Lütfiye KAÇAR'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Bir yoldaşı anlatıyor:
“işte
öyle, biz buyuz”
Darbeciliğin önderliği ve hareketi bitirmeye and içtiği günlerdi; Lütfile ablayı
o olduğunu bilmeden tanımış oldum.
DEV-GENÇ olarak darbeciliğe karşı tüm
olanaklarımızla mücadele ediyorduk. Devrimci İşçi Hareketi (DİH) örgütlenmesinin
sorumlusu ile buluşacağım bildirildi ve randevu yeri verildi. DİH sorumlusunun
darbeciliğe karşı kesin tavır alışı o günlerde hepimiz için moral olmuştu.
Çünkü darbeci adiler her gün başka bir yalanla, başka bir spekülasyonla
"Şu da bizden yana, bu da bizden yana" diyerek kafaları karıştırmaya
çalışıyor, sonu gelmez dedikodular üretiyorlardı. Doğal olarak DİH de bunlardan
payını alıyordu. Oysa "Bizden" dedikleri ve DİH komite üyesi olarak
lanse ettikleri biri vardı ki ne komite üyesiydi, ne de adam gibi bir adamdı. Bunu
da daha sonra Lütfiye abladan öğrendik. Sorunlu,
yaşını başını almış olmasına rağmen salya sümük ağlayan eski bir döküntüyü DİH
komite üyesi diye lanse etmekten çıkar umuyordu darbeciler. İsim olarak eski
biri olması, önemli biri olduğu izlenimi yaratmak için kullanılıyordu. Ve
aslında hiçbir fonksiyonu yoktu DİH'te. DİH'in sorumlusu Lütfiye ablaydı
ve tavrı kesindi.
Randevuya
gittim ve daha ilk birkaç saat içinde ablanın profesyonelliğinin etkisi altında
kaldım. Çok dikkatli, özenli ve bir o kadar da rahattı. Giyim kuşamı, genel
görüntüsü öyle iyi kamufle ediyordu ki onu, devrimci
olduğumuza ihtimal verecek polis yoktu. Dikkatimi ilk çeken yanı bu olmuştu.
Benim işim Lütfiye ablayı
telefonla yurtdışıyla görüştürmekti. Lütfiye ablanın
darbecilere karşı tavrı birçok kadronun gösterdiği net tavırdan daha netti.
Şöyle ki, yanlış hatırlamıyorsam, darbecilerin numaralarını daha ilk anda kavramış
ve ilk anda birçok kadroda yaşanan doğal şaşkınlığı bile yaşamadan derhal
onları reddederek önderlikle görüştürülmesinde ısrar etmişti.
Darbeciler, önderlikle kadroların temas kurmasını
bilinçli olarak engelliyordu. O günler boyunca Lütfiye
abla az önce sözünü ettiğim döküntü ruh hastasının da yarattığı sıkıntılara ve
darbecilere karşı adeta tek başına kalmış, büyük güçlükler çekmişti. En
nihayetinde onu engellemeleri mümkün olmadı, DİH Lütfiye
abla şahsında Hareketin yüzakı olan tavrını koymuş
oldu.
Randevuda, ona olan biteni anlattıkça nasıl
sevindiğini hatırlıyorum. Darbeciliğe karşı nasıl bir bütün halinde savaştığımızı,
alan ve bölgelerin tavırlarını anlattıkça, "İşte öyle, işte öyle, biz
buyuz" diyordu gözleri gülerek. Sonra onunla birkaç kez daha görüştük, ama
hepsi bu. Bunlar kısa kısa randevulardı. Her defasında
bana yemek ısmarlıyordu. Ama ilk önce kısa da olsa mutlaka bir kontrol turunu
atıyorduk. Ve tam "abla"ydı. "Aferim"
diyordu. "Anlat bakalım" diyordu. Ben de çok kısa süre içerisinde Lütfiye ablaya çok ısınmıştım, Lütfiye
abla olduğunu bilmeden elbette.
***
Can ablamız... Sıcak güler yüzlü, soğuk
kanlı ve emektar ablamız.
