Mustafa
Kemal İNAN'ı Yakınları, Yoldaşları
Anlatıyor:
Birlikte yetiştikleri bir yoldaşı
anlatıyor:
“'usta
sağlam olmayan temeli yıkar, yenisini yapar.' derdi”
Mustafa'mız canımız, yoldaşımız. Hasan'ı anlatırken
seni ondan ayıramadım. Sizleri anlatıyorum geleceğin yeni Mustafalar'ına,
Hasanlar'ına ve nicelerine.
Yoldaşım seni hep Hasan'la birlikte tanıdım. Aynı
okuldaydık. Çok canlı, konuşkan, esprili bir insandın. Aslında suskun bir görünümün
vardı ama seninle konuşan vazgeçiyordu bu düşüncelerinden. Yaramaz,
öğretmenlerin sözlerini dinlemeyen, arkadaşların tarafından sevilen biri olarak
tanımıştım seni.
Okul servisi bozulmuştu. 3-4 saat yaya olarak
yürümek zorunda kalmıştık. Uzunca bir sohbetimiz olmuştu. Hava çok sıcaktı. Dinlene
dinlene devam ediyorduk yolumuza. O gün devrimci
olmak için kendini geliştireceğinden bahsetmiştin. Çalışmalarınızın nasıl
geçtiğini, sana neler kazandırdığını anlatmıştın coşkunla. Köylüler seni çok
seviyorlardı. "Sana niye bu kadar bağlanmışlar" diye takılmıştım.
Saygılı davranışlarınla utanarak "ne yapalım beni sevmeyip de kimi
sevsinler" deyip gülmeye başlamıştın. Doğruydu seni sevdikleri. Çünkü
onların yaşamıyla bütünleşmiştin. Hasan'la birlikte hep onların yanındaydın.
Cenazelerde ya da düğünlerde sizin yeriniz hemen belli olurdu. Acılarına ve
sevinçlerine ortak olurdunuz. Bacağında sürekli olan bir ağrı vardı. Ama
ağrılarını dinlemez "eğer hastalıklarımızı dinlersek, kafamızda hastalanır"
diyordun. Aile durumunuz iyi değildi. Hem ekonomik hem de moral anlamında büyük
bir azimle yardımcı olmaya çalışır, ortak olurdun sorunlarına. Fakat baban
hastalıktan kurtulamadı, ayrıldı aramızdan, değerli babamız.
Yetenekli bir insandın. Özellikle okuldaki
programlarda her yıl yer alırdın. Seni her yıl folklorda görürdük. Düğünlerde
de kırmızı mendil sana verilirdi. Halaylarımızın başına geçer başlardın halk
türkülerine, şalvarını ve yeleğini de giymeyi unutmazdın.
Sizleri, anlatmak çok zor yoldaşım. Eminim hak
veriyorsundur bana. Elim titriyor, sığdıramıyorum sizi yazılara. Eksik anlatırım
diye korkuyorum. Hatırlıyorsan biz hep bir aradayken, Hasan hep şöyle derdi "Belki bencil düşünüyorsunuz
diyeceksiniz ama yoldaşlar hepinizden önce şehit düşmek istiyorum, sizin ölüm haberinizi
almak çok zor" derdi. Evet, yoldaşım çok zor anlatmak şehitlerimizi.
Atılmıştın Hasan'ın önüne "birlikte söz vermiştik" diye. Ayrılmaz iki
parçaydınız. Birlikte göğüslediniz ölümü.
Kavgamızın ustasıydınız. Bizlere mücadeleyi anlatır,
saatlerce emek harcardınız. İkinizin de hareketle tanışmadan önceki yaşamınız
çok farklı değildi. Bazen geçmişinizi sorgular "tek düşüncemiz paraydı"
derdiniz. "usta sağlam olmayan temeli yıkar, yenisini yapar." derdiniz
arkasından. Çok bağlanmıştınız hareketinize, yoldaşlarınıza. Bu inançtı sizleri
bu kadar erken geliştiren, devrimci kişiliği kazandıran. Artık herkes sizi devrimci
kişi liginizle tanıyordu.
