Hüseyin Coşkun'u Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Cephe, Hüseyin Coşkun'u Anlatıyor:

 

HÜSEYİN COŞKUN (KAZIM): Kürt milliyetinden... 1962 Dersim doğumlu... Yoksul bir köylü ailesinin çocuğu olarak büyüdü. Yoksulluk nedeniyle ilkokulu ancak bitirebildi. Sömürüyü, yoksulluğu iliklerine kadar hissediyordu. Çocuk yaşlarda mobilya çırağı olarak çalışmaya başladı. Yoksulluğun yanında Alevilerin tarih boyunca ezilmeleri, aşağılanmaları, bir Kürt olarak milli zulüme uğraması, kimliğini ifade edememesi ve isyan eden ama isyanları sürekli bastırılan bir halkın bu şekilde yaşamasına seyirci kalamazdı. Daha çocuk yaşlarda devrimcilere sempati beslemeye başladı. Onlar gibi olmak istedi. 1976'da artık devrimci mücadeleye bir taraftar olarak katıldı. 1977'ye gelindiğinde daha çok şey yapmak istiyordu. 1978'de ise artık devrimci bir militandı. Devrimci Yol ayrılığında Devrimci Sol saflarında yer aldı. O süreçte İzmir'de ayrılık tartışmalarına aktif olarak katıldı. Birkaç kez gözaltına alındı. 12 Eylül öncesi faaliyetleri nedeniyle 12 Eylül'den sonra açılan Ege Devrimci Sol davalarında yargılandı.

12 Eylül'den sonra örgütle bağı koptu. Ama O, bulunduğu her yerde devrimci görevlerinin bilincinde bir insan olarak halk içerisinde, hatta askerlik yaptığı süreçte askerler arasında eğitim ve propaganda faaliyetlerine devam etti. Bir süre sonra örgütle tekrar ilişki kurdu. 1985 sonrası İzmir ve Ege yöresindeki hemen tüm devrimci demokratik faaliyetlerin içerisinde aktif olarak yer aldı. 1987'de Uşak'da Yeni Çözüm dergi bürosunun açılması görevini üstlenerek Uşak'ta hemen tüm halk kesimleriyle sıcak bağlar kurdu. Bu faaliyetler içerisinde defalarca gözaltına alındı ve tutuklandı. Eskişehir, Kütahya ve Aydın cezaevlerinde tutsaklık yaşadı. İşkencehanelerden, cezaevlerinden hep başı dik çıkmış, devrimciliğin gereklerini yerine getirmiştir. Bir süre İzmir Yeni Çözüm temsilciliği yaptı. Yine defalarca gözaltına alındı. Gözaltılar, O'nu hiçbir zaman yıldıramadı. Kısa süreli tutsaklığından sonra bu kez de Denizli ve Manisa yöresinde görevlendirildi. Buralarda da aranır duruma düşmesinden sonra Aydın ve çevresinde devrimci faaliyetlerini sürdürmeye başladı.

Hüseyin, hareketimizin oluşumundan şehit olduğu tarihe kadar hemen tüm süreçlerde bir taraftar, kararlı bir militan ve yönetici olarak hep aktif görevler almış, direngen, savaşçı tutumuyla kendisini ve çevresini sürekli  dönüştürerek düşmana karşı kin ve öfkesini büyüterek yaşamıştır.

1991 yılında Devrimci Sol'un yeminli üyesi oldu. Yine birçok görevler aldı. O bir görev adamıydı. Kendi deyişiyle "... hareket ve dava söz konusu olunca ölüme itiraz edilemez..." 1993 Ağustos'unda Antep'te istihdam edildi. Darbe ihanetinin henüz izlerinin silinmediği ve kargaşa ortamında Hüseyin bir dava adamı, bir halk önderi olarak çok nettir. Yaşamını sadece kendi olanaklarıyla sürdürmek ve devrimci faaliyetlerini yerine getirebilmek için coşkuyla çalışmıştır. Bu süreçte de zaman zaman örgütsel kopukluluklar yaşadı ama tüm bunlar O'nun devrimci görevlerini engellemedi. Faşizm tarafından aranan bir insan olmasına rağmen kitlelerden uzak durmadı. Kitle faaliyetiyle, kadro çalışmasıyla örgüte çeşitli olanaklar yaratmak için hep uğraştı. Parti-Cephe'nin kuruluşunu büyük bir coşkuyla karşıladı. Artık daha büyük görevlere hazırdı. Görevleri yeniden belirlendi. Antep sorumluluğunun yanında BEDİİ CENGİZ SİLAHLI PROPAGANDA BİRLİĞİNİN oluşturulması ve komutanlığını üstlendi. Antep'in sessizliğini bozmak istiyordu. Antep kendi tarihine layık olmalıydı. 30 Mart-17 Nisan eylemlilikleri içerisinde Şahinbey İlçe Emniyet Amirliği'ne bir saldırı eylemi düzenlendi. Mutlu ve coşkuluydu. Eylem hedefine varılmış, eylem başarıyla gerçekleştirilmiş, geri çekilinmişti. "Eylemlerimiz devam edecek" diyordu. Eylemleri devam ettiremeden 4 Nisan günü Demet yoldaşla aynı gün, farklı yerlerde katledildiler.

