İlker
BABACAN
Şehit Düştüğü Tarih: 19 Aralık 2000
Şehit Düştüğü Yer: Çanakkale
Doğduğu Tarih: 1978
Doğduğu Yer: İstanbul
Mezar Yeri: Cebeci Mezarlığı, İstanbul
2000'de F Tipi
Hapishanelere karşı başlatılan büyük direnişte, Ölüm orucu 3. ekibi içerisinde yer
aldı. Çanakkale’deki uzun direnişin son günü, başına çarpan bir gaz bombasının
kafatasını parçalaması sonucu şehit düştü.
İlker
Babacan, 1978 yılında İstanbul’da doğdu.
Devrimci mücadeleye
katılmadan önce birçok işte çalıştı. Yoksul bir ailenin çocuğuydu. İlkokulu
bitirdikten sonra çalışmaya başladı. Daha sonra gayri-meşru işlerin içine
girdi. Dayısı 12 Eylül’de çatışma esnasında yaralı olarak tutsak düşmüştü.
Zaman zaman hapishaneye ziyaretine giderdi ve
dayısından dolayı küçük yaşlarda devrimcilere sempati duymaya başladı.
Polislere ve faşistlere karşı dayısını vurdukları için düşmanlık besliyordu.
Yaşı ilerledikçe devrimcilere daha da çok sempati duymaya başladı. Nerede
faşist görse kavga ediyordu.
Gayri-meşru işlerin içine
girmişti fakat delikanlılığını korumaya çalışıyordu. Çevresindeki
arkadaşlarının çoğu faşistti. Zaman zaman onlarla
ülkü ocaklarına gidiyordu. Fakat faşistleri sevmediğinden bu ocaklara gitmeyi
bıraktı. Daha sonra üvey babasının faşistler tarafından bıçaklandığını öğrendi.
Gurur sorunu yaptı. Bir yakınını da yanına alarak faşistlerin gittiği
kahvehaneyi bastı. Daha sonra faşistler de onların gittiği restorantı
bastı. Bu kavgada yakını ağır yaralanırken, İlker de faşistlerden birini
bıçakladı. «Bundan sonra faşistler Gültepe’ye
girmeyecek, gördüğümüz yerde vuracağız” diyordu İlker.
Bu olaydan kısa bir süre
sonra yanlarına iki kişi geldi. Gelenler, Dayısının arkadaşları olduklarını
söylediler. İlker ve arkadaşlarına devrimciliği anlattılar. İlker'e
anlattıkları konusunda ne düşündüğünü sordular. “Her türlü varım”, dedi
İlker. Böylece örgütlü mücadeleye adım atmış oldu. Devrimcilerle tanışması onun
için halk olmayı yeniden öğrendiği yıllar oldu.
Bir süre çeşitli
faaliyetlerde yer aldı, hızlı bir gelişim gösterdi ve nihayet bir dönem sonra
da Gültepe sorumluluğuna atandı. Birçok askeri
eylemde bulundu. Gültepe, Çağlayan, Nurtepe, Çeliktepe, Armutlu
bölgelerinde çalıştı. Mücadeleye girdikten iki üç ay sonra aranır duruma
düşmesine karşın uzun zaman hiç gözaltına alınmadı.
İlker, hep Silahlı
Propaganda Birlikleri üyesi olmak istediğini söylüyordu. Tam illegal yaşama
geçecekken, ‘96
Ağustos’unda tutsak düştü. “Sorumlu
yoldaşlar bana çok emek harcadılar” diyordu İlker. Bu emeği karşılıksız
bırakmayacaktı. Baş koymuştu bir kere, sonuna kadar gidecekti.
