Necdet PİŞMİŞLER'i Yakınları, Yoldaşları

Anlatıyor:

 

 

(Aşağıdaki anı/öykü, Necdet Pişmişler yoldaşımıza ilişkin bilgi ve anılardan derlenerek yazılmıştır)

Adım Neden Necdet?

 

91 yılının 8 Kasım'ı küçük Necdet'in doğum günüydü. O yıl onuncu yaşına girecekti Necdet. Necdetler'in memleketinde doğum günü kutlamak adetten değildi ama, nedense ailesinin ve komşularının her 5 Kasım'da (doğum gününden üç gün önce) köylerinin ilersindeki tek kişilik mezara yaptıkları ziyaret ve o mezar ziyareti sırasında Necdet'e gösterilen yoğun ilgi, Necdet'in -diğer yaşıtlarından farklı olarak- doğum gününe özel bir önem göstermesine neden oluyordu. Her yıl 5 kasım'da köyün dışındaki o mezara ziyaret yapılır, neredeyse köyün tamamı işi gücü bırakıp mezarlığa giderdi.

Bu mezarı ziyarete gelenler yalnız Necdet'in köylüleri de değildi. Onlara en yakın olan köyde her yıl 5 kasımda bu mezarı ziyaret etmek için uğrardı buraya. "Hatta diğer köylerden de mezarı ziyarete gelenler olurmuş" diye duyardı Necdet. Geçen seneki mezar ziyaretini ise bir yıl boyunca unutmamıştı. şehirden gelen ağabeyler anlayamadığı bir şeyler konuşmuş, ardından ellerini kaldırarak bir müddet öyle beklemişlerdi. Aynı gençler sonra bağırarak bir şeyler söylemişler ve tekrar şehre dönmüşlerdi.

Köyün dışındaki o mezarla arasında bir bağ olduğunu düşünüyodu Necdet. bunu üç yıl önce anlamıştı. O yıl ilk okul birinci sınıfı bitirmiş, okuma yazmayı sökmüştü. Aynı yılın 5 kasım'ında yapılan mezar ziyaretinde mezartaşı üzerinde okuduğu isim bu mezarla arasında bir bağ olduğunu düşündüren ilk belirtiydi. Mezar aşında, "Necdet PİŞMİŞLER 1955 - Kasım 1981" yazıyordu. "Demek ki" demişti. "Burada yatanın ismi de Necdet."

Daha sonraki yıllarda da her mezar ziyaretinde kendisine gösterilen ilginin artması Necdet'i daha çok meraklandırıyordu. Kendisiyle aynı isim taşıyan bu Necdet Pişmişler kimdi. "Bir şey var ama ne? " diyordu kendi kendine.

91 yılının o soğuk rüzgarlar taşıyan Kasım'ında tüm merakını yenecekti Necdet. 91 yılının 5 Kasım'ında -her yıl olduğu gibi- köyden birer ikişer ziyarete gidilmeye başlandı. Öğle vakitlerine doğru Necdet de anne babasıyla birlikte mezarın başına gelmişlerdi. Yalnız değillerdi. Kendilerinden yarım saat önce mezara gelen komşuları Ayşe teyze mezarın başında oturmuş kuran okuyordu. Yine aynı köyden iki genç kız ayşe teyzenin yanı başında oturmuş onun okuduğu kuranı dinliyorlardı.

Mezarın diğer ucunda diğer köyden gelen bir kaç kişi daha vardı onlar da ellerini açmış dua ediyorlardı.

Necdet ve ailesi mezarın başına geldiğinde dua edenlerden genç olanı elini yüzüne götürerek duasını bitirdi. Sonra mezarın üzerine eğilirik elindeki çapayla toprağı hafif hafif eşelemeye başladı.

Necdet'in babası, mezarın başına geldiğinde "Selamun Aleyküm" diyerek eğildi ve biraz önce toprağı çapalayan gencin elinden çapasını alarak aynı özenli tavırla kendisi çapa vurmaya başladı.

Necdet babasına öylece bakıyordu. sonra babasının işaretiyle çapayı alarak bu kez kendisi aynı özenle işi devam ettirdi.

Bir büre sonra Necdet babasının omzuna hafif dokunuşuyla çapalamayı bıraktı. Babasının bu dokunuşu onu daldığı hayal dünyasından da kurtarmıştı.

