Rıza GÜNEŞER'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Rıza GÜNEŞER; "Güleryüzlü Bir Halk Adamı"

 

Rıza yoldaş Kartal'da bulunan KAR-DER adlı dernekte çalışıyordu. Konuşkan, hemen herkesle sıcak ilişkiye girebilen bir yoldaştı. Kartal'da yapılacak olan "Bir Türküdür Direniş" gecesine düşman son anda izin vermemişti. Geceye gelen insanlar konserin yapılacağı düğün salonunun önünde dolanmaya başlamıştı. Sorumlu arkadaşlar bunu protesto için bir gösteri düzenlediler. Rıza en gür sloganıyla yanımızdaydı. Sık sık sloganları daha gür atalım diye kitleyi uyarıyor, motive ediyordu. "Düşman sesimizden korksun. Alçaklar gecemizi yasaklıyor, sloganlarımızı, yürüyüşümüzü de yasaklasınlar ya" diye kinini ifade ediyordu.

Rıza yoldaş sadece Kartal'daki derneğin değil, Anadolu yakasındaki tüm derneklerin müdavimiydi. Kah gecekondu yıkımlarına karşı halkı örgütlemeye gidiyor, kah insanlarla birebir ilgilenerek Devrimci Harekete katmaya çalışıyordu. Dergi dağıtımında, özel sayıda, yazılamada, kısacası demokratik alanda yapılan her türlü eylemde Rıza vardı. Oligarşi, İstanbul'un her tarafında açılan derneklerimizden korkmaya başlamış, polis birbiri ardına dernekleri basıyor, insanlarımızı gözaltına alıyor, dernekleri kapatıyordu.

DKÖ'lerle ilgili yapılan "DKÖler Üzerindeki Baskılara Son" kampanyası çerçevesindeki yapılan tüm faaliyetlerde Rıza vardı. Faaliyetlerde parasızlıktan gidemeyen insanlara hemen para bulur, onları faaliyet içine çekerdi. Bir gün Kadıköy'de yapılacak olan korsan gösteriye benim başka işlerim olduğu için sorumlu arkadaşlar gitmememi istediler. Rıza "Hadi sen gelmiyor musun, yoksa sizin dernek kapanmadı diye mi düşünüyorsun?" diye beni korsana çağırınca param olmadığını, işe gideceğimi kendisine söylediğimde "Patronuna telefon ederiz, ninen öldü deriz. Para konusunda ise düşünme" dedi. Rıza'ya ne diyeceğimi şaşırmıştım. Önce ıh-mıh ettim, baktım Rıza o kadar ısrarlı ki, ilkesizlik yaparak korsana katıldım.

Rıza yoldaş tuttuğunu koparan, kafasına taktığı bir işi yapmadan duramayan bir insandı. Bir seferinde Kayhan TAZEOĞLU ve iki yoldaş özel sayı dağıtırken polis tarafından gözaltına alınmışlar. Rıza "gidip karakoldan alıp geleyim" demişti. Arkadaşlar "Rıza gitme, seni de alırlar" demelerine rağmen Rıza karakola gitmiş, tabii polisler de Rıza'yı hemen içeri çekerek onu da gözaltına almışlar. Rıza karakolda öyle bir yaygara koparmış ki, hepsini iki saat sonra polis bırakmak zorunda kalmış. Rıza mahallemize geldiğinde çocuklarla şakalaşır, onlara "büyüyünce devrimci olacak mısınız diye sorar, hayır cevabını aldığında "ker" diye şakalaşırdı. Çocuklar da onun peşine takılır, ker, ker diye bağırarak gezerlerdi. O çocukla çocuk, yaşlıyla yaşlı, gençle genç gibi konuşurdu. Çocuklarla şakalaşmasına "Rıza sen erken doğmuşsun. Aslında şimdi çocuk olmalıydın" diye espri yapmamıza güler, "gerçekten de öyle ama çocukları küçümsemeyin, geleceğin gençleri, devrimcileri bunlar olacak" derdi.

