Osman
OSMANAĞAOĞLU
Şehit Düştüğü Tarih: 14 Ağustos 2002
Şehit Düştüğü Yer: İstanbul, Küçükarmutlu
Doğduğu Tarih: 1957
Doğduğu Yer: Karabük
Mezar Yeri: Cebeci Mezarlığı, İstanbul
F Tipi Hapishanelerle
gündeme getirilen teslim alma saldırısına karşı Ümraniye Hapishanesi’nde ölüm
orucuna başlayan tutsaklardan biriydi. 19 Aralık katliamını yaşadı. Katliamın
ardından sevkedilği Kandıra F Tipi hücrelerinde direnişini
sürdürdü. Tahliye edildi, ölüm orucunu dışarıda da devam ettirdi. Kuşatma
altındaki Küçükarmutlu’da 14 Ağustos 2001’de şehit
düştü.
Dorukları Fethedecek
Cesaretimiz, Ölümü Sırtüstü Yere Serecek Bu Yumruk Bizde Oldukça...
Bir yazısında böyle
diyordu kazanacağımıza olan inancını dile getirirken.
Aslen Artvin-Hopalı olan
yoldaşımız 1957 yılında Karabük’de doğdu. Annesi
Gürcü, babası Laz’dır.
Örgütlü yaşamla 1976
yılında tanıştı. Dev-Gençli oldu. İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve
Edebiyatı’nda öğrencilik yıllarında devrimci bir militan olarak mücadele içinde
yer aldı.
Cunta sonrası 1981 yılında
hareketimize yönelik bir operasyonda mahalli alan örgütlenmesinde görevliyken
tutsak düştü. Selimiye, Sultanahmet, Metris, Sağmalcılar hapishanelerinde 6 yıl
tutsak kaldı. Bu yıllarda hareketimizin saflarında direnişler içinde yer aldı.
1987 yılında tahliyesinden
sonra yeniden mücadeleye koştu. Çeşitli alanlarda görev ve sorumluluklar aldı.
Son olarak İstanbul Mahalli alan Milis Örgütlenmesi Genel Sorumluluğu yaparken
1992 yılında tutsak düştü.
Hapishaneler onu tanırdı,
o hapishaneleri. Tutsaklık mücadelenin bir alanıydı. Zorunlu
bir alanı. Özgür tutsaklık geleneğimizin yaratılmasında tutsaklığı
süresince direniş saflarında yer aldı. 2000 ölüm orucu tartışmaları başladığında
bu halk için ölüme
yatılır diyerek gönüllüler
arasında yer aldı.
Ölüm orucuna ilişkin
düşüncelerini belirttiği bir yazısında şöyle dedi Osman yoldaşımız:
...
Ve yıllar var ki bu vatan topraklarına kanımız aktı. Kanla sulanan topraklar
kutsaldır. Topraklarımıza sahip çıkmak dün olduğu gibi bugün ve yarın da
boynumuzun borcudur.
İşte
bu borcu ödeme sırası şimdi içinde yer aldığım Ölüm Orucu savaşçılarında.
Borcumu ödeyeceğime söz veriyorum.
O’nun sözü namusuydu.
Tereddütsüz yürünecekti bu yolda. Çünkü bu yolun sonu zaferdi. Osman bunu
bilerek Boranlarımızın en önünde kanat çırpanlardan oldu.
Zaferden
hiç kuşku duymadım. Çünkü zafer Parti-Cephe geleneğidir. Doğru, haklı ve meşru
olan biziz. Bu yüzdendir ki daha direnişimize başlarken KAZANMIŞTIK.
Devletin direnişi kırma
manevrası sonrası tahliye edilenlerdendi. Ona duyulan güveni boşa
çıkarmayacağının kanıtı 44 yıllık yaşamıydı. Boşa çıkarmadı. Özgürlüğün
direnerek kazanılacağını bilerek direniş mahallesine koştu.
Sabırla, inançla,
yoldaşlarının, çok sevdiği halkının yanında günlerce direndi kuşatmalar
altında. Ölüm yatağında inancını, coşkusunu onlarla paylaştı. Bu günlerde şöyle
diyordu Osman:
Günler
haftalara, aylar mevsimlere devrildi. 6 ay üç mevsim var ki biz Boranlar güneşi
fethetmek için kanat çırpmaya devam ediyoruz.