 

(Yukarıdaki anlatım, Demet Taner ve Hüseyin Coşkunun şehit düşmesiyle ilgili yayınlanan 19 Nisan 1995 tarihli, 10 Nolu DHKC Bülteninden alınmıştır.)

 

***

 

Genç bir yoldaşı anlatıyor:

 

Köyümde, Söke'nin Savöca köyünde her zamanki gibi kahveye uğramıştım. 93 yılı yaz aylarıydı. Kahveci iki kişinin beni sorduğunu, birazdan geleceklerini söyledi, beklemeye başladım. Kimdi, neden arıyordu merak etmiştim. Arkadaşlardan da olabilirdi. İnşaat ustası da. Başka bir yerden tanıdığım bir arkadaş içeriye girdi, kahveciye yanaşırken ben onu tanıdım ve karşıladım. Bir arkadaşın beni görmek istediğini, gitmemizi söyledikten sonra çıktık, tanıştırdı. Güven'li bir yerde görüşmemiz gerektiğini, nerede olabileceğini sordu. Adını Hasan olarak öğrendiğim Hüseyin Coşkun çevreyi gözleriyle tarıyor, çevrenin güvenli ve temiz olup olmadığını soruyordu. Köyün üstünde bahçelik arasına çıktık oralar güvenliydi, sessiz ve sakindi. Anormal bir gelişim fark edilirdi. Söke'deki insanları soruyor, insanlarımızla ilişki kurmak istiyor, bunu sağlamamı, adreslerini istiyordu. Ben ise operasyon sonrası polis tezgah kurar düşüncesiyle tanıdığım arkadaşa bile güvenmeyerek üstü kapalı cevaplar veriyor geçiştiriyordum. O ise hareketten geldiğini, ilişkileri toplamak istediğini söylüyordu. Ben korkuyor güvenmiyordum. ... Dayanamadı senden iş çıkmaz boşuna yorulduk diyerek gitti. Ertesi günü bir arkadaşı gördüm, durumu anlattım. Söylediğin iyi oldu diyerek ayrıldı. Aynı gün Hasan adını sorduğu arkadaşımla kahvede konuşuyorlardı.

Hüseyin Coşkun'u Hüseyin Coşkun olarak şehit düştükten sonra gazetede çıkan fotoğrafından tanıdım ve “yoldaşının anlatımından” yazısında ben anlatılıyordum. O beni aramış bulmuş, güvenmişti, fakat ben O'na güvenmemiştim. Yazıyı okuduktan sonra utanmış, gazeteyi okuyan arkadaşların yanına utanarak, çekinerek gidiyordum. O, hareketi toparlamaya çalışırken ben onun önünü tıkıyordum. Açıklık, güven, kararlılık Hüseyin Coşkun'un özellikleriydi.

'95 yılında ablasını tanımıştım. Eniştesi bir hafta evinden çıkmamıştı, yas tutmuştu. Her anlatımlarında Hüseyin'i anlatıyorlardı. İnsanlara olan sevgisini anlatıyorlardı.

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

“En önemli yönü de öğretici olmasıydı.”

 

Hüseyin abiyle '93 Haziran'ında Adana'da tanıştım. Onu daha ilk gördüğümde bu hiç uyumaz mı diye sormuştum kendime. Gözaltlarındaki morluklar dikkatimi çekmiş, bu yorumu yapmıştım. Kısa bir süre birlikte olduk, ancak onu tanıdıkça daha iyi anladım bu morlukların nedenini. Biz çok uzun olmayan yola bile vasıtayla gidip gelirken o gününün büyük bölümünü sokaklarda yürüyerek geçirir, yine de yorgunluk nedir bilmezdi. En önemli yönü de öğretici olmasıydı. Birlikte olduğumuz zamanların bir dakikasını bile boş geçirmez ne yapmamız gerektiğini, nasıl hareket edeceğimizi anlatırdı bize. Yılların deney ve tecbüresiyle yol gösterirdi.

