Onur POLAT’ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

Sevgili Onur, seni anlatmanın zorluğunu yaşıyorum. Dersim'in, İstanbul mahallerinin bıçkın delikanlısı desem, düşmana karşı netliğin, kararlılığın desem... Asıl olarak gerilla olarak seni tanımak, adım adım ama güçlü ve kararlı gelişimini görmek bende bir kez daha yenilenmeyi, kendiyle savaşmayı nasıl başardığını gösterdi. Yanımızda, yanı başımızda adım adım geliştin ve koşa koşa gidip vurdun düşmanı. Birliğimizin ilk eylemi ve ilk şehidi olma onuru sana düştü. Kendini nasıl hazırlıyordun hissediyor ve görüyordum. Eylemin zamanını ve yerini sonradan öğrensem de sendeki coşku ve kararlılığı görmemek mümkün değildi. Sıradan bir eylem değildi. Ama senin için yalnızca düşmana en etkili vuruşu yapmak kalmıştı. Kolay değil, daha ağaçlar yaprak vermemiş ve Dersim merkeze uzun bir yolculuk gerekliydi. Daha diğer gerilla grupları pek görünmeden ortada biz şehre inip katil AKP'nin, Tayyip'in sadık uşağı olan valiliği ve onun itlerini vuracağız... 

Eylemini tıpkı derslerde anlattığın eylem hedefinde olduğu gibi yaptın. 

Feda bilinciyle gittin. O kocaman kahkahalarını ve coşkunu, düşmana kinini bize yadigar bıraktın. Şimdi yanı başımızdasın ve bize son dönemdeki şehitlerimizin ve de senin için bir başka anlamı olan, birçok şeyi de paylaştığın Günay yoldaşımızla birlikte kanımızın aktığı bu topraklarda hayalimizi büyütmek kalıyor. 

"Savaşı dağlarda büyüteceğiz." Bu son sözlerindi senin. Sana söz koca gülüşlü yoldaşım.

Dağlarda Şahanları çoğaltıp savaşı büyüteceğiz. 

Sana söz, sana bin selam! 

***

Onur yoldaşımızla bahara ilk eylemimizi yaparak girdik. 

Yaptığımız eylem sadece bizim değil tarihimizin de bir ilkiydi.

Yıllar sonra dağlara tekrar çıkmamız ve yılların sessizliğini bozarak dağlardan şehre inip Dersim Merkez'de eylem yapmamız... Hem de düşmanın, faşist AKP iktidarının en güvenlikli olarak gördüğü yerde... Yüksek güvenlik sistemleri, özel koruma ve timler, kameralarla korunan, 24 saat denetlenen yere, Valilik binasına girip baskın düzenledik. Bizim için ne büyük bir gururdu bu. Feda ruhunu kuşanarak Dersim Merkez'de eylem yapmamız ne büyük bir gurur. Ve ne büyük bir gurur ki, Onur gibi feda bilinciyle savaşan gerilla savaşçılarımız var. Dağlarda halkın adaletini can bedeli kuşanan yoldaşlarımız var. İşte biz böyle büyük bir gücüz. 

Böylesine büyük bir ailede Onur gibi kahramanlar yetişiyor her geçen gün. Her kahramanımız düşmanın korkusunu kat be kat büyütüyor. 

Onur, şehitliğiyle, yaptığı eylemiyle ne büyük bir sayfa açtı tarihte. Halkın bilincinde ne büyük bir yer edindi. Onun yaşamı da bu denli büyük ve bu denli sadeydi. "Şehitlik sıradan yaratılan, kendiliğinden gelişen bir durum değildir" sözü bir kez daha kendini doğruluyor onun yaşamında. Onu son anına kadar en yakından tanıyan yoldaşlarıyız. Onun nasıl kendisine emek harcadığını, eksik ve zaaflarını aşmada nasıl azim ve kararlılık gösterdiğini, kısa sürede kendini nasıl değiştirdiğini ve örgütün doğrularını tüm yaşamına nasıl uyguladığını hepimiz yakından biliyoruz.  Onu anlatmak değişimi anlatmaktır bu nedenle. İnandı, istedi ve aşması gereken tüm yanlarını aşarak kendini hazırladı. Hesap sormayı, düşmana vurmayı o kadar çok istedi ki... Bunu dile getirmediği tek bir gün dahi yoktur. Kendi tarzıyla "o zaman ben gidem vuram" deyişi hala kulaklarımızdadır. Onun yaptığı tüm işlerdeki morali ve coşkusunu ve dolu dolu gülüşü hiç gözlerimizden gitmeyecek elbette. Ne olursa olsun, moralini yitirmemeyi bilen yoldaşımızdı. Gerillaya bağlılığı ve sahiplenişiyle silahına olan büyük ilgisiyle her zaman örnek oldu bize. Ki, artık silahı bizimledir. Tıpkı, Onun gibi düşmana vuracağı güne hazır bekliyor omuzlarımızda... 

