Hatice
ALANKUŞ'u Yakınları, Yoldaşları
Anlatıyor:
Bir arkadaşı anlatıyor:
Anmak istediğim biri daha var. Hatice Alankuş. Hatice ne bir önderdi ne de militandı. Ancak,
hapishaneden kaçan Mahir'i, Ulaş'ı, Ömer'i, Cihan'ı
ve Ziya'yı az bulunur bir cesaret ve fedakârlıkla evinde saklamayı kabul etti.
Ama hapishanede öldü. Daha doğrusu ihmal sonucu öldürüldü. Yitirdiklerimizi
anarken ondan söz etmemek büyük bir hata olacaktı.
Evlerini bize devretmeden önce bir süre birlikte
kaldık. Evini ve hayatımı altüst eden bir yığın insanın varlığına rağmen her
zaman güler yüzlü ve kibardı. Onunla ilgili en canlı anım yine karla ilgili.
Birlikte çıktığımız alışverişten dönerken aniden bastıran karla Taksim'de
kalakalmamız, Hatice'nin büyük bir maharetle özel bir arabayı durdurarak Levent'e
kadar ulaşmamızı sağlaması ve sonra 3. Levent'e doğru yola koyulmamız.
Ben sıkı sıkı Hatice'nin
koluna yapışmışım, düşmemeye çalışarak ilerliyoruz. Hava çok soğuk ve galiba
kıyafetlerimiz de pek sağlam değil. Zira çok üşüyoruz. Epeyce bir yolumuz var
ve sonunda korktuğum başıma geliyor. Düşüyorum. Beni kaldırmak isterken Hatice
de düşüyor. Karlann içinde kahkahadan kırılarak
oturuyoruz. Öylesine gülüyoruz ki ayağa kalkamıyoruz.
Tam kendimizi toparlayıp ayağa kalkacakken bizim
halimize gülerek bakma gafletinde bulunup önündeki ağaca toslayan ve yere
serilen bir adam bunu başarmamıza engel oluyor. Karda öylesine uzun bir süre
oturmuşuz ki, kalktığımızda neredeyse donma noktasındayız. Çok uykum olduğunu,
oraya uzanıp uyumak istediğimi söylüyorum. Ama Hatice diretiyor. Kestirme olsun
diye bahçelerden geçirerek beni eve kadar sürüklüyor.
Anılar beni hüzne boğdu.
Bir duruşma sırasında hastalandı. Karın ağrılarının
'psikolojik' olduğu ileri sürüldü ve hiçbir şey yapılmadan hastaneden geri
gönderildi. Sancısını büyük bir metanetle göğüsledi; ağlamadı, sızlamadı. Ağrı
kesici iğneler, çocukça bir umutla kaynatılan nane limonlar işe yaramadı. Tanı
konulduğunda artık çok geçti. İstanbul'a her kar yağdığında Hatice'yi anımsamam
doğal değil mi? Anılar beni hüzne boğdu. Yine de olumsuz bir hüzün değil bu. Zira, ters teperek birçok güzel şeyi anımsamama yol açtı.
(Yukarıdaki anlatım, Hatice Alankuş’un
arkadaşlarından Ülkü Sağır’a aittir. 2001 Mayıs'ında Cumhuriyet Gazetesi’nde
yayınlanmıştır.)
***
Hatice Alankuş'a
İlişkin Bir Anma Metni
Aşağıdaki yazı Dev-Genç’in Ağustos 1978 tarihli 1. Sayısında yayınlanmışıtr.
HATİCE ALANKUŞ'u
ÖLÜMÜNÜN 5. YILINDA ANIYORUZ
SİZ Kİ CANINIZI VERDİĞİNİZ HALKINIZ İÇİN
SİZ Kİ HERŞEYİNİZİ VERDİNİZ BU KAVGA UĞRUNA
GÖĞSÜNÜZÜ ONURLA DALGALANAN KAVGANIN BAYRAĞINA
SİZ Kİ AL RENGİNİZİ VERDİNİZ.
EY ÖLÜMSÜZ HALKIMIZ İÇİN TOPRAĞA DÜŞENLERİMİZ
EY YÜCE EVLATLARI HALKIMIZIN
GURURLA VE SABIRLA DİNLENİN ŞİMDİ
KAVGANIZI SÜRDÜRÜYOR YOLDAŞLARINIZ.
DEVRİMCİ
KADINLAR DERNEĞİ'NDE
23 TEMMUZ 1978 PAZAR
GÜNÜ YAPILAN ANMA TOPLANTISINDAKİ KONUŞMA METNİNİN
ÖZETİ
Hatice Alankuş'un ölümünün
5. yılında, mücadelemize daha bir inanç ve hırsla sarılmış olarak anıyoruz. 12
Mart açık faşizmi 197l'de, gündüzlerinde karınları tok gecelerinde evleri
sıcak, insanları bir ağaç kadar hür ve bir orman gibi kardeşcesine
yaşayacağı hür dünya isteyen TÜRKİYE HALKLARININ başına engerek yılanı gibi
çöreklenmişti.
