Nilüfer
ALCAN
Şehit
Düştüğü Tarih: 19
Aralık 2000
Şehit
Düştüğü Yer: İstanbul,
Bayrampaşa Hapishanesi
Doğduğu
Tarih: 1964
Doğduğu
Yer: Bolu,
Göynük
Mezar Yeri: Cebeci Mezarlığı, İstanbul
2000 yılının 19
Aralık’ında ülke çapında hapishanelerdeki devrimci tutsaklara karşı gerçekleştirilen
saldırıda, Bayrampaşa Hapishanesi’nde altı kadın tutsak diri diri
yakıldı. Devletin yaktığı 6 kadın tutsaktan biriydi Nilüfer.
Nilüfer
ALCAN, Bolu-Göynük’de 1964’de doğdu.
İlk, orta ve liseyi burada okudu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Fen
Fakültesi Biyoloji Bölümü’nü bitirdi. Bir süre laboratuvarlarda
biyolog olarak çalıştı.
Babası, Nilüfer ve ağabeyi devrimci olmadan önce sağ
partilere oy veren biriydi. Daha sonra ise, o da çocuklarının devrimcileşmesine
paralel olarak dünyaya daha farklı bakmaya başladı.
Ağabeyinin devrimci olmasından dolayı, Nilüfer’in de
devrimcilere bir yakınlığı vardı, fakat üniversiteyi bitirene kadar örgütlü
mücadele içinde yer almadı. Daha çok hareketin bir sempatizanı
olarak çeşitli eylemlere, etkinliklere katılıyordu.
1986’da Tayad’a gidip
gelmeye başladı. İlk gittiği gün aynı zamanda Netaş
grevini ziyaret ettikleri ve orada kaldıkları günün ertesiydi. Böylece siyasi
yaşamı başladı.
‘87
yaz ayında hapishanelerde açlık grevi başlamıştı, Tayad’lı
Ailelerle birlikte Nilüfer de açlık grevine katılmaya karar verdi. Katıldıktan
yarım saat kadar sonra gözaltına alındılar. Bu ilk gözaltısı
oldu. Bırakıldıktan sonra derneğe daha sık gidip gelmeye ve görevler de almaya
başladı. Bunlar panel, gece gibi etkinliklerdi. Buna benzer çalışmalara
katıldı. Bunlar Nilüfer için o dönem önemli şeylerdi. O zamana kadar olduğu
gibi, ağabeyi için üzülmek yerine, onun için bir şeyler yapmış olmak Nilüfer’i
mutlu ediyordu. TAYAD, onun gözünde çok önemli bir yere sahipti, Tayad’lıların çabalarına büyük saygı duyuyordu.
Nilüfer, 1 Ağustos genelgesine, keyfi gözaltılara karşı yapılan eylemlere katıldı. “12
Eylül tüm sonuçlarıyla kaldırılmalıdır” kampanyasında, anmalarda
görevler aldı, bir çok kitlesel eyleme katıldı.
Muammer Aksoy’un kontrgerilla tarafından
katledilmesi karşısında Devrimci Sol Güçler tarafından sürdürülen kampanya,
Romanya’daki karşı-devrime karşı sosyalizmi savunan eylemler, O’nun için,
kontrgerillayı kavramasında, sosyalizmi kavramasında önemli süreçler oldu.
Özellikle körfez krizi ve emperyalist savaş süreci Nilüfer için her yönüyle
eğitici bir süreçti. Bir yandan pratik faaliyetlerin örgütlenmesi, “tutsak aileleri savaşa hayır komiteleri'nin oluşturulması, bir yandan diğer solla
platform çalışmaları, onu örgütleme ve solla ilişkiler konusunda geliştirdi.
Tayad’ın kapatılması sonrasında
Özgür-Der kuruldu ve Nilüfer orada çalışmaya başladı.
12 Temmuz, onun hareketi sahiplenmesini artırdı.
Giderek hareketle daha fazla bütünleşmeye, kadrolaşmaya başladı. “Vermezseniz alacağız” kampanyasıyla birlikte hareket
tarafından oluşturulan Devrimci Sol Güçler Koordinasyonunda görev aldı.
