Sedat KARAKURT'u Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Yoldaşlarının Sedat Karakurt’la ilgili bir yazısıdır:

BEN DE HALİMCE BEDREDDİNEM...

 

"Şeyh Şıbli'ye 'sana hakikat yolunu gösteren kim oldu' diye sormuşlar. 'Bir köpek' demiş Şeyh ve anlatmış; 'Bir gün bir su kıyısında susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek gördüm. Köpek içmek için suya her hamle edişinde suda kendi suretini görüyor ve bunu başka bir köpek sanıp korkuyla geri kaçıyordu. Sonunda susuzluğu içindeki korkuya üstün geldi ve köpek suya atladı. Atlamasıyla da sudaki suret kayboldu. Gereksindiği şeyle kendisi arasındaki engel kendisiydi. Ben de kendim sandığım şeyin aslında içindeki engel olduğunu anladığımda engel ortadan kalktı. Ama bana yolumu gösteren bu sokak köpeği oldu."

(Ben de Halimce Bedreddinem, Syf. 145)

 

Sedat bu kitabı okuduğunda Bedreddin'in yaşamından oldukça etkilenmiş, belki kendinden de bir parça bulmuştu... Gelişmenin o mutluluğunu tüm yüreğinde hissetmişti ki dilinden Bedrettin'in yaşamını, yaptıklarını düşürmüyordu.

Günü geldi Bedreddin gibi çile hücresine girdi, Bedreddin gibi sabırla, inançla, umutla bekledi zaferi buram buram toprak kokusunun vurduğu bir günde hakikate ulaştı... Zafer kendisinindi, ölüm zaferdi, hakikatti...

2000'in Haziran ayında F tipi hapishanelere karşı başlattığımız kampanya çerçevesinde tutsak ailelerinin ziyaretlerine giderken, Sedat Karakurt'un yıllarca unutamayacağım bir anı bırakacağını aklıma hiç getiremezdim belki. Sefaköy'e bağlı Şahintepe'de iki katlı bir konduda oturuyordu ailesi. Daha önce tek katlı bir gecekonduda oturuyorlarmış, onu yıkıp yerine bu iki katlı konduyu inşa etmişler ama daha inşaat halindeydi. Babasını camide görebilmiştim. Daha sonra evlerine gidip konuşma olanağımız oldu. Evde mobilya namına pek bir şey yoktu. 4 kardeştiler...  Abisi evlenmiş bir de çocuğu olmuş, Sedat'ın küçüğü bir konfeksiyonda çalışıyor, en küçük kardeşi ise eve hiç gelmiyormuş...

Sedat'tan hiç haberleri yoktu. Babası yoksulluklarından ve rahatsızlığından dolayı hapishaneye ziyarete gidemiyordu. Onu hapishaneye gönderebilmek için epey uğraştım. Kesin bir bilgim olmasa da Sedat'tan haber geldi. İyiymiş. Yakında ölüm orucuna başlayabilir falan dedim. Babası o gece borç para bulup hapishaneye ziyarete gitmişti. Daha sonra gittiğimde Sedat'ın buna çok sevindiğini, sohbetlerini anlatmıştı... Babasının yorgun, bitkin bir görünümü vardı. Ziyaretten sonra daha bir canlanmış, neşelenmişti...

O günden sonra da bir daha gitme olanağım olmamıştı. Ailesi ve çevresi tarafından sevilen bir kişiydi Sedat... Hafızlık yapmış yıllarca. Sessiz, sakin, mütevazi yanlarının olduğunu, kimsenin etlisine, sütlüsüne karışmadığını söylerdi ailesi.

Devrimciydi Sedat, üstelik Parti-Cephe'liydi.

1975 yılında Tokat'ta doğmuştu. Ailesi islamcı bir çevreden olduğu için küçük yaşlardan itibaren kuran kurslarına gitmiş, zamanla hafız olmuş; yıllarca bu kültür ile yoğrulmuştu. Bulunduğu bölgede Parti-Cephe'liler ile tanıştığında, yaşamında bir amacı olmayan, geleceğe dair umutsuzluk, beklentisizlik içerisindeydi. Sedat Parti-Cephe'li olmanın yaşamında aradığı gerçek olduğunun bilincindeydi. Hakikate Cami'de arapça sureleri sular seller gibi ezbere okuyarak değil, savaşarak varacaktı... Böyle bir yaşamda Sedat gerçek mutluluğu bulmanın coşkusuyla devrimci mücadele içerisinde yer alır. Tabii Sedat'ın devrimciliğe başlamasında neden bir değildi. Mesela Hapishanedeyken yoldaşlarına anlatmış olduğu bir çocukluk anısını dinleyelim.