Güneşi
içeceğimize inancımız sonsuzdur. Alev soluklarımızla yaşanılası bir vatanı
halkımıza armağan edeceğiz. Bu güce ve inanca sahibiz. Çünkü biz halkız, halkın
içinden ve halkın öncüsüyüz.
Tüm dünya, 65 milyon
halkımız tanık olsun ki, IMF’ye, emperyalistlere, faşizme karşı bağımsızlık,
demokrasi ve sosyalizm kavgamızı zafere taşıyacağız. Düşünü kurduğu ülkeyi
Osman’a ve tüm şehitlerimize armağan edeceğiz.
(Yukarıdaki özgeçmiş bilgileri, Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi
Basın Bürosu’nun 14 Ağustos 2001 tarihli, 203 Nolu
Açıklamasından alınmıştır.)
***
Osman Osmanağaoğlu’nun Ölüm Orucu’na
Gönüllülük
Mektubu
PARTİME
ÖLÜM ORUCU
GÖNÜLLÜLÜK MEKTUBUMDUR
Merhaba;
Hücre politikası Susurluk
Devleti’nin genelde halkı, özelde ise devrimci tutsakları teslim alma
saldırısında stratejik bir adımıdır.
Her geçen gün artan ve
derinleşen krizine çare bulamayan oligarşi elindeki tek silahı daha fazla
baskı, terörünü kullanıyor.
Ülkedeki ve bölgede
emperyalizm tarafından kendisine verilen görevlerini yerine getirmek için en
fazla ihtiyacı olan şey "istikrar"ı bir türlü sağlayamayan oligarşi
saldırıyor, katlediyor, işkence yapıyor, özelleştiriyor, niyet mektubu veriyor,
tarımı bitiriyor, ama bütün bunlar yetmiyor.
Kriz sürüyor. Krizi
ilerledikçe "istikrar" sağlaması mümkün değildir. Gelişen toplumsal
muhalefetin önünü kesmek, düzenin bekası için her şeyden önce halkın devrimci
direniş dinamiklerini yok etmek gerektiğini bilen, gören oligarşi ve
emperyalizm, kapsamlı ve sonuç alıcı bir saldırı planlıyor. Saldırının odağında
bu kez hücreler var.
Hücre saldırısı sadece
hapishanelerdeki devrimci tutsaklarla sınırlı değildir. Amaç buralardan
hareketle tüm halkın teslim alınması hedeflenmektedir.
Bu yüzdendir ki misyonumuz, ideolojimiz, geleneklerimiz, değerlerimiz adına
bizim (özgür tutsaklar) ve kişi olarak benim için (ve diğer yoldaşlarım için) temel olan direnmektir.
F Tipi hapishaneleri
gezip gördükten sonra görüşümüze gelen ailelerimiz diyorlar ki "Direnin ama hücrelere girmeyin".
Parti-Cephemiz diyor ki,
"Hücrelere girmeyeceğiz, direneceğiz".
Oligarşinin halkı ve
devrimci tutsakları teslim alma saldırısı demek olan hücreleri ölüme yatarak
şehitlerimizle, halkımızla, ailelerimizle birlikte başlarına yıkacağız.
Ölüm Orucu eylemlerimizle
bir kez daha 96'da olduğu gibi tüm
dünyayı ayağa kaldıracak, beyinleri sarsacak ve ölümü rezil rüsva ederek
"Devrim Kuşağının Kahramanları"na görkemli bir direnişle zaferimizi
armağan edeceğiz.
Böylesi büyük ve görkemli
ve de tarihsel bir eylemin örgütleyicisi yaratıcısı olan Parti-Cephe ailesinin
bir üyesi olmak beni hem gururlandırıyor, onurlandırıyor, coşkulandırıyor.
Yaklaşık dört aydır süren
tartışmalar, yaşananlar ve ailelerimizin büyük özverileriyle yaratılanlar,
geleneklerimiz, değerlerimiz, şehitlerimiz, halkımız, ölüm orucu gazilerimizle
birlikte Parti-Cephemizin şanlı tarihini düşündükçe diyorum ki: halkımız için, şehitlerimiz için,
yoldaşlarımız için severek ve bilerek gönüllüyüm ölmek için.
Bu halk için ölüme
yatılır.
Analarımıza, ailelerimize
yapılan işkenceler, halkımıza reva görülen onca haksızlık, yoksulluk, sadece
beni değil bütün yoldaşlarımızı daha fazla kinlendiriyor.
