Metin ANDAÇ'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Bergama Köylülerinin önderi olarak Metin Andaç

 

Daha 1989'lı yıllarda emperyalist şirket Bergama'ya gelipte halka zarar vermeye başlayınca Metin Andaç halkın direnişini örgütlemek için harekete geçmişti. Buca hapishanesinden çıktıktan sonra mücadeleyi omuzlamak üzere köyüne döndü. Artık Bergama halkının gelişen güçlenen mücadelesi büyük bir yoldaş, deneyimli bir halk önderi kazanmıştı. Metin abi emekçi kollarını sıvayıp kavgaya omuz vermeye girişti.

"Köylerde toplantı yaptık ve mücadeleye başladık." Metin Andaç bu sözlerle anlatıyordu Bergama köylülerinin mücadelesinin ilk günlerini.

Eurogold şirketi 1989 yılında ilk olarak Bergama'ya geldiğinde köylüler "sanayileşme oluyor" diye "iş olanakları ortaya çıkacak" diye sevinirler. Ama fasa süre içinde böyle olmadığı ortaya çıkar. Ve insanlar "başım dönüyor", "sular kokuyor" diye şikayet etmeye başlar. Metin Andaç vakit geçirmeden sudan aldığı numuneyi sağlık ocağında tahlil ettirir. Suda kimyasal maddeler olduğu ortaya çıkar. Hemen ardından Ege Üniversitesi laboratuarına başvurur. Ama oradaki bilimsel namustan uzak, işbirlikçi şirket uşağı kimi "bilim adamları" suyun "temiz" olduğu raporunu verir. Ama köylüler kanmaz, zehirli şirketin yüzü bir kez çıkmıştır ortaya... Metin Andaç o günlerde Bergama'nın çeşitli köylerinde toplanan halkın içindedir. Önce kendi köyünde, sonra da başka köylerde örgütlenen birçok toplantıda O da vardır. Bu toplantılar daha sonra oluşacak olan "Halk Meclisi"nin nüvesi durumundadır. Metin Andaç o günleri şöyle anlatır: "İşe girmek isteyenlere engel olduk. Madende çalışanları köyden kovduk..." Tüm bunlar halkın kararlarıdır. Bergama köylülerinin yaşam ve vatan kavgasında emekleriyle, çabalarıyla, özverileriyle onurlu yerini alır Metin Andaç.

Susurluk devleti elbette, halkın karşısında, emeperyalist şirketin yanında tutar safını. Eurogold, köylülere saldıran, terör estiren jandarmayı besler, ihtiyaçlarını karşılar, subayları şirket restorantlarında "ağırlar". Halkının kanına ortak olup beklenen uşaklık sözleri verirler: "Biz güneydoğuda bunlar gibi çok köylü sindirdik. Evelallah bu 17 köyü de sindiririz". Hevesleri kursaklarında kalacaktır.

Foça'da Kürdistan'da katliam yapmak için eğitilen kontra komandolar gelmeye başlar. Köylerin giriş-çıkışlarında kimlik kontrolleri, aramalar olur. Komandolar ellerinde listelerle köylerde insan avına çıkarlar, gözaltılara girişirler. Bergama halkı eylemlerini sürdürdükçe terör boyutlanır. Metin Andaç ve köylüler defalarca gözaltına alınır, alınmak istenir. Her saldırıda halk omuzbaşlarındaki yoldaşlarını, Metin Andaç'ı sahiplenir, işkencecilere vermemek için direnir. Ege halkıyla halk önderleri arasındaki bu güven, bağlılık ilişkisi, Çakırcalılara, Kalenderoğullarına dek uzanır. Bu güvenin temelinde kavga yoldaşlığı vardır.

Toplantılar yapan, kendi kararlarını alan halkın ilk işi küskünleri, dargınları barıştırmak olur. Gün birlik günüdür. Alevi, Sünni, Kürt, Türk, Pomak, Muhacir... Birçok kültürün içice yaşadığı 17 köyden halk ayrılık-gayrılığı bir kenara bırakır. Halkın ön yargılarını yenmesinde de, öfkesinde de, sevincinde de birleştirmesinde yine Metin Andaç vardır. Bıkmadan, ısrarla çalışır, çaba harcar, gerçekleri taşır.

Halkın artık her eylemde beraber tartışıp karar aldığı, daha planlı-disiplinli hareket ettiği, kendi kaderini belirlediği örgütlenmeleri vardır. Bunlar Köy Meclisleri'dir. 17 Köy Meclisi'nin etkinliklerini yürüten Çevre Yürütme Komitesi'nin üç üyesinden biri yıllarını mücadeleye vermiş, devrimci Metin Andaç'tır. Bu Meclisleri Parti-Cephe'nin Halk Meclisleri perspektifiyle düşünmüş, kendi halk önderi ve örgütleyicisi kimliğiyle bütünleştirmiştir. Komite daha sonra iki kişi kalır.

Metin Abi toplantılarda eylem önerileri sunar, halkın düşüncelerini geliştiren, eyleme dönüştüren, yönlendirendir artık. Gerçek bir halk önderi gibi kitlelerden aldığı kavga ateşini kendi bilincinde yoğurarak eyleme taşır. Halkın eylemine ucundan kıyısından katılan CHP'liler yorgun düştüğünde onları ikna eden, "bu iş olmaz" diyenleri eyleme katan emekçi bir devrimcidir O.

Halktaki, ilk baştaki umutsuzluklar, isteksizlikler, korkular, bu mücadele ve örgütlülük içinde aşılır. Yüzlerce insan tarlalara çalışmaya gider gibi eyleme gider. Eylemler Bergamalı köylü kadınların özgürleşmelerinin zemini olur.

Halk kendisi gibi yaşayan, kendisi gibi mücadele eden Metin Andaç'ı sahiplenir. Bu sahiplenme devrimcilere yöneliktir. Tarlası, torunu, çocukları olan 50 yaşma gelmiş bir insan mücadele içinde en önde olabiliyorsa, kendisinin de olabileceğini görür halk. O'na güvenirler. Çünkü içlerinden çıkmıştır. "Metin olmazsa gelmeyiz" der insanlar. Metin'in bir eylemde olması, o eylemin doğru temelde gelişeceğinin, sonuç almaya yöneleceğinin, uzlaşılmayacağının güvencesidir çünkü. Metin Andaç haykırışlarıyla yüzlerce insanda çoğalan "Halkız Haklıyız Kazanacağız" sloganlarının içerdiği gerçek halkın bilincinde güçlüdür. Bu gerçek Parti-Cephe gerçeğidir. Bu toprakların sahipleri olanlar, haklılıklarına ve kendi güçlerine güvenirler. Halkın güçlenmesinde, bilinçlenmesinde "Bu zehirle ölmektense böyle onurlu ölmek daha iyi" kararlılığına taşınmasındadır Metin Andaç.