"Sedatlar’ın oturduğu mahalle Ataköy'ün arka tarafında bir gecekonduymuş. Tabii sürekli elektrikleri kesiliyor. Tepki filan yok. Ancak bir gün Ataköy'ün de elektriğini kesmişler. Tabii Ataköy sakinleri bu duruma protesto eylemiyle tepki göstermiş. Sedatlar da çocuk akıllarıyla "Oh iyi olsun. Bizimki her gün kesiliyordu" deyip ondan sonra zaman zaman gidip Ataköy'de trafoları taşladıkları bile oluyormuş. Sedat, Ataköy'ü o gün için "zenginler mahallesi" kendilerini de "yoksullar mahallesi" olarak gördükleri için tepkileri olduğunu söylüyordu".

Devrimciliği seçme nedenleri bununla da sınırlı değildir. Uzun yıllar cami çevresinde, kuran kurslarında kaldığı için, İslamcıların din sömürüsüne de birebir tanık olmuş, iğrenmişti... Camiye yardım paralarının nasıl ev ve araba almak için kullanıldığını, küçük çocukların öldüresiye dövüldüğünü, kayıtsız şartsız itaat beklenildiğini, din adına yapılanların nasıl şarlatanca bir yalan olduğunu gördü, öğrendi ve iğrendi Sedat.

"Tabii özellikle tarikat yurtlarında kaldıkları dönem onda derin iz bırakmıştı. Her türlü pisliklerini yaşamıştı içlerinde. Mesela bunları çeşitli yerlere kuran okumaya gönderirlermiş. Sonra bunlara ödenen paranın çok azını verirlermiş. Bunlar da cami yönetimine parayı vermeden önce bir kısmını kendilerine ayırmaya başlamışlar. Yani yaşadıkları haksızlıkları böyle anlatıyordu..."

Haksızlığın olmadığı, insanlığın tüm erdemlerinin can pahasına savunulduğu yer devrimcilerin yanıydı. Oturduğu semtte, Küçükçekmece, Altınşehir'e bağlı Şahintepe Mahallesi’nde başlayan devrimcilik yaşamı milis olarak görevlendirilmesiyle devam etti. Mahalleli zenginlerden birini vergilendirme için gittiğinde vergilendirilen kişinin polisle işbirliği sonucu gözaltına alınarak tutuklanır. Ve Metris hapishanesine götürülür. Metris'ten de, o dönem hayata geçirilmeye çalışılan hücre tipi tabutluklara Eskişehir'e sürgün edilir.

96 Ölüm orucu direnişinin zaferle sonuçlanmasıyla beraber direnişin kazanımı olarak Ümraniye Hapishanesi’ne getirildi. Asıl olarak da Parti-Cephe'yi devrimciliği, hapishanede kavradı. Süren davası sonuçlandı ve 32 yıl "ceza" aldı. Önünde uzun bir tutsaklık süreci vardı.

Hapishane yaşamında öne çıkan yanları, emekçiliği, sessizliği, saflığı, dürüstlüğüdür... Yoldaşlarının anlatımlarıyla Ümraniye yaşamı özetle şu şekildedir:

"Sedat Abi daha çok emekçi yanlarıyla ön plana çıkan bir yoldaşımızdı. Yeni tutuklanıp gelenleri ilk karşılayanlardan biriydi. Giysi komününün sorumlusudur ve her yoldaşımızla ilgilenir, onların elbise, ayakkabı, çamaşır vs. ihtiyaçlarını karşılar yardımcı olurdu. Eksiği, gediği olanı giysi komününe çağırır eksiklerini giderir yoldaşlarına önem verirdi. Emekçi ve her zaman bir şeyler yapma çabası içerisindedir."

"Mütevazi, sakin, oturaklı, saygılı bir yapısı vardı. Ve de hareketli, emekçiydi aynı zamanda. Verilen işe, görevlere dört elle sarılır ve mutlaka üstesinden gelmeye çalışırdı..."

"Anadolu insanının o saflığını, temizliğini taşır. Utangaçtır. Elbise ve temizlikten sorumludur. Yeni gelenlerle ilgilenen biridir. Bu sorumluluklarını en ince ayrıntılarına kadar düşünür, yaşama geçirir. Elbise ve temizlik komününde örgütleyicidir. Mesela beş koğuşla da ayrı ayrı ilgilenir, gerekli ihtiyaçları dağıtır.

Kızmaz, kırıp dökmez, her şeye olgunlukla yaklaşırdı. Kızdığını hiç görmedim..."

"Elbise komünü sorumluluğu yaptığı zaman da iki şeye dikkat ediyordu.

1- Kendine pek yeni şeyler ayırmaz giymezdi.

