Rıfat
ÖZGÜNGÖR'ü Yakınları, Yoldaşları
Anlatıyor:
Bir yoldaşı anlatıyor:
“devrimciliğin
yaş değil, inanç ve bilinç işi olduğunu Rıfat bir kez daha gösterdi.”
Rıfat'ı düşündüğümde gözümün
önüne gelen ilk görüntü bir düğünde, şenlikte, gezide çekilen halaylarda coşku
ve neşeyle halayı omuzlayışı. Halayı omuzlar gibi kavgayı da omuzladı. Neşesi ve
coşkusu hiç azalmadan geleneğimize yakışır bir şekilde silahsız da olsa düşmanı
işkencede yenilgiye uğratarak şehit düştü.
Rıfat'la aynı memleketteniz. Samsun'un
Vezirköprü ilçesinden. Onu ilk, abimin oğlunun
sünnet düğününde tanıdım. Sivas Mücadele bürosundan bir arkadaşın da olduğunu
söylediler tanışmak istedim. Sanki yıllardır birbirimizi tanıyorduk. Aynı
kavganın insanı olmak, aynı değerlere sahip olmak, dost sıcaklığı için
yeterliydi. O dönem Sivas Cumhuriyet Üniversitesi öğrencisiydi. Zaman zaman ailesini ziyarete gelirdi.
Vezirköprü o dönem oportünizmin
12 Eylül sonrasında teslimiyeti ve suskunluğu seçmesiyle birlikte
suskunlaşmıştı. Hala devrimci olduğunu iddia edenler, boş gevezelikten başka
bir şey yapmazken "Siz daha dünkü
çocuksunuz" diyerek bizi küçümserken devrimciliğin
yaşla değil, inanç ve bilinç işi olduğunu Rıfat bir kez daha gösterdi. Bazen
oportünistlerin bu durumuna kızar "bunları
harekete geçirmek için illa birimizin katledilmesi mi gerekiyor" derdik.
Ama onları bunun bile harekete geçiremediğini Rıfat'ın cenazesinde gördük.
Bunlardan bir şey olmaz dedikleri halk, 12 Eylül'ün ölü toprağını çoktan
üzerinden atmışken, onlar ölüler gibi konuşmadan, düşünmeden yaşamaya devam
ediyorlar.
Çok sık olmasa da Vezirköprü'ye geldiğinde mutlaka
görüşüyorduk. Bazen "Önce kim şehit düşecek" diye birbirimizle
iddialaşırdık. Rıfat kendini yenilemede, aşmada da ısrarlı ve inatçıydı. En
küçük fırsatları dahi insanları örgütlemek için, bir şeyler anlatmak için
değerlendirir, bitmez bir enerjiyle çalışırdı. Onu bir dakika bile boş bulmak
mümkün değildi. Onu ya insanlarla konuşurken ya da işlerine yardımcı olurken
görürdük.
Hareketin olanaklarını büyük bir titizlikle korur
sahiplenirdi. Ailesinin ekonomik durumu iyi olmasa da evinden köyünden
getirdiği yiyecekleri insanlarımıza ulaştırmaya çalışırdı. Daha ekonomik ve
insanlarla sohbet olanağı daha fazla olduğu için trenle yolculuk yapardı.
Sivas-Samsun arasında tanıştığı birçok insan vardı. Sivas Mücadele Bürosunda
emeği geçen, militan gazetecilik anlayışının somutlandığı bir insandı Rıfat.
Sivas'ta TÖDEF rehberlik masalarında insanlara yardımcı olmaya çalışırken
görürüz Rıfat'ı. Kız kardeşim Sivas Cumhuriyet Üniversitesini kazandığında
rehberlik masasına uğramasını ve Rıfat'ı bulmasını söylemiştim. Daha kız
kardeşim Rıfat'ı aramadan, Rıfat yeni gelen her öğrenciyle ilgilendiği gibi kız
kardeşimi de bulmuştu bile.