'91 sonlarında hareketle ilişkimiz kopmuştu. Bunu sağlamak için gittiğim bir mahallede yine Rıza ile karşılaştım. Gülerek hemen kucaklaştık. Hal-hatır sorduk. Rıza yoldaş "ne yapıyorsun, uzun süredir buralarda gözükmüyordun, nerelerdesin, ne yapıyorsun?" diye sorunca ben de "devrimciliği kaldıramadım, bıraktım, işe girdim" deyince önce "illegalite yapıyorsun ha" diye sorunca "hayır, doğru söylüyorum" cevabına birden ciddileşerek "Bu düzende devrimcilik yapmamak, hala de devrimciliği az çok bilip de ayrılmak namussuzluktur. Yazıklar olsun sana... dedi. Birlikte tanıdığımız yoldaşların adlarını sayarak "Onların sana verdiği emeğe de mi saygın yoktu" diye bir güzel fırçaladı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Bir taraftan küçük-burjuva gurur incinmiş, diğer taraftan illigalitenin koşulları var. Daha sonra "madem devrimcilik yapamıyorsun, üstelik de çalışıyormuşsun, o zaman yardımda bulun, evini aç. Bu şekilde bari borcunu öde. Bu harekete herkesin borcu vardır" diyerek her şeyden, herkesten Devrimci Hareket için bir olanak yaratmaya çalışırdı.

Bir süre sonra hareketle bağlantı notunu Rıza getirmişti. Not gönderdiğimiz yoldaş Rıza'ya benim bulunduğum evin adresini vererek beni alıp bir eve yerleştirmesini söylemiş. Rıza beni bulduğunda çocuklar gibi sevinmiş, gülerek "beni ne güzel atlattın. Gerçi benimki fazla meraktı" diyerek özür dilemişti.

Rıza her gün eve uğruyor, bir şey getiriyordu. Gece yarılarına kadar durmadan konuşuyordu. Rıza'ya "amma çenen düşmüş, elli veriyoruz konuşturuyoruz, yüz lira istiyorsun susmak için" diye espri yapınca "Vay be, hiç düşünemedim, senin paran var mıdır yok mudur diye. Benim gevezeliğim olmasaydı para kelimesi geçmeyecekti diye espriyle karşılık vermiş, bana vermek için para çıkarmıştı. Ben paramın olduğunu, idare edeceğimi belirttiğimde "çıkar bakacağım parana" diyerek paramı görmüş "Yoldaşlarımız bölgemizde aç kalacak, parasız kalacak biz burada neyiz. Hareket sonra bunun hesabını çok kötü sorar" demişti. O yoldaşlarına, halka karşı hep güler yüzlü, sevecen, esprili, Devrimci Hareket için her şeyini feda etmeye hazır bir yoldaştı. Kendisiyle birlikte çalışmış ve onu çok iyi tanıyan darbeci ihanet çetesinin çömezleri tarafından katledilmişti. Onlar çok iyi biliyorlardı ki, Rıza yoldaşın girdiği mahallelere ihanetlerini sokmayacaklarını. Rıza yoldaşın gülüşünü, güler yüzlülüğünü, halk adamı olmasını, onu katlederek asla silemediler, silemeyecekler. Gecekondularda yanan devrim ateşimizin bir kıvılcımı olarak hep yaşayacak.

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

HALKIN GÜCÜ'NÜ, MÜCADELEYİ, DEVRİMİ; RIZA GİBİ SAHİPLENMEK... Ve Rıza'yı Yemo gibi anmak!

