Hasan AYDOĞAN'ı Yakınları, Yoldaşları

Anlatıyor:

 

 

Kaybetmek Namertliktir Hasan'ı

(Hasan Aydoğan'ın Ümraniye Hapishanesi'nde tutsak bulunan

kardeşi Cemal Aydoğan ile yapılmış röportaj)

 

- Kardeşiniz Hasan Aydoğan İzmir'de üç arkadaşı ile birlikte gözaltına alındı ve kaybedilmek isteniyor. Devlet kardeşiniz özgülünde devrimcileri kaybetme politikası ile ne yapmaya çalışıyor? Hasan'ı neden kaybetmek istiyor?

 

Cemal Aydoğan: Hasan her şeyden evvel devrimci bir düşünceye sahiptir ve yıllardır bu düşüncesinin gerektirdiği gibi mücadele etmektedir. Hasan halk tarafından sevilen bir insandı. Gittiği hiçbir yerden boş dönmezdi, gittiği yerlerde etki yaratırdı. Şimdi devrimci olmasından kaynaklı olarak kaybedilmek istenmektedir. Haksızlık karşısında hiç tahammül edemezdi ve sessiz kalmazdı, müdahale eden olurdu sürekli olarak. Zaten İstanbul polisi onu yıllardır tanıyordu, ona kini vardı. Hasan devrimci kişiliğinden hiçbir zaman taviz vermedi.

Biz demokrat bir aileyiz. Köyümüz genel olarak demokrattır ve devrimcilere yıllardır sürekli kucak açmıştır. Ailemizi, köyümüzü, devrimcileri sindirmeye çalışıyorlar. Çevremizde de hep mücadelenin içinde olan insanlar var, onlara da mesaj vermeyi amaçlıyorlar. Halkın mücadelesi günden güne gelişiyor ve Hasan gibi devrimcilerin halkı etkilemesi ve Örgütlenmesinden korkuyorlar. Bundan dolayı da her türlü yöntemi kullanarak susturmaya, yıldırmaya çalışıyorlar. Böyle birşey çok alçakcadır. Yani düşman gördüğün insanlarla mertçe savaşmıyor ve kaybetme gibi bir politika izliyorlar. İşte devlet bunu yapıyor.

 

- Hasan nasıl bir çevrede yetişti ve nasıl devrimci oldu? Diyorsunuz ki kişiliğinden dolayı kaybedilmek isteniyor. Nasıl bir insandı Hasan?

 

- Hasan çocukluğunda köydeydi. İlk ve ortaokulu köyde okudu. Yani Tokat Akarçay'da. Okulu bitirdikten sonra iki sene çobanlık yaptı. Hasan okumayı çok severdi. Yolda eski bir gazete bulsa onu bile okurdu. Ben anlayamazdım bu eski gazetelerde ne bulduğunu. Ortaokul sonrası sınavlara girmiş ve meslek lisesinin elekîronik bölümünü kazanmıştı. Babam yatılı okutmak isteyince Hasan ben devletin evinde kalarak okumak istemiyorum demişti. Diğer şekilde de ailemizin okutacak durumu olmadığı için okuyamadı. Ama okumayı da çok istiyordu ve şöyle diyordu; "ben doktor veya avukat olarak halka daha fazla yardımcı olabilirim." Daha sonrada "devrimci olarak hem doktor, hem de avukat olmuş oldum" demişti.

1988'de İstanbul'a geldi ve Plaksan fabrikasında sezonluk işçi olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra ayrıldı ve simit fırınında çalışıp simit satmaya başladı. Aksaray'da simit satarken polisler gözaltına almışlar ve karakola götürmüşler. Hasan karakolda amire karşı gelince amir diyor ki polislere "nerede buldunuz bu adamı başka getirecek kimseyi bulamadınız mı çabuk gönderin gitsin diyor ve Hasan'a git nerede satarsan sat simidini" diyor. Polisler onu dövdüğü için çok öfkelenmişti, kinlenmişti, bunun hesabını soracağım diyordu. İşte bu dönemlerde derneklere gitmeye başladı. İlk mücadele ile tanışması Haliç Kültür Araştırma ve Yardımlaşma Derneği (HAKAD)'nde oldu. Devrimciliğe ilk adımı böylece atmış oldu.

Hasan'ın simit sattığı durağı faşistleri kovarak almıştık ve tüm simitçiler bunu duymuş, öğrenmiş ve şaşırmışlardı. Bunun etkisiyle Hasan'ı bulup sohbet etmişler ve faşist fırıncının sürekli kendilerini tehdit ettiğini anlatmışlar. Hasan iki simitçiyide yanına alıp dernekte Adana şehitlerimizden Güven KESKİN ile birlikte faşist fırıncıyla konuşuyorlar ve bir daha böyle birşey olmuyor. Tezgah yeri lazım olduğunda simitçiler gelip Hasan'ı bulurlardı. Yani simitçiler ne sorunları olursa gelip Hasan'a söylüyorlar o da bir şekilde çözüm bulmaya çalışırdı. Dürüst olmasından dolayı çok seviliyordu. Ve gittikçe simitçilerle ilişkisini geliştirmeye başladı. Onlara Mücadele gazetesi veriyor bazen de birlikte okuyor, anlatıyordu.

