Nail ÇAVUŞ'u Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Özgür Vatan dergisinden bir yazı:

 Fidan düşürdü bu ateşi içime...

 

5 Kasım sabahı sayım sırasında haber verdi gardiyanlar. Daha önce zorla müdahale için hastaneye kaldırılan 13 direnişçi İstanbul'a Adli Tıp’a muayeneye götürülecek... Tam tersine her türlü muayene ve tedaviyi reddettiğimizi bildiren dilekçelerimize rağmen zorla bu yolculuk dayatılıyor. 170'li günlerdeki direnişçiler için bu yolculuğun kendisi bile tam bir işkence... Yola çıkılıyor iki ambulansta üçer direnişçi bir de ring arabasında diğerleri...

Tuvalet su ihtiyacı için yolda durmuyorlar. Pet şişelerde ihtiyaçlarını görüyor direnişçiler. Adli tıp önüne varıldığında 4 saatten fazla araçlarda bunalmışız ama yine bekletiliyoruz.. Doktor diye gözetimine verildiğimiz kişi tam bir işkenceci. Göz göze gelip çağırıyorum ki, tuvalet ihtiyacı için çıkarılalım, bir hastane odasına konulalım, orada bekleyelim. Hayır gelmiyor, ne istediğimizi sormuyor yüzünü çevirip kaçıyor özellikle...

Nihayet tek tek indirilip üst kata çıkarılıyoruz. Merdiven boşluğunda tahta oturaklara oturuyoruz. Tuvalete çıkıyoruz tek tek. Daha önce fırsat bulamayanlarımızla sarılıyoruz sımsıkı. Direniş ve zafer sözlerimizi fısıldıyoruz kulaklarımıza, bir daha... bir daha...

Adli Tıp Heyetini bizlere bu işkenceyi reva gördüklerinden dolayı ayrıca protesto ediyoruz. Muayene olmayı reddettiğimizi bakanlığın 399. madde ile ceza ertelemesi uygulamasının direnişimize karşı nasıl bir saldırı olduğunu anlatıyoruz ve çıkıyoruz. Hemen bütün direnişçiler benzer bir tavır ile kısa kesip dönüyorlar...

Dönüş yolu da aynı ağır işkenceydi. Bir tek, yoldaşlarla can cana sarılmanın coşkusu işkenceyi hafifletiyordu.

Bizler dönüş yolundayken katliam saldırısı gerçekleştiğinden haberimiz yoktu. Nail Çavuş'la birlikte bir an evvel hücremize dönüp kendimizi yoldaşımızın kollarına bırakmaktan başka bir isteğimiz yok...

Hücre kapısından girdik. Yoldaşımızı kucaklayacakken dışarıdan gelen slogan seslerine kulak kabarttık. "..... Yoldaş Ölümsüzdür." Şehitlerimiz vardı. Kimlerdi, nereden? Yoldaşımız haberi verdi; Armutlu’ya saldırı... 19 Aralıktan farksız.. Şehitlerimiz var... Dört şehidimiz. Operasyon ve direniş sürüyor...

Sarılışımız her şehit haberinde yaptığımız geleneksel sarılışa dönüşüyor. Başımız sağolsun, direnişimiz ve zaferimiz kutlu olsun..." Bu kez bir başka kıvılcım daha yanıyor gözlerimizde... Evet bir müjdeli selama tetik duruyor yüreklerimiz... Zindan duvarları arasında kaç direnişçinin yüreği nasıl yangın yeri şimdi... Bütün yorgunluğumuzu unutup pencerelere yapışıyor, nefesimiz yettiğince haykırıyoruz sloganları... Ve gecenin ilerleyen saatlerine dek kulaklarımız slogan seslerinde, öylesine, yine tetikte uzanıyoruz yataklara...

Nail Çavuş’un durumu giderek daha da ağırlaşmış kendi başına yürüyemez haldeydi. Adli Tıp yolculuğu için iradesini zorlayarak gitti, ama şimdi iyice yorulmuş yıpranmıştı. Buna rağmen saldırı haberiyle daha da canlanmıştı. Bekliyorduk. Beklenen müjdeli selam...