Onu en son gördüğümde çok fazla sohbet imkanı bulamadık. Ayrılırken; "Belki bir daha görüşemeyiz"
derken farklı bir alanda çalışmaya başlayacağını anlamıştım. Bir an ne
diyeceğimi şaşırmıştım. "Mücadele
içinde olacağını bilmek yeter, belli olmaz bir gün bir yerde karşılaşırız"
demiştim. Ama göremeyeceğim için de üzülmüştüm.
Tutuklandıktan kısa bir süre sonra onun
katledildiğini öğrendim. Görüşe gelen aileler "Senin hemşerinmiş, Sivas'ta
katledilmiş" dediklerinde ilk aklıma gelen Rıfat oldu. Ölümü kucaklamada
sen önce davrandın Rıfat, şehit düştün. Cenazesine katılan insanlar,
vücudundaki izlerden işkence yapılarak katledildiğinin belli olduğunu söylerken
kin ve öfkem bir kat daha arttı. İşte böylesi anlarda cezaevinde olmak insana
çok zor geliyor. Düşman alçak, düşman namertti, direnişe tahammülü yoktu,
Rıfat'ı işkence ile katletmişti.
Rıfat şimdi senin tanıdığın, emek verdiğin insanlar
kavgayı omuzladı. Rıfat abileri gibi olmak, onun gibi
savaşmak için seni örnek alıyorlar. Senin coşkunu ve kararlılığını kavgamızda
yaşatacağız. Sana ve tüm şehitlerimize söz veriyoruz, devrim sözümüzü
tutacağız.
***
Bir yoldaşı anlatıyor: «Rıfat Yok Mu?»
Rıfat üniversiteye geldiğinde ev arkadaşları ile
birlikte parası oldukça içki içen, kahveye giden birisiydi. TÖDEF'le
tanıştıktan sonra bu alışkanlıklarından vazgeçti.
Bir dönem Mücadele bürosunu O çekip çeviriyordu.
Sivasta mücadeledeki kararlılığıyla,
kendini yenilemesiyle örnek bir devrimci olmuştu. Onu mücadeleye katmada emeği
geçenlerin bile bıraktığını ve mücadele kaçkınlığının yoğun olduğunu düşündüğümüzde
inatçı, kararlı kişiliğini çok iyi görebiliyorduk. Birçok kez gözaltına alındı.
Kısa süreli cezaevleri süreçleri oldu. Tüm bunlara rağmen mücadelede hep
kararlı oldu.
Öğrenci eylemlerinde, mahalledeki çalışmalarda görev
almasını bildi. Madımak otelinde 35 ilerici aydın insanın katledilmesine karşı
tepkileri örgütlemede yine onun yoğun çabaları vardı. Bu nedenle gözaltına
alındı. Çok hareketli yapısı vardı. Büroda fazla kalmaz, genelde birilerini
bırakıp ilişkilere giderdi. İlçelerde, il içinde birçok ilişki yaratmıştı.
Çabaları nedeniyle polis sürekli Sivas'tan gitmesi, temsilciliği bırakması için
baskı yapıyordu. Gerillaya giderken yine yerine birilerini bırakmıştı. 2 Temmuz
sonrası birçok arkadaşıyla birlikte gitmişti.
İnsanlarla kolay ilişki kurabiliyordu. Sıcak neşeli,
karşısındakini incitmekten korkar gibi konuşurdu. Kendisini sevdirirdi. Bu
yüzden büroya gelenler hemen "Rıfat yok mu?" diye
sorardı. Büroya gelen ailelerle, köylülerle yakından ilgilenirdi.
Grup Yorum konserine hazırlandığımız bir dönemde DLMK'lı öğrenciler gözaltına alınmıştı. Polisin
yönlendirmesiyle aileler büroya kızmaya gelmişlerdi. Geldiklerinde
beklemedikleri bir dostluk, yakınlık buldular. Rıfat bunda çok başarılıydı.
Sonunda liselilerden birinin babası ikna oldu, çayımızı içti. Giderken "ben
en iyisi gideyim, yoksa siz beni de devrimci yapacaksınız" demişti.
Hareketimizin herhangi bir eylemi olduğunda hemen
insanlara anlatırdı. Bir seferinde hareketin yeni yeni
eylemleri oluyordu Sivas'ta. Birçok yere pankartlar asılmıştı. Rıfat beni
durakta yakalayıp hemen eylemleri anlatmaya başladı. "Devrimci Sol artık burada"
diyordu. Eylemleri anlattıkça coşuyordu. Moral, motivasyon
yaratmada ustaydı. Ondan etkilenmiştim.
