Hüseyin
ASLAN'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Bir Savaşçı Anlatıyor:
«Bir
SDB savaşçısı olarak bu hareketin en ön saflarında halkım ve vatanım için
savaşıyorum. Bu da benim her zaman mutlu olmam için yeterli oluyor."
4 Ağustos '94 Bağcılar. Üç Devrimci Sol Savaşçısı
Hüseyin Aslan, Özlem Kılıç, Güner Şar. Tarihimizde
yaratılan geleneklere sahip çıkarak, burjuva gazetelerine dahi "bu nasıl
bir inanç ki kanlarıyla duvarlara örgütlerinin isimlerini yazıyorlar" dedirtecek
şekilde görkemli bir direniş yarattılar.
Üç yoldaşımızın da örnek alınacak, anlatılacak pek
çok güzellikleri vardı. Ama bir ortak yanları vardır ki onları tanıyan herkes
tarafından bilinir. Bu üç yoldaşımızda da öne çıkan "savaşma coşkuları"ydı.
Hüseyin Aslan: Hüseyin'i tanıyanların ortak görüşü
onun hep neşeli olduğudur. Birliğe katılmak üzere gelmiştim. Hüseyin'le ilk
randevumuzdu, sanki daha önce tanışıyormuşuz gibi rahattı. Bu rahatlığı bana da
yansıdı. Hemen geçtiğimiz bölgeleri tanıtmaya başladı. "Bilirsin sokaklar bizim yaşamımızda büyük yer tutar. Ne kadar çok
öğrenirsek işlerimizi o kadar kolay ve çabuk hallederiz" diyordu. Daha
ilk randevumuzda eğitmeye başladı.
Hüseyin'le bir ay gibi kısa bir süre çalışabildim.
Ama bu bir ay içerisinde onun yaşamında öğrendiğim çok şey oldu.
Darbeci kontraların, düşmanın ve "dost"larımızın
kuşatmasını yarmaya başladığımız süreçti. Olanaklarımız çok kısıtlıydı. Darbecilerin
bir çok şeyi deşifre etmesinden dolayı halk ilişkilerimize
de gidemiyorduk. Ekonomik olarak durumumuz da çok kötüydü. Ve bir kontrgerilla
pisliğini cezalandırma hazırlıklarımız devam ediyordu. Bu hazırlık sürecinde paramız
olmadığından dolayı, akşama kadar sokakta yürüyerek işlerimizi halletmek zorundaydık.
Yine böyle bir günün akşamı artık üssümüze dönmeye
hazırlanıyoruz. Akşama kadar yürümüş, bütün günü bir parça ekmek ile geçirmişiz.
Ama Hüseyin neşesinden hiçbir şey kaybetmiyor; gülüyor, şakalar yapıyor ve bu
coşkulu halinin bizi de sarmasını sağlıyordu. Dayanamayıp sordum. "Akşama kadar canımız çıktı, yürüyecek
halimiz kalmadı, tamam şikayetçi değiliz ama senin
gibi de neşeli olamıyoruz. Bu neşenin kaynağı nedir?" diye. Yine
gülümseyerek cevapladı Hüseyin sorumu: "Ben
bir Devrimci Sol'cuyum. Ve bir SDB savaşçısı olarak bu hareketin en ön saflarında
halkım ve vatanım için savaşıyorum. Bunları hiç aklımdan çıkarmıyorum. Bu da
benim her zaman mutlu olmam için yeterli oluyor" dedi. Söyleyecek söz
bulamadım.
Bir eylemdeyiz Hüseyin silahını hedefe doğrultmuş
ateşliyor. Silah ateş almıyor. Daha düşman kafasını çevirip ne olduğunu anlamadan
Hüseyin silahın mekanizmasını yeniden kurup ateşliyor. Bu sefer hedef cansız
bir şekilde yere yığılıyor. Geri çekiliyoruz. Birlik üyelerinin hepsinde bir
halk düşmanını daha cezalandırmanın coşkusu ve sevinci var. Hüseyin'e "çok
soğukkanlısın, hiç heyecanlanmıyorsun" diyorum. "Hayır" diyor. "Tabii ki ben de heyecan duyuyorum.
Zaten eylem sırasında heyecan duymamak, bir şeyleri yitirdiğimiz, hızla çöküşe
gittiğimizi gösterir. Ama tabii ki heyecanımız, coşkumuz eylemi başarıyla
gerçekleştirmemizin önüne geçmemelidir" diyor.
Zaten 4 Ağustos'ta Bağcılar'da
bayrağımızı pencereye astıktan sonra gülümseyerek zafer işareti yapması
kazandığı zaferin coşkusu değil miydi?