Uzanmıştı yatağına... Sağdan soldan gelen sevgi dolu selamları açıp açıp okuyor coşkuyla paylaşıyoruz. Birden açıyor yorganını doğruluyor. Önüne doğru çekiyor beyaz masayı. Bir kez daha okuyor kendi kendine. Neden sesli okumuyor? Paylaşmıyor bu kez? Hayır paylaşılmaz olur mu? Gözleri ışıl ışıl sağ eliyle masaya vurarak; "Müjde yoldaşlar müjde... Bu iş buraya kadar" Anlamıştım. Yüreğimizin tetiğe kesildiği o müjdeli selam.

Yalımlarla yıkanmanın, İbrahimimizle buluşmanın, düşmana zindandan bir cevap daha vermenin müthiş heyecanı coşkusu... Yoldaşımız da anladı...

Evet sazcı’ ortak; şöyle bir dolanalım benim havalardan..."

O'nun havaları... Deyişler... Yürek dağlayan, coşturan ezgiler.

Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün / Dünya kadar malın olsa ne fayda..."

Böyle bir mütevazılığı yüklenmiş yüreği şimdi yine aynı mütevazilikle türküler dinliyor. Yoo sadece dinlemiyor. Her ezgiye aklında kaldığı kadarıyla katılıyor. Öyle sakin öyle huzurlu...

"Pir Sultan Abdalım, dağlar aşalım

Aşıp yüce dağı engin düşelim

Çok nimetin yedik helalleşelim

geçti dost kervanı eyleme beni, eylemen beni"

Aylarca bu hasretle yanıp tutuşmuş yüreği şimdi öyle sevinçle ve huzurla söylüyor ki bu türküyü... Bir yanda yanık türkü, bir yanda canlarına son mesajlarını yazmaya başlamış... Aradan soruyor yoldaşımız "Ne içiyoruz?"

"Ne içelim? Kuş... kuşburnu olsun". Son zamanlarda daha çok severek içtiği kuşburnu çayı idi. Son içeceğini özenle hazırlayıp getirirken, Nail bir yandan sevdiklerine yazmayı sürdürüyordu.

 

"Canım anacığım canım babacığım,

Fidan düşürdü bu ateşi içime...

Açlık, yoksulluk, binbir çile bizlerin, halkımızın alınyazısı değil, değişecek.."

 

Evet Nail büyük bir huzur içinde bir yandan türkülere eşlik ediyor bir yandan kuşburnu çayını yudumluyor bir yandan da sevdiklerine abilerine ablasına yengesine yeğenlerine... Sonra can ortağı olduğu direnişçi yoldaşlarına, tüm yoldaşlarına son mesajlarını sakince yazıyordu...

 

Alevler içinde zafer

 

Ezgiler kesildi. Nail kalktı, her şeyi önceden tüm ayrıntılarıyla planladığı belliydi. Hiç acelesi yoktu. Hiçbir telaş yoktu. Üstünü başını yavaş yavaş giydi. Aşağı kata indi. "Hele şu dişlerimi de fırçalayayım sesim gür çıksın". Bu kadar sakindi işte. Dişlerini fırçaladı. Önceden planladığı gibi köşeyi hazırladı. Bu iş tek seferde bitmeliydi. Kesin sonuç alınmalı, beyaz önlüklü zebanilere fırsat verilmemeliydi... Hızlı olsun diye montunu çıkardı. Son kez sarıldı yoldaşlarına... "Haydi artık. Fidan bekliyor, İlker bekliyor, İbo bekliyor. Daha fazla bekletmeyelim..."

Cebinden aylarca zulasında sakladığı alın bandını çıkarıp alnına taktı.

"Hoşçakalın yoldaşlar, biz kazanacağız, zafer bizimdir" dedi ve çakmağı çaktı...

Alevler hızla yükselirken iki eliyle zafer işareti yapıp "Biz kazanacağız" diye haykırmayı sürdürüyordu...

6 Kasım 2001 günü saat 13.00'te Nail Çavuş'un adıyla çınlıyordu Tekirdağ zindanları. "Nail çavuş onurumuzdur", "Yaşasın Feda eylemimiz..."