Birgün şehitlerimizden öğretmen
olan Nihat Şahin faşistlerin saldırısına uğradığı için köylülerle birlikte
büroya gelmişti. Eğit-Sen'in basın açıklaması yapması için epeyce uğraşmıştı.
Rıfat köylülerin her biriyle özel olarak ilgilendi. Köy hayatını, ürünlerdeki
verimi vb. her konuyu sorardı köylülere. Onlara kendi elleriyle büroda yemek
yapıp yedirdi.
Sivas'ta her olayda, gelişmede fedakarca çalışan,
coşkulu, sıcak, mütevazi bir yoldaşımızdı. Hataları
söylendiğinde kendini dayatmazdı. Gerektiğinde bir konser organizasyonunda,
gerektiğinde şehitlerimizin anmalarında, öğrenci eylemlerinde, büroda haber
yazarken vb. her konuda görev alıp uygulayandı. Gerillaya gittiğinde yokluğu
hissediliyordu. Şehit düştüğünde bile direnişiyle örnekti.
***
Bir Yoldaşının Rıfat ÖZGÜNGÖR'le
ilgili anlatımı:
"Sivas Dağlarının Şahan'ı Rıfat Yoldaş"
Rıfat yoldaş, şehit olmanın üzerinden bir yıl geçti.
Bu bir yılda bir çok şey değişti, birçok şey gelişti.
Mücadelemiz gelişti, bugün daha kararlıyız, Parti-Cephemizi içimize daha fazla
sindirdik.
Sen benim öğretmenim, yoldaşımdın, bugün senin
öğrettiğin birçok şey, anlattıkların ve yaşamın benim için önemli bir rehber.
Senin niteliklerin bir bir
gözlerimin önünden geçiyor, başım sıkıştıkça aklıma geliyor. Yorgunluk
hissettiğimde, senin çalışkanlığın, yorulmak bilmezliğin, gecenin geç
saatlerine kadar sokaklarda dolaşıp, bir haber için kah
Divriği'de bombalanan dağları araştırmaya, kah Tokat'ta boşaltılan köyleri görmeye,
kah Sivas'da silah dağıtılan köyleri araştırmaya
gittiğini düşünüyorum. Heyecanlanıyorum, o zaman da senin soğukkanlılığın,
cesaretin aklıma geliyor. Sivas'ta tüm polisin hedefi olduğun halde, neredeyse
her gün karşılaştığın tehditlere rağmen soğukkanlılığını yitirmeden,
ilişkilerini sürdürdüğün geliyor aklıma.
Gözaltında çözülenler veya hainleşenleri duyduğumda
da aklıma sen geliyorsun. İlk gözaltına alındığında Adli Tıp'ta bekletilirken
herkesle yılışık bir şekilde sohbet etmeye çalışan, asayiş polisini tersleyerek
baştan takındığın uzlaşmaz tavrın ve gözaltılardaki
ifadesiz çıkışların, direnişlerin geliyor aklıma. Bunu son anında da göstermiş
tüm aşağılık, cani yöntemleri denemelerine karşın, faşist it sürülerine tek
kelime söylemeyerek şehit oldun, ser verip sır vermeyen Birtan'ların,
Baki'lerin geleneğini devam ettirdin. Bir eksiklik karşısında "ben
bilmiyorum, bana öğretmediler, ben yeniyim" sözlerini duyuncada,
hemen seni anlatıyorum. Sen o kadar yeniliğine rağmen Mücadele bürosunun
temsilciliğini üstlendin. Kendi kendini pratikte yetiştirdin. Ve tüm bürolara
iki yıl gibi bir sürede örnek oldun.