***
İlker
Babacan’ın Ölüm Orucu'na Gönüllülük
Yazısından:
“Sözünden dönen namerttir”
Uzun zamandır hücre tipi
hapishaneler gündemde. Düşman biz devrimci tutsakları hücrelere atarak teslim
almak ve asıl olarak halkı teslim almak istemekte; fakat bu kararını bir türlü
hayata geçirmesine, devrimci tutsaklar olarak izin vermemekteyiz. Düşman her
defasında direnişimizle karşılaşmakta ve geri adım atmak zorunda kaldı. Ağır
bedeller ödedik, onlarca yoldaşımız inançları uğruna davamıza bağlı kalarak
şehit düştü. Düşman karşımızda rezil oldu. “Yiyorlar” dedi, kantinleri
boşalttılar, dedi ama ölümler başlayınca düşman acizleşti. Ben bu dönem dışardaydım. Ve 96 Ölüm Orucunu TV’den an an izlemiştim ve düşmanın “yiyorlar, kantinleri
boşalttılar” sözleri üzerine yoldaşlarım şehit düşünce çok üzülmüştüm ama
onlarla gurur duymuştum. Artık sağda solda rahat rahat
insanları örnek gösterebiliyordum. İntikamlarını almak için yemin etmiştim ama
kısa bir dönem sonra tutsak düştüm.
Tutsak düştüğümden beri hücre tartışmaları
gündemdeydi. Ama düşman meşru bir zaman yakalamayı bekledi. Ve Kürt milliyetçi
hareketinden sonra tüm silahlı mücadeleyi tasfiyeye yöneldi. Kürt milliyetçi
hareketinin yapmış olduğu bazı eylemleri devrimciliği karalamak için kullandı.
Bunda başarılı oldu da. Devrimcilik meşruluğunu yitirdi. Düşman psikolojik
üstünlüğü ele geçirmişken devrimci tutsakları teslim almak ve hücrelere atmanın
zamanının geldiğini düşündü. Hücre tipi hapishanelerin iyiliği, güzelliği
noktasında demagojik propaganda yaptı. Şimdi de kararlılık gösterisi yapıyor.
Fakat kamuoyunun tepkisi karşısında köşeye sıkıştı. Ailelerimizin eylemleri ile
iyicene teşhir oldular. Düşman köşeye sıkışmışken onu bu köşede boğmamız lazım.
Artık iş biz devrimci tutsaklara düşüyor. Ölüm orucu
savaşçısı olarak seçilirsem onur ve gururu duyarım. Seçilmemeyi düşünmesi bile
bana zor geliyor. Hiç düşünmek istemiyorum. Şu an satırlarımı yazarken bile
acaba seçilebilir miyim heyecanı içindeyim. Şundan şüpheniz olmasın ki,
yüzünüzü kara çıkarmam. Bir tas çorbaya, bir serum şişesine yoldaşlarımı
satmam.
Partime ve yoldaşlarıma söz vermiştim. Onlara layık
olacağım. Önümüzdeki süreçte çok bedel ödeyeceğimizin farkındayım. Ben de bedel
ödemeye hazırım. Zaferi kazanmak bedel ödemeden olmayacak. Benim sözüm söz.
Sözünden dönen namerttir. Önderimi, partimi, yoldaşlarımı, halkımı çok
seviyorum. Onlara layık bir savaşçı olacağım.
Beni ben yapan partimdir. Benim gibi lümpen bir serseriyi adam etti ve insanlığı öğretti.
Sırtımda tonlarca emek var. Onurun, namusun, gerçek delikanlılığın ne demek
olduğunu Parti-Cephe saflarında daha iyi anladım. Ve düşmana karşı o kadar
öfke, kin, nefretle doluyum ki, bazen TV’de düşmanın insanlarımıza saldırırken
çıkan görüntülerine bile tahammül edemiyorum. Sinirimden ağlayasım
geliyor. O an elime geçseler parçalara bölerim.
Hapishaneye ilk geldiğimde Sabahat
ablanın çatışma kasetini dinlemiştim ve ağlayacak gibi olmuştum. Cesaretine ve
inançlarına hayran kalmıştım. Sabahat ablayı kendime
örnek almaya çalıştım. Onun gibi inançlı ve cesur olmaya çalıştım. Ve intikam
almaya yemin ettim. Şu an duygularımı ifade ederken heyecandan sanırım hep iç
içe geçti. Mahir ve Hüseyin Cevahir’in Maltepe’deki çatışmalarından
etkilenmiştim. Kendi kendime Mahir gibi cesur olmalı ve yeri geldiğinde direnerek
ölmeliyim dedim. Ve o gün geldi artık. Zaferi bedel ödeyerek kazanacağız. Ben
de bu bedeli ödemeye hazırım. Ölüm Orucu savaşçısı olarak seçilirim. Eksik ve
zaaflarım olabilir. Ama devrime olan inancım güçlü. Aslında Ölüm Orucu
gönüllüsü olarak 2, 3 ay önce gelmeyi düşünüyordum; ama kendi kendime daha
ortada birşey yokken keskinlik yapmanın anlamı yok
dedim. Şimdi ise geç kaldım diye korkuyorum desem yalan olmaz.