Babası Necdet'e her zamankinden farklı sıcak bir tebessümle bakarak, gel işareti yaptı. Aynı anda karısına dönerek,

"- Hanım sen ağırdan gidersin, biz oğlunla şöyle bir gezinelim." dedi.

Necdet, içini garip bir duygu kaplayarak babasının ardına düştü. 5 dakika sonra ötedeki büyük fındık bahçesindeydiler. Necdet'in babası oğlunun omzuna elini koyarak onunla birlikte bahçesinin içindeki çardağa girdi. baba oğul çardağın küçük banklarına oturarak bir an bakıştılar. Necdet ne olacağını merak eden gözlerle bakıyorduu babasına. Babası onu bu merakından kurtardı. Uzun bir "Eee" çekerek başladı konuşmaya,

- "Artık büyüdün sana anlatmanın zamanı geldi." Necdet'in ne olacağını merakla bekleyen yüz hali babasının bu sözleriyle "Neyi" dercesine anlamlı bir başka hal aldı.

-" Bak oğlum sende biliyorsun, her sene 5 Kasım günü bu iki köyün arasındaki mezarı ziyarete geliyoruz. bu mezar Necdet Pişmişler'in mezarıdır. Kimin mezarıymış?"

Oğlu sessizce "Necdet Pişmişler'in" diyebildi.

- "Şimdi bu Necdet Pişmişler ta İstanbul'dan duymuş ki, buralarda  zalimler, ekmeğimize, aşımıza el uzatanlar bitivermiş, o zaman hapisteymiş. Ama O 'duyulur da durmak olur mu' demiş ve hapisten kaçmış. Buralara kadar gelmiş o buraya geldiğinde sen daha doğmadıydın. yanlışım yoksa 80 yılının yazıydı. O tarihten 5 kasım 1981 e kadar buralarda kaldı. Buralarda kim köylüye zulüm, haksızlık yapıyorsa, bir bakmışsın Necdet arkadaşlarıyla birlikte tepesinde bitmiş... Bunların hepsini sonra analatacağım sana, iyi belleyesin.. Sonra işte o olmaz olasıca 5 Kasım günü jandarmalar onu ve arkadaşlarını ta şu ormanın ötesinde pusuya düşürüyor... Necdet hemen öne atılıyor, arkadaşları ormanda kaybolsun diye başlıyor çatışmaya, oyalıyor jandarmayı. İşte orada bir kaç saat kadar çatışıyor. Biz ertesi gün duyduk ki, Necdet'i vurmuşlar... İlkin kimse inanmadı, sonra dediler daha ölüsü orada. Gittik baktık jandarma karakoluna, öbür köyden de gelmişler cenazesini almaya... Jandarma vermeyecekti ya, biz oradan ayrılmayınca cenazeyi vermek zorunda kaldılar sonra öbür köydekiler almak istedi cenazeyi bizden. Necdet'i kendi köylerine gömeceklermiş biz de dedikki, biz de kendi köyümüze gömmek için aldık cenazeyi. Onlar dediler yok olmaz, Necdet bizim köyü çok severdi. Onu kendi köyümüze gömeceğiz... Böyle böyle bir kaç saat tartıştık... Baktık olmuyor, Necdet'i iki köyün arasında tam ortada bir yere gömmeye karar verdik. Necdet'i toprağa verdiğimiz günde sen dünyaya geldin... İşte oğlum her yıl 5 kasım'da mezarını ziyaret ettiğimiz Necdet bu Necdet'tir. "

Küçük Necdet'in şaşkınlığı daha da artmıştı. Sevinsin miydi, üzülsün müydü bilemiyordu. Babası onu bu içinden çıkamadığı durumdan kurtardı.

- "Neyse oğlum ilerde bu işleri daha iyi anlarsın, şimdi ağırdan eve yollanalım."

Beraber kalktılar. babası Necdet'in omuzunu çardağa girdiklerindeki gibi dostça tuttu yine ve öyle çıktılar.

Köye geri dönüyorlardı. Mezarlıktan yine geçeceğiz diye düşündü Necdet... Mezarlığa yaklaştıklarında, mezarın bıraktıklarından daha kalabalık olduğunu gördüler. Biraz daha yaklaştıklarında Necdet'in aklına geçen sene şehirden gelenler geldi. Kendi kendine "yine gelmişler" dedi.