Çok çeşitli eylemlerle mücadele gelişip Bergama'da referandum yapılır, "Eurogold'a Hayır!" denir. Defalarca yollara dökülür, yürür halk, jandarmayla çatışır. "Bizim asker silahını bize doğrultuyor" diyerek faşist devletin yüzünü tanırlar. Gün olur Çanakkale-lzmir yolunu, Boğaz Köprüsü'nü keserler. Gün olur kendilerini ağaçlara zincirlerler. Gün olur Ankara yollarındadırlar. Kıbrıs'ta, Balya'da toprakları siyanürle zehirlenen insanların yanma gider, destek olurlar. Jandarma yolların kestiğinde, halka korku salarak geri döndürmeye çalşıtığında, ufak bir tereddüt yaşandığı anlarda öne fırlayan kararlılığıyla halka güven taşıyan Metin Abi'dir. Bu güvenle yollarda oturur halk ve jandarmaya direnir. Artvin'e, Eskişehir'e görüşmeye gidenler oradaki madenlerde de siyanürlü altın aranmasın protesto ederek onlara destek verirler. Vatanı sahiplenmenin, dayanışmanın en güzel örneklerini sunarlar. Artık her şey bir silahtır onlar için. Herşeyi silah yapıp emperyalist şirketten hesap sorarlar. 27 Haziran '97'de Danıştay'ın siyanürlü şirketi kapatma karına rağmen şirket kapanmaz. Siyanür tankları bölgeye gelmeye devam ettiğini duyan binlerce Bergamalı şantiyeyi kuşatırlar. Vaatlerle, oyalamalarla, yalanlarla hiç kimsenin mücadelelerini engelleyemeyeceğini gösterirler. Valinin araya girmesiyle ve şirketin faaliyetlerini bir ay süreyle durduracağını açıklamasıyla işgal o günlük bitirilir. Bir gece ise kalabalık bir grup Bergama köylüsü Eurogold'a unutamayacağı bir ders verir. Şantiye tahrip edilir, araçlar yakılır, kullanılmaz hale getirilir. Gerektiğinde halkın öfkesinin neleri yapabilceğini gösteren bu eylem hesap sorma anlayışının devrimci şiddetin, Bergama'ya taşınmasıdır. Bu bilinci taşıyan yine Metin Andaç'tır. Jandarma ve özel tim köylerde terör estirir. Gözaltılar olur. Yedi kişi tutuklanır. Bu kez gözaltına alınanların mahkemesinde üç bin kişi toplanır. Oysa köylerin giriş çıkışları abluka altındadır. Gözaltından adliyeye çıkarılan ve halkın alkışlarıyla karşılanan direnişçilerin arasındadır Metin Andaç. Dolu dolu gülüşüyle selamlar kavga yoldaşlarını. Eylemler artarak sürer. Bu eylem çizgisinde bu topraklarda hiç bitmeyen isyan vardır. Börklücelerden Çakırcalara, Ömer Aydoğmuşlardan Baki Erdoğanlara işkencelerde direnen hakça paylaşımla örgütleyen halk önderleri Metin Andaç ve Bergama köylülerine güç verir.

Susurluk devleti Metin Andaç'tan ve Bergama köylülerinden korkar. Her türlü yöntemi denerler. Askerini, polisini salarlar, halka rüşvet dağıtmak isterler. Olmaz. Halk vatanını satmaz. Bu direnişler boyunca halk dostunu da düşmanını da iyi tanır. Bu kez işkencelere, tutuklamalara hız verir devlet. Gün olur kendi mahkemelerinde bile halkın haklılığını teslim etmek zorunda kalır. Ama elbetteki ki kendi kararına da uymaz. 15 Ekim 1997'de İzmir 1. İdare Mahkemesi Bergama'da siyanürlü altın üretiminde kamu yararı bulunmadığı kararını açıklar. Bu kararla zafere giden yolda bir adım daha atılmıştır. Ama düşman kalleştir bunu bilirler. Düşmanı tanımayan, erken zafer sarhoşluğuna kapılan CHP'liler, reformistler davul-zurnalı halaylar çekerek direnişe bitti gözüyle bakıp Bergama halkını yalnız bırakırlar. Yılların devrimcisi, direnişlerin ateşinde pişmiş, düşmanı tanıyan Metin Andaç bu zaferi taşırken halka henüz mücadelenin bitmediğini de anlatır, gösterir. Kendi özgücüne güvenen bir ideolojinin yol göstericiliğinde ilerler. Karar uygulanmaz. Direniş devam eder. '97 Aralık ayında yapılan nüfus sayımında sayım vermezler. "Bu devlet bizim devletimiz değil. Emperyalist şirketi koruyan devlete sayım vermiyoruz." derler. Bu bir isyandır. Anadolu'nun isyan geleneğidir yaratılan. Ayaklarına gelip yalvarır düzen uşakları. Metin Andaç kavga halaylarına durduğu gibi ödenen bedellerden de kendini sakınmaz. Kürdistan'da yüzlerce insanın kanına giren katiller Narlıca'daki evini basarlar. Metin Andaç'a torunlarının, gelinin gözü önünde işkence yaparlar. 50 yaşına merdiven dayamış bir insana bunları yapacak kadar alçak ve insanlıktan çıkmışlardır. Ama yıldıramazlar. Bir süre sonra daha önce yargılandığı davadan cezası kesinleşince hakkında arama karan çıkarılır. Metin Abi "firari" durumdayken bile köylülerin, halkın denizinin koruyucu kanatı altında direnişi örgütler, yüreğini katar. O her koşulda Parti Cephe geleneğinden gelmektedir. Mücadelesini her koşulda sürdür. Geleneklerimize sarılır. 70 yaşındaki Bergama köylüsü boşuna dememektedir: "Biz Mahirlerin teslim olmama geleneğini sürdürüyoruz" diye. 70'lik dedelere bu bilinci aşılayan üzerinde yaşadığı toprakların isyancı geçmişi ve Metinle omuz omuza verdikleri kavgasıdır.

Kontrgerilla 31 Mart günü Metin Andaç ve üç devrimciyi gözaltına aldı. Şimdi ömrünü kavgaya ve halkına adamış bu halk önderini ve yoldaşlarını katlederek Ege'nin ve Anadolu'nun emekçi halklarına korku salmaya çalışıyorlar.

Çabaları boşunadır. Beyhudedir!

Halkın önderlerini katlederek mücadeleyi bitirebilecekleri sevdasına kapılanlar tarihimize baksınlar. Bu tarihte yüzlerce, binlerce kez ölen işkencelerle katledilen, bitti zannedilen ama her seferinde ölümlerden yeniden doğan Börklüceleri, Atçalıları, Mahirleri Turanları Ali Rızaları görecekler. Boşuna uğraşmasınlar!

Metin Andaç Ege İsyanın ve Köylüsünün İsyanıdır

Ege'de halkın zulme isyan tarihi, zulmün tarihi kadar eskidir. Yüzyıllardır hangi egemen halka zulmetmişse , karşısında halkın isyanını direnişini, savaşan önderlerini bulmuştur. Börklücelerden e-felere, THKP-C'den DHKP-C'ye Mahirlerden Bakilere, Ercanlara kanla, onurla, dirençle yazılmıştır bu tarih. Metin Andaç, isyanlar anası Ege toprağında Akhisar'da direnen köylülerin, Tariş'te ayağa kalkan işçilerin, '80'lerden beri Ege dağlarında silah kuşanan gerillaların simgesidir. Bu tarihin onur sayfaları saymakla bitmez. Metin Andaç, işte bu görkemli geçmişin üzerinde yükselen ve halkı örgütlemesiyle, kavgaya katmasıyla, en önde mücadele ermesiyle halklarımıza layık olan bir devrimcidir. Metin Andaç Ege halkıdır. Bu onurlu tarihin her sayfasında halk vardır. Halktır Ege'de yüzyıllardır zalime korku salan, büyüyen, çoğalan.

Metin Andaç'ı ve üç yoldaşını katletmek isteyenler direnen işçilere, köylülere, öğrencilere, vatanseverlere, Bergama'nın direnen köylülerine saldırmıştır. Saldırı halkadır. Saldıran faşist kontrgerilladır, Susurluk devletidir.

Ege'nin kentlerinde, kırlarında, okullarında, fabrikalarında, köylerinde onuruyla yaşayan emekçiler, HALKIMIZ!

Börklücelerden efelere, Mahirlerden bugüne uzanan tarih "bizim tarihimiz" diyen VATANSEVERLER!

Bugün hala Bergama'da toprağının ve emeğinin kavgasını veren; Metin'in özgür olduğu günlerde onun emekçi omuzlarının yanıbaşında eylemlere yürümekten güven ve onur duyan BERGAMA'NIN DİRENEN KÖYLÜLERİ!