Sen ki Onur yoldaşım, şehitlerimizin hesabını sormak için yanıp tutuştun. Sen ki, hesap sormak için hiçbir engel tanımadan girdin zulmün kalelerine. Gözün arkada kalmasın yoldaşım. Savaşımızı dağlarda, daha da kitleselleşerek büyüteceğiz. Gerilla savaşını ülkemizin tüm dağlarına yayacağız. Şimdi, aştığımız her patikada, gittiğimiz her yerde sen de olacaksın yanımızda. Ayrılışın sadece fizikidir bizim için diğer şehitlerimizde olduğu gibi. 

Sana söz olsun ki, ilkler yaratmaya, yeni gelenekler yaratmaya devam edeceğiz. Sana söz olsun ki, gerilla savaşını büyüteceğiz. Sana söz olsun ki, zaferi kazanacağız. 

***

 

Yoldaşlarının Anlatımıyla Onur Polat

 

“İlk Defa Bir Bevrimcinin Gelişim Sürecine ve Kahramanlığına Bu Kadar An An Tanık Oldum" “Ekrem, Dersim Bağlarından Yeni İnsanı Yatarak, Düşmanın Kalelerine Yeniden ve Baha Güçlü Gireceğimizin Sözüdür”

SANA SÖZ EKREM SAVAŞI BÜYÜTECEĞİZ!

 

(...) Denize varmaktır amacı neh­rin, denize varmak, ey yolcu! (...)

Bir kış gecesi nöbete hazırlanı­yordum. Üzerimi giyindim sıkı sıkı. Silahımın dipçiğini açarak yanıma yerleştirdim. Nöbete çıkmadan önce arkadaşlara şiir okumayı alışkanlık haline getirdim neredeyse...

O gün Hasan Hüseyin’in “Acıyı Bal Eyledik” kitabından bir şiir oku­yacaktım ki, Ekrem “Onu geç, Ne­hirler Aka Aka şiirini oku, 23. say­fada...” dedi.

Ben de; “yahu Eko, daha geçen hafta onu okudum, bu hafta başkasını okuyacağım” dedim ama o her za­manki alışkanlığı ve ısrarıyla allem etti, kallem etti ve beni “yolcu” diye başlattı şiire. Bu zamandan sonra her nöbet öncesi ilk işim, Eko’ya “Yolcu” şiirini okumak oldu.

Ekrem’le gerillaya çıktığımız günden beri her anımız, sabahımız, akşamımız birlikte geçti. Kendisine yapılan eleştirileri, hızla bilince çı­karmasını bildi. Kendisiyle hiç uğraşmadığı kadar kır sürecinde uğraştı. Zaaflarını, ha­talarını, eksiklerini, yoldaşlık ilişki­lerini baştan masaya yatırıp, bize ait olmayan bütün anlayışların kafasını ezdi. Diyebilirim ki, her savaşçıda büyük bir saygınlık kazandı. Kimi zaman kimi savaşçılar -ben de da­hil- bu yarattığı saygınlıktan dolayı ona ses bile çıkaramadık.

Tarık Ekrem’in bu hızla gelişmesi, eşyalarımızı önemsememizden, ya­pılacak işlerimize kafa yorması, bir bütün olarak gerillayı sahiplenmesi... Sağlıkçımız olarak hastalanmamamız için üstümüze titremesi... Her geçen gün daha fazla gelişiyordu. Bu yan­larının gelişmesiyle birlikte kendisi de olgunlaşıyordu.

Bu kadar kısa bir zamanda eski Ekrem’den eser kalmamıştı. Arada kendisine takılıyordum “Ma bıra Eko, sen eski Eko’yu taştan yuvarladın, nettin?” diyordum. “Şimdi bu du­rumda biz de elimize neşter almamız gerekiyor” diyordu bir başka arkadaş. Eko da “Valla bir gece dışarda nö­betteydim, baktım böyle olmuyor, çekip sıktım eski, duzen yanları olan Eko’nun kafasına, sonra gömdum. Yerini söy­lemem!” diyerek güldürüyordu bizi. “Ama ben kurtuldum, sıra sizde” di­yordu. Bir gün bana komutanımız “sen ne zaman gömüyorsun sendeki düzeni” dedi. Ben de, “valla ben gömmüşüm ama canlıdır, üzerine top­rak atmışım, can çekişerek ölsün isti­yorum” dedim. Sonrasında bir gün bir tartışma sırasında inatla üstelemem üzerine Ekrem, “Bıra, sen onu çıkar kafasına sık, öyle göm” dedi. Sonra anlamadım, ne diyor acaba diye düşündüm. Ona bu düşüncelerle ba­karken, “hani can çekişen düzen yanın var ya, onu öldür artık” dedi. Biraz gülerek karşılık verdim. Ama doğru söylüyordu. Bu sebeple hepimiz, eski benimizi öldürüp toprağa gömdük. İlişkilerimiz böyle daha yoldaşça, daha devrimci temeller üzerinden yükseliyordu.