Mezarın başına vardıklarında gelenlerin 25-30 kadar genç kız ve erkekten oluşan bir topluluk olduğunu anladılar. Aynı anda gençlerden birinin, "Sizleri Necdet Pişmişler şahsında tüm dünya devrim şehitleri için saygı duruşuna davet ediyorum " sesi kulaklarına kadar geldi. Sol ellerini havaya kaldıran grup küçük Necdet'e geçen seneden belleğinde kalan aynı görüntüyü hatırlattı.

Saygı duruşu aynı gencin, "anısını mücadelemizde yaşatacağız" sözleriyle sona erdi. Sonra, az önce insanları saygı duruşuna davet eden genç, konuşacağını belli eder tarzda hareketlendi ve kısa bir öksürükle konuşmaya başladı :

"Yoldaşlar,

Bugün Necdet Pişmişler yoldaşımızın onuncu ölüm yıl dönümü. On yıl önce bugün Devrimci Sol'un Karadeniz Kır Gerilla Birliği komutanı Necdet Pişmişler jandarmayla girdiği çatışmada şehit düşmüştür. Onun gerçekten de büyük direnişlerle dolu örnek yaşamı derslerle doludur. Saygı duruşundan hemen sonra 'anısını mücadelemizde yaşatacağız' demiştik. bu yüzden hepimizin onun yaşamını bilmeye onun zengin derslerle dolu örnek yaşamını kavramaya ihtiyacımız var. Ahmet arkadaş Necdet Pişmişler'in yaşamı ile ilgili bulabildiği bilgileri derlemiş, şimdi onu okuyacak."

Ahmet biraz heyecanlı bir ses tonuyla hemen elindeki metni okumaya başladı:

"1955 doğumlu olan Necdet yoldaşımız, Bursalı bir ailenin ilk çocuğudur. Devrimci düşüncelerle 70'li yılların başında Bursa'da tanışmıştır. Onun devrimci düşüncesinin olgunlaşmasıysa, üniversite yıllarına denk düşer. İTÜ İnşaat Mühendisliği bölümünü kazanan Necdet yoldaş okumak için geldiği İstanbul'da devrimci düşüncelerini olgunlaştırmakla kalmaz, o dönem ilerde Devrimci Sol'un ilk nüvelerini oluşturacak olan 'Cephe'liler' içinde yer alır.

Bu dönem kısa sürede öne çıkan yönetici özellikleriyle İstanbul DEV-GENÇ yöneticilerinden biri olur.

Necdet Pişmişler, hareketimiz Devrimci Sol'un DY tasfiyeciliğini mahkum ederek DY'den ayrılmasına kadar, İstanbul DEV-GENÇ'in önder konumundaki yöneticilerinden biri olur... O dönem gerek kaldığı Kadırga yurdunda gerek üniversitede kısaca gençliğin, halkın olduğu her yerde, Necdet yoldaş vardır.

77-78 ler bir yandan yoğun ideolojik tartışmaların yaşandığı marksizm adına her türden sapkın düşüncenin boy verdiği, genel olarak yoğun bir ideolojik atmosferin hakim olduğu bir ortamdır. Türkiye solunun yaşadığı kimi olusuzluklara rağmen, halk muhalefeti giderek yükselmektedir. Oligarşi devrim korkusunu çok sıcak bir şekilde hissetmeye başlamaktadır. Oligarşi böylesi bir ortamda yükselen halk muhalefetini bastırmak için, sivil faşist çeteleri devreye sokarak, faşist saldırıları tırmandırır. Amaç halkı sindirerek pasifize etmektir. Oligarşinin bu faşist terörü karşısında anti faşist bir direniş bulur. işte Necdet yoldaş 70'lerin ortalarında yükselmeye başlayan ve 77-80 arası doruğuna çıkan bu anti faşist mücadelenin öne çıkan  militanlarındandır.