Metin Andaç ve yoldaşlarını sahiplenmek, dünüyle bugünüyle geleceğiyle bu vatanı, kendi tarihimizi sahiplenmektir. Metinleri sahiplenmek katillere, işkencecilere karşı onuru sahiplenmektir. Özgür vatan, mutlu geleceğe sahip çıkmaktır.

Metin Andaçları kavgamızla, bizimle yana yana görebiliriz.

Yeter ki, tarihimize ve geleceğimize sarılalım. Metin'i, Neslihan'ı, Mehmet'i, Hasan'ı yeniden omuzbaşımızda hissedebilir, onlarla birlikte halaylara durabiliriz, işkencecilerin katletmesini, kaybetmesini engelleyebiliriz.

Bu topraklar, bu tarih bizden bu görevi yerine getirmemizi istiyor.

 

(Yukarıdaki anlatım, Halk İçin Kurtuluş dergisinin 2 Mayıs 1998 tarihli,

79. Sayısından alınmıştır.)

 

***

 

"GERÇEK ÇAKIRCALI'LAR SİZLERSİNİZ!.."

 

METİN ANDAŞ: O, bu uğurda can verecek kadar devrime bağlı, yaşlı yüreği inançla örülü bir Parti-Cepheli...

 

O, bir çok "eski'nin yaptığı gibi eşini, çocuklarını, torunlarını devrimin önüne bahane olarak koymayan bir devrimciydi.

 

O, kimi zaman üstü gübre kokan bir çiftçi, kimi zaman 17 köyü ayağa kaldıran bir öncü, kimi zamansa jandarmanın aradığı firaridir.

 

Metin abiyi ilk olarak 1995 yılının Mart ayında tanıdım. Hapishaneden yeni çıkmış bekleme sürecindeydim. Ve abimin yanına İzmir'e gitmiştim. Gazi Ayaklanması sonrası olduğu için bilgi almak amacıyla Kurtuluş Gazetesi'ne gidip-gelmeye başladım. Metin Andaş da bu süreçte Kurtuluş'a uğruyordu... Kasketli, Ege şiveli, yüzündeki çizgilerden yaşı bizlerden epeyce büyük olduğu anlaşılan bu "abi" ile sohbetlerimiz gittikçe koyulaşmaya başladı... Hele benim de Ege'li olduğumu öğrenince daha da bir üzerime düşmeye başladı. Artık o yaşı ilerlemiş Bergamalı abi benim de abim olmuştu. Kurtuluş temsilcinin de aralarında bulunduğu bir çok arkadaş tutuklanınca biz artık büroyu sürekli olarak açıyorduk. Metin abi de sık sık ziyaretimize geliyordu... Zamanla ona o kadar bağlandık ki gelmediği zamanlar gözaltına alındığını zannederek meraklanıyorduk. Kapıdan adım attığını görünce de rahatlıyordum... Büroya yardım eden arkadaşların yeniliğinden dolayı zaman zaman çıkan sorunlar Metin abinin pratik çözümleriyle hemen hallediliyordu. Bizi yönlendirmede, eğitmede bıkmadan usanmadan sabırlıca emek harcıyordu...

Bir gün sabahın erken bir saatinde Metin abi beliriverdi kapıda. Büroyu yeni açmıştık. Varolan dağınıklık genel olarak toplanınca arkadaşlarla oturduk ve çayımızı içmeye başladık. O anda Metin abi eline süpürgeyi kaptığı gibi yerleri süpürdü ve etrafın tozunu aldı. Camları açıp içerinin o sigara kokusunu gidermeye çalıştı. Tüm bunlar en fazla on dakika içinde olmuştu. Biz gençler otururken bizden oldukça yaşlı olan bir insanımızın temizlik yapması bizlerin moralini bozmuş ve utandırmıştı. "Metin abi ne yapıyorsun öyle? Biz toparlamıştık ve temizliği sonra da yapsak olurdu, bizi utandırdın..." derken daha cümlemizi tamamlamadan Metin abi söze girdi. "Utanın... Utanın ya... Zaten utanın diye yaptım tüm bunları. Utanmanız bu işi bir alışkanlık haline getirecekse utanın..." Bu tam da Metin abilik bir cevaptı. Çoğu arkadaş alındı, gücüne gidenler de oldu. Ama Metin abi onların alınması için yapmadı bunu. Anlatmaya çalıştı; "Burası bizim ailemizin en fazla dikkat çeken kurumu. Burası herkesin merak ettiği Kurtuluş Gazetesi bürosu. Ve bu anlamıyla ailemizin aynasıdır."Tüm çabasının, sabrının ve emektarlığının altında yatan neden buydu. "Bizim kurumumuz temiz olmalı, derli toplu olmalı, bir gelen bir daha gelebilmeli..." Böyle düşünür ve yeni arkadaşların da şimdiden böyle alışması gerektiğine inanırdı.

Metin abi sayesinde büro kısa bir zamanda kendi deyimiyle "çiçek gibi" olmuş, "çiçek gibi" kokmuştu. Bu "utanma" sayesinde "Metin abiden ilk dersimizi almıştık. Dersimizin görünen yanı temizlik olsa da temelinde Parti-Cephe'ye, onun misyonuna uygun hareket etme vardı, bu temizlik dersinden sonra yaşanan ufak tefek sorunlardan eksikliklere kadar birçok yerde Metin abi kendini hissettiriyordu. Bizle geçirdiği her an sanki bir eğitim çalışması, Metin abi ise doğal bir öğretmenimizdi. Öğretiyordu... Hem de bıkmamacasına, usanmamacasına... Öğretirken öğreniyordu... Öğrencilerinden öğrenen bir öğretmendi O... Bizlerle sohbet ederken bölgelerimizin özelliklerini, kültürümüzü en ince ayrıntısına kadar öğreniyordu, bilgi alıyordu. Ben göçmendim, Yunanistan göçmeni... Metin abi bizim kültürümüzü öğrenme yönünde epey çaba harcardı. Aynı bölgelerden olmamıza rağmen bizim kültürümüz farklıydı. Kendisine farklı gelen yanlı görünce "siz Rumlar garip adamlarsınız vesselam" derdi. Bizi anlamakta güçlük çekse de yemekler konusunda kendisiyle anlaşır, ortak noktalarımızı bulurduk...

Sohbetler sırasında konu gerillaya geldi mi, o zaman Metin abinin farklı yanlarını keşfetmiş gibi olurduk. Gerillayı o kadar çok seven bir insan o güne değin çok az görmüştüm. Anlatırken öylesine coşuyordu ki, gözlerini açıyor, el kol hareketleriyle hararetli hararetli gerillayı anlatıyordu. İkimizin ortak tanıdıklarını benim isteğim üzerine anlatırdı. Şehitlerimizden Berdan bu isimlerden biriydi. Berdan'ı çok ama çok seviyordu. "Keşke Bayrampaşa yakın olsa da gidip bizim oğlanı bir ziyaret etsem" deyip Berdan'a olan özlemini dile getiriyordu. Hedeflerinden biri de gerillaya gitmek, gerilla olabilmekti. Gerilla olmadan ölmek onun için bir eksiklik sayılacaktı. "Gözleri açık gidecekti"...

Bunun için iç çeker, yaşının ilerlemiş olmasından hayıflanır dururdu. Yanılmıyorsam partiye bu talebini de götürmüş. Beni etkileyen yanlarından biri de Parti'mize ve Önderliğimize bağlılığıydı. O Parti-Cephe'ye öyle bağlıdır ki, en zor koşullarda dahi yapılması gerekeni yapmayı başarmıştı... Parti-Cephe onun yaridir, sevdalısıdır. Öyle ifade ederdi. "İnsan yarinden nasıl ayrılmazsa ben de öyleyim." Ben İzmir'den Ayvalık'a döndükten sonra onunla görüşmeye devam ettik. Evimize telefon eder, geleceği günü ve saati bildirirdi. Ben ise onu sabırsızlıkla bekliyordum. Ben evde olmadığım zamanlarda telefona annem bakardı. Ve Metin abiyle görüşür, buna anlam veremezdi. "Senin yaşlı bir insanla ne işin var? Yine ne işler çeviriyorsunuz? Gençler yetmiyor, şimdi de yaşlı insanlarla işler çeviriyorsunuz." Diyence ben anneme Metin'i anlattım. Ama yine de anlamadı. Devrimcilik gençlerin işiydi ve hevesi alınınca bırakılırdı. Bu yaşlı adamın devrimcilerle ne gibi bir ilişkisi vardı?..