Çok sürmedi... Söylediği gibi beyaz önlüklü zebanilere fırsat vermedi. 7 Kasım öğleden sonrası son selamını gönderdi. Tekirdağ feda kuşağının kahramanlarından birini daha sonsuzluğa uğurladı. "Nail Çavuş Ölümsüzdür"...

 

* Onu hastaneye götüren ringteki askerlerin anlatımını dinlediğimizde hiç şaşırmadık, gururla dolduk. Nailimiz sürekli konuşuyor ve slogan atıyormuş. "Biz kazanacağız, yolu yok... Kazanacağız..."

 

(Yukarıdaki anlatım Özgür Vatan dergisinin 18 Şubat 2002 tarihli 11. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Yoldaşlarının ortak anlatımı:

YOLDAŞLARININ KOCA ÇINARI... NAİL ÇAVUŞ

 

Direniş başladığında, direnişçiler ısrarla bu sorunun sadece devrimci tutsakların sorunu olmadığını anlattılar. Saldırı bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesini, temel hak ve özgürlükleri, sömürü ve zulme karşı direnme hakkını hedef alıyordu. Bu nedenle saldırının hedefi devrimci tutsaklar üzerinden herkesti, emekçilerdi, halktı. Böylesine bir direniş yalnızca devrimci yönetici kadrolarla sınırlandırılamazdı. Ne pahasına olursa olsun sömürü ve zulme karşı mücadelenin haklılığı ve meşruluğu savunulmalı, korunmalı zulme asla teslim olunmamalıydı. Böyle bir saldırı karşısında direnişin cephesi geniş tutulmalı onurlu, namuslu olan, halkını ve vatanını seven herkese direnişin kapıları açılmalıydı.

Kadro, yönetici, örgüt üyesi olmayan Şenaylar, Gülsümanlar, Hülyalar direnişin içinde böyle yer aldılar. Böyle kahramanlaştılar. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük hapishaneler direnişinin, direniş içinde yazılan destanın bir parçası oldular.

Ve elbette ki böylesi bir direnişte, kadroları, yöneticileri koruma! mantığı ile de hareket edilemezdi. Her zamanki gibi en iyiler, en deneyimliler en önde olmalı, en ön safta çarpışmalıydılar.

Nail Çavuş direniş içinde yer alan örgütlü devrimcilerden biriydi. Devrimci mücadelenin içinde yılların insanıydı. Kadroydu, yöneticiydi, komutandı. Yine örgütleyen, öğreten, yol gösteren, pratiğiyle örnek olandı.

...

Nail Çavuş Kürt-Alevidir. Yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Kara kaşlı kara gözlü, esmerdir.

Köylerdeki açlık, yoksulluk, "iş-aş" umuduyla binlerce aile gibi Nail'in ailesini de göçe zorladı. Ancak göç edip geldikleri İstanbul'da da açlık, yoksulluk Nail'lerin yakasını bırakmadı. Bu nedenle Nail çocuk denecek yaşta çalışmak zorunda kaldı. Bir yandan okuluna devam ederken, öte yandan her okul çıkışında Karaköy'de, Tophane'de, Galata Köprüsü'nde su sattı. Seyyar satıcılık yaptı. Bayramlarda mezarlıklara giderek, yakınlarının mezarlarını ziyarete gelenlere yardımcı olarak para kazanmaya, ailesinin geçimine yardımcı olmaya çalıştı.

Çocukluğundan beri sokaklarda çalışmasına rağmen, sigara, bali, uyuşturucu vb. gibi hiçbir kötü alışkanlık, hiçbir kötü davranış edinmedi. Aksine sokaklar Nail Çavuş için bir okul oldu. Hayatı, insanları tanıdı. Gördüğü olumsuzluklardan, yanlışlardan ince zekâsı, geniş kavrama yeteneği ile olması gerekenleri, doğruları çıkardı.