Ve düşmanlarımızdan hesap
sorma bilinci, öfke ve kinimle diyorum ki biz özgür tutsakları teslim
alamazlar, bizim teslim olduğumuz nerede görüldü ki.
Şehitlerimize,
yoldaşlarıma, Parti-Cepheme, önderime, halkıma olan sonsuz bağlılığım ve
sevgimle bir kez daha ölüm orucu eylememizde ölüme yatmak için, ölümü Berdan, İlginç, Müjdat ve İdil'imiz gibi rezil rüsva ederek
yenmek için, yeneceğime söz vererek, gönüllü olduğumu söylüyorum.
YAŞASIN ÖLÜM ORUCU
DİRENİŞİMİZ
ÖLÜM ORUCU ŞEHİTLERİ
ÖLÜMSÜZDÜR
DEVRİM ŞEHİTLERİ
ÖLÜMSÜZDÜR
YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN
KARATAŞ
YAŞASIN DEVRİMCİ HALK
KURTULUŞ PARTİSİ CEPHESİ
ZAFERE VE KAZANACAĞIMIZA
OLAN İNANCIMLA DİYORUM Kİ;
HALKIZ, HAKLIYIZ,
KAZANACAĞIZ,
BİZ KAZANACAĞIZ.
Sevgilerimle
Devrimci Selamlar
Osman Osmanağaoğlu
***
Osman Osmanağaoğlu’nun Ölüm Orucundan
yaklaşık 7 ay önce
Parti’ye yazdığı yazısıdır:
Partime,
Çok fazla şey
yazılabilir; durum üzerine, düşmanla, solla, süreçle ilgili uzun uzadıya
değerlendirmeler de yapılabilir, yazılabilir. Ancak bütün bunlarla birlikte
süreç, yaşanabilecekler, düşmanla girişilecek çatışmalar ve ödenecek
-ödetilecek- bedelin ne olduğu-olacağının bilincindeyim.
Bilincinde olduğum bir
başka gerçek daha var; bedel ne kadar ağır olursa olsun direnişimizi zaferle
bitireceğiz, kazanan Parti-Cephe'miz olacak, halkımız olacak, biz kazanacağız.
Ciddi ve bir o kadar da
büyük hesaplaşmaların yaşanacağı bir süreç yaşıyor, yaşanacak. Partimizin-önderimizin
de yapmış olduğu tespitten sonra biz özgür tutsaklara düşen görev hazır
olmaktır.
Ve ben, Ölüm Orucu da dahil olmak üzere verilecek her görevde gönüllü olarak yer
almaya hazırım.
Partim beni tanıyor. Ben
de kendimi tanıyorum. Ölmek gerekiyorsa, şehitlerimizin yarattığı değer ve
geleneklerimiz direnişimizde, zaferi kazanacağımız mutlak inancımız, rehber ve
zaferimizin garantisidir.
Evet, Parti-Cephe'mizin
her eylemine (kendini feda etmek de dahil olmak üzere),
her türden direnişimizde bana verilecek görevlere hazır olduğumu bir kez daha
belirtmek istiyorum. Bu benim için onurdur. Ölmeye de, öldürmeye de hazırım.
Her ne olursa olsun
böylesi onurlu bir görevde yer almak istiyorum.
Partimi, cephemi,
şehitlerimizi, önderimizi ve yoldaşlarımızı seviyor ve onları
utandırmayacağıma, değerlerimize ve geleneklerimize sahip çıkacağıma and içiyor, şehitlerimizin anısı önünde bir kez daha
saygıyla eğiliyorum.
YAŞASIN DİRENİŞ YAŞASIN
ZAFER!
ZAFERİ ŞEHİTLERİMİZLE
KAZANACAĞIZ!
YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN
KARATAŞ!
YAŞASIN DEVRİMCİ HALK
KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ
BİZ KAZANACAĞIZ, HALK
KAZANACAK!
Devrimci Selamlar
26 Mart 2000
Osman OSMANAĞAOĞLU
***
Osman Osmanağaoğlu’ndan Parti’ye:
Alnımdaki
kızıl yıldıza and olsun ki, bana duyulan güveni,
inancı sarsmayacağım
PARTİME
Merhaba,
Aslında uzun
sayılabilecek bir süredir tartıştık. Süreç, düşmanın politikaları, solun durumu
ve tavrı, hapishaneler ve biz. Bir kez daha görüldü ve gördük ki, savaşın bir
tarafında düşman, diğer tarafında Parti-Cephemiz vardı. Çarpışma da tarafların
(düşman ve bizim irademizin) arasında yaşanacak. Bu irade savaşında zafer dün
olduğu gibi bugün de haklı ve meşru olanın, yani bizim olacak.