Yine Ayvalık'a geldiği bir gün çay bahçesinde oturmuştuk. Etrafına oportünistler ve tanıdığım arkadaşlar oturdu. Metin abiyi tanımadıkları için merak ediyorlardı. Metin abi temkinli yaklaşıyor ve politik kimliğini yansıtmıyordu. Onlar da bunu fırsat bilerek bol bol konuşmaya başladılar, neler anlatmıyorlardı ki... Anlatımları zamanla Parti-Cephe'yi sorgular bir hal aldı. Müdahale edecek olduğum zaman Metin abi göz kırptı ve usulca "bekle" dedi. İçimden Metin abi yine bir şeyler planlıyordur diye düşündüm. Evet bir bildiği vardı. Müdahale zamanı gelmişti. Metin abi tüm ciddiyetiyle konuşmaya başladı. Masadakiler sanki bozguna uğramışlardı... Şoktaydılar... Kendilerince "O köylü tipli, asık suratlı" birinden öylesine konuşma beklemiyorlardı. Metin abi ustaca Konuşuyordu,  oportünizmin  ve

DY'nin tarihinden somut örnekler veriyor, onları tarihleri ve pratikleriyle vuruyordu... Keyfime diyecek yoktu doğrusu. Masadakilerin yüz ifadelerini görünce "Metin abi yapması gerekeni işte böyle yaptı" diye düşündüm. Tüm bakışlar, merakla bakan gözler, Metin abide toplanmıştı. O hiç oralı olmadan arkadaşları ikna etmeye çalışıyordu. "Gençsiniz, savaşmak isterseniz adres belli..." Lafı döndürmeden aynen bu şekilde konuşuyordu. Müthiş bir saygı uyandırmıştı. Metin abinin gitme saati gelince birçoğu onu evine yatılı kalmaya davet ettiyse de O Bergama'ya gitti. O günden sonra ne zaman arkadaşları görsem ana Metin abiyi soruyorlardı. "Metin abi ne zaman gelecek? Geldiğinde mutlaka haber yer" diye tembih ediyorlardı. Artık onların da Metin abisi olmuştu.

Yaz başlarında Ayvalık'tan ayrılıp Bursa'ya gittim. Kısa bir süre sonra da tutuklandım. '96 yılının başlarıydı. Bergama köylülerinin eylemlerinin en fazla olduğu zamanlardandı. Aklıma hep Metin abi geliyordu. Yazıp yazmama konusundaki kararsızlığımı bozup ona kart ve mektup atmaya başladım. Bana az zaman sonra farklı farklı isimlerle Bergama çıkışlı kartlar gelmeye başladı, isimler yabancı geliyor tanıyamıyordum. Birkaç kart sonra katların Metin abi tarafından gönderildiğini iyice anladım. Niye böyle yapıyor niye kendi ismini yazmıyor? Merak etmeye başladım. Bu arada Çakırcalı ve Bergama hakkında ondan yayın istedik. Metin abiden o günlerde şöyle bir kart aldık. "Ege dağlan ne güzel bir bilsen. Hem de her zamankinden de güzel. Çiçekler açmaya başladı. Çiçekler kısa zamanda her yeri donatacak.

Çakırcalıyı sormuşsun. Yayın istemişsin. Bizim buralarda onunla ilgili kitap yok. Gerçek Çakırcalı'lar sizlersiniz. Gerçek Çakırcalı'lar Parti-Cephe gerillalarıdır." Bu kartı okuyunca çok yoğun duygular yaşadım. Tüm arkadaşlara okuttum. Zamanla bizim koğuşun da Metin abisi olmuştu. "Tahliye olduğunda mutlaka Narlıca'ya git" demesine rağmen ben gidemedim. Aklım hep ondaydı. Ama olmadı.

Metin abinin yaşamında çok önemli bir yan vardı. Eminim bir çok insan benimle aynı düşüncededir. O yüzünde Parti-Cephe ile geçen yılların izlerini taşır. Çizgileri bir tarihi ifade eder. O çizgiler "bir çok eski" insanın taşıdığı çizgiler değildir. Onunkisi vefadır, bağlılıktır. Partiye "ölümüne bağlanmaktır." Eski olduğu için böbürlenmez Metin abi. Aksine her zamanki mütevazılığı ile hareket eder.

Evet, o bir Parti-Cephe emekçisi, hamalıdır... Vefadır, sadakattir, "yüreği Partisi ve önderi için pırpır atan"dır. O, kimi zaman üstü gübre kokan bir çiftçi, kimi zaman 17 köyü ayağa kaldıran bir öncü, kimi zamansa jandarmanın aradığı firaridir. O, bir çok "eski"nin yaptığı gibi eşini, çocuklarını, torunlarını devrimin önüne bahane olarak koymayan bir devrimciydi.

O, bu uğurda can verecek kadar devrime bağlı, yaşlı yüreği inançla örülü bir Parti-Cepheli...

 

(Yukarıdaki anlatım 9 Mayıs 1998 tarihli Kurtuluş dergisinin 80. sayısından alınmıştır. )

 

***

 

Yoldaşları iki köylü önderinin örnek yaşamlarını anlatıyor:

İKİ KÖYLÜ HALK ÖNDERİ: TURAN KILIÇ VE METİN ANDAŞ

“Bu topraklar yediverendir. Ovasında kar gibi pamuk altın gibi buğday kehribar, gibi tütün dağlarında vakkur çam ve meşeler, derelerinde serin çınar gölgeleri uzanır.

Eteklerinde zeytin ağaçları tarihle yaşıttır. Narına, üzümüne doyamazsınız, tadından dönemezsiniz.

Burada yaşayanlar dürüst ve çalışkan insanlardır. Başka topraklarda gözü yoktur. Konukseverdirler, konuklarında dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı yapmazlar. Dostlarını da, düşmanlarını da unutmazlar.”

(17 Köy Kitabesi)

 

Turan abi 21 Eylül Buca direniş destanının emektarlarından, şehitlerimizdendir.

Metin Andaş, 31 Mart'tan bu yana yanındaki üç yoldaşıyla kaybedilmeye çalışılan, Bergama köylülerinin direnişinin halk önderidir.

Evet, Turan abi ve Metin abi her ikisi de Bakırçay havzasının köylülerini örgütleyen, aynı topraklarda yetişmiş, aynı özelliklere sahip iki yiğit halk adamı. Her ikisi de Alevi Çepni köylüsüdür. Cunta öncesinde devrimciliğe başlamışlar ve yıllarını devrime adamış iki halk önderidirler.

Turan ve Metin abi; ikisi de THKP-C kökenlidirler. Ayrı ayrı örgütlerde mücadeleye başlamışlar ve 1990'larda Devrimci Sol'da buluştular. Her ikisinin de tarlaları, bağları, bahçeleri vardır. İkisinin de torunları vardır. Uslupları, kültürleri, şiveleri aynıdır. Birbirlerine sınır olan Bergama köylerinde yaşamışlar, bulundukları köylerde insanları örgütlemişler, tüm olanaklarını devrime sunmuşlardır. Politik olarak kendilerini yetkinleştirdiler ve birer köylü aydın özelliğini kazandılar. Birikimleri, yaşam tecrübeleriyle bıkmadan, usanmadan ve hiçbir dönem yılgınlığa düşmadan, yüreklerinde devrim ateşini hep yanık tuttular.