Sokaklar Nail'e her yaştan, her cinsten insanla çok rahatlıkla ilişki kurup geliştirebilme özelliği kazandırdı. Çalışmak, sorumluluk duygusunu geliştirerek, emekçileştirip mütevazileştirerek onun kişiliğinin şekillenmesine damgasını vurdu.

Gücü yettiğince ailesine ve sevdiklerine karşı sorumluluklarını yerine getirmeye, kendinden önce başkalarını, sevdiklerini düşünmeye çalıştı. Yaşam onu oldukça küçük yaşlarda olgunlaştırdı. Nerede ne zaman, kime karşı nasıl konuşacağını, nasıl oturup kalkacağını, kendisini ve karşısındakini bilen, değer veren bir insan haline getirdi. Bu yanlarıyla girdiği her ortamda sevilen, yokluğunda da özlemle aranan bir insan oldu.

70'li yılların politik ortamında yetişen Nail Çavuş'un mücadeleden, devrimcilerden etkilenmemesi, onlara ilgi duymaması mümkün değildi. Bu ilgisi Hasköy Lisesi'nin orta bölümünde okurken sempatiye dönüştü.

Çalışmak, ailesinin geçimine yardımcı olmak zorunda olması Nail'i okulundan, derslerinden alıkoymadı. Okulunda, derslerinde de başarılı bir öğrenci oldu. Liseden sonra girdiği üniversite sınavlarını kazanarak Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'na kaydını yaptırdı. Üniversite yıllarında yavaş yavaş öğrenci gençliğin mücadelesi içerisinde yer almaya başladı.

O yıllar, 12 Eylül askeri cuntasının emekçiler üzerine serptiği ölü toprağının yavaş yavaş atılmaya, ekonomik-demokratik haklar için mücadelenin yeniden gelişmeye başladığı yıllardı.

Nail, öğrenci gençliğin 87'deki tarihsel Nisan eylemlerinden başlayarak bu süreçte tüm kitlesel mücadeleleriin içinde, örgütleyen, yön verenlerden biri olarak yer aldı.

 Düzen içinde kendini kurtarma şansı da vardı. Ama o kendini kurtarmak derdinde değildi. Yüzü devrimcilere mücadeleye dönüktü. Bu nedenle okulunu bitirdikten sonra, 1987 yılından itibaren Yeni Çözüm dergisinde çalışmaya başladı.

Nail devrimci mücadelede aktifleştikçe gözaltılar, tutuklamalar da birbirini kovalamaya başladı. 12 Eylül faşist cuntasından sonra, alanlarda kutlanan, ilk kitlesel 89 1 Mayıs'ında alanlara çıkan 5 bin kişiden biriydi. O 1 Mayıs'ta gözaltına alınanlar, "Taş Değil, Yürekti Ellerimizdeki" diyenler arasında Nail Çavuş da vardı.

1 Mayıs'a katılması nedeniyle Bayrampaşa hapishanesinde 3 ay tutsak kalan Nail, tutsaklığının ardından mücadeleye kaldığı yerden devam etti. Yeni Çözüm dergisinin kapatılmasının ardından, Ankara’ya giderek, onun yerine çıkmaya başlayan 15 günlük Mücadele dergisinin Ankara bürosunda çalışmaya başladı.

Bu dönem, polisin devrimci sosyalist basını susturabilmek için yoğun çaba sarf ettiği, sık sık bürolara, dergi çalışanlarının evlerine baskınlar düzenlediği bir dönemdir. Polis, dergi çalışanlarını yıldırmak amacıyla sık sık gözaltına almakta, 15 gün gözaltında tutarak, işkencelerden geçirerek, hiç nedensiz tutuklayarak aylarca hapishanelerde yatırmaktadır.

Baskınlardan, işkence ve gözaltılardan, tutsaklıklardan Nail Çavuş da payına düşeni fazlasıyla alır. Hiçbiri Nail Çavuş'u yolundan alıkoyamaz. Bilgi ve birikimini, emeğini olanca mütevazılığıyle mücadeleye sunmaya devam eder. Halkın, emekçilerin devrimci sosyalist sesi, gözü, kulağı olma görevini sürdürür.