12 Mart, emeği iliğine kadar sömüren zorbaların
hangisinin daha fazla halklarımızı sömüreceği kavgasıydı. Ekonomik ve siyasi
çıkmaz içinde bulunan sömürücü hakim ittifak içinde
önemli bir ağırlığı olan tekelci sermaye sömürüden daha fazla pay almak,
kendisinin işine daha çok yarayan bir ittifak oluşturmak için 12 Mart Açık
Faşizmini tezgahladı. Aynı zamanda halkın alın terinin, çalınan her lokma
ekmeğinin, ölüme, sefalete terkedilişinin hesabını sormak
için, bağımsızlık bayrakları, kavga türküleriyle meydanları doldurmasını engellemek
için 12 Mart'ı Türkiye Halklarına yaşattılar. Bu dönemde ölüm devrimcilerin yanıbaşlarındaydı. Zindanlar halkın evlatlarıyla dolu işkencehaneler kan kusturuyordu.
Devrimciler işkencehanelerde,
zindanlarda, Nurhaklarda, Kızılderelerde kahramanlık
destanları yazdılar. Etleri parçalansa da, kemikleri ufalansa da, solukları
kesilse de, BİR DEVRİMCİNİN DEVRİMCİ RUHUNUN VE DEVRİMCİ DÜŞÜNCESİNİN zaptedilemeyeceğini ve devrimcilerin baş eğmesini, diz
çökmesini asla bilmediğini Oligarşiye gösterdiler.
Zincirin, zulmün başeğdiremediği
yoldaşlarımızdan biri olan HATİCE ALANKUŞ'da 1
Haziran 1946'da İstanbul'da doğdu. 1969'da Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu'ndan
mezun olduktan sonra mimar olarak çalışmaya başladı. O sıralarda Oligarşinin
zindanından kaçmış olan Mahir Çayan ve mücadele arkadaşlarını saklamak suçuyla
14 Şubat 1972'de Sıkıyönetim tarafından gözaltına alındı. 4 Mart 1972'de
tutuklanarak cezaevine gönderilen Hatice Alankuş 19
Temmuz 1973'te yapılan işkenceler sonucu hastalandı. 21 Temmuz 1973'te
Haydarpaşa Askeri Cezaevinde aramızdan ayrıldı. 21 Temmuz'un ertesinde burjuva
basını "THKP-C sanıklarından Hatice Alankuş'un
bağırsak düğümlenmesi sonucu kaldırıldığı hastanede öldüğünü" yazıyordu.
Oysa O, işkenceler sonucu hastalanmış cezaevinin faşist doktor ve personelinin
müdahale etmediği için yavaş yavaş ölüme terk edilmiştir.
Hatice Yoldaş'ın ölümünden bir gün sonra mahkemede THKP-C sanıkları tarafından
bir protesto hareketi düzenlendi. Mahkeme heyetine "katil" oldukları
haykırıldı. Devrimciler jandarma dipçiğiyle susturulmaya çalışıldı. Çeşitli demokratik
kuruluşlar olayı protesto ettiler ve cezaevindeki devrimciler için can güvenliği
istediler.
Hatice Alankuş bütün
hayatında ve demir parmaklıklar arkasında bile devrimci düşüncesinden ve
devrimci cesaretinden bir şey kaybetmedi, kısa fakat şerefli bir hayat yaşadı.
Egemen sınıflar O'nu maddi olarak ortadan kaldırdılar. Fakat mücadelesinin
devamını engelleyemediler. O bize kadınların da bu kavgada var olduğunu,
verilen mücadeleye kadınların da omuz vermesi gerektiğini gösterdi. Aynurlar,
Çiğdemler, Semihalar, Nuraylar, Hatice Özenler gibi...
Faşizm, günümüzde de olanca gücüyle saldırıyor. Bir
yandan sömürü ve yağma düzenini sürdürmeye çalışırken, bir yandan da faşizme
karşı mücadele veren kardeşlerimiz, evlatlarımız, yoldaşlarımız kahpece
katlediliyor...
Her gün artan bu saldırı ve katliamları durdurmak ne
Faşizme Geçit Yok demekle, ne de tek başına kitle gösterileriyle
gerçekleşebilecektir. Saldıran, saldırdıkça azgınlaşan faşizm, ancak aktif bir
mücadele sonucu alt edilebilir. Biz biliyoruz ki; faşizme yenilenler onu
küçümseyenlerdir. Mahirler, Ulaşlar, Denizler bizlere
mücadelenin nasıl verilmesi gerektiğini faşizme karşı verdikleri onurlu
kavgalarıyla gösterdiler.
Devrimci kadınlar olarak diyoruz ki: faşizme karşı
mücadelemiz kadın-erkek omuz omuza Kurtuluşa kadar sürecektir.
KAHROLSUN FAŞİZM
YAŞASIN MÜCADELEMİZ