-0-

Cunta yıllarıdır. Metin Andaş içinde yeraldığı, kendisini THKP-C devamcısı gören bir örgüt saflarındadır. Aranır duruma düşer. 3-4 yıl kaçak yaşar. İçinde yeraldığı örgüt ona yurtdışına çıkıp hazırlık yapacaklarını daha sonra yeniden ülkeye dönüp, savaşı kaldıkları yerden devam ettireceklerini söyler. Metin abi yurtdışına çıkmanın yanlış olacağını söyler, ilk başta. Ancak, savaşı bırakmayacaklarını, geçici olarak yurtdışına çıkacaklarını anlatırlar ve onu ikna etmeyi başarırlar. Metin abi kandırıldığını dana sonra yurtdışında anlayacaktır. Hazırlıklar yapılır ve son gün kaldıkları bir ailenin düğünlerine katılırlar. Düğünde türküler söylenir, yemekler yenilir. Metin abi evin oğluyla vedalaşırken “yakında gelip savaşı başlatacağız. Siz silahları hazırlayın” diyerek espiri yapar ve ev sahibinden bir miktar yol parası alarak beş kişi yola çıkarlar. Meriç ırmağını yüzerek Yunanistan'a geçerek karşıya geçerlerken jandarma durumu farkeder ve ateş etmeye başlar. Metin abi yüzerken arkasına bakar ve arkadaşlarından bir tanesinin vurulduğunu görür. Geriye dönmek çok tehlikeli olsa da, o arkadaşının kanlı cesedini kurşun yağmuru altında alarak karşıya çıkmayı başarır. Ormanın içinde arkadaşlarına kısa bir tören yaparak cansız bedenini toprağa gömerler. Bir süre Yunanistan'da kalırlar. Daha sonra ise Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yalnız başına arayışını sürdürür. Kendisini yurtdışına çıkaranların yalan söylediğini, savaşma niyetlerinin olmadığını anlar ve onlarla ilişkisini keserek, çeşitli örgütlerle ilişki kurarak savaşma isteğini bildirir. Hiçbirini ciddi bulmaz. Kafasında Devrimci SOl vardır. Ancak ilişki kuramadığı için ülkeye dönmeye karar verir.

-0-

1978 yıllarıdır. Turan abi, DY saflarındadır. Devrimci Sol tasfiyeciliğine tavır almış ve Devrimci Sol ismiyle siyasi arenaya çıkmıştır. Bu olay kitle içinde çok tartışılır. Turan abi o dönemdeki yöneticilerine ayrılığın nedenlerini sorar. O'na “DS'nin askıcı” vb. olduğunu karalayarak anlatırlar. Yöneticileri DS'yi öyle bir anlatırlar ki, artık Turan abinin gözünden düşürmüşlerdir. Yıllar sonra Turan abi “keşke daha politik olsaydım da DS'lilerle o dönem kendim gidip ilişki kursaydım ve tartışsaydım. Adamlar benim yıllarımı çaldılar” diyecekti.

Cunta gelir ve ortalığın tozu dumanı ortadan kalktığında Turan abi etrafında kimseyi bulamaz. Artık önünde yıllarca sürecek bir bekleyiş süreci vardır. Bu süreç tam 12 yıl sürecektir. Ancak Turan abi sabırlıdır ve devrime inancı sonsuzdur. O yılları şöyle ifade eder; “hep öncünün bir gün geleceği umuduyla yaşadım. Cunta sürecinde doğan küçük oğlumun adını da bu yüzden öncü koydum. En sonunda umudum boşa çıkmadı ve geldiniz.”

O, hiç boş durmamıştır. Yıllarca okumuş ve kendisini yetkinleştirmiştir. Her okuduğunu sorgulama özelliği ona DY gerçekliğini öğretir. İdeolojik olarak çarpıklıkları bulup çıkarır. Pratikte DY'nin hiçbir adımını göremeyince içinde DS ışığı doğar. Bu arada bir yandan çobanlık yaparken, bir yandan da çantasındaki kitapları okumaktadır. Köylülerle çok sıcak ilişkiler geliştirir ve sonsuz bir güven verir. Kendi köyünden ve çevre köylerde onu sevmeyen, saygı duymayan kimse yoktur. O “şu iş şöyle olsun” dediğinde itirazsız yapılır. Çünkü köylüler “Turan ne yaparsa doğru yapar. Güvenimiz sonsuzdur” derler. Ondaki halka bağlılık ve halk sevgisi, karşılık beklemeden insanların işlerine koşması, paylaşması ve paylaşımcı kişiliği köyde yeni bir kültür yaratmıştır.

Cunta yılları boyunca Turan abi tarlada köylülerin işlerine koşturan bir emekçi, dinlenme zamanlarında hoş sohbetleriyle sevgi dağıtan, hastalıkta, cenazede, düğünde en önde koşturan bir arkadaş, kış aylarında eğitim çalışmaları düzenleyen bir öğretmen, yine türküler söyleyen bir devrimci ozandır. O, her zaman “bir devrimci her işin en iyisini yapmalıdır” der. Kardeşiyle örnek bir ilişki geliştirir ve çevresiyle sıkı bir dayanışma ilişkisiyle kısa sürede maddi durumunu düzeltir ve bir traktör alır. Artık traktör üzerinde bir o tarlaya bir bu tarlaya gidip yoksul köylülerinin işlerini yapar. Bu yardımseverliği, köylüleriyle etle tırnak gibi bütünleştirir onu. Artık yeni doğan tüm çocukların isim babası olmuştur. Yine köyde evlenecek yaşa gelen genç kızlar ona danışılmadan evlendirilmezler. Bu yüzden herkes ona “enişte” demeye başlar. O, Taştepe köylüsünün öğretmeni, saygı duyulan, söylediği her işi yerine getirilen Turan enişteleridir.

1990 atılımıyla hareketin eylemleri ve üslerdeki direnişler onu yerinde duramaz hale getirir. Ve bir an önce ilişki kurmak ister. Ancak o “devrimci yaptığının en iyisini yapmalıdır” anlayışını klavuz edindiğinden dolayı, harekete küçük bir örgüt yaratarak ulaşmak ister. Kendi yaşıtlarını ve oğlu yaşındaki gençleri daha iradi olarak eğitmeye başlar. Yıl 1992'ye gelindiğinde artık hareket kendine ulaşmış ve uzun yılların sabırlı bekleyişi meyve vermiştir. Yoldaşları karşısında görünce yerinde duramaz ve Sabolar, Sinanlar gibi çatışarak şehit düşmek istediğini belirtir daha ilk görüşmesinde. Bulunduğu yerde küçük bir DS yaratmıştır. İlk görüşmesinde yaşına rağmen, tarla, bağ-bahçesine, çocuğuna ve karısına rağmen profesyonel devrimcilik yapmak istediğini belirtir. Kafasında hiçbir sınır, hiçbir engel yoktur. Herşeyiyle devrime adanmış bir halk önderidir.

-0-

Metin abi ülkeye dönmüş ve aradan yıllar geçmesine rağmen arayışını sürdürmektedir. Ne Avrupa'nın “nimetleri”, ne de köyündeki bağı-bahçesi onu devrime olan bağlılığından koparamamıştır. Tam tersine o yurtdışındaki yoz kültürden tiksinti duymuş ve vatan topraklarına dönmüştür. Ülkede ise gençliğin yozlaştırılması, halkın değerlerine yabancılaştırılmaya çalışılması, saygı-sevgi dayanışma ilişkilerinin bozulması onu düzene karşı iyice kinlendirmiştir. Ve çevresindeki yozlaşmaya karşı savaş açar. Tıpkı Turan abi gibi o da kişiliğinde Anadolu insanının saf ve temiz özelliklerini taşır ve çevresine bu kültürü vermeye başlar. Bireysel çabanın yetersizliğini bildiğinden bir yandan da hareketle ilişki kurmak için arayışını sürdürür. Hareketi bulduğunda ise söylediği tek şey “savaşmak istiyorum” olmuştur. Kendi köylüleri ve çevre köylüleri ona sınırsız sevgi ve saygı duymaktadırlar. Yaşı 40'ın üzerindedir ve Turan abi gibi o da yılların sabırsızlığıyla profesyonel devrimcilik yapmak istediğini söyler.