Yine bir gözaltı sonucu tutuklanarak Ulucanlar Hapishanesi'ne konulur. Burada yaşanan bir özgürlük eylemi nedeniyle diğer tutsaklarla birlikte Çankırı Hapishanesi'ne sürgün edilir. Bu günlerde düşmanın, gündeminde tabutluklar vardır. Ve ilk tabutluk Eskişehir'de açılır. Çok geçmeden diğer hapishanelerden Eskişehir tabutluğuna sevk başlar. Tutsaklar tabutluk politikasının direnişle, açlık greviyle karşılar. Eskişehir tabutluğuna sevk edilenler arasında Nail de vardır...

22 gün süren açlık grevi direnişi, Eskişehir tabutluğunu kapattırır. Nail Çavuş, Eskişehir tabutluğunu kapattıran direnişin direnişçilerinden biridir. Hani yaygın olarak kullanılan bir resim vardır: Kapının altındaki mazgaldan zafer işareti yapan bir eldir; o resim direnişin simgesi olmuştu... Zafer işareti yapan o elin sahibi Nail'dir.

Yargılandığı davadan ceza almadan tahliye olan Nail Çavuş yine görevlerinin, sorumluluklarının başındadır. Bir süre Sivas’ta Mücadele dergisi bürosunda çalışır. Ardından kır çalışması yapmak üzere hareket tarafından kendi memleketinin kırsalına gönderilir. Bu çalışmalarını sürdürürken hareket içinde darbecilik olayı yaşanır. Farklı görevler için geri çağrılır. Hem ihtiyaçlardan, hem Nail'in demokratik alanda fazla çalışmasının koşullarının kalmamasından dolayı yer altına çekilir.

Akdeniz Bölgesi'ne gönderilen Nail, Bölge Komitesi'nde görev alır. Komitenin siyasi sorumlusu Ali Tarık Koçoğlu'nun şehit düşmesinin ardından komitenin siyasi sorumluluğunu üslenir.

Bu dönemde Nail Çavuş'un sorumluluğunda çalışan bir yoldaşı, Nail'le ilgili anılarını, şu şekilde anlatıyordu:

"14 yıl önce tanıştım abimle. Randevuya gelmişti. Parola filan hak getire... Öyle bir sarılışı vardı ki, 40 yıllık dostmuşuz gibi...

Bu yıllar her yerde olduğu gibi Atılımın etkisiyle kitlemizin canlandığı, potansiyelimizin genişlediği yıllardı.

Akdeniz Bölgesi'nde bağları çok zayıf veya hiç olmayan birçok sempatizan çevresi, eski örgütlü, bağları kopmuş ilişkiler, gençlik içinde yeni hareketlenmeler vardı. Tüm bunları çekip çevirmek, örgütlü bir güce dönüştürmek gerekiyordu. Ayrıca kır gerillasını yaratma hedefi vardı. Nail abi böyle bir ortamda geldi Akdeniz'e.

Bölgede kaldığı yıllar içerisinde sayısız ilişki ve çevreyi örgütlemiş, yeni olanaklar yaratmıştır.

O ve Tarık abi "Atılım Ruhu" dediğimiz şeyi taşımıştı bölgemize, dejenerasyona, kendiliğindenciliğe, eski kültüre karşı mücadele ruhu vardı onlarda.

Nail abi bilgisi birikimi, tavır davranışları, yöneticiliği, ilişkileri sürdürüş, olaylara yaklaşım ve ele alış biçimiyle kafamızdaki Devrimci Sol'cuydu.

Darbecilik döneminde darbecilere karşı acımasızdı. Tek tek ilişkilerde ortaya çıkanların üstüne gidilirdi hızla. Her zaman "İlkeler olmazsa, biz de olmayız" derdi.

Sık sık,"Siyasetimiz belli mi, belli..." der, "O zaman ne duruyoruz" demeye getirirdi.

En küçük sorunumuzu dert edinir, uğraşır, mutlaka yardım ederdi. Bir bakarsın elinde bir ayakkabı, cebinde bir ilaç... İhtiyacı olanlara sessiz sedasız ayarlamıştır mutlaka.