 Bir çekim merkezidir Necdet yoldaş gerek anti faşist mücadeledeki yol göstericiliği, gerek var olan birikimiyle, yaşam biçimiyle davranışlarıyla, ideolojik mücadelenin öğretmenidir... 78'in o yoğun atmosferinde onu boş görmek mümkün değildir. Eğer o öğrenci yurdundaysa bilinirki, mutlaka çevresine on onbeş kişiyi toplamış mücadele konusunda bir şeyler anlatıyordur. Yurdu, yatılacak, kalkılacak, otel gibi kullanılacak bir yer olarak görmemiştir. Eğer üniversitedeyse, ya seminer örgütlüyor ya da bahçe konuşması yapıyordur. Tüm bu yoğunluğa tek tek insanların sorunlarıyla da ilgilenmeyi de sığdırabilmiştir Necdet yoldaş. Ne olursa olsun insanların yaşadığı her tür sorun onun ilgilendiği, anlamaya çalıştığı, ertelemediği bir sorundur. Necdet yoldaş sırf bu özelliğiyle bile pek çok insanı kadrolaştırmıştır.

78 yılı faşist saldırıların giderek arttığı, deyim yerindeyse o dönem Gülhane Parkı'nın karşısında bulunan adli tıptan her gün bir ilerici devrimci insanın cenazesinin alındığı bir dönemdir. Geniş halk kitlelerinde özellikle de öğrenci gençlik içersinde adalet, hesap soma isteğinin alabildiğine kabardığı bir ortam yaşanmaktadır. Gençlik kitlesinin yaşadığı bu durumu ilk kez dile getirenlerden birisi de Necdet yoldaştır. Bir ilerici-devrimcinin daha cenazesinin adli tıptan alınması için toplu olarak adli tıba gidilir. Necdet yoldaş burada adeta bir öfke seline dönüşen kalabalığa seslenir ve anlamlı bir konuşma yapar. Verdiği mesaj çok nettir :

'Faşizm döktüğü kanda boğulacaktır. Hesabını soracağız, kanı yerde kalmayacak.'

Necdet yoldaş aynı zamanda iyi bir ajitatördür. Onu dinleyen sıradan birisinin bile tüylerini diken diken eden bir hitabet yeteneği vardır.

Necdet yoldaşın adli tıp önündeki konuşmasından sonra onun öne çıkan yanı gerektiğinde bir militan olmasını bilecek kadar mütevazı, kurmayca özeliklerdir. Anti faşist mücadelenin her kesitinde necdet yoldaşı görmek mümkündür. Özelikle onun soğuk kanlılığıyla çevresine güven veren özelliği onu, faşizme karşı mücadelenin önemli bir dayanağı haline getirir.

Elbette kolay değildir bu mücadele. Faşizme karşı dişe diş bir mücadeleye girişirken, faşizmi yanlış bir yaklaşımla değerlendiren anlayışlara karşı da mücadele etmek gerekir. Necdet bu ideolojik mücadelenin de öncülerindendir. Birikimi, ideolojik sağlamlığıyla her türden oportünist, reformist anlayışlar karşısında tükenmez bir enerjiyle mücadele eder. O bu ideolojik netliğini tasfiyeciliğe karşı da yönlendirir. devrimi yolundan saptırmaya çalışan, DY kendiliğindenciliği karşısında tavır alan, DY tasfiyeciliğine karşı ideolojik mücadele yürüten isimlerin başında Necdet gelir.

Hareketimiz Devrimci Sol'un 78'de DY'den ayrılığı sürecinde yapılan ve tarihsel öneme sahip olan, 40 ileri ve önder kadronun katıldığı toplantı da Necdet de vardır. Bu toplantıda DY'nin THKP-C görüşlerini nasıl ve hangi yöntemlerle tahrif ettiği, bu tahrifat karşısında verilen mücadele vb bir kez daha ortaya konarak, DY ayrılığı resmiyet kazanmıştır. Bu ayrılıkta Necdet Pişmişler'in tereddütsüz tavrı, THKP-C çizgisine olan bağlılığı, Devrimci Sol'un inşa edilmesinde yeni tuğlalar olmuştur.

