Haydar
AYDIN'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Kardeşi Neslihan Aydın Anlatıyor:
O, “Bir gün bu
dağlardan Dersim’e ellerimizde bayraklarımızla
ineceğiz” derdi. Biz de şehitlerimize layık bir törenle uğurladık onu.
Onları Devrimci Sol bayrağıyla gömdük. Sloganlar atıp, inançlarını tüm Dersim
halkına duyurduk. Ayrıca polisin tehditlerine, gözdağına rağmen cenazeye
katılan, sloganlarımızı faşizmin üstüne haykıran Dersim halkına teşekkür
ederiz. Ve biz şehidimiz olduğu için gururluyuz. Haydar ve arkadaşları geleceğimizin
teminatıdır. Hiç bir zaman kanları yerde kalmayacak. Dersim’de
gerilla hiç tükenmeyecek.
(Bu anlatım, Mücadele dergisinin 1 Mayıs 1993 tarihli,
44. sayısından alınmıştır.)
***
Annesi Fidan Aydın, Haydar Aydın’ı
Anlatıyor:
Benim oğlumu köpekler kemirdi. Onların şehit
düşerken kaldırdıkları yumruklarına kurban olurum. Onlar benim herşeyim. Tüm şehitler evlatlarımdır benim. Onlar
canlarımdır benim. Onları öldürenler kahrolsun! Faşist köpekler kahrolsun!
(Bu
anlatım, Mücadele dergisinin 1 Mayıs 1993 tarihli,
44. sayısından alınmıştır.)
***
Haydar'ın
kendinde yaptığı devrimin yakından
tanığı
olan bir yoldaşı anlatıyor:
Haydar AYDIN (gerilladaki adıyla Avni), Dersimli Kürt-alevi bir ailenin oğluydu. Öğrenimini liseye
kadar sürdürmüş ve liseden terketmişti. Haydar'ın yaşamı,
aslında dönüşümün en somut göstergelerinden biridir. Haydar devrimciliğe başlamadan
önce içki içen, yol kesen, adam döven birisiydi. Ailesi yıllardır Dersim
Merkezde oturduğu için devrimcilere o kadar yabancı da değildi. Haydar'ın
içinde yeraldığı serseri bir grubu vardı. Aslında bu
yozluk, o zamanlar küçük de olsa 12 Eylül ortamının yarattığı bir durumdu.
Çalışmadan yaşardı. Eli, ufak-büyük hiçbir işe değmemişti. Sadece ender olarak kamyonlardan
kola kasaları vb. indirir, taşırdı. Bunu da içki parası için yapardı. Vücuduna
jilet atardı. Aslında kendi serseri grubu içinde canlı, hareketli biriydi.
Ablası Hüsniye Aydın'ın devrimci olması, onda bir
takım etkiler yaratmıştı. Ama bu çok fazla değildi. Aynı yerden olmalarından
dolayı Cihan Taçyıldız (Veysel) ile tanışıyorlardı.
Haydar ve grubundaki diğer gençler, hemen her akşam sokakta, parklarda oturup
sohbet ederlerdi. Her şeyden, her konudan konuşurlardı. Cihan da bu ortamlara
girerek, onları etkilemeye, düzenin pisliklerinden uzaklaştırmaya çalışır.
Cihan -Hüsniye'den dolayı da- Haydar'ların evine
gidip geliyordur zaten. Haydar ile daha yoğun ilgilenmeye başlar. Cihan, Haydar'la
açık açık, çekinmeden her şeyi konuştuğundan dolayı,
Haydar O'na karşı bir yakınlık duyar.
Haydar, Cihan'dan çok etkilenmişti. Artık eski
grubuyla daha az olmaya başlamıştı. Çünkü Cihan, somutunda değeri görmüştü.
Onun gerillaya katılmasının temel nedeni Cihan'la kurduğu dostluktur. Haydar,
bir süre sonra Cihan'ın aracılığı ile Mücadele Bürosu'na uğramaya başladı.
Böyle 2-3 ay büroya gidip geldi. Biz büroda eğitim çalışmaları yapıyorduk. Bu
çalışmalara Haydar'ı da kattık. Ama O, hiç konuşmadı. Dikkatle dinliyordu. Daha
sonra Cihan ile konuşup tartışıyormuş. Haydar böyle gidip geldi. Özellikle
Cihan'a sevgi ve saygısı artıyordu. Ama kimse bunu görmüyordu. Bu ara bize bazı
sözler de vermişti. "İçki içmeyeceğim, sizden habersiz birşey
yapmayacağım" demişti. Ve bu andan sonra da hiç içmemiştir.
Haydar, birgün parkta eski
arkadaşlarıyla oturmuş, sohbet ediyor. O zamanlar özel timler parkları basıyor,
kimlik vb. soruyordu. Eski Haydar, bu duruma ses çıkarmazdı. Yine bu
baskınların birinde bir özel tim gerillaya küfretmiş. Haydar da, küfreden özel
time küfretmiş. Haydar'ı gözaltına almışlar. Yanındaki arkadaşları da şaşırmış.
Kimseye de gelip söylememişler. Haydar'ı bir gün boyunca şubede dövmüşler;
''küfret" demişler. Haydar'ı bir gün sonra bırakmışlar. "Arkadaşlar
bu halimi görmesinler" düşüncesiyle, Haydar başka bir evde kalmış. Biz iki
gün boyunca Haydar'ı aradık. Haydar'ı buldukları haberini alınca da yanına
gittik. Konuştuk, cevap vermedi. Meğerse; "ben,
'sizden habersiz birşey yapmayacağım' dedim, ama yaptım"
düşüncesiyle çekinmiş. Kötü birşey yaptığını
zannetmiş... Bu süreçten sonra Haydar'ın büroya geliş gidişi sıklaştı.