Tartıştık, hem de pek çok
konuyu, başlığı. Birlikte tartışırken ürettik, üretirken ideolojik olarak
kendimizi yeniledik, güçlendik. Neşeliydik, sevinçliydik; çünkü ölüme giderken
gülen yoldaşlarımızdan güç alıyorduk. Bu da bayrak yarışının bir başka etabı
değil miydi zaten. Şimdi bayrak '84 ve '96 Ölüm Orucu şehitlerimizden bizlere
devredilmiştir. Ve daha hızlı koşmak, orak-çekiçli, kızıl yıldızlı bayrağımızı
daha yükseklerde dalgalandırmak zamanıydı. Koşunun en önünde yer alan birinci
Ölüm Orucu ekibinde yer alıyor olmanın coşkusu, onuru ve gururu kelimelerle
anlatılamaz düşüncesindeyim. Koşuyu önde tamamlayacak, zaferi göğüsleyeceğim,
tıpkı bizden önce bu onuru yaşayan ve yaşatan şehitlerimiz gibi.
'84 ve '96 Ölüm Orucu
direnişlerini, şehitleri ve görkemli zaferlerinin yakın tanıklarından biri olma
gururunu yaşayanlardan biriyim. Tartışmalar sürecinde ve ekipte yer aldığım
söylendikten sonraki günlerde kendimle tartışırken hep şehitlerimizle sohbet
ediyorum. Şehitliğimize giderek onların karşısına geçip sorular soruyorum.
Benimle konuşuyorlar, neler yapmam, nasıl davranmam gerektiğini anlatıyorlar.
Öğretmenim olarak doğruyu gösteriyorlar.
Şimdi ölmek zamanı, ölmek
gerekiyor. Ölüm sözcüğü üzerine de düşündüm. Anlatıldığı ya da yazıldığı gibi
korkulacak ve de soğuk bir duygu falan olmadığını gördüm. Evet, gerçekten de
ölüm-ölmek, yeniden doğmakmış.
Dönüp geriye bakıyorum.
Gerçekliğimde güzel, olumlu, onur duyduğum yanların yanı sıra, hayıflandığım,
lanet olsun dediğim yanlarımız olduğunu görebiliyorum. Olumlu, güzel ve doğru
olan, gururlandığım yanlar öncelikle Devrimci Sol ve sonrasında Parti-Cepheme
borçlu olanlardır. Harcanan emeğe, verilen değerlere karşılık düşen
taraflarımdır. "Lanet olsun" dediklerim ise kendimle barışık olduğum
zaaf ve eksiklerimdir. Ve bendeki eski insanın kalıntılarıdır. Düşmeme,
ayaklarımın takılmasına neden olan da bunlardır. Ama düştüğümde, geride
kaldığımda, hatta uçurumun kenarına yaklaştığımda beni çekip kurtaran, ayağa
kaldıran güç ise her zaman için yoldaşlarım, Partim olmuştur. İstenilen fazla birşey değildi. Kendime dönmem, dinamiklerimi hareket ettirmem,
koşmam gerekiyordu. İşte, bu süreçte bunu yapabilmenin hiç de sanıldığı ya da
düşünüldüğü kadar zor olmadığını tekrar tekrar
yaşayarak öğrendim, gördüm. İhtiyacım olan güç, malzeme, geçmişim, şehitlerimiz,
yoldaşlarımın varlığı, yaratılan değerler, tarihimizdi. Eğer ki, ararsan her bir
ihtiyacım buralarda vardı.
Değiştiğimi, arındığımı,
kişilik olarak güçlendiğimi hissediyorum. Ama yeterli görmüyorum. Yeni insanı
kişiliğimde oluşturma görevinin sorumluluğunu biliyorum.
