Mürsel GÖLELİ'yi Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Gerilla yoldaşları anlatıyor:

«Umudu yaşatmak ve büyütmek için başka türlü davranılamazlığın örneği vardı karşımızda»

 

Sabırlı, mütevazı, örgütçü ve ikna edici niteliği yaşamımızda sürekli hissedilmekteydi. Dersim İbrahim Erdoğan Kır Silahlı Birliklerimizin ilk emektarlarındandı. Köylüler onu, gerilla olarak tanımadan önce "Tüccar olarak tanımıştı. Yoldaşımız, çoğu yere öncelikle bu şekilde girerek, genel durumu anlamaya, altyapı çalışmalarını buna göre de belirlemeye çalışırdı.

Dersim'de kalıcılaşmış olan yoğun baskı, ambargo, gözaltı ve göç politikalarına karşı halkın ikna edilerek örgütlenmesi konusunda bizlere kalıcı değerler bıraktı. Ve ilk defa olarak bir bölgede mevcut baskıları, protesto etmek için köylüyü kaymakamlığa yürümeleri için örgütlemiş ve organize etmiştir. Bu çalışmayla, o güne kadar ki, köylü-gerilla-savaş arasındaki dar ilişki kırılmış, köylünün demokratik yollardan hakkını ve tepkisini dile getirebileceği bir kanalı açmaya çalışmıştır.

Gerek günlük yaşamın getirdiği sorunlar, gerekse de eksik ve zaafların yarattığı sorunların yaşamımızın bir parçası olduğunu söyler ve bunun için de mesafe almanın yolunun, sürekli tartışmaktan, eleştiri-özeleştiri mekanizmasının hakkını vermekten geçtiğini ısrarla vurgular ve uygulatmaya çalışırdı... Bazen müfrezelerimizde "Hiç sorun yaşanmadığı" kendisine söylendiğinde bu durumu kabul etmezdi. "Dağ gibi sorunlarımız var olduğu halde, öyleyse sizler iyi geçinmeye çalışıyorsunuz" der ve tek tek bütün savaşçılara sorardı, "neden eleştirmedin?" diye...

"İyi bir yönetici, herkesin yorulduğu, adım atma gücünü yitirdiği yerde bir adım daha atabilendir" der ve bunu kendinde somutlamaya da büyük özen gösterirdi. Ki gerçekten de onun yol yürümesi, malzeme taşıması, yaşam içerisindeki yaratıcılığı olağanüstü denilebilecek nitelikler taşımaktaydı.

Girdiği son çatışmadaki davranışları onu anlatmaya ve nasıl bir mirasa sahip olduğunu ve bunu nasıl bıraktığını anlamaya yeterli gelecektir. Düşmanın konaklama yerimize yöneldiği duyumunu alır almaz, hızlı bir şekilde tüm savaşçıların istihdamını yapmış, kendisi de müfrezemizin geri kalan savaşçılarıyla güvenli bir yere çekilmeye yönelmişti. Savunma tepesine gönderilen yoldaşlar daha tepeye çıkmadan düşmanın yoğun atışlarına maruz kalmıştı. Bir süre devam eden bu çatışmadan sonra, savunmadaki yoldaşlarımızın silahları susmuştu. Bu bir tek anlama geliyordu, "Şehit düşmüş olmalıydılar." Eğer böyleyse müfrezenin durumu daha da tehlikeli duruma giriyordu... Böyle düşünüyordu. Zira düşmanın, müfrezenin bulunduğu dereye yönelmesi çok daha fazla savaşçının kaybına neden olacaktı. Bunun için de düşmanı bulunduğu tepeden aşağıya indirmemek gerekiyordu. Düşman üstümüze çok güçlü şekilde gelmişti. 2000'in üzerinde itiyle, her türden silahıyla olabildiğince yükleniyorlardı.

Arif yoldaş yanına bir savaşçıya da alarak düşmanın karşısındaki tepeye doğru harekete geçti. Sloganlar eşliğinde iki yoldaş birbirlerini koruyarak tepeye çıkmaktaydılar. Bu yoldaşlarımızın başlatmış olduğu çatışma saatlerce sürdü. Arif yoldaş önce bacağından yara almış ve kaşkoluyla yarayı boğarak çatışmasını öyle sürdürmüştü. Keleşiyle son mermisine -pakette bulunan yedekteki mermileri de şarjöre basarak- çatışmış, mermisi bitince de silahını ve şarjörünü saklamaya çalışmıştı. Şarjörleri bulmuştuk ancak silahı da düşman bulmuştu. Daha sonra çatışmaya tabancasıyla devam ederek, onun da son mermisine kadar kullandıktan sonra şehit düşmüştü.

Onun bu davranışında öylesine mükemmel değer ve gelenekler yatmaktaydı ki, yabancı değildi bize bu davranış, özümüz, sözümüzdü çatışmada yaşananlar. Halka olan sevgi, kazanılacağına olan inanç, ideolojik sağlamlılık ve yoldaşlık sevgisinin neler yaptırdığı vardı. Cüret, atılganlık, fedakârlık, kin, coşku vardı o çatışmada. Ve bütün bu davranışının, umudu yaşatmak ve büyütmek için başka türlü davranılamazlığın gerekliliği, doğruluğu, güzelliği ve örneği vardı karşımızda Yoldaşımızın bulunduğu noktaya, geri çekilirken ulaşamadık. Bu yüzden ondan yadigâr kalacak silahını ve diğer malzemelerini alamadık. Ancak o, düşmanın eline geçmesi tehlikeli olacak tür dokümanları, bir yandan çatışırken cebindeki parasıyla birlikte hepsini yakmıştı... Ama o, bize bırakacağını bırakmıştı...