 

 Sahiplenmek... Parti'yi sahiplenmek. Yoldaşı sahiplenmek. Halkı sahiplenmek. Gözaltılara, işkencelere, hapishanelere ya da katliam, kayıp gibi bedellere rağmen sahiplenmek... Yüzlerce şehidimizin en önemli ortak özelliklerinden biridir. Kimi inancını, Partisini, yoldaşlarını işkence tezgahında sahiplenmiştir. Sahiplenme kaybedilme pahasına sır vermemede somutlanmıştır. Kimi sahiplenmeyi kuşatma altında, son mermisine kadar düşmanla vuruşup teslim olmamada somutlamıştır. Sahiplenme kendini duvarlara kanla yazılarak göstermiştir. Kısaca şehitlerimiz; inançlarını, Partilerini, halklarını sahiplendikleri için şehit düşmüşlerdir.

 Elbetteki Cepheliler, duydukları sorumluluk ve sahiplenmeyi sadece ölümle karşılaştıkları anda göstermemişlerdir. Ölüm ve şehitlik o sahiplenmenin doruk noktasıdır. Oysa onun öncesinde bütün bir yaşam vardır. Yaşamı boyunca bu sahiplenme duygusuyla yaşayan bir insan, ölümle karşı karşıya geldiğinde de sahiplenmesini şehit düşerek gösterir. Yoldaşlarını ve halkını yaşamın her anında sahiplenmesini bilmeyen birinden de bir bedel ödemesi gerektiği anda doğal olarak böyle bir sahiplenme beklenemez. Bu hemen her konuda olduğu gibi yayın organlarımızın sahiplenilmesi için de geçerlidir.

 Rıza ve Yemo, yayın organlarımızı sahiplenme denilince akla ilk gelen isimlerdendir. İkisi de Partimizin önemli süreçlerinde bir yayın organının misyonunu kavrayarak hareket etmiş ve aldıkları sorumlulukları bu misyona denk düşecek şekilde yerine getirmişlerdir. İkisi de gazete çıkarmanın Parti'nin düşüncelerini halka yaymak, ulaştırmak olduğunun bilinciyle hareket etmiştir. Bu bilinçle hareket ettikleri için de onları ne gözaltılar ne de tutsaklıklar yıldırabilmiştir. Gözaltılara, tehditlere rağmen yılmadan, usanmadan her seferinde kaldıkları yerden devam etmişlerdir. Sadece bu da değil. Onlar hiçbir zaman devrimciliklerini gazetecilikle sınırlamamışlardır. Yeri geldiğinde Halkın Gücü'nün bir yazarı, yeri geldiğinde haber peşinde koşan bir muhabir, yeri geldiğinde Partisinin değerlerini ölesiye savunan militan bir kadro olmuşlardır.

 ...

 Rıza Güneşer, devrimcilerle tanıştığı günden itibaren yoksul gecekondu halkının içindeydi. Onların sorunlarını bilen, sorunları doğrultusunda örgütleyen, yol gösterendi. İstanbul'daki emekçi mahallelerde yaşayan milyonların sorunlarını dile getirmek, bu sorunlar etrafında örgütlemek için bir gazete çıkarılması gündeme geldiğinde, Rıza bu öneriyi coşkuyla karşıladı:

 "Devrimci mücadelenin başarıya ulaşmasında halka güvenmek, halkla bütünleşerek mücadele etmek vazgeçilmez bir koşuldur.

 Bu gerçeği bildiğimiz için halka ulaşmada, ona sesimizi duyurmada bir araç olmak için çıkıyoruz.

 Halkın sesini doğrudan, dolambaçlı Iaflara sapmadan yalın, basit dille yansıtmak için çıkıyoruz.

 Devrimci hareketin genel belirlemeleri ve yol göstericiliğinde emekçilerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerdeki devrimci mücadelenin sesi soluğu olmak için çıkıyoruz..."

 Evet, 12 Temmuz 1992'de Halkın Gücü'nün ilk sayısı halka böyle sesleniyordu. İlk sayı gazete bayilerine Rıza'nın çabalarıyla ulaşmıştı. Ve o şehit düşene kadar fotoğraflarından yazılarına, logosuna, büronun temizliğinden gazetelerin dağıtımına kadar Halkın Gücü'nün her sayısı onun emeğiyle yayınlandı.