Bu irade çatışmasının
düşmanla olan tarafında olduğu gibi kendimle yani iç düşmanla olan yanında da
gerekli olan cephanem hazır. Tarihimiz, ideolojimiz, değerlerimiz,
geleneklerimiz, şehitlerimiz, önderim, yoldaşlarım ve kinimle birlikte
halkımıza, vatanımıza olan sevgimle kuşandığım yüreğim ve bilincimle alnımdaki
kızıl yıldıza and olsun ki, bana duyulan güveni,
inancı sarsmayacağım, '84 ve '96 Ölüm Orucu şehitlerimize and
olsun ki, ölüm karşısında aman dilemeyecek, rezil rüsva edeceğim.
Yoldaşlarımın, ailemin,
halkımızın özlemlerini, beklentilerini, ümitlerini sahiplenerek, düşlerini
gerçekleştirecek, diğer yoldaşlarım gibi severek ölümü kucaklayacağım.
Pişman değilim. Devrimci,
Devrimci Solcu ve Parti-Cepheli olduğumu için her zaman onur duydum. Ben de
iyi, güzel ve doğru olan ne varsa Önderime, Partime, ideolojimize borçlu
olduğumu söylüyorum.
... Düşlerimizin
gerçekleştirileceğine olan inancımdan hiç ama hiç kuşku duymadım. Bu düşlerim
yoldaşlarımın da düşleridir.
Bütün
halklar için geçerli olan adalet, demokrasi, bağımsızlık, sömürüsüz bir dünya
için mücadelenin bir parçası olan bu haklı savaşta bu vatan toprakları şu beş
harfli sözcükle özgür, dört harfli
sözcükle onur, şu beş harfli
sözcükle namus demek olduğunda,
bütün hepsinin halk için olacağına inanıyor ve bu uğurda savaşarak şehit
düşmeyi özlüyorum.
Ölmemiz gerekiyor. Evet öleceğiz ki ardımızdan gelenler, bizden öğrenerek uğrunda ölünmeye değer bir dava olduğunu göreceklerdir.
Ve bundan dolayıdır ki, biz ne kadar çok ölürsek, ideolojimiz, düşlerimiz,
inançlarımız, değer ve geleneklerimiz o kadar yaşayacaktır.
Ve yıllar var ki bu vatan
topraklarına kanımız aktı. Kanla sellenen-sulanan
topraklar kutsaldır. Topraklarımıza sahip çıkmak dün olduğu gibi bugün ve yarın
da boynumuzun borcudur.
İşte bu borcu ödeme
sırası şimdi içinde yer aldığım Ölüm Orucu savaşçılarında. Borcumu ödeyeceğime
söz veriyorum.
Önderimi yıllar varki göremedim. Ama onun sıcaklığını, dostluğunu, öğreticiliğini
hiçbir zaman unutmadım. O, her zaman benim için öğretmen, Önder, Yoldaş oldu.
Partim-Cephem benim herşeyim,
Şehitlerimiz her zaman
için namus ve onur sözü olmuştur.
Şehitlerimizin huzurunda
Partim, Önderim, yoldaşlarım ve halkım önünde söz veriyorum ki, alnımıza
takılan kızıl yıldızlı bandı onurla taşıyacak, düşmanla girdiğimiz bu irade
savaşında şehit düşeceğim.
Zaferden hiç kuşku
duymadım. Çünkü zafer Parti-Cephe geleneğidir. Doğru, haklı ve meşru olan
biziz. Bu yüzdendir ki daha direnişimize başlanırken KAZANMIŞTIK.
Türkü tadında yaşanacak
yarınlar için BİZ KAZANACAĞIZ, HALK KAZANACAK.
BAĞIMSIZ BİR VATAN,
HALKLARIMIZIN KURTULUŞU İÇİN ÖLÜMÜ KUCAKLAMAYA HAZIRIM.
ŞEHİTLERİMİZ
GELECEĞİMİZDİR!
DEVRİM ŞEHİTLERİ
ÖLÜMSÜZDÜR!
Böylesi büyük ve tarihsel
bir direnişte beni de Ölüm Orucu birinci ekibindeki savaşçılardan biri olarak
onurlandıran, yoldaşlarıma, Önderime, Partime tekrar teşekkür ediyorum,
Önderimi, Partimi, Yoldaşlarımı, halkımı çok seviyorum.
YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN
KARATAŞ
YAŞASIN DEVRİMCİ HALK
KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ
YAŞASIN ÖLÜM ORUCU
DİRENİŞİMİZ
MAHİR, HÜSEYİN, ULAŞ
KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!