-0-

Yıl 1993'tür. Turan abi bir yıldır örgütlü ilişkiler içindedir ve kısa sürede DS ideolojisini kavramış ve çevresindekilere her gün eğitim çalışması düzenlemekte, onlara ideolojimizi sabırla anlatmaktadır. Onun için eğitimin yeri ve zamanı yoktur. Yaz aylarında köyden ovaya göçtükleri için tütün tarlasıdır eğitimin yeri. Köylüleriyle İMECE türünden dayanışmalar örgütler. Bir ağaç gölgesinde tütün dizerken, gece tarlada tütün kırarken, köylülerin üslubuyla, kendi doğal özellikleriyle “savunma” çalışması yapar. Bir yandan da traktörün teybinde Grup Yorum çalmaktadır. İstirahat saatlerinde ise köylüler genç-yaşlı-kadın-erkek Turan abinin etrafında toplanıp, ateşli ateşli, kitlesel silahlı direnişleri tartışırlar. Köye yönelik ileride faşist saldırılar gündeme geldiğinde neler yapılacağı tartışılır. Herkes kendince yorumlar yapar. Kimisi barikat savaşı yapalım der, kimisi sızma yaparak düşman hedeflerini vuralım der. Turan abi ise o günlerin gelmesini beklemeden şimdiden, barikat malzemesi, sığınak vb. hazırlayalım, ekipler halinde askeri eğitim yapalım, köyün giriş çıkışlarında hergün nöbet tutalım der. Herkes o an orada silahlı direnişleri yaşamaktadır. Ancak o dönem ortada ne Gazi'nin barikat direnişleri yaşanmış, ne de faşist saldırılar boyutlu olarak yapılmaktadır. Bunların hiçbirinin olmadığı koşullarda o devrimi yaşamakta ve çevresindekilere yaşatmaktadır.

O, bunlarla da yetinmez. Israrla “gençler yetişti sayılır, onlar buradaki görevleri yaparlar. Ben daha yetkin alanlarda çalışayım. Oğlanların ikisini de hareket alsın, savaştırsın. Karımda kırda gerilla olur. Okuması yazması yoktur ama iyi savaşır” der. Bir yandan da köy dışında farklı alanlarda aldığı görevleri yerine getirmek için köyden zaman zaman ayrılır. Çevre köylülerin kahvelerinde Turan abi etrafında topladığı köylülere hararetle mücadeleyi anlatır. Çıkardığı ilişkileri harekete devreder.

-0-

Yine 1993 yılıdır. Metin abi de bir süredir örgütlü ilişkiler içindedir ve hareketin ideolojisini kavramıştır. Elinde çantayla köy köy dolaşmaktadır. Yarattığı ilişkileri, olanakları harekete aktarır hiç durmadan. O da Turan abi gibi ilerlemiş yaşına rağmen dağlardan, ovalardan giderek, köy köy dolaşır. Yanındaki yoldaşlarına bu dağlarda gerilla olmak istediğini belirtir sürekli.

Metin abi emekçi bir köylüdür. O bu emekçi özelliklerini devrim için kullanır. Bir gün Bergama'da memurlarla, öğretmenlerle hararetli tartışmalar yaparken, bir başka gün Soma'daki maden işçileriyle sohbet ederken ya da çocuğu yaşındaki öğrencilerle çay bahçelerinde otururken görmek mümkündür. Bir yandan da emperyalist siyanürcü şirkete karşı köylülerin tepkilerini örgütlemekle meşguldür. O harekete: “Burada yakın zamanda kurtuluş savaşında dedelerimizin emperyalizme karşı verdiği mücadele gibi, bizim 6. filoyu taşladığımız gibi, yıllar sonra ilk defa anti-emperyalist tepki doğacaktır” der. Ve kısa sürede dediğini yapar. CHP'nin ve çevrecilerin sıradan, çevre hareketi oluşturma çabalarına müdahale etmiş, 17 köyde anti-emperyalist bir kitle tabanı yaratmıştır. Köy meclislerinin oluşmasında, işgal eylemlerinde ve köylülerin attığı her adımda belirleyici olmuş, harekete önderlik etmiştir.

Öyle ki Metin ağabeyi o ilerlemiş yaşına rağmen bir gün Pınarköy'de, bir gün Ovacık'ta, bir gün de Çamköy'de görmek mümkündür. Bir derviş sabrıyla 17 köy arasında mekik dokumaktadır. Köylüleri örgütleyip, mücadeleye katmakta, bu yönde Parti-Cephe örgütlülüğünü geliştirmekte kararlıdır. Bunun için siyanürcü Eurogold şirketinin kullanacağı siyanürün tehlikelerini köylülere anlatmakta, çözüm olarak emperyalist şirkete karşı birleşerek radikal mücadele etmek gerektiğini anlatmaktadır. Önceleri köylülerin gündüzleri tarlada işleri yoğun olduğu için, geceleri köylere gitmekte, kahve toplantıları düzenlemektedir.

17 köy tam bir kültür mozayiğidir. Aleviler, muhacirler, pomaklar ve daha birçok kültür iç içe kardeşçe yaşamaktadırlar.

Metin abi yeri gelir Alevi köylerde cemevlerinde toplantılar düzenlemekte, yeri gelir köy meydanlarında topladığı kitleye propaganda yapmaktadır. Uzunca bir süre köylüleri mücadele etmek konusunda ikna edemez. Ancak O karamsarlığa ve yılgınlığa kapılmaz. O bu durumu şöyle ifade eder: “Ben anlatacağım, onlar ikna olmayacak, ben yine anlatacağım, onlar yine inanmayacaklar ve ikna olmayacaklar. Ama bir gün gelecek benim Çepni inadım galip gelecek ve benden bıkacaklar, tamam geliyoruz' diyecekler.”

O ısrarla, köylülere “bu topraklarda birlikte yaşıyorsak, birlikte mücadele etmek zorundayız” derdi.

İlk  dönemdeki çabalarını şu sözlerle ifade eder: “İlk önce köylüler sahiplenmedi. Ben de biraz su alıp önce sağlık ocağına götürdüm.” Kimyasal madde var” dediler. Ege üniversitenin laboratuarına götürdüm. Kimyasal madde yok diye rapor verdiler. Onlar da bizi kandırmaya çalıştılar. Daha sonra köylerde toplantılar yaptık ve mücadeleye başladık. İşe girmek isteyenlere engel olduk. Madende çalışanları köyden kovduk...”

İşte bu sabırlı süreç içinde Metin ağbi Bergama köylülerinin halk önderi olmuştur. Köylülerle öylesine bütünleşmişdir ki, artık yörede Metin abi ne derse, herkes onu yapmaktadır. Örneğin geçtiğimiz yıl polisin, MİT'in tüm faaliyetlerine ve gözdağı vermelerine rağmen köy meclislerinin insiyatifleriyle işgal eylemini örgütlemiştir. ÖDP ve CHP'nin statüko haline getirmeye çalıştıkları pasif eylem çizgisi mutlaka kırılmalıdır. Çünkü köylülerin verdikleri onca mücadele, ÖDP ve CHP'lilerin uzlaşmalarıyla hareket başarısızlığa uğrayacaktı. ÖDP ve CHP temsilcileri pasif eylemlerde ısrarlıdır. Ancak Metin Andaş Cephe'nin şirket sahasını işgal ve tahrip etme eylemi önerisini ortaya atar. Tartışma köy meclislerine taşınır ve kitle öneriyi kabul eder. Buna göre herkes traktörlerle tüm köylerden gece yarısı hareket edecek ve sessizce işgal eylemi gerçekleştirilip şirketin araçlarına zarar verilecekti. Bu ölüme gitmeyle, tutsak düşüp işkence görmeyle özdeştir. Ancak köylülerin artık güvendiği Metin abileri vardır. Hazırlıklar yapılır ve gece yarısı 3500-4 bin kişilik kitle bir anda tel örgüleri yıkarak traktörlerle şirketi işgal eder. Binalarının ve araçlarının bir kısmını ateşe verirler. Sabah vali gelir ve talepler kabul ettirilir.

