Murat Çoban'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Bir Yoldaşı Anlatıyor:

ÇOBAN YILDIZI GİBİ

 

Umut fidanını diktim

Kan olup köküne aktım

Karanlığa yıldız ektim

Siperlerde geceleri

 

Altı bin al yıldız aktı

Bizim şafak böyle söktü

Şehitlere ağıt yaktı

Suna boylu bacıları

 

(Mehmet Saitin Türküsünden)

 

Önce kar yağdı, sonra yağmur başladı. Ama güneşi hissediyorduk... İşte böyle bir günde ölümsüzleştiğini öğrendik. Murat Çoban ismi yankılandı koğuşta.

İnanmak zor geldi önce, daha 2 hafta önce uzun bir mektup almıştık senden. Uzun ve güzel bir mektuptu. Mektubunda yoldaşlıktan vefadan, ölümü kovaladığından bahsediyordun. Atlar gibi ayakta ölmekten...

Seninle Aydın hapishanesinde kaldığın süreçten mektuplaşıyorduk. Mektuplarında öyle emek verirdin ki yoldaşlarına. Hani hep deriz ya “sende yoldaşlık olduğundan kilometrelerin önemi yoktur” diye işte böyle. Burada yaşamımızın bir parçası olmuştun. Sohbetimize mektuplarınla yön verirdin.

Ölüm Orucu 2. Ekibine seçildiğinde yaşadığın duyguları, mutluluğunu, gururunu hatırlıyoruz.

Şiirlerini hala hatırlarız.

“O benim içimde

Ben onun

O kim

Yoldaş!”

Evet Murat yoldaş. Sen bizim içimizdesin, biz senin. Ölümünle bilincimize, yüreğimize hiç çıkmamacasına sonsuza dek yerleştin.

Buca direnişinde Uğur, Yusuf ve Turan, 96 Ölüm Orucu direnişinde Müjdat! Seni en çok etkileyenlerdi. Tek kaygımız onlara layık olmak, işimizi en iyi şekilde yapmak derdin.

Şehit düştüğünü öğrendiğimizde sloganlarla inlettik buraları, kapıları dövdük. Marşlar ve türküler söyledik senin için. Camlardan kağıt yakıp atarak gecenin karanlığına ışık verdik. Gökteki yıldızlara baktık. En parlak yıldız bugün yoktu. Çoban yıldızı kaymıştı. Senin için söylediğimiz bir türkü de olduğu gibi.

Çoban yıldızı gibi

göklerden kaydın efem

Bir yaz güneşi gibi

Sen bizi yaktın efem...

Oyna yansın cepkenin

Yansın güneşten tenin

Gül senin şenlik senin

Sana ne mutlu efem...”

Her canımız düştüğünde yanıyor içimiz. Hem zafer ateşini hissetmenin yangını hem de acının yangını. Sen rahat uyu Murat Yoldaş. Kızgın ve öfkeli Egemiz bağrına bastı ya seni. Daha kızgın, daha öfkeli şimdi.

... Nihai zaferimize kadar kazanacağımız tüm zaferlerde halay başımızı siz çekeceksiniz.

Niğde Hapishanesinden Bir Yoldaşı. 16.04.2001

 

(Yukarıdaki anlatım Özgür Vatan dergisinin 25 Şubat 2002 tarihli 12. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Son günlerine tanık olan bir yoldaşı anlatıyor:

 

Artık gözler iyi değil ve fazla yazamıyorum. Oysa yazacak çok şey var.

... Erdal bugün daha iyi ama Murat Çoban'la, Erdemin durumu iyi değil. Çok halsizler ve yardımsız su alamıyorlar. Bugün görüşte bir radyo, saat, tesbih, sigara ve 25 milyon para verdiler.

14 Nisan 2001 Cumartesi, 161. gün... Salı günü bize bakan komandolar, jandarmaya devrediyor. Bundan sonra jandarma bakıyor. Her şehidimizi anıyoruz... Köyden akrabalar ve annem geldi. Moralleri iyi... Salı günü Murat Çoban'a yardım etmek için odamı değiştirdim. Fakat beni bir tarafa, Murat'ı bir tarafa bırakılacak şekilde kilitlediler. Aramızda Atilla var. Ve yardım edemiyorum. Benim bu tarafa getirildiğim gün Erdem'in bilinci kapalıymış ve tahliye olmuş. Götürmüşler. Ailesi gelip almış. Ama orada Erdem'i ziyaret edip alnından öptüm, beni tanıdı, bir gün sonra tahliye oldu.

İkinci gün Atilla'yla yer değiştirdim ve Murat'a yardımcı oluyorum. Yardım edince beni tanıdı ve "Doğan ne zaman geldin" diye sordu. Arada bir (iki sefer oldu) zincirimi çözdürüp başına, midesine ve göğsüne masaj yapıyorum. Onun dışında da hortumla (kamış) ile su içiriyorum. En son sigara istedi, işaret yaptı. Sigara verdim yarısından çoğunu içti. "Tamam" dedi. Masaj yaptıkça rahatlıyor ve kendisine geliyor, konuşması düzeliyor. Ama karnı şişmiş, vücut hareket edemiyor. Doğrultmaya çalışıyorum, çok zorlanıyor. Doktorlar oturtuyor ama çok acı çektiği belli.

Daha sonra hafıza gidip geliyor ve gittikçe kendisini ölüme kilitliyor. Ama her gün Murat'a Grup Yorum dinletiyorum. "Duyuyor musun" dediğimde "evet" cevabı veriyor. Sonradan öğreniyorum, kendi besteleri de varmış. Yorumun kolektif üretimine de katkıları olmuş, "Mehmet Sait Asıl Adım" parçasında mesela.

Doktorlar götürmeye geliyor, benimle el ele ve başucundayım. Sedyeden fark etmiş olmalı, elimi kendisine doğru çekiyor ve öpüyor. Ben de alnından öpüyorum herkes izliyor ve eli elimden ayrılınca kendisini sıkıp gidiyor. Aynı gün sabahta suyunu içirdim. Bana "seni ne zaman getirdiler Doğan?" dedi. Dün dediğimde "iyi iyi" dedi. Ve suyunu içmeye başladı. Daha önce de 22 Mart'ta Acil Serviste beraber kalmıştık ve durumu biraz daha iyiydi. Birlikte Sabahat Akkiraz'dan "Ceylan gözlerine kurban olduğum" türküsünü söylemiştik. Ben söyledim, o unuttuğum son kıtayı hatırlatmıştı.

Götürdükleri günün gecesi saat 3.30 civarı askerler beni uyandırıp Murat'ın kaçıncı günde olduğunu sordular. Yazdım verdim. Ama şehit düştüğünü de anladım. Götürdüklerinde Atilla'ya söylemiştim, "O bugün şehit düşer" diye... Uzak değil, bugün yarın yenilerini duyarsınız.

Hepinizi direnişimizin coşkusuyla kucaklarım.

 

Bir yoldaşı...

 

(Yukarıdaki anlatım Özgür Vatan dergisinin 25 Şubat 2002 tarihli 12. Sayısında yayınlanmıştır.)