Zaferi şehitlerimizle kazanacağız!
Ya zafer ya ölüm!
Yaşasın Önderimiz DURSUN KARATAŞ
Yaşasın Devrimci Halk Kurtuluş Partisi
Yaşasın Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi
Saygılarımla
İlker
Babacan
***
İlker Babacan’ın Ölüm Orucu Hakkında
Yazdıklarından:
“Bana bu saflarda insanlığım
hatırlatıldı.
Halk sevgisi, vatan sevgisi
öğretildi.”
Duygu ve düşüncelerimi istediğim gibi ifade
edemeyeceğim. Ben çocukluğumdan beri namuslu, onurlu bir delikanlı olmaya
çalıştım. Ama böylesi bir düzende delikanlılığını korumak çok
zor. İnsanlar bencilleştirilmiş. Her şeyleri çıkar ilişkilerine dayalı.
İnsan ilişkileri ise yok denecek kadar azdı. Her ne kadar delikanlılığımı,
dürüstlüğümü korumaya çalışsam da ben bu düzenin çarkına girmiştim. Devrimci
olduğumda çok mutlu olmuştum. Kendimi temizlenmiş, yeniden doğmuş gibi
hissettim. Devrimcilik tam bana göre bir işti; delikanlılık işiydi. Çünkü
devrimcilerin namuslu, onurlu insanlar olduklarını söylemişlerdi. Devrimci
olmadan önce gayri-meşru işlerden sağladığım kazançla istediğim birçok şeyi
elde edebiliyordum. Ama huzurlu değildim. Çünkü yaptığım işler delikanlılığıma,
dürüstlüğüme yakışmıyordu. Bana ait olmayan şeylerdi bunlar.
Ben garibandan, ezilenden yana olmalıydım.
Zalimlerin zulmüne karşı barikat olmalıydım. Ve devrimci oldum. İyi ki
Parti-Cepheli oldum. Benim için bu onurdur. Bana bu saflarda insanlığım hatırlatıldı. Halk sevgisi, vatan sevgisi
öğretildi. Değer verildi, emek harcandı. Bu değerin, bu emeğin karşılığını
vermek, partime ve yoldaşlarıma layık bir savaşçı olarak ölmek istiyorum.
‘96
Ölüm Orucu’nda dışarıdaydım. Yoldaşlarımın kararlılığına, inançlarına,
bağlılığına ve iradelerine hayran kalmıştım. Bir yandan da düşmana kinim
artmıştı.
Tutsak düşmeden önce devrimcilik hakkında bir şey
bilmiyordum. Ama namuslu ve onurlu insanlar olduğunu biliyordum. Sabahat ablaların çatışmasının kasedini
dinlediğimde çok duygulandım. Cesaretlerine ve inançlarına imrendim. Sabahat abla gibi yürekli olmalıyım dedim. Mahir’lerin
Maltepe’deki çatışmalarını okuduğumda ise çok gururlandım. Mahirler gibi halkı
için ölmesini bilmeliyim dedim. Oysa bugün Ölüm Orucu gönüllüsü olarak tüm
yoldaşlarım ölüme koşuyor. Hepsi zafere kilitlenmişler. Bu beni çok
gururlandırıyor. Böylesine yürekli insanların yoldaşı olmaktan onur duyuyorum.
Partime ve yoldaşlarıma olan sevgim yazılara sığmaz. Benim için yoldaşlarım dünyanın
en güzel insanı. Partimi, yoldaşlarımı, halkımı ve vatanımı çok seviyorum.
Bugün devrime olan inancımla Ölüm Orucu gönüllüsü olarak şehit düşmeye hazırım.
Hiçbir zaman partimin, yoldaşlarımın yüzünü kara çıkarmayacağım. Ölüm Orucu
savaşçısı seçilirsem ne mutlu bana.
YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ
YAŞASIN DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ PARTİSİ
YAŞASIN DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ CEPHESİ
Saygılarımla
Hakkında
Daha Geniş Bilgi İçin...