Hüseyin Abiye ailemle sorunlar yaşadığımı, onlara daha devrimcilik yaptığımı dahi söyleyemediğimi söyledim. Bir de “Berdel” olarak beni yakın bir akrabamla evlendirmeye çalıştıklarını, ama kabul etmediğimi ve sözü bozacağımı söğlediğimde bana tüm rahatlığıla “Bunun neresi kötü ki. İyi ya işte bir insan daha kazanmış olacağız” demişti. İlk anda ne demek istediğini ve bu rahatlığını anlayamamış, “ben ne dertdeyim, Hüseyin abi ne düşünüyor” demiştim. Ancak birkez daha yanıldım. Hüseyin abi tüm sorunlarımla yakından ilgilendi ve çözüm yolları sundu. Özellikle ailemle olan ilişkilerimde sorun ettiğim ve kafamda büyüttüğüm şeylerin çözümünün ne kadar basit olduğunu gösterdi.

Birlikte eyleme gittiği bir arkadaş anlatmıştı. Eylem yeri merkezi ve işlek bir cadde üzerindeydi. Hüseyin abi molotofları attıktan sonra diğer arkadaş da molotofları yakıp atıyor. Ancak molotofu atarken kendisini de yakıyor. Bu arada yoldan geçen insanlar da durup onları izlemekteler. Hüseyin abi ceketini çıkarıp arkadaşın üzerine atıyor ve ateşi söndürüyor. Daha sonra soğukkanlı bir şekilde eylem yerinden uzaklaşıyorlar... Pratik ve soğukkanlı olduğu günlük ilişkilerinde bile gözlenebiliyordu. 

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

“Planlı ve disiplinli çalışma onun özelliğiydi”

 

Hüseyin Antep'e 1993 Haziran'ında geldi. Antep'e gelmesiyle beraber yoğun bir çalışmaya başladık. Bana ilk söylediği şey ilişkileri çıkarmak ve toparlamak gerektiğiydi. Hemen bu sorunun üzerinde durmaya başladık. Eldeki ilişkileri düzenlediğimizde daha iyi bir çalışma yapabileceğimizi söylüyordu.

Öne çıkan insanların üzerinde durmaya başladı. Kimin ne yaptığını, neleri gerçekleştireceğini ayrıntılarıyla tasarlıyordu. Bunun üzerine bölgede görev paylaşımı yapıldı. Bu çalışmayla da verim elde etmeye başladık doğal olarak. Mücadele Gazetesinin Antep'de bir mevzisinin de açılmasını ve faaliyet sürdürmesine Hüseyin çok sevinmişti.

Açılış günü olarak 12 Eylül tarihi seçilmişti. Bu tarihin seçilmesi bilinçliydi. Faşizme böylesi bir günde bir mevzimizi daha açarak cevap vermiştik. Hüseyin buna çok sevinmişti. Ancak her koşulda dikkatli olunması gerektiğini söylüyordu. Mevzimize gelen insanların iyi bir çalışmayla ortaya çıkarılması gereği üzerinde özellikle duruyordu. Disiplinsizliğe tahammülümüzün olmadığını, disiplin konusu üzerinde özellikle durulmasını istiyordu.

Hüseyin bir yandan insanları eğitip daha etkin bir faaliyet sürdürmelerini sağlarken, bir yandan da örgütlülükler yaratıp varolan örgütlülükleri geliştirmek yönünde adım atılmasını sağlıyordu. Bir milis örgütlülüğünün yaratılmasının aciliyet taşıdığını belirtiyordu. Bu örgütlenmenin de temelleri atılmaya başladı. Hüseyin yoldaş bu örgütçülüğüyle örnek alınacak bir komutandı.

Bulunduğumuz alanda pek çok ilişkimiz ve özellikle ev ilişkilerimiz vardı. Bu ilişkilerin hareketimiz tarafından nasıl değerlendirileceği üzerine konuşuluyordu. Ve ilişkilerin doğru tarzda, devrime en iyi nasıl faydalı olunuyorsa öyle davranılması gerektiğini yoldaşlara anlatıyordu. Herkesin istediği yere istediği gibi girip çıktığı bir ilişki biçimine gözyummayacağımızı anlattı. Ve bu tür dağınık ve disiplinsiz bir ilişki biçiminin önüne geçti. Bıkmadan gösteriyor ve böylece örgütlü yapıyı baştan aşağıya organize etmeye çalışıyordu.