Bir defasında simitçilerle birlikte Alibeyköy'e özel sayı dağıtmaya gidiyorlar ve bir evde ısrarlı bir şekilde davet alıyorlar. Ev sahibi Hasan'a neredesiniz hep sizi arıyoruz diyor ve çay içmeye davet ediyor ama Hasan önce işimizi bitirmeliyiz sonrada ben gelip seni bulacağım diyor. O gün akşam eve geldiğinde çok sevinçliydi yeni bir insanla tanıştım, artık Alibeyköy'de ilişkimiz var diye sanki havalarda uçuyordu. Sonra o eve gidip görüştüler ve oradaki sorunları konuştular. Yıkım sorunu varmış ve adam Hasan'ı halk toplantısına çağırıyor. Hasan ilk toplantıda dinleyici oluyor, kavramaya çalışıyor. Toplantıda diğer sol gruplardan insanlarda varmış. İkinci toplantıda Hasan söz alıyor ve direnmek gerektiğini Armutlu örneğini vererek anlatıyor. Ayakta kalabilmeliyiz diyor. Diğer siyasetlerden biri kimin adına konuşuyorsun diye sorunca Hasan, "DEVRİMCİ SOL adına konuşuyorum" diyor. O zaman diğer kişide burada DEVRİMCİ SOL'un çalışması yok vb. deyince Hasan da "DEVRİMCİ SOL'un olmadığı yer yoktur, nerede halkın sorunu varsa DEVRİMCİ SOL orada vardır" diyor.

Alibeyköy'deki gecekonduların yıkım sorunuyla ilgilenebilmek için bir dönem simit satmaya çıkmadı, sürekli onlarla ilgilendi. Halkla konuşurkende sadece yıkımı engellemekle kalmamalı, yol, elektrik vb. sorunlarımızı da çözmeliyiz diye anlatıyordu. Ve halkı belediyeye yürümeye ikna ediyor "Halkız Haklıyız Kazanacağız" pankartı yazıp yürüyorlar. Hasan onlarla konuşurken sürekli ileriye dönükte konuşuyordu, yılmayacağız, gerekirse Ankara'ya yürüyüp meclise giderek hakkımızı arayacağız diyor. Ve belediye ile yapılan görüşmeler vb. sonucunda evlerin yıkımı da durduruldu. Bundan sonra Hasan Alibeyköy'de hangi eve gitse kapısını açıyorlardı ve en iyi şekilde ona ve birlikte gittiği DEVRİMCİ SOL'culara davranıyorlardı. Birinin evine gitseler hemen komşuları toplanıp onlarla sohbet etmeye geliyorlardı.

Hasan daha sonra İŞPOR-DER'de çalışmaya başladı. Tüm işportacıların sorunlarıyla ilgileniyordu. Bir defasında bir TİKKO'cunun cenazesine katılmış ve polisten dayak yemişti. Çok öfkelenmişti, bir defaki sefere daha fazla insan götüreceğim, şehit olan devrimci kim olursa olsun cenazelere katılmak lazım derdi.

Hasan hangi görev olursa olsun herşeyi yapıyordu, hiç iş seçmezdi. İlgilendiği insanlarla ilk eyleme mutlaka kendisi çıkmaya çalışırdı ve onlara öğretirdi, nasıl pankart asacaklarını, nasıl yazılama yapacaklarını.

Dernekler üzerindeki baskıların arttığı dönemde bu baskıları protesto için gösteriler yapılıyordu. Eyüp parkında da bir yasadışı gösteri vardı. Oraya Hasan, Balat'ta ne kadar tanıdığı var, ne kadar simitçi ilişkisi varsa götürdü. Polis saldırdı ve Hasan orada taşım bitene kadar ayrılmayacağım buradan diye başladı çatışmaya, simitçilerde o gelmeden oradan ayrılmadılar.

Darbe döneminde şehit olan iki yoldaşımız için Zeytinburnu'nda bir korsan gösteri vardı.

Yol ateşe verildi, o sırada bir araba durmadı ve ateşin üstünden geçti. Hasan hemen arabayı durdurdu ye şoföre zararı olup olmadığını sordu ve eğer zararın varsa derneğe gel biz zararını karşılarız diyerek İŞPOR-DER'in adresini verdi adama. Hasan yine orada DEVRİMCİ SOL bayrağını asarken esnaflardan birisi terörist vb. diye konuşunca Hasan hemen herkesi o tarafa yönlendirip adamla konuştu ve devrimcilerin, DEVRİMCİ SOL'cuların kim olduğunu anlatarak konuşma yaptı ve çevredeki herkes alkışladı. Kimseye laf söyletmezdi.

Çok mütevazıydı. Nerede ne zaman konuşacağını bilirdi. Yapılmayan bir iş olduğu zaman moral bozmaz ve şöyle yaparsak daha iyi olur gibi anlatırdı ve mutlaka öğretmeye çalışırdı.

Çocukları da çok severdi ve gittiği evlerde küçük çocuk varsa onlara vermek için mutlaka cebinde bir şeyler olurdu. Onlarla konuşur sohbet ederdi. Yeğenine de, benim küçük oğluma slogan öğretmek için uğraşırdı. Darbe döneminde "Yaşasın Önderimiz Dursun Karataş" sloganını öğretmişti ve sürekli onu attırıyordu. Hayat doluydu Hasan. Simit satarken akşam mahalleye gelince simitleri çocuklara, durumu iyi olmayan ailelere dağıtırdı, hatta çoğunlukla parası olmayan ailelere akşam eve gelirken yiyecek bir şeyler getirirdi. Hiç kimseyi üzmek istemezdi, elinde olmadan üzdüğü zamanlar Hasan sürekli olarak nasıl yaptım der ve mutlaka gidip konuşur ve gönlünü alırdı.

 

 (Yukarıdaki anlatım, Kurtuluş dergisinin 9 Mayıs 1998 tarihli 80. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

 

Geri