Özlem
TÜRK
Şehit Düştüğü Tarih: 11 Ocak 2003
Şehit Düştüğü Yer: Ankara, Numune Hastahanesi
Doğduğu Tarih: 15 Nisan 1975
Doğduğu Yer: Amasya, Gümüşhacıköy
Mezar Yeri: Amasya
Kütahya
hapishanesi 7. Ölüm orucu ekibinden Özlem Türk, 11 Ocak’ta, Numune Hastahanesi’nde Mengele artıklarının işkenceleri altında,
direnişin 104. şehidi olarak şehit
düştü.
Eriyen
Hücrelerin Eritilemeyen İradesiydi... 15
kiloydu o; vücudundaki tüm etler erimişti... Safi inanca kesmiş bir bedendi artık
o.
Bu yüzden yenemediler
onun iradesini.
Eritilemeyen, kırılamayan
iradenin göklere çekilen şimdilik son bayrağı olan Özlem Türk yoldaşımız, 27
yaşındaydı. 27 yıllık yaşamının 7 yılı tutsaklık koşullarında geçti.
Öncesinde halkının
özgürlüğü için, aç kalmaması için mücadelenin içindeydi.
15 Nisan 1975
Gümüşhacıköy/Amasya doğumlu olan Özlem, Alevi-Türk, yoksul bir çiftçi ailesinin
çocuğuydu. Tek geçim kaynakları tütündü. Tüm tütün üreticileri gibi, o
büyüdükçe, yoksullukları da büyüyordu. Lise yıllarında devrimci düşüncelerle
tanıştı. Liseden sonra çeşitli işlerde çalışmaya ve mücadele etmeye başladı.
Çok genç insanların şehit
düşmesi etkiliyordu onu. 1993’te, iki üniversite öğrencisi olan Uğur Yaşar
Kılıç ve Şengül Yıldıran’ın katledilmesini protesto
için yapılan 3 günlük protesto Açlık Grevi, onun katıldığı ilk eylemlerden biri
oldu. Özgür Karadeniz ve Samsun Mücadele gazetesi bürolarında çalıştı. Sık sık gözaltına alındı. '93’te Özgür Ülke bürolarının
kontrgerilla tarafından bombalanması sonrasında dayanışma amacıyla gittiği
Özgür Ülke bürosundan gözaltına alındı. Çiller hükümetinin 5 Nisan soygun
paketine karşı özel sayı dağıttığı için gözaltına alındı. Adalet istiyor,
gözaltına alınıyor, IMF soygununa karşı çıkıyor, gözaltına alınıyordu... Bu ülkenin tüm devrimcilerinin, demokratlarının başına geldiği
gibi. Yüzlerce günlük açlığa tahammülün, yüzlerce güne yayılan
kararlılığın kaynakları işte buralardadır.
1995 23 Şubat’ında
tutuklanarak Samsun Hapishanesi’ne, oradan da Ulucanlar Hapishanesi’ne sevk
edildi. 1996 Ölüm Orucu Direnişinde ikinci ekipte yer aldı.
2000 yılında F tipleri
gündeme geldiğinde zulme karşı direnişte de, 19 Aralık katliamı sonrasında da,
yine en önde olmak isteyenlerdendi.
Bu yazı DHKC Basın Bürosu’nun, 13 Ocak 2003 tarihli, 293 nolu açıklamasından alınmıştır.
***
Özlem Türk'ün Partiye Yazdığı
Ölüm Orucuna Gönüllülük Mektubudur:
Partime;
Merhaba. Öncelikle şunu belirtmek
istiyorum. Ölmeye hazırım demiyorum. Çünkü bu hazırlığı defalarca tekrar etmek
istemiyorum. '96'da Ölüm Orucu'na gönüllü olurken bunu belirtmiştim. Daha
sonraki süreçlerimde de bunu ifade ettim. Böyle bir hazırlığı, bunun
hesaplaşmasını yıllar önce bitirdim. Bu konuda netim. Neden mi? Çünkü
Parti-Cepheli olmanın, Parti-Cephe bayrakları altında yaşamanın her zaman
ölümle karşılaşmak olduğunu biliyorum. Bu yalnızca bana özgü değil, tüm Parti-Cepheli'ler böyle düşünüyor. Bu ayrı bir yan. Ama bizim
ölümlerimizin birçok çeşidi var. Bunlardan biri de iradi olarak gün gün, hücre hücre ölmek. Yani Ölüm Orucu. Veya kendini feda eylemleri veya bir çatışmanın
ortasında şehit düşmek...