 Rıza onlarca kez gözaltına alındı, tehdit edildi, tutsaklık yaşadı. Ama kaygı duymadı. Tereddüt etmedi. Yaşamı boyunca tek kaygısı Halkın Gücü'nün halka ulaşması oldu. Öyle ki, maddi sıkıntıları çözmek için geceleri inşaatlarda çalışarak bu sıkıntıları hafifletmeye çalıştı. Pazar ve kart tezgahlarından pikniklere, eğitim çalışmalarından gösterilere koştu.

 Bir yayıncıydı. Ama aynı zamanda o bir Devrimci Sol'cuydu. İşkencelere, tehditlere rağmen nasıl her koşulda Halkın Gücü'nü sahiplendiyse, Devrimci Sol'un en zor günlerinde de hareketini sahiplendi. '93 yılında halkın karşısında sadece Halkın Gücü'nün sahibi Rıza değil, darbecilerln karşısında kararlılığı, militanlığı, tavizsizliğiyle öne çıkan bir Rıza vardı. Hareketin bu zorlu günlerinde ısrarla daha büyük görevlere hazır olduğunu iletiyor, diğer yandan mahallelerde nefes almadan darbecilik ihanetinin alt edilmesi için çabalıyordu. O güne kadar gecekondu direnişlerinde gecekondu halkının gerçekleştirdiği gösterilerde nasıl kararlı, militan bir yönetici olmuş, saldırıları göğüslemişse şimdi de harekete ihanet edenlerin karşısında bir siper olmuştu. Rıza hem polisin hem de darbecilerin hedefleri arasındaydı. Gece gündüz demeden İstanbul'un hemen hemen tüm mahallelerindeki Devrimci Sol ilişkilerine ulaşmaya çalışıyor, darbecilerin ihanetini anlatıyor, böyle bir süreçte hareketi sahiplenmenin önemini kavratıyor, çelişkide olanlara yardımcı oluyordu. İşte bu yüzden hedefti. Darbecilerin hedefleri arasında olduğunu biliyordu. Güvenlikleri kimi yerde polis kimi yerde oportünistler tarafından alınan darbeciler, her yerde silahla dolaşıyor, aynen kontrgerilla gibi insanlarımızı kaçırıyor, işkence yapıyor, tehdit ediyorlardı. Ne darbecilerin tehditleri, saldırıları ne de polisin baskıları... Rıza için bunların hiç birinin önemi yoktu. 0 her koşulda hareketini sahiplenecek kararlılığa ve cürete sahipti. Bu kararlılığı ve özveriyi taşımayanların hareketin bu zorlu döneminde çekip gitmeleri karşısında sadece öfke duydu.

 14 Temmuz günü Halkın Gücü'nün İkitelli'dekl irtibat bürosundaydı. Öğleden sonra irtibat bürosundan çıkıp büronun hemen altındaki kahveye girdi. Pusuda bekleyen beş darbeci kontranın üzerine boşalttığı onlarca kurşunla can verdi.

 Devrimci Sol içinde her şey bir gelenekti. Her yer bir mevziydi. Her mevzinin korunması, şehitlere rağmen sürekliliğin sağlanması bu geleneklerden sadece biriydi. Rıza'yı katledenler ne hareketin sahiplenilmesini engelleyebildiler ne de Halkın Gücü'nü susturabildiler. Sırada Yemo vardı. Yemo gibi onlarcası vardı...

 Evet, o güne kadar Rıza'nın emeğiyle, fekadarlıklarıyla yayınını sürdüren Halkın Gücü onun şehit düşmesinin ardından Yemo'yla ayakta kaldı. Yine elden ele dağıtıldı, halkın sesi soluğu olmaya devam etti.