Necdet Pişmişler Hareketimizin yeniden inşasında Bursa'yı örgütlemek için kolları sıvar bu kez. Kısa süre sonra memleketi olan Bursa'ya giderek, burada gerek DY kendiliğindenciliğini ve tasfiyeciliğini teşhir gerekse de Devrimci Sol'un, THKP-C'nin görüşlerini yaymak için yoğun bir faaliyet içersine girer. Necdet yoldaş bir yandan da Devrimci Sol'un inşasını örgütlemektedir. O, Bursa ve çevresinde öğrenci gençlikten, işçilere, mahalli alana kadar akla gelen gelmeyen tüm araçları kullanır.

Bu faaliyetleri içersinde hareketimizin bursa'daki çekirdek yapısının oluşmasıyla Necdet yoldaş sadece mahalli alanla ilgilenmeye başlar.

O dönem Bursa'da da gelişen halk muhalefetine paralel, sivil faşist saldırılar boy göstermektedir. Bizzat devlet eliyle örgütlenen ve harekete geçirilen sivil faşistler o dönem mücadelenin önündeki en büyük engeldir. Necdet yoldaş da mahallelerdeki faşist terörü ve işgali kırmakla işe başlar. Faşist işgal altındaki yerlerin düşürülmesinde Necdet yoldaş aktif rol oynar.

İşbitirici özellikleriyle, Kemerçeşme'den Gençosman'a faşist işgal altındaki mahallelerin kurtarılmasında, buralardaki faşist üslerin yerle bir edilmesinde, bizzat pratiğin içinde yer alır.... O'nun Hürriyet mahallesinden Mesken'e, Alacahırka'dan, Teleferik'e kadar pek çok mahallede devrimci otoriteyi sağlamada, hareketin örgütlenmesini ve giderek kökleşmesini sağlamada belirleyici rolü vardır.

Bu mücadele içersinde Necdet yoldaş ilk ve son tutsaklığını da yaşar. 80 Şubat'ında genel bir operasyonda tutsak düşer. 15 gün Bursa işkencehanelerinde kalır. Şube pratiği kendisine ve örgütümüze yakışan tarzdadır. Devrimci değerleri korur, onunla baş edemeyen işkenceciler, O'nu İstanbul'a gönderirler. Necdet yoldaş İstanbul'da da günlerce işkence altında kalır. İşkencecilere boyun eğmez. Yenemedikleri bu yürek karşısında O'nu tutuklatırlar. Hiçbir somut delil olmamasına rağmen polisin senaryolarıyla tutuklanır ve Sağmalcılar Hapishanesi'ne konur. Necdet yoldaşın bundan sonraki yaşamında, kısa süren bir tutsaklığı vardır. Yoldaşımız Sağmalcılar Hapishanesi'nde hareketimizin siyasi sorumluluğunu yapar. Hapishane yaşamı o dönemi yaşayan bir çok insana örnek olduğu gibi, bugün de yaşam biçimi ve davranışlarıyla örnektir... Hapishanede solla yürütülen ideolojik tartışmalarda öne çıkan bir yanı da olur. Deyim yerindeyse icazetli solu hapishaneden siler. Kararlı ve taviz vermez tavırlarıyla düşman dahil tüm hapishane kitlesi üzerinde büyük bir saygınlığı vardır.

Necdet yoldaşın mücadeleci kişiliği O'nu sıcak mücadeleye bir mıknatıs gibi çekmektedir. Hapishaneye geldiği gün düşündüğü özgürlük eylemi faaliyetlerine ilerleyen günlerde hız verir. Sonuçta 80 yazına doğru bizzat kendisinin örgütlediği özgürlük eylemiyle sıcak mücadeleye katılır. Bu özgürlük eyleminde diğer devrimci örgütlerden de samimi, ileri unsurların da çıkmasını sağlayarak, bir başka devrimci dayanışma örneği ve dersi verir.

Necdet yoldaş özgürlüğüne kavuştuktan sonra, düşman O'nun firar ettiğini 4 ay boyunca anlayamaz. Bu süre içersinde yoldaşımız hareketin kır gerilla faaliyetini örgütlemek için Karadeniz'e gönderilir. Kısa br süre sonra burada oluşturduğu gerilla birliğine komutanlık etmeye başlar. Bu dönem tüm olanaksızlıklara rağmen adeta yoktan var edendir. Faşist cuntanın halka ve devrimcilere karşı azgınca saldırdığı bir dönemde o tüm güçlüklere rağmen, savaşı sürdürmenin ve geliştirmenin mücadelesini verir.