Daha yakıcı ve sürekli çalışmamız 93 yılının başında başladı. Adana'da, Mersin'de ve Hatay'da milisler örgütleniyordu. Bu süreçte kimi özelliklerini daha yakından tanıdım. Her şeyden önce kesinkes diyebilirim ki tedirginlik, kaygı, stres hiç yoktu...

Sima olarak tanınan biriydi, ama buna rağmen yeraltı koşullarında oldukça rahat, kendine güvenli ve sakindi. Bu yanlarıyla beraberinde olduğu kişileri de hemen rahatlatır, güven verirdi.

Hareketleri alabildiğine doğal ve içtendi. 5 dakika içerisinde hiç tanımadığı biriyle dost olur, adam ona dertlerini saymaya başlardı.

Bizim her alanda eğitmenimizdi. Sevinince de, kızınca da hiç saklamaya gerek duymazdı. İçi dışı birdi. En küçük başarımızda iltifat eder, yüreklendirirdi. Ufak tefek hatalarda uyarırdı. Uyarıları da, kızmaları da asla üsten olmazdı. Öyle bir noktaya gelir ki, hata yaptığımız için üzüldüğümüz kadar, onu üzdüğümüz için de üzülürdük.

Denetleyiciydi. Hata ve kuralsızlıkların üstünden atlamaz, affetmezdi.

Sevecendi; Sadece yoldaş olarak değil, nasıl diyeyim? Babamız gibiydi..."

Akdeniz Bölgesi Siyasi Sorumlusu olarak görevini sürdürürken tutsak düştü. "95 yılında, davasının sonuçlanması üzerine Çanakkale Hapishanesi’ne sevk edildi.

Hapislik süreci, Nail Çavuş'un kendini yeniden yaratma süreci olur. Eksikliklerini aştığı, hata ve zaaflarına karşı mücadele ettiği bir dönemdir bu dönem. Her zaman koğuşun en çalışkanı olmuş; bulaşıktan, çamaşıra, araştırma inceleme çalışmalarından, anma kutlama programlarının hazırlanmasına kadar en önde koşturan olmuştur.

Olgunluğu, çalışkanlığı, mütevazılığı, neşesi ve paylaşımcılığı ile tüm çalışmaların ve sohbetlerin vazgeçilmez, aranan insanıdır. Her işte herkesin yardımına koşmuş hiçbir konuda kendini dayatmamıştır. Yaptığı, ürettiği, düşündüğü her şeyi hiç beklemeden örgütüne sunmayı ilke edinmiştir. Aldığı işlerdeki titizliği, görev bilinci ile yeni yoldaşlarına örnek olmuş, yol göstermiştir. Onu her an bir kitaptan harıl harıl notlar alırken, hem sohbet edip hem on parmak daktilo yazarken, ama mutlaka bir iş yaparken görmek mümkündür.

96 Ölüm Orucunda olduğu gibi 20 Ekim 2000'de başlayan ölüm orucu direnişinin de tereddütsüz gönüllülerindendi. Nail Çavuş tam bir örgüt insanı sorumluluğu ile hareket etmiş, direniş günlerinde öne çıkmıştır.

19-22 Aralık günlerinde üç gün süren direniş boyunca, tavır ve davranışları, konuşmaları, kurşun ve bombalara karşı attığı sloganlarla yoldaşlarına moral ve coşku verir.

Nail bu zorlu direniş günlerinde tüm ruhu ve bedeniyle direnişe kilitlenmiş, üzerine düşeni yerine getirmektedir. Ama onun aklında olan daha başka bir şey vardır: Ölüm Orucu Savaşçısı olmak...

19-22 Aralık katliamının ardından götürüldüğü Edirne F Tipi Hapishanesi’nden Tekirdağ F Tipi Hapishanesi'ne 2-3 Mart (2001) günlerinde sürgün edilir. "Peşinden çok koştum" dediği kızıl banda, 11 Mayıs 2001 tarihinde Tekirdağ F Tipi'nde kavuşur.