Daha kar erimeden Şubat ayındaydık. Ekrem, şakayla karışık komutanımıza “Abi ben gidem, vuram gelem ha” deyip duruyordu. Komu­tanımız “zamanı var” deyip kısa ce­vaplar verse de Ekrem’in elinden kur­tulmak ne mümkün. Bu sözü eylemden öncesine kadar tekrarlayıp durdu.

Kış faaliyetinde, aylık komün top­lantılarının birisinde, hepimize yapılan eleştiriler gibi benzer eleştiriler Ek­rem’e de yapılmıştı. Eksiklerine yö­nelik tek bir savunma bile yapmadı. Kabul etti ve sadece “aşacağım” dedi. Bir sonraki toplantıda ise pratikte yaşanmış olan tartışmalar dışında, kendisine daha önce yöneltilmiş eksik, zaaf diyebileceğimiz şeyler Ekrem’e dair tekrarlanıp, tartışılmadı. Çünkü o, istediğimizde, inandığı­mızda Parti-Cepheli kişiliğin nasıl yaratılacağını gösterdi bir kez daha.

Tabi, bu gelişmeler yaşandığında biz, onun eyleme gidecek arkadaş ol­duğunu bilmiyorduk. Eko, kendini aşmanın ötesinde tüm halka kendini feda etmenin yolunu örüyormuş. Ken­dini hazırlıyormuş kahramanlığa. Onun gözlerinde tek bir tereddüt göremez­diniz. Sesinin titremesine, uzun uzun düşünmesine, eyleme denk düşmeyecek tek bir pratiğe, sırrını ima eden tek bir kelimeye rastlamadım. Çok fütursuz, çıkarsız, hesapsız hazırladı kendini. Kendini hazırlarken bir yan­dan da gerilla işlerliğindeki gündelik işlerine, görevine bağlı kaldı.

Bu on yıl içerisinde şehit düşen yoldaşlarımızın çoğunu tanıyorum. Hepsinin gelişim süreçlerini ve kah­ramanlıklarını okudum. Aynı şehirlerde çalıştığımız arkadaşlardı. Kahraman­laştıkları zamana kadar “keşke daha fazla zaman geçirseydik” diyordum. Onları tanımak bile bir ruh, bir coşku, bir moral kaynağıdır. Onlar savaşma azmimiz, kararlılığımız, hesap sorma bilincimizdir. Ekrem de bu bilinci dağ dağ büyüten sebebimizdir. Onlarla birlikte, onunla yaşadığımız, yapma­dığımız, tatmadığımız keşkelerim kal­madı ama şunu bilirim ki hesabını sormak boynumun borcudur.

İlk defa bir devrimcinin gelişim sürecine ve kahramanlığına Ekrem’de bu kadar an an tanık oldum. İlk defa ölmeye - öldürmeye giderken bir insanın bu kadar sade, soğukkanlı, kendinden emin olmasına tanık oldum. Ekrem, Dersim’de gerillada en çok emeği geçen yoldaşlarımızdandır. Gecesini gündüzüne katıp çalıştı. Ekrem, yıllarca Parti’nin istediği gerilla savaşını feda ruhuyla, özveriyle bilince çıkardı. Ekrem, kır gerillası olarak şehirde

ilk eylem yapan kır gerillalarımızın şanı olarak tarihe geçti. Ekrem, Parti-Cephe’mizin ilkleri yaratma geleneğinin kırdaki adı oldu. Ekrem, feda bilinciyle donandı­ğımızda, her şeyi kafamızda bitirdi­ğimizde “ölüm, sadece yeri geldiğinde yapılması gereken bir eylemdir” ger­çeğini hayata yazandır.

Ekrem, Karlı Dağları, Zorlu Yolları, Patikaları Aşarak; Tüm Zorlukları, Engelleri Aşarak; Fedaya Nasıl Gidileceğini Pratiğiyle Gösterdi

“Yolcu!” şiirini sürekli okumamızı istemesi, tek başına şiirde yazılanlarla ilgili değildir. Oradaki yolcu Ek­rem’dir. Diyor ki şiirde;

“...‘Erişir menzil-i maksuduna aheste giden’ demiyorum ben sana. ‘Tiz ref-tar olanın payine damen do­laşır demiyorum. Böyle demiyor çünkü nehirler. Duracaksın, dolacak­sın, kemireceksin, oyacaksın, dola­şacaksın, atlayacaksın, aşacaksın, koşacaksın ve varacaksın oraya, diyor nehirler. Öyle diyorum ben de! Beni dinle, beni anla, ey yolcu!”