Son günlerde yaşlı analarımızın,
babalarımızın, yaşı çok genç insanlarımızın eylemlerini izliyoruz. Onlar bizler
için yürüyor, bizler için işkencelerle, gözaltılarla
karşılaşıyor, bunlara tereddütsüz katlanıyorlar. İçlerinde çok çeşitli
rahatsızlığı olanlar var. Fenalık geçiren ana-babalarımızı gördük. Düşmanın
azgınca saldırısını gördük. Her an ölümle, kaybedilmeyle, işkenceyle burun burunalar. Onlar bizler için gözlerini kırpmadan bu fedakarlığa, özveriye katlanıyorken; yaşlı bedenlerine rağmen
"yoruldum" demiyorken; Ulucanlar'da tüm
işkence ve vahşete rağmen "ÖLECEĞİZ" deyip başka da birşey söylemeden kahramanlaşmışken; Burdur saldırısı
yaşanmışken ve yine belirtmek istiyorum '96 Ölüm Orucu Direnişi'ni yaşamışken
kendi adıma "ölmeye hazırım, bu konuda
hesaplaşmamı bitirdim" demeyi geri buluyor, gerek duymuyorum. Süreç
başlamadan önce yönetici yoldaşlarımla duygularımı paylaştığımda direnişin
biçimini, düşmanın saldırılarını, tasfiye ve teslim alma politikasını,
çatışmaları konuştuk, sürecin kısaca da olsa değerlendirmesini yaptık. Bu
paylaşımda "Direniş içerisinde ölmeyi istiyorum, ölmem gerektiğini
düşünüyorum" demiştim. Benim için geçerli olan düşünce bu. Evet ölmeyi, Ölüm Orucu gibi büyük bir eylemin içinde şehit
düşmeyi istiyorum. Açık düşüncem ve tüm duygularım budur.
Ancak şöyle bir yan da var; ne
kadar şanslıyım? '96 Ölüm Orucu Direniş'nde 2. Ölüm Orucu
Ekibi'nde yer almış olmanın bugün Ölüm Orucu Savaşçısı olma şansını azalttığını
düşündüm. Bunu kabullenmek çok zor. "Siz şansınızı
kullandınız, aradan çıkın, önümüzü açın" diyen yoldaşlarımız var. Onların
duygularını çok iyi anlıyorum. Ama aradan çıkmayı hiç mi hiç istemiyorum. Ölüme
gitmenin bugünü yarını yok diye düşünüyorum. Ölüm Orucu
Savaşçısı olmak büyük bir onur, büyük bir gurur. Bu onur ve gururu tüm
içtenliğimle tekrar yaşamak istiyorum. Yaşadığım bütün duygularımı ifade etmek
çok zor. Yoldaşlarımın gün gün erimesini, şehitliğini
görmek, ayrılığı yaşamak büyük bir acı. Ağır basan yan yalnızca duygularımla değil,
bilincimle ve tüm yüreğimle yoldaşlarımla birlikte, daha doğrusu yoldaşlarımdan
önce ölümü göğüslemek.
Partimin tüm bu duygu ve
düşüncelerimi gözönünde bulunduracağını düşünüyor ve inanıyorum.
Şundan emin olunmasını da istiyorum. Evet Ölüm Orucu Savaşcısı olmak büyük bir onur. Ancak Ölüm Orucu Ekibinde
yer alamadığımda da hiçbir moral bozukluğu yaşamayacağım. Yoldaşlarım, halkımız, Partim için her görevi yerine getirmede tüm enerjimle
çalışacağım. Verilecek her görevi yerine getireceğim. Parti-Cephemizi,
yoldaşlarımızı, halkımızı ve vatanımızı çok seviyorum.
***
17
YILIM TÜTÜN BENİM
Tütün...
Bilir
misin
Bu
öyküyü dinler misin;
Tütünün
boy verdiği
Toprağıma gidiyorum
17
yılım tütün benim
Evlek
toprağını hazırladım
terimle gübreledim
emek verdim, can
verdim.
"Su içmez her damardan
yerini
kolay beğenmez
üşür,
naz eder, darılır"
demiş usta... doğru demiş.