2- Özellikle ziyaretçisi gelmeyen arkadaşların üst-başını kendisi takip ederdi. Ama genel olarak da öyleydi. Kendisi gidip "Hadi gel komünden sana bir şeyler bulalım" dediği arkadaşlar vardı. Ya da gidip seçer sonra da getirip "hele bunu bir deneyin, uygun mu?" derdi"

"Yoldaşları için, başkaları için bir şeyler yapmaktan zevk alır. Arkadaşların komüncülüğüne ilişkin söyledikleri şeyler onun bu yanını tanımlar. Benim zamanımda da gelip komünden bir şey istediğini bilmem. Biz mevsim başlarında ziyaretçisi gelmeyen arkadaşları götürür yeni elbiselerle giydirirdik. Kullanılmış eşyaları da giyebilecek durumda olanları ziyaretçisi gelenler, az gelenler arasında dağıtırdık. Sedat'ın giyimi de böyle karşılanırdı. Hep temiz giyinir, üstü başı düzgün saçları taralıdır..."

"Çok şaşırıyorum gerçekten, görevini bu kadar başarıyla yapan, takip eden, yoldaşlarının ihtiyacını karşılamak için böyle canla, başla uğraşan, öyle ki havalandırmalarda çoraptan, gömleğe kadar ne kadar "sahipsiz" şey varsa toplar, yıkar, kurular ve yeniden dağıtırdı sahiplerine. Bence E tiplerinde elbise komüncülüğü çok zordu ve Sedat bunu başarıyla yapıyordu.

Elbise komüncülüğünün yanı sıra anma, kutlamalarda kullanılan bayrak ve resimlerle ilgilenirdi. Çok titizdi bu konuda da. Şehitliğin yeniden düzenlenmesi gibi işlerin içinde sürekli yer alırdı. Bu tür işler Sedat'tan sorulurdu.

Sedat için öz olarak şöyle diyebilirim; emekçi, özverili, disiplinli, fedakar, öğrenme istediği olan bir yoldaşımızdı."

"Her ne kadar dışarıda örgütlenmişse de kendini geliştirme süreci Ümraniye'dir. Öğrenmeyi, kendini yetiştirmeyi seven özelliğiyle dikkati çeker bu konuda da kendini sevdirirdi. Genç yaşına rağmen ağırbaşlı, saygılı biriydi. Kafasına takılan bir konuyu mutlaka çözmek öğrenmek isterdi.

Sedat'ın bir huyu vardı, aceleciydi. Bir yerden bir yere giderken onu koşar adım görürsünüz. Sanki arkasından kovalayan vardı."

"Anma ve kutlamalarda okuduğu ilahi ve şiirleri unutmamak gerek. Her ikisinde de çok başarılıydı."

"Anmalarda 'Bir Mermi de Benden' ve 'Salkım Söğüt' şiirlerini genellikle Sedat'a okuturlardı. Berrak ve bulunduğu mekanı çınlatacak şekilde okurdu. Bir anmamızda ve anma öncesi koşturmalardan, yorgunluktan sonra şiir okuma sırası Sedat'a gelmiş, konferans salonu Sedat'ın sesiyle çın çın çınlıyordu. Şiirin bitiminde Sedat olduğu yere çöküverdi. Meğerse yorgunluktan tansiyonu düşmüş."

"Emekçi denince Bülent Çoban'la birlikte hep ikisi gelir aklıma. Gerçekten Sedat yaşamın hep yanındadır. Mızmızlanma vb. bilmez. Kendisine verilen görevlerde olsun yine günlük işlerde olsun bu yanı öne çıkan temel özelliğidir. Her zaman işini iyi yapmak için çabalar dururdu. Bazen kabinlerdedir, bazen anma kutlama hazırlıklarında, bazen komünle ilgilenmektedir. Yani nerede iş varsa Sedat oradadır.

Şehitlerimizi anlattığımızda genel ortak kanı, buraya kadar sıralamış olduğumuz temel özellikler olur. Sedat da kapalı ortamlarda kaldığı, büyüdüğü için düzenin pisliğinden en az etkilenen yoldaşlarımızdan biri olmuştur. Ama bunun yanı sıra bazı handikaplara da yol açmıştır bu durum. Sessizliği, hareketlerindeki aşırı ölçülülük, ikircilikli davranmasının altında yatan asıl neden yıllarca tarikat yurtlarında kalmış olmasından ve oradan almış olduğu kültür sonucudur. Sedat bu kültürle yoğrularak devrimci saflara gelmiştir. Sessizliği, edilgenlik, girişken olamama bu kültürün izleridir. Kendisiyle bu konuda uzun uzun konuşulmuş, daha girişken, kendine güvenli kılınmaya çalışılmıştır.

F tipi hapishanelerle beraber, ölüm orucu tartışmaları da yaşanıyordu. Sedat, ölüm orucuna gönüllü oldu. Gönüllülere bakıp "Koca koca abilerimiz var. Ben zor seçilirim" diye hayıflansa da 2. ekiplerde yer alarak kızıl bandını kuşandı. 19 Aralık'ta barikattan barikata koşturan savaşan Sedat bir direnişçi olarak Edirne F Tipi Hapishanesi'ne sürgün edildi.

Zorla müdahale işkencesiyle katledildi. 25 Nisan 2001'de ölümsüzleşerek destanın bir halkası oldu.

 

 

Geri