Sizlere "yaramazlar" diyenler ise şimdi
utanıyor, saygıyla anlatıyorlar sizi.
Birkaç ay sizleri göremez olmuştuk. Birgün Hasan ve şimdi tutsak olan bir yoldaşımızla bizi
ziyarete geldiniz. O gün apayrı bir yüz ifadeniz, sohbetiniz olmuştu. Sanki bir
daha görüşemeyecekmişiz gibi bir hava vardı. Uzunca, paylaştığımız süreci
konuştuk epeyce. Değerli paylaşımlarımız oldu. Fakat en güzel paylaşımların
kavganın sıcak ortamında olacağını anlatıyordunuz. Henüz daha o süreçte birçok
şeyi onaylamıyorduk. Aslında korkularımızdandı bütün bunlar. Ama siz ise
bizimle ilgilenmeyi elden bırakmamış, ayağa kalkmamızı sağladınız. Bizlere Grup
Yorum'un "Gelki şafaklar tutuşsun" kasetini
hediye etmiştiniz. Gitmeniz gerektiğini söyleyerek kalktınız ve sıkıca sarıldınız.
Evden ayrılırken, değerler, güzellikler bıraktınız arkanızda. Büyük bir boşluk
hissettik sizleri görmeyince.
Birgün ben bir arkadaşımla
görüşecektim. Görüşeceğim yerde seninle karşılaştım. Tanıdığım Mustafa,
arkadaşlarını görünce yerinde duramayan, onu soran ve yüzündeki sıcak
gülüşüyle, sıcak esprileriyle karşılayan bir insandı. Sana doğru yaklaştım,
önce tanımadı mı diye endişelendim. Sen ise büyük bir ciddiyetle bekliyor, hiç
oralı bile olmuyordun. Bize son geldiğinizdeki imalı imalı
sohbetlerinizi hatırladım. Anlamıştım ki sen artık sokaklara taşımıştın sevdanı.
Ne kadar çok sarılmak istemiştim oysaki. Sıktım kendimi, bağrıma bastım
sevdanı. Konuşmasam da görmüştüm ya seni. Çok sevinmiştim seni gördüğüme. Çok
kısa bir süre sonra MİT ajanı halk düşmanı Kemal Kaplan'ın cezalandırıldığını
duyduk. Sanki bayram günüydü, Kürecik halkı için. Bilirsiniz ya yoldaşlar,
bizim orda cenaze olunca düğünlerde davul çalınmaz. Ama o gün güçlü çıkıyordu
davulun sesi. Halaylar sarsıyordu her yanı. O günkü geline "şanslı
gelinmiş, ayağı uğurlu geldi" demişti köylüler. "Öküz Kemal yolun
ortasını kaplamış, emeğimizdi onu böyle şişiren." Halkın adaleti
konuşuluyordu okullarda, kahvelerde, mahallelerde...
17 Mart sabahı yollarda hüzün, yollarda öfke, çığlık
olmuş anaların sesi. Hançerli deresinde yuvasından vurulmuş beş kartalımız.
Herkes dışarıda, kapı önünde birikmiş. Öfkeyle katilleri lanetliyorlar. Ağıtlar
arasında görmüşler sürüklenen cesetleri. Helikopterle kayalıklara çarpan
bedenleri de görmüşler. Bir kez daha tanıyorlar katilleri. Bir kez daha tanık
oluyorlar vahşete. Korkudan saldırmışlar cesetlerinize. Tanık oluyorlar
Beş'lerin tarihe geçecek direnişlerine. Adınıza Beş'ler dediler. Ve adınız
verildi yeni doğan çocuklara. Biliriz yoldaşlar, biliriz çocukların hepsi
sevilir ama sizin adınızı taşıyanlar bir başka seviliyor.
Toprak bereketli. Sürerken çifti sen de demiştin
bereketli olduğunu. Dağılmadı yuvanız. Geldiler yerinizi almaya. Hesabınızı
sormaya geldiler. Onurla adlarınızı alarak, kuşanarak silahlarınızı, geldiler
sıcak soframıza.