Nihat KAYA Yoldaşları, Yakınları Anlatıyor:

 

 

Bir arkadaşı Nihat Kaya anlatıyor:

"Yaşamı, uğrunda ölecek kadar sevenlerdendin"

 

Sevgili Nihat,

Gazeteye ağız dolusu gülen resmini koymuşlar. Duruyor karşımda. Ve seni "Gülmez" mezarlığına koyduklarını yazmışlar. İçime sindiremiyorum.

Ne ölümünü, ne de mezarlığın adının “Gülmez” oluşunu.

Çünkü yaşama sevinci senin kişiliğinin en belirgin özelliğiydi. Fotoğrafın dilinde bile eksik kalan coşkulu yapın, kahkahaların, devamlı okuyup araştıran, hep öğrenmeye tutkulu, sade ve mütevazı kişiliğin tüm ayrıntılarıyla gözümün önünde canlanıyor.

Ahmet ve Mehmet Ali yoldaşlarınla dağdan aşağı inişini, annenin sana düşkünlüğünü espri konusu yapıp hep beraber gülüşlerinizi, gecekonduları dolaşırken, devrimci çalışmayı yaşamın en sade gereklerinden biri olarak kavrayan rahat ve kendine güvenli koşturup duruşunu, üniversitede TÖDEF çalışması yaparken polis destekli faşistler karşısında sergilediğin cesareti unutmak mümkün mü?

Seni düşündükçe aklıma sadece onurlu bir yaşam geliyor. Belki de bu yüzden silahın soğuk kabzasını tutmak için gerillaya koşarken bu kadar coşkuluydun. Sen yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerdendin.

Şimdi Ahmet ve Erkan yoldaşlarınla birlikte, koyun koyuna yatıyorsun. "Gülmez" mezarlığında. Halkımızın gülen yüzlü yiğit evladı, yaşamı savunmayı senden öğrendik. Sen rahat uyu.

 

***

 

Annesi Nihat'ı anlatıyor:

"En büyük isteği kırlarda savaşmaktı"

 

Oğlumun şehit düştüğünü öğren­diğimde Hozat'a gittim. Teşhis et­mek için cenazeyi gösterdiklerinde tanınmayacak haldeydi. Devlet güç­leri cenazeleri yakmak istemiş, ama Hozat'tan cenazeleri görmek için gelen insanlar tarafından engellen­mişler. Bu insanlar "Onlar bizim ço­cuklarımız, bizim savaşçılarımız" demişler ve yakmalarına izin verme­mişler. Nihat her zaman kırsala gidece­ğini söylerdi, biz de kendisine kızıp "Bak, gidenler ölüyor." dediğimizde "Onların yerini dolduracağız." de­mişti. İnsanlarla, komşularıyla ilişki­leri çok iyiydi, herkes tarafından se­vilirdi. Bize her zaman 'Tek başına şehit düşersem beni Nazım Karaca'nın yanına gömün, eğer arkadaş­larımla birlikte şehit düşersem yol­daşlarımla birlikte gömün." derdi. En büyük isteği kırlarda savaşmaktı, ar­kadaşlarının yanında olmaktı. "Ar­kadaşlarımın yanında olursam ye­ter." derdi.

 

***

 

Bir Yoldaşı Anlatıyor: Kavga Dostumuz Nihat'a!

 

Seni bir Temmuz sıcağında tanıdım. Gece saat dokuz sıralarıydı. Biz avluda oturup yemek yiyoruz. Herkes yorgun, kimsede çıt yok. Konuşan bir tek şey var evde, o da teyp. Kasetin sesi kısık. Sonra bir kapı sesi. Bu ses bozuyor avlunun sessizliğini. Kapı aralıklı. İki genç girmek istiyor içeriye. Önce soruyor "Misafir kabul eder misiniz?" diye. Ona "Neden olmasın" diyor. Bir genç, “Ana, Biz Devrimci Sol gerillasıyız" diyor. Sizi bir yerlerden duymuştum. Şimdi anımsadım, siz Hasanlar'ın, Mustafa'ların arkadaşlarısınız. Şerafettinlerin yerini boş bırakmayanlarsınız. Sırtınızda çanta, omzunuzda silah, ayaklarınızda postallarla oturdunuz minderin üstüne. Çantanı ve silahını da yanına aldın. Bu yaz gününde nasıl giyerlerdi bu botları. Anamız biliyordu aç olduğunuzu. Hemen mutfağa koştu. Sizlere güzel bir sofra hazırladı. “Oo, yemekler de güzel olmuş. Uzun süredir böyle güzel bir yemek yememiştim. Ellerine sağlık ana.” Bunları söylerken içten gülüyordun. Gülümsemenle anaya sıcak gelmiştin. Sonra sohbetler. Sen fazla konuşmadın. Ne demek istediğini birkaç kelimeyle anlatırdın. Bazen de konuştun muydu susmak bilmezdin. Yine o gün pek konuşmamıştın. Yanındaki yoldaşı anlatıyor, anlatıyor, anlatıyordu. Sen arada bir söze girerdin. Sıcak bir insana benziyordun.