4. Ekiplerde yer alan Nail, kararlılığını "Biz alın bandını apolet, ölümü oyun zannedenlerden değiliz" sözleriyle ifade eder. Bu, aynı zamanda o süreçte arka arkaya yaşanan ihanetlere verilen güzel bir cevaptır. Nail ölüm orucu savaşçısı olduktan sonra da geri çekilmez. Çalışmalarını aynı şekilde sürdürür. Verilen hiçbir işi geri çevirmez. Büyük bir enerji ile F tipinde örgütlülüğün yeniden yaratılması, yeni-genç insanların eğitilmesi çalışmalarına katılır.

Açlığın koynunda, ölümün kapısında, tecrit ve işkence altındadır; ama Nail yine aynı Nail'dir: Çalışkan, emekçi, sakin, sabırlı, neşeli, hoş sohbet, sıcak...

Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin direktifleri doğrultusunda 19-22 Aralık katliamını gerçekleştiren, devrimcileri F Tipi tabutluklara kapatan Ecevit Hükümeti bunlarla yetinmemiş, yeni saldırılarını ve katliam hazırlıklarını sürdürmüştür.

Bu nedenle ölüm orucu savaşçıları sadece tecrite karşı direniş sorumluluğunu değil, aynı zamanda yeni katliamları engelleme sorumluluğunu da üzerlerine almış, ölüm orucu savaşçılığı ile feda savaşçılığı görevini birlikte yüklenmişlerdir.

Açlığın, ölüm yolculuğunun 180. gününde, 5 Kasım’da gerçekleştirilen Armutlu katliamının ardından 6 Kasım'da bedenini tutuşturarak, yeni katliamları önlemek amacıyla kendini feda edenlerden biri de Nail Çavuş'tur.

Feda haberini aldığında coşkusunu kucaklayarak yoldaşlarıyla paylaşan Nail, az sonra ölüme gidecek, onca acıya katlanacak olan kendisi değilmiş gibi yapar hazırlıklarını.

Daha önceden hazırladığı kartlara hızla, ama acelesiz ve telaşsız bir şekilde gelen mektuplara cevaplarını yazar. Yoldaşlarına mesajlarını, son sözlerini yazarken sohbet etmekten, espri yapmaktan geri durmaz.

"Çalsana şöyle benim ezgilerden" diyerek, kahvesini, sigarasını içerken yoldaşının sözünden ve sazından türküler dinler. "Haydi Yoldaşlar görüşürüz (...) Fidan'a, İlker'e, İbo'ya... gitme vakti" diyerek yazar son satırlarını.

"Sevgili Büyük Ailem

Böyle onurlu bir göreve erişmek büyük bahtiyarlık.

Bu ailenin her halükarda bir evladı olmaktı çabam. Tanıştım. Sevdim. Kaynaştım ve bugünlere getirildim.

Partim, dayım, size can kurban.

Şehitlerimiz, ne çoğunuzu tanıdım. Birlikte ne çok güzellikler paylaştık.

11 Mayıs'ta onurlandırıldım. Alnımdaki yıldız, namusumdur; zafere taşınacak.

Zaferi kazanacağız. Hem de zaferlerin en büyüğünü

En derin bağlılığımla..."

diyen Nail son hazırlıklarını tamamlar.

Ve çakılır çakmak, iki kolu havada, alevler ortasında, zafer işareti yapar parmakları; Alevler göğsünü aşar. Sakallarına ulaşır; gülerek, coşku içinde türkü söyler gibi, "Yoldaşlarımı seviyorum. Ailemizi seviyorum. Biz kazanacağız!" olur son sözleri.

Ve Nail'in babası, Ahmet Çavuş şu dizelerle seslenir oğlunun ardından;

 

Vardım oğlumun yanına

camlar kapalı,

Kokusu sinmedi canıma

Karayazı yazılmış alnıma

Bir hücrede üç arkadaş

Üstü beton altı taş

Anneler bağrına bassın taş

Halk uğruna koydular baş

Alagöz, kara kaş...

Ölenler hep yolda

Hapishanenin yolu uzun

Tükendi dermanım tutmayan dizim

Oğlum şehit oldu

bu güzün...

 

Geri