden yaratmak, saf olan, temiz olan ne varsa, halka ait olan ne varsa bünyesinde toplamaktır. Bunun için devrimcilik de tercihini yapmıştır.

Sedat ölüm orucuna gönüllü olmak isteğini belirttiği yazısında, “Beni de alın Kızılbantlı kervanınıza...” diyordu. O da o görkemli kervanımızdaydı. En ön saflarda kervanımızın katarını çekenlerdendi.

Neden direnilmesi gerektiğini, neden ölüm bedeli bu saldırıyı püskürtmek gerektiğini çok iyi kavramış ve tüm hücrelerine kadar sindirmişti. Şöyle diyordu;

“Düşmanım hücre saldırılarıyla devrimciliği tasfiye etmeye, halklarımızın onuruna, namusuna göz diktiği bir süreçte, üzerimdeki yükün er geçen gün ağırlaştığını biliyorum. ... Ölümün hücre, hücre yenildiği bir savaştan alnımın akıyla çıkacağıma inanıyorum.”

Tokatlı bir ailenin çocuğu olan Sedat, 11 Haziran 1976 tarihinde İstanbul’da doğdu. Düzenin içinde, onun kültürüyle büyüdü ama her zaman içinde bu kültüre karşı bir isyan, bir başkaldırı taşıdı. Onun kafasındaki böyle bir yaşam olamazdı.

Devrimcilikle tanışması Gazi katliamı sonrasındadır. Bu yıllarda bir devrimci sempatizandır. Sonraki yıllarda örgütlü ilişkiler içinde yer aldı. Mahalli alanda çalışmalar içinde yer aldı.

Eskişehir tabutluğunun açıldığı yıl yeni tutsak düşmüştü. O da Eskişehir’e gönderildi. Sedat da Eskişehir’de direniş içinde yer aldı. Bu direnişten etkilendi ve kafasında devrimciliği yeniden şekillendirdi. Aradığı, düşündüğü yaşamın devrimci bir yaşam olduğunu gördü ve “Ben bu işi yapacağım” kararını verdi. Direniş sonrası gittiği Ümraniye Hapishanesi'nde de kendini geliştirdi.

Devrimcilik, direniş, inanç deyince Berdan’ı düşünürdü, Berdan abi gibi olmak istiyorum” derdi. Şimdi Sedat da Berdan gibi” halkımızın kahramanlarından birisi oldu.

Cepheli olmak onun için bir onur, gururdu. Bunu ölüm orucuna gönüllülük yazısında şu sözleriyle dile getiriyordu: “Bu büyük ailemizin içerisinde, üzerimizdeki bu yükü taşımaya çalışan bir hamal olmaktan da gurur ve mutluluk duyuyorum.”

 

***

 

SEDAT KARAKURT’UN GÖNÜLLÜLÜK YAZISI:

 

Partime;

"Beni de alın Kızılbantlı kervanınıza"

 

1996 Ölüm Orucunda Berdan abi, İlginç abi, İdil, Müjdat abi, Yemliha Kaya yoldaşımız bir bir toprağa düşerlerken söz verdim, and içtim. "ONLAR GİBİ OLACAĞIM", "ONLAR GİBİ ŞEHİT DÜŞMEK HEDEFİMDİR" sözünü verdim kendi kendime.

Bu hedefe ulaşma noktasında hala eksiklerimin ve hatalarımın olduğunu biliyorum. Ama bu ülkede devrimcilik yapmak eğer vicdan sorunuysa, eksiklerimin, hatalarımın da aşılmayacak bir şey olmadığını düşünüyorum.

Bundan dolayı önüme koyduğum hedef hiçbir zaman kafamda canlılığını, güzelliğini yitirmedi.

Çünkü yoldaşlarımız son görevlerini tamamladıktan sonra, taşıdıkları yükleri omuzlarımıza bıraktılar. Ben de bu yükün bir parçasının severek ve isteyerek hakkını vermeye çalıştım. Bugün bu yükü taşıdığıma inanıyorum.

Özellikle düşmanın hücre saldırılarıyla devrimciliği tasfiye etmeye, halklarımızın onuruna, namusuna göz diktiği bir süreçte, üzerimdeki yükün her geçen gün ağırlaştığını biliyorum.

Bu büyük ailemizin içerisinde, üzerimizdeki bu yükü taşımaya çalışan bir hamal olmaktan da gurur ve mutluluk duyuyorum.

Ölüm Orucu savaşçısı olmak hakkını, Partim bana da uygun görürse, ölümün hücre, hücre yenildiği bir savaştan alnımın akıyla çıkacağıma inanıyorum.

"Ben de Ölüm Orucu Savaşçısı Olma Gönüllüsüyüm."

Devrimci Selamlar

Sedat KARAKURT

5 Ağustos 2000

 

***

 

SEDAT KARAKURT’UN YOLDAŞLARINA MEKTUBU:

 

28.02.2001

Merhaba canım yoldaşlarım

Satırlarıma, Berdan abinin son nefesinde, Aygün Uğur şehit düştükten sonra söylediği ve kendini şehitliğe kilitleyen sözleriyle başlamak istiyorum.