Eee, artık gitme zamanı gelmişti. Sizi Reşo Dağları türküsüyle uğurladık. Anlaşılan bu sizi de bizim kadar sevindirmişti. Ana çantaya yiyecekler hazırlamıştı. Beyaz bir torbaya koymuştu. "Olur mu ana beyaz torba gece parlar. Hem bunlar ne kadar çok. Acıkırsak yine gelir yeriz." Ana poşeti değiştirdi. Sonra birgün yine geldiniz. Şimdi beş kişiydiniz. Anlaşılan Malatya dağlarında düşen beş tohum yine yeşermiş, çoktan filiz vermişti. Artık devamlı gelmeye başladınız. Sizinle tanıştığımız için çok sevinçliydiniz. Geldiğinizde boş durmaz, bizimle ilgilenir, bizi geliştirmeye çalışırdınız. O zaman ufaktım henüz. Söylediklerinin bazılarını anlıyor, bazılarına anlam veremiyordum.

Birgün beni ve kardeşimi yanına çağırıp bize Tavır dergisini okudun. Okuduğun öykü sevdadan, kavgadan bahsediyordu. Çok güzeldi. Demek kavga bu kadar güzeldi. Sevda, sevda neydi acaba. Yoksa bir kızı mı seviyordun. Hayır, hayır bu başka bir sevdaydı. Ülke sevdası, halk sevdası, dağların sevdası. Halkını seviyordun. Yoldaşlarını seviyordun. Okurken anlatırken yüzündeki gülümsemeyle, sevdanın ne kadar güzel olduğunu anlamıştık. Biz de seni çok seviyorduk. Demek, devrimi de sevebilirdik.

Bize sadece anlatmaz, davranışlarınla da örnek olurdun. Hatırlıyor musun? Birgün annem mutfakta yemek hazırlıyordu. Bizse annemin sofra kuruşunu izliyorduk. Sen hemen kalktın mutfağa, ona yardım etmeğe gittin. Bizleri utandırmıştın. Ana; "ya evlat dediğin böyle olur" demişti.

Babam "bizim Nihat çok zeki ve cesur bir çocuk" derdi bize. Bir de “efendi çocuk”. Bütün köylüler söylerdi bunu. (Bizim orada sevilirdi efendi çocuklar. Genelde bu terim saygılı ve şefkatli insanlar için kullanılır, sözü dinlenilir.)

Mütevazı bir kişiliğin vardı. Büyük iş, küçük iş demez, büyük küçük ayrımı yapmaz örgütlerdin herkesi. Yoldaşlarına çok bağlıydın. Bir gün yoldaşlarınla yürürken yoldaşına köpek saldırmış, sen ise yoldaşının üzerine atlamış onu köpekten korumuştun.

Her konuşmanda yoldaşlarına, önderine olan bağlılığını ifade eder, disiplinli yaşamınla bunu gösterirdin bize. Darbeci hainler önderimizi tutsak aldığında onlara gereken yanıtı vermiş, kavgaya daha da sıkı sarılmıştın.

En son sohbetimiz gerilla yaşamı üzerine olmuştu. Bana, "gerilla olmak istiyorsan Moskova Önlerinde'yi mutlaka oku. Bir de Komiser Memo'yu" demişti.

Sonra birgün gideceğini öğrendik. Çok mutluydu. Gözleri ışıl ışıldı. Kahkahalarınla sevincini anlatıyordun. Belki bir daha görüşemeyiz deyince kızmıştın. Halbuki ne de çok alışmıştık sana Dersim'li yiğit. Dostça geldin, dostça ayrıldın aramızdan. Ayrılırken tutamadı gözyaşlarını, kızlar, ana ve baba. Senden saklayamadılar. Çocuğu gibi sevmişlerdi seni. Hatırlıyor musun, sen de çocuğun gibi severdin silahını. Hergün istisnasız kontrol eder, temizlerdin. Aynı zamanda bizlere öğretmeyi de ihmal etmiyordun. Ondan ayrılınca canından bir parça kopuyor gibi oluyordun ya. İşte şimdi aile fertleri yaşıyordu o duyguyu. Canımızdan bir parça kopuyordu. Yürek dayandı acıya. Sen anlatmıştın bize savaşın acımasızlığını.

Sonra birgün şehit düştüğünü öğrendik. Kararlılığınla ve azminle yarım kalan türküyü tamamlamıştın. "Ölüm düşme peşime, gençtir daha benim yaşım." Ölüm amansız çalmıştı kapıyı. Yüreğim sızladı. Yeni doğduğum günler geldi aklıma. Yeni doğduğum günler, sizleri tanıdığım günlerdi. Yaratıcılığıyla, özverisiyle tanıdığımız. Düşüncelerimizi paylaştığımız, bir sorunumuz olduğunda çözümler üreten, bize önderlik eden Nihat unutulmadı hiçbir zaman. Sen bir kahramandın. Seni tanımaktan onur duyuyoruz. Sen ölmedin. Yeni yeni Nihat'lar yaşatıyor seni Dersim'de, Toroslar'da, ülkemizin her bir yanında.