O'nu 5 Kasım 1981'de şehit verdik. Necdet yoldaş düştüğü düşman pususunda birliğindeki savaşçıları kurtarmak için kendini feda etmiştir. Çatışma bölgesinden yoldaşlarını uzaklaştırmayı görev bilerek son mermisine kadar çatışmış ve kahpe kurşunlarla şehit olmuştur.

Necdet yoldaş onurlu yaşamı boyunca önder ve örnek olmasını bilmiştir. O'nun hepimiz açısından örnek alınması gereken yanlarından biri mütevazılığıdır. Mücadele dolu yaşamına rağmen O'nu yakından tanıyanlar bile bu zenginliğini ilk anda anlayamazlar. Çünkü Necdet yoldaş için bir işin kimin tarafından yapıldığı değil, niçin yapıldığı önemlidir. O'nun bu mütevazılığıyledır ki, çok zengin ve derin bilgi birikimine, ideolojik hazineye sahip olmasına rağmen,bunu kendini göstermek için kulanmamıştır. O bu birikimi sadece ve sadece mücadeleye akıtmıştır. Bu sayededir ki, yoldaşımız onlarca insanı yetiştirmiş ve kadrolaştırmıştır.

Necdet yoldaşın diğer bir özelliği soğukkanlılığıdır. En olmaz gibi görünen eylemlerde, solla yapılan tartışmaların sinir harbine döndüğü anlarda bu soğuk kanlılığıyla ve sinirlerine olan hakimiyetiyle doğru davranışları göstermiştir. O'nun bu soğuk kanlılığı özellikle eylem anlarında görenleri hayran bırakacak türderdir. Bursa'da bir faşistin cezalandırılması eyleminde gösterdiği tavır bu yanıyla örnektir. Cezalandırılacak olan faşist, yine faşistlerin olduğu bir kahvededir. Necdet onlarca insanın bulunduğu bu kahveye girer, sakin adımlarla cezaladırılacak olan faşistin oturduğu masaya yaklaşır ve silahını çıkartarak, 'burada bir faşist var. Devrimci Sol olarak bu faşisti cezalandırıyoruz.' diyerek infazı gerçekleştirir ve aynı sakin tavrıyla eylem yerinden uzaklaşır. Düşmana hiç beklemediği yerde ve hiç beklemediği bir zamanda yaptığı benzer eylemlerle hem bir eylemde nasl davranılması gerektiğini hem de eylem çizgimizi bize öğretendir.

Mücadelesiyle et ve tırnak gibi birbirine bağlı olan, pratiğinde, günlük yaşamıyla da örnek olandır Necdet. O giyimine kuşamına, hareketlerine. tavırarına özen gösteren bir yoldaşımızdı. Saçı sakalıyla traşsız olduğu hiç görülmemiştir. Bu düzenliliği kolaylıkla mücadelesine de yansıtmıştır Necdet yoldaş. O'nu tanıyanların ik edindiği izlenimlerden biri değişikliği ve yaptığı iş ne olursa olusn ertelememesidir. O'nun kendine güvenli bu yapısı çevresine de güven veren bir kaynaktır.

Necdet iyi bir ajitatördür aynı zamanda. Gerek İstanbul gençliğini örgütleme faaliyeterinde gerekse de Bursa ve çevresinde örgütlediği miting vb faaliyetlerde O'nun bu özelliğine tanık olunur.

Necdet'in bir özelliği de ailesinin mücadeleye katma konusunda gösterdiği çabadır. Bu konuda hiç bir zaman kolaycılığa düşmemiştir. Emek vermiş, sabırlı davranmıştır.

Necdet yoldaşın tüm güzelliklerine eklenen, yoku var eden yaratıcılığı, olmazı olur kılan inatçılığı ile tek başına bir örgüt gibi davranmasını bilendir. 'Ben varsam örgüt vardır.' anlayışınını ilk temsilcilerindendir.

O'nun yaşamı THKP-C'den Devrimci Sol'a geleneğimizin önemli halkalarını içerir. O'nun Sağmalcılar'dan özgürlüğüne kavuşması THKP-C'nin zindan duvarlarını devrimci irade ile parçalama anlayışının bir devamıdır.