Devrimci Selamlar
OSMAN
OSMANAĞAOĞLU
13.11.2000
Saat:
12.45
***
OSMAN OSMANAĞAOĞLU'NUN
ÇEŞİTLİ YAZILARI
F Tipi’ne sevkedilip hücrelere atıldığından sonraki bir yazısı:
Hücreye
atıldığımız ilk günlerdi. Soğuk, sessizlik, renksiz duvarlar, hiçlik, yalnızlık
her şey bana, bize karşı birlikteymiş gibi hissetmemi istiyorlardı.
Ama olmadı.
Bir türlü hissedemedim. Çünkü yalnız değildim. Benimle birlikte olanlar da
vardı. Hem de sayıları o kadar çoktu ki...
8
Metrekarelik yaşam dayatmasının içerisine hücremizi ziyarete gelenler arasında
kimler yoktu ki. Spartaküs, Bruno,
Baba İshak, Bedreddin ve ellerinde baltaları,. üzerlerinde ak libaslarıyla müritleri,
sazıyla sözüyle Pir Sultan ve niceleri...
Sonra bir
kart düştü kocaman mazgaldan ve içerisi aydınlandı. Demir parmaklıklar eridi,
duvarlar yıkıldı, hücrenin sınırsızlığında, kar altında deniz düşü gördüğümü
bildiğimden olsa gerek dedim kendi kendime.
Geceleri ve
gündüzleri düş kurdum. Evet düş kurmayı severim,
umutsuz yatanın düşü olmadığındandır, düş kurarım. Düşlerimiz olay yarattığındandır
ki yine düş kurarım. E, bizim düşlerimiz büyük olduğundandır ki düş
kurmaktayım. Yüzyıllara hatta binyıllar boyunca önce acı, gözyaşı, can ve kan
bedeli yaratılan insanlık hazinesinin en değerli parçaları arasında yerinizin
toplumsal değer yargılarından dayanışma, unutmama, saygı, sevgi, namus, adalet,
onur, haklıdan yana olma gibi gelenekleri halkımızdan öğrendik. Ancak iyiden,
doğrudan namustan onurdan yana olan ne varsa her şeyin kirletildiği, ayaklar
altında çiğnendiği günümüz dünyasında bizim payımıza düşen de serüvenci olmaktı.
Çünkü
serüvenci olmak, her şeyden önce tepe taklak edilen bu değerlere sahip
çıkmaktı.
Serüvenci
olmak vefalı namuslu adaletten, haklıdan, iyiden, doğrudan yana olmaktı.
Serüvenci
olmak, halktan biri, halkı içinde, halkın kendisi ve de halkın öncüsü olmaktı.
Bunlar da yetmiyordu. Serüvenci olmak, savunulan, namus bilinen, söz bilinen
değerler için gerektiğinde ve yeri geldiğinde ölmesini ve öldürmesini bilmekti.
Serüvenci
olmak, bunlarla yetinmemek geleneklere yeni halkalar eklemekti.
Serüvenci
olmak, dünyanın son umudu olduğunun bilinciyle düşlerin karartılmaması için,
umutsuz yatmanın aydınlık geleceğe inancın eş olduğunu bilmektir. Serüvenci
olmak duman altında düş görmenin mutluluğunu iliklerinde hissedebilmektir.
Dahası
serüvenciler bütün bu güzelliği paylaşmanın kendilerini daha da mutlu görecek
kadar ortak ruhsal ve kültürel şekillenmeye sahip olmanın ne anlama geldiğini
bilenlerdir. Böyle oldukları içindir ki geleceğin bugünden yaratıcı olmanın
güzelliğini elleriyle şekillendiren ve emeğin mutluluğunu doyasıya
hissedenlerdir.
İşte
halkımızdan devraldığımız güzelliklerle daha da güzelleştirdiğimiz değerlerimize
yenilerini katmanın heyecanı içersinde bayramınızı kutluyorum.
Yetmez, aynı
duygularla en büyük bayramınızda çekeceğimiz halayımızın neşesi ve zaferimizin
coşkusuyla en içten duygularımla ve özlemle kucaklıyorum.
Serüvencilerin
soyları tükenmedikçe, sürdükçe, boranlar kanat çırpmaya devam ettikçe,
düşlerimiz temiz kalacak, umutlarımız sönmeyecek. Çünkü umutsuz yatanın düşü
olmaz. Düşümüz baharlarına badem çiçekleri, yarınlarına aydınlık sular gibi
güleceğimiz bir dünya, halkların kardeşçe bir arada yaşadığı özgür vatan
içindir.