O da “erişir(im) menzil-i Aheste gidersem” demedi. Eylem için günler­ce yürüdü. Nehirler gibi durdu, do­laştı, kemirdi, oydu, do­landı, atladı, aştı, koştu ve vardı oraya, denize.

Ekrem’le bir ortak ya­nımız da Günay’ımızı tanımamızdı. İkimizin de Günay’la ortak anılarımız vardı. Ekrem, her özel ko­nuşmasında, yazısında mutlaka Günay’a sıkılan 15 kurşunun hesabını so­racağından bahsederdi. Bu ölme-öldürme kararlılığı, feda ruhu ve netleşmesi böyle oldu.

Ekrem, şehitlerimizin hesabını, şehitliğimizle sormanın adıdır.

Ekrem; fedanın, serden geçmenin, “bir canım var, feda olsun halkıma, vata­nıma” şiarını büyütmenin örneğidir.

Ekrem, tarihsel misyonumuzu bi­lerek “ölmede birinci” olmanın ilk adımını atmanın örneğidir.

Ekrem eyleme giderken ona “Bıra şimdi gidiyorsun. Senin şimdi söyle­yeceğin bizim için kutsal söz gibidir ha, ne diyeceksin?” dedik. Hiç düşünmedi, özel cümleler kullanmadı. Kimseye ek bir selam etmedi. Bizimle gereksiz bir duygusallaşma yaşamadı. Ağzını kocaman açarak güldü ve biraz da espriyle “Bıra savaşı büyütün ha!” dedi.

Bize, şehitliğinden günler önce “Neslime Armağanımdır” şiirini okudu. Biliyorum, Ekrem bekliyor bizi seyrederken gökyüzünün kanlı şafağını... Bize de onu çok beklet­memek düşer. Şehitlerin hesabı üze­rinden yükselen bayrağımızı, yeni şehitliklerimizle daha yükseğe taşı­yacağız. Şimdi Tarık Ekrem, savaşımızı büyütmenin, Anadolu’nun tüm dağ­larına taşımanın bayrağı ve sözüdür. Tarık Ekrem, Dersim dağlarından yeni insanı yaratarak, düşmanın ka­lelerine yeniden ve daha güçlü gire­ceğimizin sözüdür. Ekrem rahat uyusun şimdi. Yol­daşları, Dersim’in doruklarından si­lahla selam durdular ona. Savaşı Büyütecek, Bütün Şehit­lerimizin Hesabını Soracağız!

 

(Bu anlatım, DHKC Gerilla dergisinin Mayıs 2016 tarihli 3. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

*** 

 

Hoş geldin Onur

 

Hoş geldin Onur

Hoş geldin

Bekliyorduk

Gözümüz yollardaydı

Kimi “Che dönemi bitti

diyordu

Barış umuyordu faşizmden

kimisi

Kimi de eller havada iniyordu

dağlarından

Daha bir hasret kaldık sana

Daha bir gözledik yolunu

Dersim’in onurunu eline alıp

Tetiğine bastın ya

Onurlandık, gururlandık

Ve söz verdik

Yere düşmeyecek bayrağın

Dağlarındaydı bir gözümüz

Dersim

Sendeydi hep bir kulağımız

“Dersim’e gerilla çıkmış”

Yıldırım gibi yayılan

Bir düğün haberiydi bize

Yattık kalktık aklımız sende

Çalıştık, voltaladık gücümüz

senden

Sohbetlerimizdeydin ve

düşlerimizde

Bekliyorduk seni

Sonunda geldin ya Onur

Ne desek az...

Hoş geldin

Halkın içinden geldin

Yoksulluktan geldin

Tecrit hücrelerinden geldin

Alanlardan, polis coplarından

Direnişlerden geldin

Kızıldere’den geldin

Hoş geldin

Kırdan şehirden geldin

Silahınla geldin

Adaletinle geldin

Genç ömrüne

Sığdırdığın dönüşümün

Cüretin, cesaretin, fedanla

geldin

Artık Kızıldere daha kızıl

Halk daha umutlu

Zafer daha yakın

Güle güle Onur

Kalmasın gözün arkada

Geleceğiz peşin sıra

Geleceğiz ayak izlerine

basarak

Katarak Berna’yı Çiğdem’i de

Duracağız hep beraber halaya

Güle güle

Kuşanıp cüretini ve fedanı

geleceğiz

Hesabını sorarak

Adaletini kuşanarak

Geleceğiz yanınıza

karanfilleşerek

Onur senindir Dersim

Selam olsun sana

Onurlar’ın var senin

Selam olsun onlara

Ve Onurlar’ı yetiştiren okula

 

(Bu şiir Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Yürüyüş dergisinin 31 Temmuz 2016 tarihli,  532. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

Geri