Devrimci Sol kültürünün, 'her zaman her yerde göreve hazır olma; her alanda mücadele etme' anlayışını onun yaşamının her kesiminde görmek mümkündür. O'nun cuntadan sonra dağlarda kalışı da 'her koşulda direnme geleneğinin' gerilla mücadelesine yansımasıdır.

Ve Necdet yoldaş, düşmanla karşı karşıya kaldığında son mermisine kadar çatışarak, 'teslim olmama, çatışma' geleneğine eklenen güçlü bir halka olmuştur. O şehit düştüğünde Karadeniz'de yükselen ses, Kızıldere'deki, 'biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik' diyen sese karışır.

Necdet yoldaşın bize bıraktığı bu kavga dolu mirasını kıskançlıkla koruyacağız.

Anısını mücadalemizde yaşatacağız..."

Ahmet'in yaptığı konuşma uzun olmasına rağmen, Necdet Pişmişler'in dolu dolu yaşamı kendini dinletmesini bilmişti. Küçük Necdet de bazı şeyleri anlamasa da konuşma boyunca dikkatini vererek, Necdet Pişmişler'in yaşamını anlamaya çalışmıştı.

Küçük Necdet o günü ve ogün yaşadıklarını ömrü boyunca hiç unutmayacaktı, buna emindi... Babası ile birlikte gururlu bir şekilde eve dönerken tek düşündüğü şey gerçekten de büyüdüğü olmuştu. Bir de ilk kez orada duyduğu bir türküyü artık hiç unutmadı.

 

Kavganın alevlidir rüzgarı

Yayılır gider ılgıt ılgıt

Dağların başakların üzerinde

Buğday gibi bereketli

Akan su gibi aydınlık

Kim demiş ölüm var diye bize

Kardeş kardeş atan bu yürek bizim

BİZE ÖLÜM YOK

BİZE ÖLÜM YOK

 

***

 

Necdetin son girdiği çatışmaya ilişkin bir anlatım:

(Çatışmaya ilişkin bölgedeki anlatımlardan derlenmiştir.)

 

Ağır yaralıydı Nejdet. 15 gündür bu haliyle dolaşıyordu. 15 gün önce ekibiyle jandarmanın kuşatmasına girmişlerdi. Yaralı olarak çıkabilmişti kuşatmadan.

Bu ilk çatışması değildi. Daha önce de bir kuşatmadan çıkmayı başarmıştı. O günü hatırladı tekrar; 2 ay önceydi. Devrimci Yol'la birlikte oluşturdukları, yarı-gerilla ekibi günlerce Nevzat Karayün adlı bir faşisti ve çetesini aramıştı cezalandırmak için. Birçok yere pusu atıp beklemişler ama bir sonuç elde edememişlerdi.

Birkaç gün sonra faşist çetenin yayla taraflarında olduğu haberini alır almaz, ekip harekete geçmişti. Seçtikleri yol güvenlikli olmak zorundaydı. O nedenle mümkün olduğu kadar gündüzleri hareket etmemeye çalışıyorlar, tanımadıkları köylere uğramıyorlar, açık arazide yatıp kalkmıyorlardı.

Güzergahları hep ormanlık bölgelerdi. Bir gece tanıdıkları bir kadının evine gitmişlerdi. Bu evin çevresinde başka evler yoktu ve eve karanlıkta girmişlerdi. Kadın tüm ekibi doyurmuş, evde yatmalarını istemişti. Ancak evde kalmak tehlikeliydi. Kadın, faşistlerin çevredeki bir köyde görüldüğünü söylemişti onlara. Bu bilgi o güne kadar gelen birçok bilgiden daha gerçeğe yakın olanıydı. Kısa zamanda plan yapmışlardı. Faşistler hiçbir zaman bir köyde sürekli kalmamışlar, hareket halinde olmuşlardı. Bundan dolayı, faşistlerin köyden çıkabilecekleri tek yola pusu atıp bekleyeceklerdi. Eğer pusuya düşmezlerse, ondan sonra yeni planlarla hareket edeceklerdi.

Ekip, kadına teşekkür edip evden çıkmış ve pusu yönüne doğru yola çıkmıştı. Pusu atacakları yer, köy yolu üzerindeydi. Ancak etrafın tepelerle çevrili olması, bir yanında ise dere bulunmasından dolayı, herhangi bir pusuya karşı da elverişli değildi. çevrede olup bitenleri görmek mümkün değildi.