Onurun,
namusun, adaletin, iyiden doğrudan yana olmanın erdem sayıldığı, yoksulluğun
yaşanmadığı, insan onurunun aşağılanmadığı, eşitlik istediği için işkencenin
eziyetin reva görülmediği bir düzen düşledik.
Bütün bunları
istedik. Gerçekleşmesini istediğimiz ve gerçekleşeceğine inandığımız düşümüz
olan inancımızla bedenlerimizi ölüme yatırdık.
Günler
haftalara aylara, aylar mevsimlere devrildi. 6 ay üç mevsim var ki serüvenciler
yollarda. Boranlar güneşi fethetmek için kanat çırpmaya devam ediyoruz.
Güneşi
içeceğimize inancımız sonsuzdur. Alev soluklarımızla dünyayı tüm kötülüklerden
arındırarak sevmenin daha kolay olacağı yaşanılası bir vatanı halkımıza armağan
edeceğiz. Bu güce ve inanca sahibiz. Çünkü biz halkız, halkın içinden halkın
öncüsüyüz.
Dayanışmanın,
sahiplenmenin, saygının, sevginin, vefanın, unutmamanın, arayıp da sormanın
bunca pisliğin orta yerinde sahiplenen yaşatan halkımızın bu güzelliklerine biz
sahip çıktık. Çıkıyoruz. Ve içinde yaşadığımız direniş günlerinde bu değerleri
en güzelinden yaşıyor ve yaşatıyoruz. Bundan mutluluk duyuyoruz, paylaşmasını
bildiğimiz için de mutluluğumuz bin kat daha artıyor ve güzelleşiyoruz. Çünkü değerli olan her şey bizimle çok daha güzel ve anlamlı.
***
OSMAN OSMANAĞAOĞLU'nun
Bir Bayram Yazısı
İstediğimiz
çok şey miydi? Hem evet, hem hayır. Düzen efendileri
için bizler çok fazla, imkansızı istiyorduk. Diğer
taraftan istediklerimiz çok değil, hakkımız olan, vatanın gerçek sahipleri
halkın en sıradan, doğal, insanca yaşam koşulları için olmazsa olmaz hak ve
taleplerdi. İnsanca, kardeşçe ve eşit şekilde bir arada yaşamaktı
istediklerimiz.
Halkımızdan
öğrendik, öğrencisi olmasını bildik.
Namuslu
olmak, adaletten, iyiden, doğrudan yana olmak bir gelenektir. Sadece bu değil,
dayanışmayı, zor günde bir arada olmayı, vefayı, sahiplenmeyi, zor karşısında
boyun eğmemeyi, zalimin zulmüne eyvallah dememeyi, zor koşullarda yanındakini
bırakıp gitmemeyi, boyun eğmemeyi öğrendik. Öğrendiklerimizi sahiplendik.
Geleneklere yenilerini ekledik, büyüttük. Güzeli daha da güzelleştirdik. Bunun
için ne gerekiyorsa, kansa kan, cansa can esirgemedik, öldük öldürüldük.
Tereddüt nedir bilmedik.
Sevmenin daha
kolay olduğu, yaşanılası bir dünya, özgür vatan için doğrudan, namustan,
adaletten, onurdan, haklıdan, halktan biriyiz, halkın öncüsüyüz. Dayanışmanın
sahiplenmenin, arayıp sormanın, unutmamanın, hala ve zor da olsa yaşatıldığı şu
güzel bayram günlerinde, bahar aylarında yaratmış olduğu coşkuyla bayramınızı
kutluyor, en içten duygularımla türkü tadında yaşayacağımız yarınlara
duyduğumuz özlemle hepinizi kucaklıyorum.
Direnişimizin
coşkusu, zafere kazanacağımıza olan inancımla selamlarımı yolluyorum.
***
Kanar
ha kanar
Heybemizde
bolca umut
Ölümü güzel
eyledik
Kavgayı sevda
bildik
Barikatta
halay tuttuk
Bak şimdi
şahinler boranlaşıyor
Dost türküsü
sigara dumanında
Boranlaşıp
özlem kol kola
Maviliklerde
hüzünlü yeller eşliğinde
Kanat
çırpıyorlar yıldızlara
Mevsimler üzre dizildik
Ölümsüzlüğün
resmiydik
Başlarken
kazanmıştık
Yüreğime
güneş vurdu
Yanar ha
yanar
Yarama güller
düştü
Açar ha açar
Payıma öfke
düştü
Kanar ha
kanar
Öfkelerin
insanı olmak, bu hayatın karşısında mertçe bir duruşun gereği gibi algılanır.