Bulunduğumuz alanda halktan insanlarımızın evlerine ziyaretler yapıyordu. Bu ilişkiler içerisinde hareketimize hangi insanın nasıl faydalı olabileceğini ortaya çıkarırdı. Milisin ihtiyaçlarına cevap verecek ve harekete kendisini en küçük noktada dahi sunan insanların potansiyelini açığa çıkardı Hüseyin yoldaş. İlişkileri, insanları, olanakları en iyi şekilde değerlendirmesini biliyordu.

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

“Her zaman alçakgünüllü

 

Hüseyin Coşkun yoldaşla 1993'te tanıştım. O zaman Adana'da yeraltında beraber çalışacaktık. İkimiz de bölgeyi iyi tanımıyorduk. Yanı sıra hemen hiçbir olanağımız yok gibiydi. Ama hepsini bulacaktık. İşte sokakları adım adım öğrendiğimiz, istihbarat çıkardığımız, bir yandan da kurumlaşma olanakları yarattığımız bu süreçte onu daha yakından tanıdım. Selçuk-yani Hüseyin Coşkun- eski bir insanımızdı. Bu anlamda tecrübeliydi de. Bu tecrübelerini anlatırken, öğretirken, aynı zamanda kendi eksikliklerinden de kaçmaz ve öğrenci olmasını bilirdi. Devrimci yaşam onun için o kadar doğaldı ki, sanki başka bir düzende yaşamamıştı. Sonuna kadar kurallı ve düzenli bir yoldaşımızdı. Çeşitli eylemlerimiz gündeme geleceği zaman eylemdeki cesareti ve yaratıcılığını da gösteriyordu. Onunla gezerken hemen hemen üç-dört kez polis çevirmesine denk geldik. Her seferinde onun soğukkanlılığı ve pratik zekâsı sayesinde çok bozuk sahte kimliklerimizle çevirmelerden sıyrılmıştık.

Halk ilişkilerinde de insanlara değer veren, kendisini sevdiren biriydi. Sadece benim gittiğim bir ilişkiye bir keresinde Selçuk da geldi. Dayım diye tanıttım. Orada sadece yarım saat kaldık. Ama daha sonra her gidişimde o insanlar hep onu sordular, selam söylediler. Kısa sürede kaynaşmışlardı. Kısıtlı olanaklar içerisinde de ondan hiç bir zaman yakınma-sızlanma duymadım. Her zaman alçakgönüllü davrandı.

Bir süre sonra Antep'te istihdam edildi. Daha önce bana geldiği bölgede Parti ilanını beklediklerini, bunun için de çok sayıda bomba hazırlayıp beklediklerini ancak darbecilikle karşılaştıklarını anlatmıştı. Ama bu kez daha görkemli karşılayacağız diyordu. Partili savaşma düşü onun yaşamında somut bir gerçekti. Hüseyin Coşkun Partimizin 1. Kuruluş Yıldönümünde ve Devrim Şehitleri Haftasında komuta ettiği Bedii Cengiz SPB ile ilçe emniyet amirliğine silahlı saldırı düzenleyerek bunu da gösterdi.

Devrimci anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

Körfez savaşı dönemiydi. Kurumlarımızın ihtiyaçları, giderleri için İzmir'de çeşitli semt pazarlarında pirinç, zeytin, terlik satıyorduk. Her gittiğimiz pazar yerinde, her açtığımız tezgahın etrafında işkenceciler dolaşıyordu. Birgün Şirinyer pazarındaydık. Tezgâhın başında Hüseyin abi duruyordu. Bizler de aralarda seyyar dolaşıyorduk. Tezgâha alıcı gibi gelen polislere gereken dilde, üslupta cevap veriyordu. Polis işimizi engellemek istiyordu. Hüseyin abi buna izin vermiyordu. Halkı ve düşmanı tanıyor nasıl davranacağını çok iyi biliyordu. Böylelikle düşman hiç tezgâhımızı kapatamadı.

Birgün bir arkadaş anlatmıştı; Hüseyin abiyle birlikte bir arkadaş Konak'ta bulunan Mücadele temsilciliğine doğru ilerlerken bir kişi yanlarına gelerek “polis! kimliklerinizi gösterin” diyor. Hüseyin abi de “önce sen göster” deyince polis çıkarıp kimliğini göstermiş. Hüseyin abi bunun üzerine “olsun biz yine de göstermiyoruz” demiş ve gazeteye gelmişler. Gazeteden çıktıktan bir süre sonra yaklaşık otuz kadar polis üzerine çullanarak gözaltına almışlar. O gene de kimliğini göstermemişti.

 

Geri