Birlik, gün ağarmadan pusu yerine ulaşmış ve mevzilenmişti. çevreden hiçbir şekilde görülmüyorlardı. Yolun alt tarafı dereye inen bir yamaçtı, dik değildi ve ağaçla, otla kaplıydı. Yolun üst kısmı ise dağa bakıyordu. Ekip yerini almış, bekleme başlamıştı. Tüm ekipte yorgunluk ve uykusuzluk baş göstermişti. Bunun nedeni günlerdin hareket halinde olmaları, yeteri kadar yiyeceklerinin olmaması ve uykusuz olmalarıydı. Yine de uyanık durmaya çalışıyorlardı.

Bir süre sonra yanlarına bir kadının yaklaştığını görmüşlerdi. Kaçıp saklanmaları mümkün değildi. Kadın mevzilendikleri otluk bölgeye kadar gelmişti. Ekipten birkaç kişiyi de görmüştü. Kadını yanlarına çağırmışlardı. Kadına korkmamasını, dinlenmek için burada oturduklarını, bir süre sonra gideceklerini, herhangi bir zarar vermeyeceklerini söylemişlerdi. Kadın onları tanımıştı. Devrimcilere. Güvendiğini, korkmadığını, isterlerse yiyecek getireceğini söylemişti. Kadına güvenmişler ve kabul etmişlerdi önerisini. Aslında bu bir hataydı.

Nejdet dereye inmek için bir ara ayrılmıştı ekipten. İşte bu anda bir araba sesi duymuştu. Bütün ekip toplanmıştı. Nöbetçilerden bir tanesi yüksekçe bir yere çıkıp "asker" diye bağırmıştı.

Ekip yola doğru hareketlendiğinde silah sesleri de gelmeye başlamıştı. Kuşatılmışlardı. Sadece yol ve yolun üstündeki tepe güvenlikliydi. Oraya ulaşıp ormanlık kısıma kendilerini attılar mı kurtulabilirlerdi belki de. Ancak geçmeleri gereken açık bir arazi vardı, bu arazi aşılmalıydı. Yoksa kapana gireceklerdi.

Yoğun ateş karşısında toplu geçmek tehlikeliydi araziyi. Tek tek geçmeye çalışıyorardı. Ancak dört bir yandan ateş ediyordu düşman. çatışarak ormanlık bölgeye yaklaşmaya başlamışlardı. Ama seri atışların altında birçoğu yaralanmıştı yoldaşlarının. 4 yoldaşı şehit düşmüştü. Yoldaşlarından 2'si sağ yakalanmasına rağmen işkenceyle katledilmişlerdi.

Bütün bu çatışma boyunca Nejdet dere kenarında diğerlerinden uzak bir yerde kalmıştı. çemberin tam göbeğindeydi. Çatışmayı duyar duymaz yola çıkmaya çalışmıştı ancak geç kaldığını fark ettiği için tekrar geri dönmüştü. Dere içerisinde bir müddet yol almıştı ama daha fazla ilerlemesi yakalanması veya öldürülmesi demekti. Bunun üzerine dere kenarında dik bir yamaçtaki kovuğa girmiş, ağaç dallarıyla üzerini örterek gizlenmeyi başarmıştı.

Askerler bütün dereyi didik didik aramalarına karşın bulamamışlardı Nejdet'i. Bir gece kaldıktan sonra oradan ayrılmıştı Nejdet.

Yoldaşları Nejdet'ten umudunu kestikleri anda, karşılarında görünce sevinç çığlıkları atmışlardı. Ama durumu ağırdı Nejdet'in, çok fazla kan kaybetmişti. Artık yürüyemiyordu. Oturduğu yere uzandı ve yüzündeki coşku dolu tebessümle ölümsüzleşti. 1974'te başladığı mücadele dolu yaşamı, Ordu Aybastı dağlarında şehitler halayına durmasıyla sonsuzluğa uzandı.

Onun bu çatışması ve direnişi, davaya bağlılığı o yıllarda köylüler tarafından efsaneleştirilerek dilden dile anlatıldı.

 

Geri