Lütfiye abla kaldığımız eve ara
sıra gelirdi. Evdeki herkes onu dört gözle beklerdi. Çünkü o geldiğinde eve
neşe gelir, ortam canlanırdı. Her gelişinde bir şeyler öğretir öyle giderdi.
Hem de çok kısa bir zamanda. Yemek yapımından, bomba yapımına kadar savaşın
ihtiyaçları neyse onu kavratmaya çalışırdı. Arkadaşın biri toprak reformunu
anlatan bir kitap okuyordu. O sırada Lütfiye abla
geldi. Çay içip sohbet etmeye başladı. Arkadaşın okuduğu kitabı gördü ve ona
sordu: "O kitaptan ne anlıyorsun?"
arkadaş cevap veremedi. Ve sohbetimizi sürecin ihtiyaçlarına yöneltti. Çok
somut örnekler verdi. Bugün savaşımız gittikçe kızışıyor, biz de savaşa göre
şekillenmeliyiz, bu ancak düşmana vurmakla olur, vurmak için bomba yapmasını
öğrenmeliyiz, öğretmeliyiz. Gerillacılığı öğrenmeliyiz, gerilla nasıl yaşar,
nasıl ilişki kurar silahını nasıl ateşler. Biz bunları öğrenmeliyiz, şimdi o
kitabı okumak bize birşey kazandırmaz. Önce halkı
örgütlemeli ve savaşmalıyız dedi. Lütfiye ablanın her
konuşması hep kulağımda çınlar. Bir kitabı okuyacağım zaman önce sürecimize hizmet
ediyor mu diye düşünüp okuyorum. Lütfiye abla
kaybedildi ama biz onun hesabını mutlaka soracağız.
***
Bir yoldaşı anlatıyor: «Devrimci kadının örneği»
Lütfiye yoldaşla tanışmamız
Ankara'da tutsak bulunan nişanlısının görüşüne gelip giderken oldu. Ankara'ya
görüşe geldiğinde evimize gelir, birlikte görüşe giderdik. Bu kısa süreli geliş
gidişlerde biraz da olsa tanıma fırsatım oldu.
Lütfiye yoldaşın öne çıkan ilk
özelliği; sıcaklığı, sakinliği, sevecenliği ve kararlı yapısıydı.
Gelenekselleşmiş kadın kimliğinin dışındaydı. Duygusallık, gözyaşı, kendini
güçsüz görme ona göre değildi. O, kendisini halklarına, ülkesine adamış bir
Devrimci Sol'cuydu. Kadın olduğundan kaynaklı hiç bir ayrıcalık istemediği
gibi, küçümsenmesine de izin vermezdi. '89 yılında birlikte gittiğimiz açık
görüşte yaşananlar buna bir örnektir. Ankara Merkez Kapalı Hapishanesi'ne
birlikte görüşe gitmiştik. Görüş koğuş havalandırmasında yapılıyordu ve
kalabalıktı. Herkesin açık görüşün akışına kapılıp gittiği bir anda bir tokat
sesi duyuldu. Lütfiye yoldaş, şaka yoluyla da olsa
kadınların güçsüz olduğuna dair söylenen bir kaç sözü yine şaka yoluyla bir
tokatla çevirmişti.
Lütfiye yoldaşa göre güçsüz olan
kadın değil, burjuva, küçük burjuva ve feodal değer ve yargılara teslim olan
kişiliklerdi. Devrimci kadının en az erkek yoldaşları kadar güçlü olduğunu
kendi yaşamıyla, düşmanı çaresiz bırakan direnişi ile bizlere gösterdi. Düşman Lütfiye yoldaşı kaybetti. Yeni Lütfiye'ler
yerini çoktan doldurdu.
Lütfiye yoldaş; nerede olursan
ol, bilmesek de mezarını, biliyoruz ki sen omuz başımızdasın, vatan
topraklarındasın. Sen rahat uyu güzel insan. Anınıza bağlı kalıp, sizlere
verdiğimiz sözümüzü yerine getireceğiz.