-0-

1993'ün ilk aylarıdır. Turan abi hareket önderliğine karşı yapılan darbeyi öğrenir. Şimdi önünde bir sınav vardır. Ve kendisine yönlendirme yapılarak anlatılmaz darbecilik. Ona yalnızca “hareket önderliğine gidişatın bozukluğu gerekçesiyle şu şahıslarca el konuldu. Ne diyorsun” dendiğinde, iddiaları sorar. Sorumlusu ona darbecilerin iddialarını sıralar. Turan abi bu tür mesnetsiz iddialarla hareket önderliğine yapılan müdahalenin meşru olmadığını ve bunun darbe olduğunu söyleyerek mahkum eder. Ona bu bilgileri veren yoldaşlara ise “siz de bu darbeciler içinde yer alıyorsanız burayı hemen terk edin” der. Ona, bunun bir sınav olduğunun, kendilerinin hareketten ve önderlikten yana tavır koyduklarını anlatırlar. O anda Turan abi rahat bir soluk alır ve aldığı doğru tavırdan gurur duyar. Turan abiye niye darbecilerin iddialarını öğrenmek istediği sorulduğunda ise şöyle der: “1978'de DS ayrılığında bana askıcılar' diyerek DS'lileri karalayıp beni kandırdılar. Bunun acısını yıllarca yaşadım. Artık bilinçli ve politik kararlar vermek gerekir” diyerek, yaptığının doğruluğunu açıklar.

-0-

Darbe olayı Metin Andaş'a da açıklanır. Tereddüt yoktur kararında. O'na da yönlendirme yapılmadan anlatılır. Turan abi gibidir o da. Attığı adımın bilincindedir ve kararında politik olguluk vardır.

-0-

Turan abi durumu kavradığında hareketin ihtiyaçlarını düşünür. O “hareketin bu süreçte savaşçıya, kadroya yöneticiye ihtiyacı vardır. Hangi görevi verirseniz hazırım” der. Maddi tüm olanaklarını harekete sunar. Çeşitli önerilerde bulunur. Köydeki evinde duramaz olur. Köydeki yaşamı dünyası ve hareket alanı belki küçüktür. O bu dünyasını bir anda büyütür. Yazılı, sözlü birçok öneri sunar. Onun dünyasında sınır yoktur. Uykusuzluktan gözlerine kan oturur. Küçücük köy içindedir ancak, hareketten gelecek yeni bilgileri sabırsızlıkla bekler. O aynı zamanda zor günlerin adamıdır.

-0-

Metin abi de darbeciliğin yarattığı tahribatları öğrendiğinde tüm olanaklarıyla kendisini seferber eder. O da “daha ileri görevler için hazırım” der.

Aslında ikisinin de birbirlerinden haberi yoktur. Birbirlerini o süreçte tanımazlar. Ancak her ikisi de Bakırçay havzasının köylü önderleridir. Yaşları süreçleri ve kişilikleri birbirine benzer. Attıkları adımlar aynıdır. İkisi de dünya nimetlerinden el, etek çekmişlerdir. Herşeyiyle devrime adamışlardır kendilerini.

Bölgede 1993'de operasyon olur. Turan abi köylülerini etrafında toplar ve yaptığı toplantıda “arkadaşlar tutsak düştü. Yeni birileri gelinceye kadar hareket biziz. Eğitim çalışmalarımıza ve diğer faaliyetlerimize devam edeceğiz. Çeşitli olanaklar yaratıp bir kenara koyalım. Hareket geldiğinde boş durmamış oluruz ve bu olanakları teslim ederiz.” der. O günden sonra hareket Turan abidir.

-0-

Aynı süreçte Metin abi de hareket sorumluluğuyla adımlar atar. Kısa süre sonra Turan abinin varlığını öğrenir ve gidip tanışır. Çeşitli kararlar alıp uygulamaya başlarlar. Bir süre sonra Turan abinin oğlu tutsak düşer. Turan abi aynı zamanda bir tutsak babası olur. Ve ziyaretlere gidip gelir. Birgün yine hapishaneye ziyaret için gittiğinde, ortalıktaki hareketlilikten birşeyler olacağını anlar. Kendisine özgürlük eylemi olduğu ve görev alıp almayacağı sorulur.  O önerinin bu tarzda yapılmasına kızar ve “ne demek hazır mısın. Parti talimat verir biz de yaparız. Ben partinin bir savaşçısıyım. Görev almama tasarrufuna sahip değilim” der. Özgürlük eylemi gerçekleşir ve Turan abi tutsak düşeceğini bilerek görev almıştır. İki aylık tutsaklığında o artık barikattan barikata koşar. Bu iki ay Buca'daki en fazla saldırı dönemidir. Eşi bayanlar koğuşunda kendisi ise oğluyla birlikte özgür tutsaktır artık. Onca saldırı ve direniş ortamına rağmen o “çıkınca yönetici olma hedefim var. Bu yüzden hapishanede kendimi iyice yetkinleştirmeliyim” der. Yöneticiler dışında herkes onu halk ilişkisi olarak bilir. Aslında Turan çıktığında yöneticilik yapacak ileri görevler alacak bir Cephe savaşçısıdır.

-0-

O Buca'da direnişten direnişe koşarken. Metin abi de dışarıda demokratik alanda görev almış ve İzmir'e gelmiştir. İşçi Hareketi Gazetesinin temsilcilik görevini üstenir. 12 Eylül öncesinde TARİŞ'teki sendikacılık deneyimlerini şimdi işçi alanına uygulamaktadır. Polis onu defalarca gözaltına alır, işkenceden geçirilir. Ancak teslim alamaz bu ihtiyar devrimciyi. O İzmir'deki görevlerini engel olarak görmez ve bir yandan da Bergama köylülerine ulaşıp çalışmalarını devam ettirir.

-0-

21 Eylül'de bir destan yazılır Buca'da. Direnişi ilmek ilmek örenlerdendir Turan abi. Barikat patlamadan birkaç dakika öncesidir. Ortalık duman ve gaz kokularıyla doludur. Bomba ve slogan sesleri arasında Turan pencereye çıkar ve karşı koğuştaki yoldaşlarıyla selamlaşır. Onlara gülerek zafer işareti yapar. Karşı koğuşta oğlu da vardır. Ancak o önce oğlumu göreyim demez ve tüm yoldaşlarına el sallayarak hoşçakalın diyerek bağırır. Artık o kırkına dayanmış yaşıyla, Parti-Cephe'nin kahraman bir şehidi olmuştur. Birgün sonra köylüleri, öğrencileri cenazeyi İzmir'den alıp köye götürürler. Jandarma etrafı kuşatmıştır ve çevre köylerden yüzlerce yüzlerce insan gelir cenazeye. Köylüler daha sonra yaptıkları Turan eniştelerinin anmasında jandarmayı taşlayarak kovarlar.

-0-

21  Eylül'den birkaç gün geçmiştir. Buca'daki koğuşlardan biri tamamen yanmış, diğeri ise harabeye dönmüştür. Havalandırmanın ortasında ıslak elbiselerden bir tepecik oluşmuştur. Hastaneden yaralılar gelir sabahtan. Parti-Cephe koğuşları ana baba günüdür. Diğer siyasetlerden taziye ziyaretine gelirler grup grup. Ortalıkta bir koşuşturmaca vardır. Bir ara kapı açılır ve içeriye birkaç kişiyle birlikte Metin Andaş girer. İşkence izleri vardır her yerinde. Koğuşa girdiğinde katliamı öğrenir ve çok şaşırır. O çok sevdiği Turan da vardır şehitler arasında. Gözlerinden yaşların süzülmesine engel olamaz. Ortalığa şöyle bir göz gezdirir. Ve kalkarak hemen kolları sıvar. Gördüğü onca işkenceye, açlığa rağmen, daha geleli bir saat olmamışken, dağ gibi yığılı çamaşırları yıkamaya başlar. Genç yoldaşları ona oturmasını dinlenmesini söylerler. O aldırış etmez. Ve günlerce sürecek onca işin içine dalar. Metin abi çok sevdiği Turan'dan bahsederken ondan yaş olarak epeyce büyük olmasına rağmen, “Turan abi” diye bahseder. Turan abiye çok büyük saygısı vardır.

Kaldığı iki aylık tutsaklıkta kendini daha fazla yetkinleştirmeye çalışır. Özgürlüğe adım attığında artık Bergama'nın 17 köyünde yaratılan anti-emperyalist hareketin halk önderi olmuştur.

Düşman, Metin abiye olan korkusunu ona defalarca yaptığı işkenceyle gösterir. O, köylüleri harekete geçiren bir “Çıbanbaşı” ilan edilmesinden sonra aranır duruma düşer. Şimdi bir bilinmezdedir artık. Karanlık dehlizlerde, hücrelerde, işkencede ya da boş bir alanda gömülü bir “kayıp”tır. Yanında Neslihan, Mehmet Ali ve Hasan ile Ege'nin, Parti-Cephe'nin tarihine eklenen bir sayfadır artık.

 

Ege'nin iki yiğit adamı;

İki Bakırçaylıydınız.

İki ihtiyar çınar'dınız.

İki Efe torunuydunuz.

İki torun sahibi dedeydiniz.

İki Alevi Çepni köylüsüydünüz

İki köylü önderi, halk adamıydınız.

İki öğretmen

İki yılmaz savaşçıydınız.

Yarattıklarınızla yaşayacaksınız kavgamızda

Ege dağlarında özlemini çektiğiniz

Gerilla namlularında yaşayacaksınız.

 

***

 

Bir yoldaşından Metin Andaç'a

 

Merhaba Metin Abi;

"Kayıp" diye adını gazetelerde duyduğumda inanamadım. İlk önce aklıma Bergama köylüleri geldi. "Metin'i kaybetmek istiyorlar!" denilince ilk tepkileri ne oldu acaba? Görmedim ama tahmin edebiliyorum. Kim kaybedebilir ihtiyar Cephe'liyi...

Seninle dergide tanışmıştık. Şimdi o gün hiç gözümün önünden gitmiyor. Dışarıdan gelmiştim ve seni gördüm. Gayet sevecen, rahat, samimi tavırlarla büronun içinde geziyor, insanlarla sohbet ediyordun. Çoğumuz seni ilk kez görmüştük ama senin sıcak yaklaşımlarınla kırk yıldır tanışıyor gibi olmuştuk.

İlk gördüğümde senin için halk ilişkimiz herhalde demiştim. 45 yaşlarında, zayıf ve çok sade giyimli birisi. Bir köylüye, kır adamına benziyordun ki, öyleydi zaten. Üzerinde oldukça eskimiş ve solmuş bir avcı yeleği vardı. Cebini dikmek ve ütülemek için yeleğini istedim. O sırada sen de benim üzerimdeki yeleğe bakıyordun. Çanakkale Hapishanesi'nden tutsakların gönderdiği oldukça güzel, yeni bir yelekti. Ben senin yeleğinle uğraşırken sevecen bir şekilde seslendin:

-Gel değişelim yelekleri. Bunun fişeklikleri güzelmiş. Avda da çok iyi kullanılır.

Çok gülmüştüm. Üzerimdekinin gazeteci yeleği olduğunu ve kalem koyduğumu söylemiştim. Bu sefer sen güldün:

-Boşver yahu. Avcı yeleği bunlar, fişek daha iyi yakışır.

Bergama köylüleri, Eurogold... "Mutlaka gelip gitmelisiniz. Haber yapmalısınız. Çok şeyler olacak. Köylüler çok öfkeli" diyerek başlayan konuşmanla uzun uzun Eurogold'u, halkın öfkesini, olanları, olabilecekleri anlattın. Her sözünün sonunda ısrarla vurguladın: "Kurtuluş'ta bunlar mutlaka yazılmalı". Kızmıştın bize, Halk Anayasası Taslağı'nın ve Kurtuluş'un Bergama'ya gitmediğini söyledin. Senin için ilk önce halk ilişkisidir diye düşünmüştüm, ama konuştukça yanıldığımı ve halktan ne kadar soyut olduğumu gördüm. Senin doğal ve yalın halin, sadeliğin çok hoşuma gitti. Ege'den bahsettik bir süre. Ege dağlarından. Ege köylülerinin gerillayı, DHKP-C'yi tanıdığını, politik olduklarını anlatmıştın. "Bizi Devrimci Soldan daha iyi tanırlar!" demiştin. Gerilla özlemin gözlerinden okunuyordu. Sonra evde konuştuk. Avlanmayı çok sevdiğini ve sık sık ava gittiğini söyledin. Öyle bir anlatıyordun ki imrenmiştim. "Gel Bergama'ya, fırsat bulur seni de götürürüm" demiştin. Sözleştik. Haber için gelirsem mutlaka ava da çıkacaktık. Bergama köylülerinin coşkusunu, kararlılığını, gözüpekliğini sende çok net görebiliyorduk.

Maalesef sözümde duramadım. Bergama'ya başka bir arkadaş gitti. Telefon etmiştin.

-Hani geliyordun ne oldu? Ava gitmeyecek miydik?

-Başka zaman Metin abi. Söz geleceğim.

Ben gelemediğim için üzgündüm.

Telefonda anlamış olacaktın ki, "Üzülme buralar hareketli, gelirsin!" demiştin. Ava gidip gitmediğini sorunca da, belki de ben gelmediğim için "Gidemedim hiç!" dedin. Bundan sonraki görüşmelerimiz de hep telefonla oldu. Bergamalılar çadırlarla direnişe geçtiği günkü sesini hiç unutmuyorum. "Halk ayaklandı, buralar çok güzel."Çocuklar gibi mutluydun. Arkadaşlar senin jandarmayı görünce dama çıkıp ıslık çalarak diğer köylüleri uyardığını söylemişlerdi. 17 köyün ihtiyar Cephelisi, Sen Bergama köylülerinin direnişinde en önde olandın.

Yine gönderdiğimiz gazeteler eline geçmeyince aramıştın. Jandarma yolda almasın diye sormuştuk. "Alamaz" demiştin. Sanırım gazeteler otobüs şoförünün unutkanlığına gitmişti. Ama sen çok kızmıştın. Yeniden gönderdik. Sonra şunu duyduk: Bergama'nın köy kahvehanelerinde, her masada bir Kurtuluş ve Halk Anayasası Taslağı var.

Sen Ege'nin tütünü, pamuğu, yeşiliyle, Bergamalılarla, Bergama köylülerinin direnişiyle bir bütünsün. Nasıl kaybedebilirler? Damdan çaldığın ıslık 17 köyde hala yankılanıyor. Kaybedebilirler mi? Ege dağlarına "ava" gidecektik. Engelleyebilirler mi? Bergamalıların savaşı şimdi yeniden başlıyor. Sizi kaybettiklerini sananlar sonunda Eurogold gibi yenilecekler. Onları yeneceğiz Metin abi... And olsun yeneceğiz!..

 

(Yukarıdaki anlatım Kurtuluş dergisinin 16 Mayıs 1998 tarihli, 81. sayısında yayınlanmıştır.)