Rasgele değil,
Tohumu,
ince elenmiş toprakla karıştırıp
öyle ekeceksin
Gün
doğumunda büyüsün diye
-damarından
yakalayıp-
sulayacaksın her gün
sevmez yaban otunu
ilk yeşermeye başlayınca
ayıklayacaksın otunu
sonra bir daha, bir daha
Ta
ki büyüyene kadar,
Bir
bebek gibi büyüteceksin,
büyüyecek
Büyüyüp
fideye duracak...
Fideleri
tek tek söküp biriktireceksin
Sonra
tarlaya götürüp,
tek tek yeniden ekeceksin
ektiğin her fideye su vereceksin
"Yoruldum"
demeyeceksin.
Toprak
ister, su ister, hava ister
havalansın diye dibine çapa
vuracaksın
Emek,
hava, su, toprak
Tütün
büyüsün
umudun büyüsün...
Dikmek
için eğildikçe
güneş sırtını yakacak
beynin yere akıyor
gibi olacak
Çapa
vakti
hava kuraksa
Yüzünü
gökyüzüne çevirip
ağzını açıp
Her
kararan buluttan
Yağmur bekleyeceksin
(Yağacak-yağmayacak...
bulutlarla gidip
geleceksin...)
Umudunu
tüketmeden bekleyeceksin
umudun tükendiğinde
her şeyinde bittiğini bileceksin
Umudunu
fidelerinde
Fidelerini
umudunla büyüteceksin
Günü
gelip büyüdüğünde
Fidelerin
yapraklarını tek tek kırıp biriktireceksin
deste yapıp
özenle yerleştirip
küfeye
katmer katmer
yapıp dizeceksin iğnelere
sonra
iplere....
Ardından
tahta salaçlara
salaçlarla o bayır, bu duvar
güneş arayacaksın
toprağa, havaya, suya
doyurur gibi
güneşe doyuracaksın.
Ve
hemen öyle güneşe atmayacak
gölgede
bekleteceksin.
Güneşe
doyururken
yakmamak için
yaprakları gün aşırı
tersyüz edeceksin
Güneşten
alacak rengini
Sarı,
altın sarısı
17
yılım tütün benim
14-15
yaşlarında
yaşından ağır,
kilondan ağır, umutlarından hafif
salaçları taşıyacaksın bayıra.
Esneyerek,
tütünü dizerken iğneye
İğne
batacak eline
uyku acıyla dağılacak
On
dakika gözünü kapatmak için
Çocuklar
anasından
ana çocuklarından
izin alıp yatacak
Yatmanla
kalkman bir olacak
Akşam
tekrar tütüne gitmeden
bitireceksin dizme
işini
yanındakinin sepetindeki tütüne bakıp
gizliden
"Ben
önce bitirdim" diyebilmek için
yarış edeceksin.
Gecenin
en karanlık yerinde
yataktan kalkıp
ayağa dikileceksin
Tütün
elbiselerini giy!
Altına
naylon giymeyi unutma!
çiğ düşmüştür
ıslanırsın.
Tarlaya
gidene kadar
bu kadere
esneyeceksin
Tarlada
da bir yarışa duracaksın
hızlı kırma
sepet doldurma
cızı çıkma yarışı...
"Ha kardeşim bu sene eve şu
eşyayı alacağız..."
"Ha yavrularım size
istediklerinizi alacağım..."
...
...
nazlı yaprakları bir bir kurutunca
tek tek ayıklayacaksın
hastalanmasın-küflenmesin
İlk
arada içer insan sigarayı
bir bardak çay içsen
tütün tadı alırsın
boğazın kuruma
döner...
Ayıkla...
gün doğumundan gün
batımına
Denk
yap, özen
Sağından
solundan yaprağı çıkmasın
ayıklarken temiz ayıkla
bir tane kötüsü
eksper beye
yakalanmasın
"A
grat" tütün olur "Kapa,
Bir
de bozuk atıyorsa eksper
lokantaya götürüp
yedirmemişsen
üzerine içirmemişsen
arkasızsan...
A
grat, B grat, C grat, Kapa...
Sen uyumamışsın herifin
umurunda mı,
Tütünün
kurusun diye
Atmışsın bayıra
Gece
yağmur basmış,
"Ekmek parası" demiş
Konu
komşu, çoluk-çocuk pijamayla
salaç toplamışsın
umurunda mı?