"Aslansın sen. Aslansın Aygün... Ver elini Aygün... tut elimden Aygün... Dağlara gidelim halaya duralım, zeybek oynayalım... bu halay bizim halayımız. Zafer Halayımız..."

Canım yoldaşlarım, beynimde, yüreğimde, kızılbandımda taşıyorum, feda ettiğiniz parmaklarınızı, gözlerinizi, kollarınızı, bacaklarınızı. Bugün fiziki olarak yalnız yaşasam da dünkünden daha güçlüyüm. Çünkü kahramanlarımız yanımda, dünya halklarına umut ışığı saçan yıldızımı her biriniz süslüyor ve her gün güzelliğine güzellik katıyorsunuz. Sizler benim canım, kanım dediğim yoldaşlarımsınız.

Evet gözlerim ağrıyor, ağrısından acılara bürünüp asla yatağımda kıvranmıyorum. Çünkü gözlerim bana her gün an an sabırsızlıkla beklediğim sıramın müjdesini veriyorlar. Bu yüzden mutluyum ve gururluyum. Bu mutluluğu yaşarken, yanımda yanı başımda olmanızı ne kadar çok istiyorum. Bari son yolculuğuma sadece ellerimden tutarak, alnımdan öperek uğurlamanızı ne kadar da çok istiyorum bir bilseniz. Ama yanımda olmasanız da bunları düşünerek yaşamanın mutluluğuyla beni bekleyen yoldaşlarımı asla bekletmeyeceğim.

Yazarken artık gözlerimi kullanmıyorum. Bugüne kadar da onları kendime ait bir parça olarak, görerek yapamadım. Şimdi onlar artık oldukları yere gitmek zorundalar. Varsın gitsinler, ne diyelim yolları açık olsun. Bu denli büyük olan hasretimizin ve özlemimizin karşısında durabilecek hiçbir güç bugüne kadar tanımadık. Bugünden sonra da tanımayacağız. Hepinize sayfalarca yazmak istiyorum. Artık daha fazla dayanamıyor yüreğim ayrılığa, her gün parçalıyorum duvarları, yanınıza voltalarınıza katılıyorum. Yalnızlığı biliriz ama hiçbir zaman yalnızlığa alışamadık. Alıştım mı orada hasretten, özlemden, yoldaş sevgisinden bahsedilemez. Alışmanın ihanetle eş anlamlı olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden adımızı "Boran bir yaban kuştur" diye koymadılar mı? Koydular, hem de boranlara inanarak koydular.

Büyük ailemizde şehitliği bir hak olarak bildik. Sizler bu hakka ulaşmak için birbirinizle yarışa girdiniz. Ve bugün kahramanlarımızın yanında olamamanın burukluğunu yaşadığınızı biliyorum. Ama merak etmeyin can yoldaşlarım, sizlere söz veriyorum ki, bu şehitlik hakkını, sorumluluğunu bilerek sıram geldiğinde kahramanlarımıza yaşadığınız burukluğu anlatacağım. Gözlerimi dünyaya kapatma sırası bana geldiğinde beynimde yine sizler olacaksınız. Ben sizlerle var oldum. Şu anda inanın ki bu satırları yazarken gözyaşlarımı zor tutuyorum. Ama damlatıyorum gözyaşlarımı yüreğime kahrediyorum. "Gel be artık gel" diyorum. Bu kadar kolay düşmezdim yatağa, ama ayakta da dururken ölümün gelmeyeceğini düşünmek kahrettiriyor bana. Bugün, büyük ailemizi değerli kılan hiçbir şeyimiz, anlamını ve önemini zerre kadar yitirmeden büyüyecek. Bedrettin yiğitleri Aklibaslı elbiselerini giyinerek ufka bakıyorlar. Gözlerimizi diktiğimiz ufuktan bir gün zafer doğacak. Gözü yaşlı analarımız, babalarımız, kız kardeşlerimiz o zaman yüreklerine her gün bıçak gibi saplanan gözyaşlarını silecek, bir daha akıtmayacaklar, zaferimizin büyüklüğü dünya halkları tarafından mutlulukla gururla coşkuyla kutlanacak.

Eğilmedik, bükülmedik. Aksine dünkünden daha keskin, Sadık'ımızın "Sürmeneli" bıçağı gibi keskin, Hüsamımız’ın, Karadeniz'in dağları gibi daha hırçınız. Çünkü bizler "Yeni insana sevdalı yüreklerin" yoldaşlarıyız.

Kim ne derse desin, kim ne söylerse söylesin. Sonunda biz kazanacağız. Bu yola çıkarken asla erken zafer hayaline kapılmadık. Bedellerimiz ağır olacak dedik. Daha da bedel istiyorlarsa tek kişi kalsak dahi, alın size bedel diyoruz. Ama sonunda zafer bizim olacak.

Hepinizi gözlerinizden ayrı ayrı binlerce kez öpüyorum. Zaferimizi halklarımıza, kahramanlarımıza, yaralılarımıza, büyük ailelerimizin neferlerine armağan olmanın coşkusuyla sımsıkı kucaklıyorum sizleri.

Hepinizi seviyorum.

Hoşcakalın

Sedat Karakurt

 

 

Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin...


2000-2007 Büyük Direnişi:

Yoldaşları, yakınları Sedat Karakurt’u Anlatıyor:

 

Geri