 Yemo da tıpkı Rıza ve onlarca yoldaşı gibi aynı baskılar, aynı baskılar, aynı tehditlerle karşı karşıya kaldı. Büronun kapısına kilit vurulduğu günler Yemo için en sıkıntılı, en zor günlerdi. Kapıya vurulan kilit ona ağır geliyordu. Hissettiği ağırlık, Rıza'ya karşı duyduğu sorumluluktandı. Yemo Halkın Gücü'nü Rıza'nın ona devrettiği bir miras olarak algılıyordu. O mirasa gelecek en ufak bir zararı hazmedemiyordu. Her fırsatta büyük bir kinle söylediği "kontrgerilla devleti"nin saldırıları Halkın Gücü'nü tüketebilir miydi?

 Rıza'yı sahiplenmek, Halkın Gücü'nü sahiplenmekti. Halkın Gücü'nü sahiplenmek ise Rıza'yı. Kapatılan Halkın Gücü'nü yeniden açmak için hiç durmadan çalıştı. Ve kısa bir süre sonra Yoksul Halkın Gücü olarak geleneğin devamcısı olmayı başardı. Yemo, Rıza'nın katledilmesinin ardından Yoksul Halkın Gücü olarak yayınlanan gazetenin ilk sayısını eline aldığında huzurluydu. Hemen Rıza'nın mezarı başına gitti. İlk sayıyı gurur içinde, sevgi ve özlemle bıraktı mezarı başına. Coşkusunu, sevincini yoldaşıyla paylaştı. "Rıza Yoldaş; Yarattığın Değerler Mücadelemize Işık Tutuyor Yoksul Halkın Gücü" olarak açtıkları pankartın arkasında yumruğu sıkılı bir şekilde durup bir kez daha Rıza'ya verdiği sözleri tekrarladı.

 Yemo; Rıza'yı katlederek Halkın Gücü'nü susturacağını, umudu, inancı yok edeceğini sananlara inat mücadeleyi daha da güçlü sahiplendi.

 Rıza ve Yemo. İkisi de mücadeleyi halkın yaşadığı loksul emekçi mahallelerinde tanıdı. İkisi de devrimci yaşamlarının önemli bir bölümünde Halkın Gücü gazetesinde çalıştı. İkisi de her türlü saldırıya rağmen bu gazetenin yayınlanması ve dağıtılmasını sağladı. Halkın Gücü gazetesi için işkenceler gördüler, tutsaklıklar yaşadılar. Onlar için Halkın Gücü, mücadele içinde kazanılan bir mevziydi. Bu mevziyi korudular. Halkın Gücü hareketin kitlelere ulaşmasının aracıydı. Bu araçla halka Parti'nin düşüncelerini taşıdılar. Mahallelerdeki yüzlerce insan Halkın Gücü'yle örgütlenmeliydi, bunu başardılar.

 Evet onlar, bir yayın organının mücadele içindeki önemini, hedeflerini kavrayarak yola çıktılar. Yayın organını sahiplenmenin özünde mücadeleyi, Parti'yi sahiplenmek demek olduğunun bilinciyle yaşadılar. Bedeller ödediler. Rıza ve Yemo'nun Parti'yi, devrimi sahiplenmesi kendini en somut haliyle bir yayın organını nasıl sahiplendiklerinde gösterir. Onların şehitliğe uzanan bu sahiplenmeleri geride onlarca ders ve değer bırakmıştır.

 Yayın organları bizim için her dönem aynı öneme sahip olacak. Ve her dönem düşman bizim yayınlarımızı çıkarttırmamak, halka ulaşmasını engellemek için elinden geleni yapacak. Biz ise bütün saldırıları her seferinde Rızalar'ın, Yemolar'ın yarattıklarından güç alarak, onları örnek alarak göğüsleyeceğiz. Gazetelerimizin halkın eline geçmesinde, halkın sesi olmasında onlar kadar karalı, onlar kadar inatçı olacağız..

 

Geri