Sonra
yine yüzünü gökyüzüne çevirip
Allaha yalvar ki
Kararmış
bulutlar dağılsın
üst üste yığılmış salaçlar terden türüyüp
dağılmasın
Islanmışını
ayrı diz
ıslanmamışını ayrı...
bekle gün çıksın!
50,
60... 100 salaç tütün
ser topla, ser...
umurunda mı?
Sabah
aynı, akşam aynı
Çalış
çalış bir şey yok
umut hani! boş mu...
Al
parayı
avansını faiziyle öde
tarla icar
Tütün
parası
mazot parası
ilaç parası
ip parası
17
yılım Tütün benim
Haramilerin
umurunda mı...
Özlem
Türk
22
Kasım 2001
***
Şiirlere
hep başlık konur
Neyi
kimi anlattığı
bilinsin diye
düşündüm...
Sevgi'yi
anlatan şiirin
başlığı ne olmalı?
Gerek
yoktu
Sevgi'nin
adı
Şiirin
kendisiydi...
Şiirlerde
anlatılan
Sevginin
yüceliği
yaşam sevinci
huzur
mutluluk
umut
uğruna canını adadığın
bağlılık
yürekleri coşturan sevda
Sevgi'deydi...
Sevgi
sevgi'deydi
Sevgi'nin
en güzelini yaratandı o
Yoldaş
Yâr
Anne
Halk
Vatan
sevgisi Sevgi'deydi
Sevgi
deyince
Sevda
gelirdi akla
Sevdayı,
sevgiyi
Sevgi
anlatırdı
yaşamıyla
ağzından çıkan tek
bir sözle
el emeği, göz nuru
nakış nakış
işlediği
bir mendile
küçücük kartlara
bir-iki renkli ip, kalemle
bağlılığı, inancı işlerdi O.
Sevgi
19 kiloluk bedeniyle
Sevdayı
işliyordu beyinlere
19
kiloluk bedeniyle
Sevdanın
ağırlığını gösteriyordu
Sevgi'nin
gözleri karaydı
Ama
Sevgi'nin gözlerinde
rengarenk çiçekler açardı
Papatyalar,
gelincikler, menekşeler, nergisler
İlle
de kızıl karanfiller
Sevgi'nin
gözlerinde uçardı
Sevgi'nin
kara gözlerinde
yeşil ile mavi bir olurdu
gözalabildiğince yeşilli dağlar
uçsuz bucaksız mavi denizler
O'nun
gözlerinde görülürdü
Sevgi'nin
gözleri
ve o gözlerdeki ışıltı
yürekleri tutuşturan kıvılcımdı.
Sevgi'nin
kınası
gelecek...
Dağ
kokulu, kekik kokulu, can kokulu...
Kınası
toprak,
karanfil kokulu.
Sevgi'nin
kınasında sevda
kırmızı renginde
tutardı
Umut,
işliydi kınasının içinde...
Şimdi
sevgi
sevdadır yüreklerde
kor gibi yanan
Sevgi'nin
yanına ulaşmanın
Sevgi'nin
sevdasını büyütmenin
Sevgi'nin
kınasından yakıp
Sevgi'nin
alınbandını kuşanmanın
sevdası...
(7 Ağustos 2001 / Kütahya)
Özlem Türk
***
Özlem
Türk’ün İlk Şiirlerinden:
Önce
arkadaşlarını,
Sonra
devrimcileri sevdim...
"... İlk gözaltın, arar bulamayız.
Duyarız ki işkencedesin
Dedim ki niye?
16-17 Nisan olmuş İstanbul’da
Ben köyde kendi halimde
Köyden kurtulma heveslerinde
Yine de savunurum: Abim doğru
yapar
Ebem: Kız
başınla karışma oğlan işlerine...
Oğlan işi-moğlan
işi
İlle de hasretliği bitirecem
Merak ederim, o
Halkevi neyin nesi?
Yanına gelmenin bahanesi olur
yediğim iki
tokat.
Haksızlıklara karşı çıkayım derken,
Biz
çalışıyoruz, babamız oturuyor
Olmasına da karşı çıkınca
Sille tokat dövüldük iyi mi?
İki tokat sana hasretliğim
Düşürdü peşine
Önce arkadaşlarını,
Sonra devrimcileri sevdim...
Özlem Türk
(Abisi ilk tutuklandığında
yazdığı şiir)
Hakkında
Daha Geniş Bilgi İçin...