İnsanların
sadece yüzü değil yüreği de gülüyor.
Bir kanatta
şahin Munzurlar
Bir kanatta
Boran Karadeniz
Bir renk
kırmızısıyım
Gelincik
tarlasından
Güneşi çattım
gölgesinde
Rüzgarlarına özlem kattım
Yürekler
delisi
Sevdalım Toroslardayım
Tomurcuk
nasıl sabırsıdzır
Toprak
kavuşunca tohuma
Yeşil sere
serpe uzanıverince dala yaprağa
hadi bakalım dur durabilirsen
Ayak diremeyi
dene istersen
Ama boşuna
Bilirim
dayanılmaz kavuşmanın hasretine
Tadı
damağımda hala
İki lafın
belini kırdığımız oturmaların
Ya o ileri
geri voltaların
Şimdi nasıl
derya deniz misali duygularım
Karadeniz’in
hırçın dalgalarına benzeyen
Üstüne üstlük
dışarıda yaşanıyorken
En
görkemlisinden uyanışın
Karanlığın
koruganından uzanıp yıldızlara
Notaları
basarak sazının sorgusuna, akorduna
Mızrapın tetiğine yüklenerek yüreğin
Ve boranların
her kanat vuruşunda
Daldaki
tomurcuk patlayarak
Yeni güne
merhaba diyerek
Doğuşun o
dayanılmaz güzelliğinde
Bir boydan
bir boya
"Denizin altına düş görenlerin mutluluğunda"
Çiçeğe
kesecek toprak
Gelincik
tarlasında kırmızı
Papatyada
ölümsüzlüğün falı çıkacak
Unutma
demenin anlamı yitiverecek bir çırpıda
Berdan çayı akıyor
Bahara
kavuşmanın coşkunluğunda
Duyduk ki
Lokman Hekimin Abı hayat reçetesi düşmüş derler
Derler ya
demesine arayan bulur
Yudum yudum kana kana içtin mi tamamdır
***
OSMAN OSMANAĞAOĞLU'nun
Bayramlar Vesilesiyle
Yazdığı Bir Yazı
Yıldızlara
çengel atarak birlikte güneşe gülerek türküler söyleyeceğiz. Çünkü dorukları
fethedecek cesaretimiz, ölümü sırtüstü yere serecek bu yumruk bizde oldukça.
Yıldızlara
çengel atarak güneşi içip, birlikte türküler söyleyecek, halaylar çekecek, ağız
dolusu gülerek yeni günü karşılayacağız. Bunca zulmün, işkencenin, yoksulluğun,
işsizliğin, hor görmenin, onursuzluğun adaletsizliğin, namussuzluğun,
çürümüşlüğün, çirkefliğin sunulduğu sofraya oturmak, insan olana yakışmaz
dedik. Demesine dedik ancak demekle de yetinmedik. Halkımızın yüzyıllar boyu
nice acıyla, sürgünler sefaletler pahasına yaratıp gözeterek bugünlere
getirdiği dayanışma sevgi, saygı vefa, unutmamak, hal hatır sorma, sahiplenme
gibi olumlu ve ilerici değerlerin ayaklar altında çiğnenmesini reva görenlere
karşı kendi değerlerimiz bildik. Sahiplendik, geleneklere yeni halkalar
ekledik. Ve daha güzel eyledik.
İyi, doğru,
güzel yani halktan yana, halk için ne kadar değer varsa hepsinin tepe taklak
edilmek istendiği bugünün dünyasında zor da olsa yaşatmaya çalışan halkımızın
kendine ait değerlerini sahiplendiği böylesi günler daha anlamlı.
Bayramlar,
bahar ayları her şey direnişimizi güzelleştiriyor.
Zafer anını
halaylarımız coşkumuz düşlerimiz umutlarımızla birlikte düşünüyorum. Daha
güzeli, görkemlisi nasıl anlatılır bilemiyorum. Ama anlatmalıyız,
anlatacaklarımız çıkacak.
Hakkında
Daha Geniş Bilgi İçin...
Yoldaşları, yakınları Osman
Osmanağaoğlu’nu Anlatıyor: