Meral
AKPINAR'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Abisi Meral'i anlatıyor:
İlk zamanlarda bana 'Abi insanlar bir şeyler tartışıyor ama ben bilmiyorum.
Ben nasıl tartışabilirim, ne konuşabilirim diye sormuştu. İlk defa
İbrahim Yalçın Arıkan'ın cenazesinde gözaltına
alınmıştı. Gözaltı düşmanı daha yakından tanımasını, netleşmesini sağlamış,
sınıf öfkesini ve coşkusunu artırmıştır. Cenaze sırasında kafasına ağır cop
darbeleri yemişti ve ciddi yaralar almıştı. Başını tedavi ettirmeyi istemiştik
ama olmadı çünkü yeraltına geçmişti, yapamadık. İkinci gözaltısını
da Halkın Gücü Gazetesi'nde yaşamıştı. Orada tavrı çok iyiydi. İnsanlar
alındıktan sonra oraya gitmişti, tek başınaydı. Onu tek başına almaya çalışmışlar,
direnmiş, kimliğini istemişler vermemiş.
Recep Güler'le birlikte
bir süre çalışmış.
'Ben bu mücadeleyi vereceğim' dedi. Amaçları uğruna
kendini feda etmeye hazırdı. Meral sözünü sakınmazlığı, direngenliği ve
inatçılığıyla tanınırdı. Doğru bildiğini savunmak için canını veren bir
türdendi. İnançlarına da çok bağlıydı. Meral'i en son gördüğümde ona
yakalanırsın, işkenceyi biliyorum demiştim. Bana 'Abi
bizim yakalanma diye bir derdimiz yok, biz teslim olmayacağız.' demişti.
Evden ayrılalı uzun zaman oldu. Aileden kimseyi
dinlemedi, hatta çok sevdiği annemi bile. Meral'i çok severdik, çevre olarak da
akrabalar olarak da. Saz kursuna gitmişti, çok güzel saz çalardı. Ayten'le önceden de tanışıyorlardı. Ayten'in
de çok güzel sesi vardı. O söylerdi, Meral çalardı. En çok "omuzdan tutun
beni halaya katın beni/düşersem bu kavgada oy dosta anlatın beni" türküsünü
severlerdi.
Herkesin yardımına koşan bir insandı. Bu aşamaya
kimsenin kalbini kırmadı. Bugün Bağcılar'dan bir sürü
insan Sarıgazi'ye kadar geldi O'nun için.
Lise 2'den ayrılmış ve mücadeleye başlamıştı. Bizim
gösterdiğimiz tepkilere aldırmazdı. Annemi bile mücadelesine ikna etmiş kabul
ettirmişti. 'Ben akan kanların hesabını soracağım' diyordu. Bu amaçla hareket
etti.
Arkadaşıma gidiyorum diye bir gün evden çıkmıştı. Gazi
olaylarına gitmiş. Saldırılar sırasında bir insanın yerde yattığını görmüş.
Hemen yaklaşıp kocaman bir vücudu sürükleye sürükleye
minibüse taşımış. Nerede oturduğunu sormuş, 'Bağcılar'da
oturuyorum' deyince onu alıp evine götürmüş. Getirdiği insan da bizim fazla ilişkimizin
olmadığı bir komşumuzdu. Şimdi onlarla çok samimi olduk. Devamlı Meral'i sorarlardı.
Onu görmek istiyorlardı.
Sivas olaylarında ise annemle beraber yürüyüşe
katılmıştı. Her olayda biraz daha bileniyordu, etkileniyordu, kendini hazırlıyordu.
Maddi anlamda da durumu çok iyiydi. Buna rağmen geri adım atmadı. 'Bize
gerekirse siz de tavır koyacaksınız' derdi.
Sabancı'nın vurulması olayında çok mutlu olmuştu. 'Abi bak bunlar nereye saklanırlarsa saklansınlar bulur ve
vururuz' demişti.
Kendini adadı. Ailesini, annemi bu konuda ikna etti.
Hatta annem onu çok severdi, tek kızım derdi. Annemin sevgisi onu eve bağlamaya
yetmedi. Diğer sevgisi ağır bastı. Olumsuzluklara asla boyun eğmedi.
(Yukarıdaki
anlatım, 17 Şubat 1996 tarihli, Zafer Yolunda Kurtuluş dergisinin 32. sayısında
yayınlanmıştır.)