O zamanlar büromuzun bir borcu vardı. Para kazanmak
için bir köylüyle tarlasını biçmek için anlaştık. Dört tarla vardı.
Liselilerden 7-8 kişi gidip tarlayı biçeceklerdi. Onlarla konuştuk. Haydar bu
iş için hiç aklımıza gelmemişti. Katlanamaz, yapamaz diyorduk. Liselileri
gönderirken Haydar ile karşılaştık. Haydar, "ben de gideyim" dedi.
"Yapamazsın" dedik. "Yaparım" dedi. Git dedik. Liseliler
gündüz çalışıp, akşamları eğitim çalışması yapacaklardı. Onun için iyi olabileceğini
düşündüğümüz için gönderdik. Dört tarla vardı ve gerçekten zordu. Nitekim
gençlerden bazıları bir iki gün içinde yapamayıp gitti. Köylüler "sizinkiler
kaçtı" diyordu. Kim kalmış, kim gitmiş bilmiyorduk. En son bir tarla kalmıştı.
Ben de oraya gittim. Baktım Haydar, sıcağın altında çalışıyor, iki kişiler.
Eli, daha önce çalışmaya alışık olmadığından paramparça olmuştu. Ama, öyle neşeliydi ki! Fıkra anlatıyor, gülüyor... Biz
yanılmıştık. Haydar'ın değiştiğini görememiştik ve buna inanmıyorduk da...
Gizli gizli içiyordur diyorduk.
Öbürsü gün büroyu erkenden açtık. Haydar da erkenden
gelmiş, büronun oradaki kahvede oturmuş bekliyordu. Büro açılır açılmaz geldi.
Gururla parayı masaya koydu. "Abi, borcumuzu
ödeyebiliriz" dedi. O anı görülmeye değerdi. Cihan onunla gerilla hayali
kurmaya başlamıştı.
Bu sırada Haydar'ın askerlik sorunu çıktı.
"Gitmem" diyordu. Ama neticede, çevresinin baskısı sonucu askere
gitti. Bu sırada Cihan da gerillaya gitti. Haydar, acemi eğitimini bitirip
izine geldi. Askerdeyken çok düşünmüş. "Bir daha gitmem" diyordu. İlk
sorduğu Cihan oldu. Aklına onun gerillaya gittiği gelmiyor bile. Bunu söyleyince
kızdı. '"Birlikte gidecektik hani" dedi. Askere gitmeme konusunda
ısrarlıydı.
İsteği gereken yerlere iletildi. Olumlu cevap geldi.
Gerillaya gidecekti. "Beni Cihan'ın yanına verirler mi" diye soruyordu.
"Birlikte Cihan'ın yanına versinler, beni süründürsünler razıyım"
diyordu. Yerinde duramıyordu. Sonuçta nisanın (1993)
ikinci haftası yola çıktı. Yani şehit olmadan bir hafta önce... Gideceği sabah
ablasıyla birlikte geldiler. Kendisine elbiseler alıp üstüste
giydirdik. Gerillaya götürecek arkadaş 14:00 civarı geldi.
Arabaya bindi. Bize bakıyordu. Aramızda kısa bir mesafe vardı. Hemen orada bir
tepelik de vardı. Haydar bize orayı gösterip, "birgün
buralardan ellerimizde silahlarımızla ineceğiz" dedi. Mutluydu, gözlerinin
içi gülüyordü.
... Bir hafta sonra Haydar'ın; gerilladaki adıyla
Avni'nin şehit haberini aldık. Yoldaşlarıyla Pertek ilçesi Ardıç köyü Çalaxane mezrasında şehit düşmüştü. Cenazeleri Merkez
Sağlık Ocağı'na geldiğinde teşhis için ben de gittim. Bir odaya şehitlerimizden
onbirini dizmişlerdi. Biri de ayrı bir küçük oda gibi
yerdeydi. Onbirini tanıdık. Diğer küçük odaya geçtik.
Şehidimizin yüzü adeta yoktu. Kafasına çok yakından ateş etmişler. Her
tarafında kurşun vardı. Kan üzerinde kurumuştu. Kolunun biri ters dönmüştü. Ben
kolunu düzelteyim derken, omuzunun kenarındaki jilet
izlerini farkettim: Bu Haydar'dı.
Hemen sabah köye gidip çatışmayı araştırdık.
Çatışmada yedi yoldaşımız şehit düşüyor. En son Haydar'ın da içlerinde olduğu
beş yoldaşımız kalıyor, cephaneleri bitiyor. Ve ayağa kalkarak slogan ata ata yürümeye başlıyorlar. Haydar sıranın en başındaymış.
Düşman bu beş savaşçıyı tutsak alıyor. Sıraya dizip sırtlarını çeviriyorlar.
Ellerini havaya kaldırmalarını söylüyorlar. Ama savaşçılar slogan atmaya devam
ediyorlar. Arkadan tarıyorlar. Haydar, başta, ağacın dibine düşüp can
çekişiyor. Bir özel tim gelip silahı kafasına dayayıp ateş ediyor. Bu arada
kafası parçalanıyor.
... Haydar, kendinde büyük bir devrim
gerçekleştirmiş, dönüşmüş ve kahramanca şehit düşmüştü. Gerillaya katıldığında
onu Cihan'ın yanına, Pertek müfrezesine vermişler; o an kimbilir
ne kadar mutlu olmuştu... Cenazesi beş bin kişilik kitleyle, sloganlarla,
marşlarla Cihan Taçyıldız (Veysel) ile birlikte kaldırıldı.
Ablası Hüsniye Aydın da
kendisinden yaklaşık iki yıl sonra, aynı dağlarda şehit düşecekti.