Mehmet Ali MANDAL'ı Yakınları, Yoldaşları

Anlatıyor:

 

 

Yoldaşları Anlatıyor:

“Hiçbir zaman bir mülteci olmayı seçmedi.”

 

Yurtdışında Yunanistan'daki yılları, Ali için, kendini yeniden ayağa kaldırmanın, gerçek halk ve vatan sevgisinin ne olduğunu anlamanın bir başlangıcı oldu. Marksizmi-Leninizmi bilmiyordu belki ama bildiği birşey vardı Türkiye halkları için mücadele eden DEVRİMCİ SOL'a güveniyor ve onun gelişmesini, büyümesini istiyordu. Bu nedenle birçok konudaki yetersizliklerine rağmen sorumluluklar aldı ve kendini geliştirmeye başladı. Bir yandan inşaatlarda çalışıyor, diğer yandan da küçük iş, büyük iş demeden her işe koşturuyordu. Defalarca gözaltılar yaşamasına, mücadele için sıkıntılar yaşamasına rağmen o hiçbir zaman halkını ve vatanını terkederek, mücadeleden kaçmış birçok insan gibi sıradan bir mülteci olmayı seçmedi. Yunanistan'da yapılan her yürüyüşte, her mitingte, her kampanyada, protestolarda bildirisinin yazılışından, basılıp dağıtılmasına kadar herşeyde emeği oldu. Kimi zaman kitle gösterilerinde Yunan halkına ülkemizde yaşanan faşizm koşullarını anlatırken, kimi zaman bir panelde örgütünün mücadelesini hararetle savunurken, kimi zaman elinde fırça ya da mâla inşaatlarda çalışırken, kimi zaman günlerini gecelerini alan dergi çevirilerini yaparken o emekçi, mütevazı ve ağırbaşlı kişiliği, sadeliği dikkat çeken yanıydı. O hiç yakınmaz, şikayet etmez, mızmızlanmazdı.

Onu mücadeleden koparmaya çalışan bir Yunanlı ile yaptığı düzen evliliği ve iki çocuk sahibi oluşu, bir dönem onu gerilettiyse de onu mücadeleden ve yoldaşlarından koparamadı. En zorlu dönemlerde gelip harekete sahip çıktı ve kendi içinde bir atılım yaşayarak "Evliyim, iki çocuğum var ama ülkem ve halkım için partimin bana vereceği her türlü göreve hiçbir koşul dayatmadan hazırım" diyerek, güçlenerek ayağa kalktı. "Ben birçok arkadaşım gibi anneli, babalı bir aile ortamı görmedim, hep bu özlemi yaşadım. Bu duyguyu mücadele içinde yoldaşlarımla yaşadım, sanmıyorum ki aile denilen yapı bundan daha sıcak ve güzel olsun, daha fazla sevgisi olsun" derdi.

 

(Yukarıdaki anlatım 2 Mayıs 1998 tarihli Kurtuluş dergisinde yayınlanmıştır.)

 

***

 

Hayatın Ayrıntılarını Devrimcileştiren Bir Cephe'li

 

Önce 4 kayıbımızın adını öğrendik.

Senin de kayıplarımızın arasında olabileceğin hiç aklıma gelmemişti. Sonra resimleriniz yayınlandı. Seni Maksut olarak tanımıştım. Atina Cephe bürosundaki adın buydu. Resminin altında da gerçek ismin yazılıydı: Mehmet Ali Mandal...

Ama adının Maksut ya da Mehmet Ali olması önemli değildi. Çünkü sen hayata bakışınla ve bize devrimciliği öğreten bir YOLDAŞ'tın bizim için.

Devrimciliğin, hayatın küçük ve bazen önemsiz görülebilen ayrıntılarında somutlandığını öğrenmiştik senden.

Seni tanıdığımızda ilk dikkatimizi çeken yanlarından biri, bizimle hemen kurduğun sıcak ilişki ve mütevaziliğindi. Tanışmamızın üzerinden çok geçmeden yoldaşlığının sıcaklığın ve samimiyetinle hepimizin güvenini ve saygısını kazanmıştın.

Yaşça bizden epeyce büyüktün. Ama hepimizden enerjik ve ataktın. Yaptığın işleri yarım bırakmayı sevmezdin. Çok basit bir iş bile olsa mutlaka tam yapardın. Elindeki iş bitmeden rahat etmezdin.

Günlük yaşamda bize sıradan gelen işlerde bu kadar titizlenmen önceleri garip gelmişti. Zamanla hayatın her ayrıntısını devrimcileştirmeden Parti kişiliğine ulaşılamayacağını kavramaya, görmeye başladık. Önüne koyduğun hedef, "Partili Kişilik"ti. Bu kişiliğin küçük büyük iş ayrımı yapmadan her işini özenle yapması gerektiğinden sözederdin.

Sen, en yoğun işlerin arasında bile bir fırsatını bulur, yıpranmış kitapları onarır, ciltler ve bizi de bu konuda uyarırdın. Kitaplara olan ilgin ve özenin hep aklımızdadır.

Bazen hep birlikte dergi dağıtımına çıkardık. Gideceğimiz yere giderken sen en önde hızla yürürdün, biz arkanda koştururduk. Oysa sen hepimizden daha yaşlı, biraz toplu ve kısa boylu olmana rağmen hepimizden ataktın. Bu hızlılığını sorduğumuzda "her dakikayı değerlendirmek lazım" demiştin. Biz yorulduk dinlenelim deyinceye kadar sen bir oraya bir buraya koştururdun.

Cephe'nin paralarının harcanmasına kıyamazdın. Tutumluydun.  Bu nedenle her dergi dağıtımından önce bürodan çıkmadan "bol bol su için" diye tembihlerdin. Yolda su almayalım dönene kadar  idare edelim diye açıklardın sonra. Buna rağmen biz Atina'nın sıcağında susardık. Susuzluğumuzu sana da belli etmemek için elimizden geleni yapardık. El mahkum su alırdın bize. Ama hemen eklerdin "her su için bir otobüs bileti daha gitti".

Kimi kez çeşitli ailelerin evlerinde kalırdık. Yaşının büyüklüğüne rağmen evdeki çocuklarla kurduğun diyalog görülmeye değerdi. Seni hemen severlerdi çocuklar. Anneleri çalışan çocukları sabah okullarına kadar bırakırdın.

Kaldığın evden ayrılırken evi kesinlikle dağınık bırakmaz, mutlaka toplar, hatta kahvaltı bulaşıklarını yıkardın.

Maksut yoldaş, sen tüm yaşam biçiminle örnek, eğitici bir yoldaşımızdın. Senden devrimciliğin sessiz sedasız sıra neferi olmak olduğunu öğrendik.

Bazen oturur sohbet ederdik. Şehit düşen yoldaşlarımızdan söz edip "hesabını tek tek soracağız" deyişini hiç unutmuyorum.

Şimdi seni, sizleri kaybetmeye çalışıyorlar. Ama senin de söylediğin gibi hesabınızı tek tek soracağız Maksut yoldaş. Sizleri kaybedebilirler ama asla yok edemezler. Hafızamızı yok edemezler çünkü. Kinimizi, öfkemizi yok edemezler. Sizleri sıktığımız kurşunlarla, patlattığımız bombalarla, haykırdığımız sloganlarla daima selamlayacağız.