Yiğitler Dersim Dağları'nı söylemekte şimdi. Şehitlerimiz güneş olup ışık saçıyor dağlara, kentlere. Dersim'de saçtığın ışıkla ısıtıyorsun yoldaşlarını.

 

***

 

Gerilla yoldaşlarının gözünden Nihat Kaya:

 

Örnek bir komutandı, fedakâr ve yoldaşlarını hiç kırmazdı. Neşeli ve çevresine sürekli gülücükler saçardı. Şehit düşerken dahi yüzündeki ifade silinmemişti. Devamlı okuyup araştıran, hep öğrenmeye tutkulu, sade ve mütevazı bir kişiliğe sahipti. Devrimci çalışmayı yaşamın en sade gereklerinden biri olarak görürdü. Çok rahat ve kendine güvenli bir şekilde çalışırdı. Halkımızın güler yüzlü yiğit evladı Haydar, yaşamı, uğruna ölecek kadar sevenlerdendi. Şimdi Ahmet ve Erkan yoldaşlarınla birlikte koyun koyuna yatıyorsun. Halkımızın güler yüzlü yiğit evladı, yaşamı savunmayı senden öğrendik. Anıların mücadelemize ışık tutuyor...

Nihat yoldaşı tanıyan herkesin, onunla ilgili hatırlayacağı ilk özelliği, çevresine yaymış olduğu güvendir. Gerek Birliğimiz içerisinde, gerekse de halkımız içerisinde yaratmış olduğu güven, onun faaliyetlerimizdeki ayrıcalığını ve yaratıcılığını da beraberinde getiriyordu. Halkın kendi iradesiyle yaşayabilme ve savaş içerisinde örgütlenmelerine kavuşabilmesi için perspektifimiz ve sürecin gereği programlarımızdan olan Komite çalışmalarında aktif görevler aldı. Ve bu yöndeki ciddi eğitimleriyle sonuç alıcı çalışmalar yürüttü. İlk olarak Komite çalışmalarımız Haydar yoldaşın sorumluluk alanında yaşama geçti. Onun bu çalışmasını, bölgedeki faaliyetlerimizi toplayarak belli bir ivme kazandırdığı gibi, bu Komiteler birçok sorunumuzu da üzerlerine alarak bu konularda rahat soluklar almamızı sağlıyordu. Ki komitemizin uzun vadedeki programları ise ayrı bir özenle uygulanmaya başlanmıştı.

Güçlü bir insiyatife sahipti. Müfreze ve Birlik içerisindeki bu inisiyatifini, konumundan ve askeri işlerliğin gereğinden ziyade, onun yaşamımız ve faaliyetlerimiz içerisindeki mütevaziliği, yaratıcılığı, emekçiliği, sorunlara yaklaşımındaki sabrı, yapıcılığı ve yerinde tavırları sonucu kazanmış olduğu saygınlığı kazandırmıştı. Komutanlığı sürecinde onca gelişmeler içerisinde yaşanabilen olumsuzluklara rağmen bir savaşçıya hangi nedenden dolayı olursa olsun, bağırma suretiyle bir yaklaşımda bulunmamıştır. Yoldaşımız, yapılan eksik, yanlış ve gösterilen zaafların "bilinmeyenden" kaynaklandığına inanarak yaklaşımlarını buna göre oturtmaktaydı. Ki, bu da sürekli olarak ikna etme, kafasını açma ve altını doldurma şeklindeki tarzıdır. Bu davranışı ise sonuçta, coşku ve motivasyonu önemli şekilde etkilemekteydi.

Savaşçılarla mükemmel bir ilişkisi vardı. Onları rahatlıkla her konuda etrafında toplayıp istediği bir konuya motive edebiliyordu. Kitleye hitabındaki gücünün yanı sıra, tek tek savaşçılarla da itinayla ilgilenmesi ve bunda gösterdiği süreklilik, arada kopmaz ve güçlü bir bağın oluşmasını sağlıyordu.

Elazığ'dan Malatya dağlarına ve oradan da Dersim dağlarına uzanan devrimci yaşamı sayısız özverilerle doludur. Dersim'deki gerillacılığın altyapı çalışmalarında da yoğun emeği vardır. "Halkı, Devrimci Sola ne kadar taşıyabiliyoruz" sorusuna en fazla kafa yoranlarımızdandı. Bu yönlü programlar üzerinde özellikle Cemal yoldaşla yoğun uğraşları olmuştur. Halkın kendi içendeki ve düzenle olan sorunlarına çözüm ve önlemler bulma konusunda ve bütün bunları mücadeleye kanalize etmede verimli bir çalışma temposuna sahipti.

Hareketini çok iyi tanıyan, gelişmelerin neler getirebileceğine dair sahip olduğu öngörüsüyle başarısızlıkların, ihanetin önündeki engellerden biriydi Haydar yoldaşımız...

 

Geri