Biraz fazla harcama yapıldı mı yine senin
tutumluluğunu düşünüyorum. Senin, derginin. Hareketin olanaklarını nasıl
titizlikle koruduğun, derginin parasını hor kullananlarla veya fazla aşırı
harcama yapanlarla (istisna olarak yapan bir arkadaş da olsa) saatlerce
konuştuğuna, "bizim insanlarımız taksi
parası bulamayıp, takip atlatamadığı için şehit oluyor, tutsak düşüyor..."
dediğine kaç defa şahit olmuştum. Maddi olanak yaratmak konusundaki çabana yine
tüm Cumhuriyet Üniversitesi şahittir. İnsanlar artık seni görünce şaka ile
"Rıfat kaç lira istiyorsun" diyorlardı. Sen para toplarsan mutlaka
haklı bir sebep için topladığın güvenini de bildiklerinden "ne için" diye
dahi sormuyorlardı.
İnsanlarla kurduğun sıcak diyaloglarınla da bana
rehber oldun. Bu sıcak kişiliğinle girdiğin ortamlarda hemen ilgiyi üzerine
toplar ve saygıyla insanların seni dinlemesini sağlardın. Dürüst, samimi
sıcaklığınla tanıştığın ailelerin de kısa sürede ilgisini toplardın. "Bizim
sarı çocuk" Alibaba mahallesinde birçok anadan
duyduğumuz senin için yapılan bir nitelemeydi. Gittikten sonra uzun süre hep
seni sormaları da bunu gösteriyordu yine.
Coşkunla da çevrendeki insanları harekete
geçirirdin. Toplantılarda, gezilerde veya gecelerde halayın başında gözler hep
seni arar, hep seni görürdü. Artık herkes biliyordu. ki
Rıfat ordaysa coşkuyla insanları harekete geçirirdi.
Evet sen sadece benim değil, pratikte
seninle paylaşımı olan bir çok insanında örnek aldığı bir devrimci, bir
Devrimci Sol'cu idin. Bugün şehit olmanın üzerinden bir yıl geçti ve senin
bizlere devrettiğin bayrağı daha yükseklere taşımak için yüzler, binler
mücadele saflarına sürekli katılıyorlar. Kuşandığımız Parti-Cephe silahımızla
ve siz şehitlerimizden aldığımız güçle daha hızlı ilerliyo-ruz.
Mücadele büro temsilcisiydin ama Sivas'ta demokratik
alanın yaratılmasında şu veya bu birimde istisnasız her birimde de emeğin var. "Benim görevim burada, başkası beni
ilgilendirmez" mantığı sana çok yabancıydı. Halkın, devrimin
sorunlarını çözmek, mücadeleyi yükseltmekti önemli olan. Bunun için bir gün
TÖDEF Gençlik Kurultayı için çalışma yürütürken, bir başka gün ÖZGÜR-DER
çalışması için ailelerle konuşmaya gider, bir başka gün Sivas katliamından
sonra halkın tepkilerini açığa çıkarmak için oluşturulan "Direniş Komitesi"nde
Hareketi temsil etmekteydin. 24 saatini devrimciliğe ayırmak tabiri tam senin
için söylenmiş bir anlatımdı.
Rıfat yoldaş bugün Sivas'ta her harcında emeğin
olduğu mücadele yaşıyor ve yükseliyor. Sivas dağlarına giderken özlemini
duyduğun eylemi de birlikte eğitimini gördüğün can dostların, gerilla yoldaşlarımız,
geçtiğimiz ay Alibaba karakolunu basarak bu faşist
ini de onlara zindan ederken eminim sen de onların yanındaydın. Sivas
dağlarındaki mücadelede seninde ektiğin zafer tohumları fidana dönüyor. Onlarca
Rıfat, Murat, Nihat Hoca... bugün yüzlere, binlere
doğru ilerlerken, Sivas dağlarından Dersim'e,
Karadeniz'e, Ege'ye, Toroslar'a ve ülkemizin tüm
varoşlarına selam yolluyorlar.
Ben de sana selam yolluyorum Rıfat yoldaş, dökülen
kanınız yerde kalmayacak, sizden aldığımız bayrağı oligarşinin burçlarına
dikmek için daha hızlı koşacağız. And olsun ki bunu
başaracağız..
(Bu anlatım,
Zafer Yolunda Kurtuluş dergisinin 9 Eylül 1995 tarihli 9. sayısında
yayınlanmıştır.)