Devrimci Sol Güçler’in kitlesel eylemlerinin
örgütlenmesinin birçoğunda görevler aldı.
16-17 Nisan’da, Sabo’nun telefon konuşmasını yaptığı
Fatma Gülten Şeşen ile birlikteydi. O tarihi
konuşmalara ilk ağızdan tanık olmuştu. Daha sonra şöyle anlatacaktı o anı:
“İlk
kez bu derece bir çaresizlik, bunun yarattığı acıyı, şaşkınlığı yaşadım.
Anlatması zor. Ses “kuşatıldık”
derken sanki anons yapılıyordu. Kuşatılan bir üs değil hareketin kendisiydi, hepimizdik. Orada duygusal bir bağın kendi içimde
kurulduğuna inanıyorum. Daha sonraki günlerde ilk kez, onların mücadele
ettikleri değerler için ölünebileceğini düşündüm...“
Darbeyi öğrendiğinde, demokratik alanda tavır aldı.
Bu dönem darbeciliğe karşı mücadele ile geçti. Bu sürecin atlatılmasından sonra
memur alanında görev aldı. Bir süre bu alanda çalıştıktan sonra illegal
örgütlenme içinde yer almaya başladı. Bu görevine devam ederken ‘95 Nisan’da tutsak düştü.
Buradaki iradi yaşam tarzı, günlük yaşamdaki
ayrıntılar, devrimci yaşam tarzı, devrimcileşme açısından kendisine kıstas
oldu. Yaşanan direnişler, barikatlar giderek daha fazla güven kazandırdı.
Barikatlar iç düşmanıyla hesaplaşma isteğini ve
güvenini geliştirdi. Mete Nezihi Altınaylar’ın şehit
düşmesinin ardından dergide Mete için yazılan bir yazı Nilüfer'i tekrar
eskilere götürüp sorgulattı. Esas olanın hatalara zaaflara boyun eğmemede
olduğunu gösterdi. ‘96’da açlık grevi
başladığında, sürecin zorlu geçeceği belliydi. İlerleyen günlerde açlık grevi
ölüm orucuna doğru evriliyordu. Nilüfer, ölüm
orucunda üçüncü ekipte yer aldı. “Arkadaşlarla
tek tek görüşme yapıldığında anlamıştım ve oldukça
heyecanlı yemekhanede, çağırılmazsam korkusuyla, bekliyordum, ben de çağrıldım.
Çok büyük bir onurdu, güvendi, bayılacak gibiydim. Ardından üçüncü ekipte de
yer almak güzeldi. Ölüm orucu her anı eylem olduğu gibi aynı zamanda her anı
hesaplaşmalarla dolu günlerdi. Yoldaşlık ilişkileri, vefa, özveri, bağlılık
gibi değerlerin yüceliğini aynı zamanda yakınlığını gösterdi.
Berdan’ın
şehit düşmesiyle birlikte bant takarken bu duygular içerisindeydim ve her yeni
bir hesaplaşma yaşanan bir olay böyle bir ailenin üyesi olmaktan duyduğum onur
ve boyun eğmeme kararlılığı ile bitiyordu.“..
Nilüfer için hareket: “Hareket
benim için onuru adaleti güveni erdemi temsil ediyor, gücü temsil ediyor.
Yaşadığımız tüm baskıların, zulmün, her türlü ahlaksızlığın, çıkarcılığın
karşısında yarattığı değerler, geleneklerle geleceği temsil ediyor. Yaşama
anlam kazandırıyor, güven veriyor, umut veriyor. İnsanlık adına verilen
mücadelede insani değerleri yaşatıyor. Ayrıca halkı örgütleyip savaştıracak
politikalara her koşulda bunu yaşama geçirecek örgütsel esnekliğe, kültürel
değerlere ve kararlılığına sahip her yanıyla sağlam tek örgüt.”
Hakkında Daha Geniş
Bilgi İçin...
Yoldaşları, yakınları Nilüfer Alcan’ı Anlatıyor: