Hakkı
Karahan'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
"Çelik öfke bir yanı
Bir yanı uysal asi
Eğilmeden dimdik geçtik demir kapılardan
Bizim de yiğit insanlarımız vardır Che Guevara"
Bir yoldaşı anlatıyor:
Yüreği insan, daha doğrusu canlı sevgisiyle dolu
birini söyleyin dense ilk göstereceğimiz kişi Hakkı olurdu. İnsanları kırmak ya
da üzmekten korkar, tüm çabasını onların gönlünü almaya harcardı. Onu
hümanistliği konusunda sürekli eleştirir, "kardeşim biraz sert, acımasız
olmak gerekir, savaşımız bu özellikleri gerektiriyor" derdik. "Haklısınız
ama ne yapayım insanlarımızı çok seviyorum, onları kırmak istemiyorum"
derdi.
Birgün Hakkı ile randevum
vardı. Sokağa girdim, bakındım ama onu göremedim. "Herhalde bir aksilik
çıktı gelemedi" diye düşündüm. O ara sokağı kesen bir arada yanında yaralı
bir kedi yavrusu ile gördüm onu. "N'apıyorsun"
dedim. Kediyi tedavi etmeye çalışmış ve kedinin karnını doyuruyordu. Gözleri
pırıl pırıl "onu kurtardım" dedi. Eğitimini
de veterinerlik Fakültesinde gördüğü için uzman ellerle, hayvanı kurtarmıştı.
Onu en çok sarsan olay Soner ve Hüsamettin'in şehit
olmasıydı. Kabına sığamıyor ve "yoldaşlarımın hesabını soracağım" diyordu.
Bir komutanda olması gereken sahiplenme ve yoldaşlarını sarmalama konusunda
örnek alınması gereken bir yoldaşımızdır Hakkı.
Onun yoldaşlarına ve halkına olan bu sımsıcak
sevgisi düşmanına karşı kurşun olmaktan öfke ve kin olmaktan geri kalmamıştı.
Girdiği eylemlerden alnının akıyla çıkmasını hep bilmişti.
Mücadele ve savaş arkadaşlarının kaybı ve kalleşçe
vurulmalarını hiç unutmadı, her hareketinde her eylemde onları andı.
En büyük hayali ise Malatya Kırlarına çıkmaktı.
Sürekli oraları anlatır ve "birgün ben de o dağlarda
olacağım" derdi. Biz sürekli ona takılır ve "kibar dağlı olursun
ancak" derdik.
Kararlılığı ve gözüpekliği
ile Hakkı çok hızlı gelişti, örnek aldığı yoldaşları gibi çatışarak, son
mermisine kadar direndi düşmana ve teslim olmadı."
***
Bir yoldaşı Hakkıyı anlatıyor:
Ondaki
bu DEV-GENÇ RUHU benim gibi birçok insanın mücadeleye katılmasını sağladı
Üniversiteye başladığım ilk günlerde İYÖ-DER'e ve İYÖ-DER'li arkadaşlara
tepkiyle bakmama rağmen aralarından bir arkadaş bana çok farklı ve candan
geliyordu. Bir zaman sonra aynı masada oturup konuşmaya başladığımızda,
fikirlerimin değişmesinde en büyük etkenlerden biri de o olmuştu. Çok içten ve
net olarak anlattıklarıyla olaylara çok daha farklı bakar olmuştum. Bu sadece
benimle sınırlı bir olay değildi. Tüm yeni arkadaşlar onunla konuşurken kendini
daha rahat hisseder ona daha farklı bir saygı duyarlardı.
O yıl okulumuzda, bir faşist işgal girişimi olmuştu.
Ardından diğer anlayışlarla toplanılmış ve saldırı kararı alınmıştı. Ertesi gün
hep birlikte O'nun okuduğu Veterinerlik Fakültesinden toplanmış ve faşistleri
okuldan atmak üzere harekete geçilmişti. Ama eylem anında oportünistler
biz şiddet istemiyoruz deyip kitlelerini geri çekmiş ve bizi yalnız
bırakmışlardı. Bu arkadaşlar bir moral bozukluğu ve şaşkınlık yaratmıştı ve
tavır konamadığı için geri çekilmek zorunda kalmıştık. Faşistler ise alay edercesine
peşimizden gelip, oportünistlerle aramızdaki
tartışmaya gülmüşlerdi. Hakkı ise tüm bunlara dayanamadı ve geri çekilişimiz
üzerine bir DEV-GENÇ'li olarak özeleştiri vermişti. O
"bu alnımızda bir kara leke, bu lekeyi muhakkak sileceğiz"
cümleleriyle gücümüze olan güvenini dile getiriyordu. Bu özeleştiri bizim gibi
örgütsüz insanları öylesine etkilemişti ki hepimiz DEV-GENÇ ruhunu ilk kez
hissettiğimiz konusunda hem fikir olmuştuk.
Ondaki bu DEV-GENÇ RUHU benim gibi birçok insanın
mücadeleye katılması konusunda önayak olmuş ve bu ruh ertesi gün en önde tüm
arkadaşlarla birlikte faşistleri okuldan atmamızı sağlamıştı.
Düşman karşısında çok soğukkanlıydı. Hakkı'nın ölüm
haberinin dağlardan geleceğini düşünüyordum. Ama o cüretli eylemde şehit
düşenin o olduğunu duyduğumda şaşırmamıştım. Zaten böyle ölmek yakışırdı ona
da.
***
Bir yoldaşı anlatıyor:
Hata ve eksikliklerini sürekli aşmasını
bilen atak, dinamik biriydi.
Kızıltoprakta şehit olduğu yere oldukça
yakın bir sokak randevusunda tanışmıştık Hakkı'yla. Randevunun heyecanını uzun
süre üzerinden atamamış, yeni bir yoldaşını, arkadaşını görmenin mutluluğunu
yaşamıştı randevu boyunca.
Buralar oldukça lüks semtler, nasıl uyum sağlayacağız,
biz kırların insanlarıyız demişti. Şehirler ona dar geliyordu sanki. Anadolunun dört bir yanına uzanan
dağlarla oradan oraya savrulmaktı kuşkusuz onun düşüncesi. Kendi taşımış olduğu
saflığı, temizliği ve güvenini görüyordu sanırım dağlarda.
Birgün Aksaray sorumlusu olması
vesilesiyle yemin töreni yapacağız, ant içeceğiz. Birlikte birkaç günlüğüne bir
evde kalıyoruz. Sabah yemin içecek, ben de evden ayrılacağım. Kaldığımız yer
bir evin tek odalı alt katı. Oldukça dikkat çekici bir yer. Onun için yüksek
sesle konuşmaktan dahi kaçınıyoruz. Ant içiyoruz, silahımız ve bayrağımız
üstüne, yalnız oldukça alçak sesle söylemek zorunda kalıyoruz andımızı. O
bundan rahatsız oluyor. Bırak bağıra bağıra
söyleyeyim diyor. Sonra alt ilişkisine yemin ettirmek için silahı kendisine
bırakıyorum. Bugün arkadaşın yeminini yaptırırsın bir evde diyorum ve
ayrılıyorum. Birgün sonra bir sokakta görüşüyoruz. Bana
bir türlü alçak sesle, kapalı bir yerde yemin etmek istemediklerini, onun için
tepelik, ormanlık bir yer seçtiklerini, açık arazide bağıra bağıra
ant içmek istediklerini anlattı.
O hata ve eksikliklerini sürekli aşmasını bilen
atak, dinamik biriydi.
Acil olarak bir üst yapılanmamızla zaman zaman bir araya geleceğimiz, toplantı yapacağımız bir eve ihtiyacımız
var. Böyle bir evi Hakkı sağlayabileceğini söylüyor. Ben hemen evi ayarlamasını
istiyorum. Derken evin adresini getiriyor, sözlü olarak da tarif ediyor.
Gidiyoruz bir bayan arkadaş, bulamıyoruz. Tabii bir hayli aynı bölgede oyalanıyoruz,
dikkat çekiyoruz. Ben evin anahtarını istiyorum. Birkaç gün sonra getiriyor.
Her şeye rağmen kendini de alarak evi görmek istiyorum. Birlikte gidiyoruz,
öyle bir evi bulamıyoruz, ilkesizlik yapıyoruz, saatlerce bir sokak üzerinde ev
arıyoruz. Hatta adres dahi soruyoruz çevredeki insanlara. O sırada arkadaşlar
toplantı için teker teker eve gelmeye başlıyorlar.
Çünkü daha önce adresi onlara vermiştim. Ben Hakkı'nın uzaklaşmasını istiyorum.
Evin yakınlarında beklemeye başlıyorum. Arkadaşlara adres yine yanlış diyorum.
Arkadaşlarımız tabii oldukça sinirleniyor ve süratle uzaklaşmaya çalışıyorlar,
anlıyorlar orayı bizim deşifre ettiğimizi. Bu ev olayı üzerine arkadaşlar
bizden özeleştiri istiyorlar. Hakkı bu olayın kendisini çok sarstığını, ama bu
olaydan da çok şey öğrendiğini söyleyip durmuştu daha sonra.
Kızıltoprak'ta adım adım
ayrıntılarla dolu, cüretli çatışmada şehit düştüğünü öğrendiğimde oldukça sarsılmıştım.
Çünkü bize en güzel dersi vermiş, hareketimizi, Önderimizi, şehitlerimizi
kirletmeye çalışanlara karşı hareketi, Önderliği ölesiye sahiplenmişti.
Kendisini birçok yönleriyle yenilemiş, bizleri aşmış, süreci en önde sahiplenen,
davamızın komutanı olmuştu, onu saygıyla anacağım.
***
Hakkının birliğinde yeralan bir
savaşçı yoldaşı
anlatıyor:
Hakkı'yı demokratik platformdan da tanıyordum. Bu
tanışıklığımız yeraltında da sürdü. Hakkı saf, temiz, özdisiplini
güçlü, gelişmeye açık, mütevazı bir komutanımızdı. Her sorunumuzu paylaşır,
bize değer verirdi. Yoldaşlarını severdi. Öğrenmek konusunda gösterdiği tevazu,
öğrenmek konusunda gösterdiği sabır ilk göze çarpan özelliklerindendi. Birlik
içinde yoldaşlık ilişkilerimizin sıcak, samimi ve sevgiye dayalı olması onun
eseridir.
Hakkı ile sokaklarda görüşüyorduk ve İstanbul'un her
köşesini geziyorduk, son günlerde darbe dolayısıyla parasız kalmıştık.
İstanbul'un birkaç köşesinde en ucuz lokantaları buluyor ve düzenli olarak
oraya gidiyorduk. Lokantalarda pazarlık yapıp yemek yediğimiz çok oluyordu.
Lahmacun yediğimiz günler ziyafet günlerimiz oluyordu.
Birgün takip aldığığmızda atlatmak ve atlattığımızdan emin olmak için
İstanbul'da adım atmadığımız yer bırakmamıştık. Bu sırada gece olmuş, yarı
arazi yarı ev ve bahçeleri olan bölgede dolaşırken bir evin bahçesinden
geçerken önümüzü göremeyip ayağımız takıldı, düşüp yuvarlandık ve çıkan gürültü
ile ortalığı ayağa kaldırdık. Daha ötede ormanlık araziden geçip yola
çıktığımızda kaybolduğumuzu fark ettik. Komutan bu durumu harekete anlattığında
"inisiyatifi arkadaş (ben) almış ve o ana kadar
ne olduğunu anlamadan sürüklenmiştim ta ki kaybolduğumuzu anlayana dek, o zaman
inisiyatifi ben aldım" diyordu. Hakkı, yoldaşlık ilişkilerinde
yoldaşlarına derin bir güven duyar, onların inisiyatifini
tanırdı. Onların önerilerini almadan karar verdiği durumlar pek azdır.
O örnek bir yönetici, örnek bir komutandı.
Yoldaşlarını çok severdi, onlara değer verirdi. Onu çok sevdik, onu unutmayacağız,
unutturmayacağız. Hesabını mutlaka soracağız.
***
Bir yoldaşı Hakkının özelliklerini
ve
şehit düşmeden
önceki son ayrılışlarını anlatıyor:
Hakkı insanlarla çok çabuk ilişki kurabilen bir
insandı. Bu girişkenliği ve sıcak ilişkiler kurabilme yeteneği sayesinde birçok
kitle ilişkisi vardı.
Bir keresinde sabah çok erken saatlerde eylem
yapacağımız için o geceyi eylem yapacağımız bölgede geçirmemiz gerekiyordu. Onun
o bölgede gidebileceği yer olmasına rağmen beni yalnız bırakmamıştı. O akşam
getirdiği yiyecekleri bir su başında yemiş ve gecenin
ilerleyen saatlerine kadar sohbet etmiştik. Eyleme değil de pikniğe gelmiştik
sanki.
Çok duygulu bir insandı. Anlatmak istediğini çok
içten anlatırdı. Altındaki insanları geliştirmek, sorunlarını açığa çıkarıp
çözebilmek için değişik yöntemler bulup çıkarırdı. İnsanların psikolojisini çok
iyi gözlemlerdi. Öyle ki her hangi bir yoldaşımızın söylediği bir sözden girip,
o arkadaşın asıl sorununun ne olduğunu, bunu söylemesinin asıl nedenini
bulabilirdi. Kendini düzeltmesi için o insanı kırmadan, en ağır bir şekilde
eleştirirdi. Her zaman devrimin öğretmeni ve öğrencisi olmasını bildi.
Beni yeni görevlere hazırlıyordu. Yöneticilik
konusunda uzun uzun konuşuyordu. İnsanların küçük dünyalarına
nasıl girebildiğini sormuştum. O da bana uzun uzun
anlatmış kendine özgü yöntemlerini de bana kavratmaya çalışmıştı.
Onunla beraber olmak bana güven veriyordu. Bu güven
aynı zamanda kendime güvenimi de artırmıştı. Öyle bir noktaya gelmiştik ki
Hakkı yanımda olduktan sonra giremeyeceğim iş olmaz diye düşünüyordum. Bu diğer
yoldaşlarımız için de geçerliydi.
Burada onunla yaşadığımız son dakikaları anlatmadan geçemiyeceğim. Ev yaşamında da beraber olduğumuz için
eyleme gideceği sabah beraber kalktık. Biraz konuşup öğleye randevu verdik.
Şehitler kampanyasının ilk eylemini gerçekleştireceklerdi. Yüzünde eylemi
mutlaka yapacaklarının ve şehitlerimizi yaşatacak olmanın coşkusu vardı. Evden
çıkmadan önce ailesinin telefonunu (Malatya) verdi. Bunu ne yapacağım diye
sorduğumda "olur ya dönemeyiz, bizimkilere telefon edip ara sıra para
istersin" demişti. Banka hesap kartını da bana bırakmıştı.
O gün ölümü yenmeye gidiyordu. Ve yendi de.
Öğlen randevuya gitmeden önce yemek yemiş, bir çay
ocağında çay içiyordum. Televizyonda haberlerde bizimkilerden üçünün şehit
düştüğünü, birinin de yaralandığını söylüyordu. İnanmak istemedim, zamanım
olduğu için başka bir kahveye gittim. Haberlerde tekrar aynı haber ve insanlar
bu haberi konuşuyor. Kahveden çıkıp sokağa gittim. Bir umut, bir beklenti,
belki çıkıp gelebilirdi. Fakat sokak boştu. O gün sokakta buluşamadım. Ama
yüreklerimizde buluştum.
Hem de hiç ayrılmamacasına.
***
'Hakkı'yı sevmemek mümkün mü'
Hakkı l.Ü Veterinerlik
Fakültesi öğrencisi idi. Avcılar kampüsünde gençliğin
faaliyetleri içinde doğal bir kitle önderi haline gelmişti. Bir arkadaş
Hakkı'dan söz ederken 'Hakkı'yı sevmemek mümkün mü' demişti. Gerçekten Hakkı'yı
sevmemek mümkün değildi. Sadece Veterinerlik Fakültesinde yirmi-otuz kişilik
bir grup vardı ki, O'nun kişiliğinde Dev-Genç'e sempati duyuyordu. Hakkı
kendisini sadece öğrenci gençliğe değil, herkese sevdirmesini bilirdi. Geniş
bir ilişki ağı vardı. O'nunla bu evlere giderdik,
evdeki yaşlı nineler, çocuklar herkes büyük bir sevinçle neşeyle karşılardı
O'nu.
Hakkı öğrenci gençlikte o gün pek çoğumuzda olmayan
özelliklere sahipti. O öğrenci gençliğin militan, aydın, radikal özellikleri
ile birlikte daha çok halk insanı olma özelliklerini taşırdı. Neşeliydi,
dudakları gülmese de, içinde ışık varmış gibi ışıldayan gözleri gülerdi. Bu
gözlerde hesapsız, bencillikten uzak bir insan sevgisi okunurdu. Halkı tanırdı,
halktan biriydi, emekçiydi. O'nun bu yanlan halktan uzak olan bizleri
şaşırtırdı, kavrayamazdık. Mesela bir gün büyük bir saygı ile ustasını anlatmıştı.
'Ona niye o kadar ağzı dolu dolu ustam diyorsun?'
diye soruyordum. Çünkü usta sonuçta emir veren, çalıştıran, patron gibi bir
şeydi. Öyle olmamalı; diyordu bunu bize de öğretti, ustaya duyulan saygı yaşın
büyüklüğüne, emeğe duyulan saygı idi. Okul zamanları dışında inşaatta
çalışmıştı. Hakkı Avcılarda dolaşırken inşaatta çalışan işçiler bağıra çağıra
O'na seslenir, birbirleri ile selamlaşır takılırlardı. Avcılar havuzlara inen
ana cadde üzerinde pek çok binada O'nun da emeği vardı. Bize çalıştığı pek çok
binayı göstermişti. Bir gün birinin içine girdik, mağazalar merdivenler her yer
parlıyordu. 'Biz yaptık başkaları oturuyor' demişti. O sömürüyü yakından yaşamıştı.
Emekçi halkımızın yoksulluğunu, acılarını, dayanışmasını, değerlerini bilirdi.
İnsanlara duyduğu sevgi, saygı içtendi. O'nu yalnız başlarına kalan iki kız kardeşin
evlerine götürmüştüm. Herkesin birbirini tanıdığı, tutucu bir gecekondu mahallesindeydi
ev. Kızlar Hakkı'yla tanıştıklarında O'nu evlerinde misafir etmekten hatta
gecekondu halkından öte köylerinde kalan anne ve babaları ile tanıştırmaktan çekinmediler.
Dürüstlüğü, saflığı ve temizliği öylesine doğaldı ki kısa zamanda güven duygusunu
yaratıyordu. O gecekondu mahallesinde işçi, memur başka ailelerle de tanıştı.
Gitti geldi tartıştı, onlara işlerinde yardım etti, duygularına ortak oldu ve
kendisini kabul ettirdi. Militan ve cüretliydi Hakkı... Verilen bir görevi
yapamamak, eylemi gerçekleştirememek onur meselesiydi O'nun için.
(Bağımsızlık Demokrasi Yolunda Kurtuluş
dergisinin 26 Mart 1999 tarihli 23. sayısında Yoldaşlar Bizi Aşın köşesinde yayınlanmıştır.)
***
HAKKI, FERDA, VEYSEL
1 Nisan 1993'te Kızıltoprak
bir direnişe tanık oldu. 0 gün Kızıltoprak'ta halkın
adaleti halk düşmanlarından hesap sordu. 0 gün Kızıltoprak
üç Devrimci Sol savaşçısının kanıyla sulandı. 0 gün Kızıltoprak
şehit yoldaşlarına bağlılıklarını somutlayan üç
Devrimci Solcunun ölümsüzleştiği vatan toprağı oldu. Kızıltoprak
direnişi harekete, önderliğe bağlılığın adı oldu.
Daha bir hafta önce Bahçelievler'de üç yiğit
Devrimci Sol komutanı, Recai Dinçel, İbrahim Yalçın
Arkan ve Avni Turan çatışarak şehit düşmüştü. Zorlu bir süreçti. Hareketimiz
darbe ihanetiyle kuşatılmıştır. Kadrolar, savaşçılar önderlerini ve
hareketlerini sahiplenerek devrim yürüyüşümüzü sürdürme kararlılığı, coşkusu ve
bilinciyle donanmışlardı.
Hamiyet Yıldız Silahlı Devrimci Birliğinin komutan
ve savaşçıları Hakkı, Ferda ve Veysel, bu zorlu sürecin aşılmasında kendilerini
feda edecek kadar harekete ve önderine bağlıdırlar.
30 Mart Devrim Şehitlerini Anma Haftası
yaklaşmaktadır. Hareket şehitleri anma kampanyası çerçevesinde Birliklere eylem
talimatı verir. Hakkı'nın komutasındaki birliğimiz hazırdır. Bir yandan
şehitlerimizin hesabı sorulacak, aynı zamanda darbeci kontra çetesinin hareketi
parçalama çabaları boşa çıkarılacaktı. Birlik hazırlığını yapıp, harekete
bildirir. İstihbaratı öyle bir hazırlanır ki, eylem şehitler haftasının
başladığı güne denk getirilir. Aynı zamanda eylem yeri Saboların şehit düştüğü
sokağın yakınındadır. Yoldaşlarımız bu günü ve yeri özellikle seçmişlerdir.
Beklenen gün geldiğinde savaşçılar halkın adaletini yerine getirecek olmanın
bilinci ve sorumluluğuyla harekete geçerler.
Eylem iki işkencecinin cezalandırılmasıyla
tamamlanır. Savaşçılar tam çekilirken üçüncü işkenceci panik içerisinde etrafa
ateş ederek karşılarına çıkar. Ardından bir trafik ekibi ve
bir sivil ekip daha. Düşmana kayıplar verdirilmiştir. Düşman bunun
acizliği ve can havliyle saldırıya geçer. Çatışma sokak aralarına yayılır.
Trafik polislerinden birisi yaralanınca savaşçılardan af dileyerek ölümden
kurtulmak ister. Polis takviye kuvvetle bölgeye yığınak yapmaya başlar. Çatışma
büyümüştür.
Ferda yaralanır. Hakkı ve Veysel yoldaşlarının
yaralandığını görünce geri dönüp onu alırlar. Ferda ölümcül bir yara
almadığından onu bırakmak istemezler. Bu ana kadar 7-8 işkenceci ya ölmüş ya da
ağır yaralanmıştır. Savaşçılar düşman güçleri tarafından kuşatılırlar. Artık
adım adım çatışarak ilerlemeye çalışırlar. Saatler
süren çatışma sonucunda üç Devrimci Sol savaşçısı düşmana ağır kayıplar
verdirerek şehit düşerler.
Hakkı, Ferda Veysel son nefeslerini verirken şehit
yoldaşlarına, hareketlerine ve halklarına karşı sorumluluklarını yerine
getirerek, Devrimci Sol geleneklerini bir adım daha ileri taşırlar.
Onlar için Devrimci Sol Bülteni'nde "Hakkı Karahan komutasındaki bu birliğimiz aldığı her eylem
kararını, sonuç ne olursa olsun yerine getirmeyi ilke edinmiş bir birliğimizdi.
Düşman güçlerince kuşatıldıkları koşullarda yetersiz silahlarına, tüm
olanaksızlıklarına rağmen eylem operasyonunu başarıyla tamamlamak ve üslerine
ulaşmak için adeta her adımda çatışarak, teslim olmama, direnme tavrıyla Devrimci
Sol Partizan geleneğini sürdürdüler. Kendi yaşamlarını yitirirken, düşmana
büyük zararlar vererek, savaş gerçeğinin dişe diş bir kavga ve kararlılık
sınavı olduğunu gösterdiler." diye yazdı.
Onlar onca başarılarına rağmen hiçbir karşılık
beklemediler. Canlarını halklarına karşılıksız feda ettiler. DEV-GENÇ ruhuyla,
atılganlığıyla, cesareti ve cüretiyle donanmışlardı. Onlar DEV-GENÇ'liydi.
Hakkı Karahan Malatyalı
yoksul bir ailenin çocuğuydu. Devrimci mücadeleyle üniversite yıllarında
tanıştı. 1988-'89 yıllarında Veterinerlik Fakültesi'nde iken DEV-GENÇ
saflarında mücadeleye katıldı. Kısa sürede öğrenci gençliğe kendini sevdirdi.
Okulunda mücadelenin en önünde yer aldı. 1991'de DEV-GENÇ'in
Aksaray Bölge Komitesi üyesi ve sorumluluğu görevlerinde çalıştı. 1992 yılında
DEV-GENÇ Milis örgütlenmesinde komutan olarak görev aldı. Başarılı faaliyetleri
sonucu ekibiyle birlikte Hamiyet Yıldız Silahlı Devrimci Birlikleri'nin
komutanlığına atandı. Şehit düştüğü ana kadar verilen her talimatı koşulsuz
yerine getirdi.
Ferda Civelek Karadenizli bir ailenin kızıydı.
1988'de Sağlık Meslek Lisesi'nde mücadeleye tanıştı. LDG saflarında aktif
olarak görev aldı. Kısa bir süre hemşireler arasında devrimci faaliyet yürüttü.
Atatürk Eğitim Fakültesi'nde eğitimine devam ettiğinde yeniden DEV-GENÇ
saflarında yerini aldı. Temiz, saf, yoldaşlarına ve hareketine bağlılığıyla
kısa sürede öne çıktı. 6 Kasım boykot çalışmalarında okulunda neredeyse onu
tanımayan, onun konuşmadığı insan yok gibiydi. Ona herkes "boykotçu kız"
derdi. Defalarca gözaltına alındı. Ağır işkencelerden geçirildi. Ama
mücadelesinden vazgeçmedi. İllegalde Kadıköy Bölge Sorumluluğunu üstlendi.
Ferda bir yandan bu sorumluluğunu yürütürken bir yandan da gece işlerinde
hemşirelik yaparak hareketin ihtiyaçlarını karşılamak için çabalıyordu.
Yoldaşları onun bu fedakar yanlarını örnek alıyordu.
Ferda'nın yüreğinde hep bir savaşçı olmak yatıyor, her fırsatta bunu hareketine
iletiyordu. Önce DEV-GENÇ Milis örgütlenmesinde daha sonra da Hamiyet Yıldız
Silahlı Devrimci Birlikleri'nde görev aldı. Onun en büyük hayali Hamiyet gibi
şehit düşmekti. Ve 1 Nisan 1993'te Hakkı ve Veysel yoldaşlarıyla birlikte bu
hayalini gerçek kıldı.
Veysel Beysüren
1991'de DEV-GENÇ saflarında mücadeleye katıldı. Gaziosmanpaşa Bölgesi'nde direk
yeraltı faaliyetlerinde görev aldı. O da Ferda yoldaşı gibi Hakkı Karahan komutasındaki Milis örgütlenmesinde istihdam
edildi. Daha sonra da aynı ekiple birlikte Silahlı Devrimci Birliklerde görev
aldı. Veysel'i bir yoldaşı sonraları şöyle anlatacaktı.
"Sürekli
gittiğim bir ev vardı. Benim geldiğimi duyunca DEV-GENÇ'li
arkadaşlar da gelirdi veya ben gittiğimde orada olurlardı. Her gittiğimde
Veysel ve ekibindeki şehit yoldaşlarımızı anlatırlardı... Onlar anlatmaktan ben
de dinlemekten bıkmıyordum. Bir gün sordum... Veysel'i çok mu severdin? Ne
zaman görüşsek mutlaka onu bana anlattın. En az onuncu görüşmemiz bu dedim. 'Ne
bileyim hiç anlatmadım sanıyorum. Bana çok emeği geçti Hakkı'yla ikisinin.
Belki de ondandır. Ama doğrusu onları çok seviyordum. Kaç defa Veysel'i uzaktan
gördüm, yanına gidip sarılamamak bana o kadar ağır gelmişti ki'... Cebinden bir
fotoğraf çıkardı. Veysel'di. Bana uzattı. 'Şimdi onu bana sen anlat dedi. Ben ağır
başlı efendi, ama öfkelendiğinde tutabilene aşk olsun. Ama çok hoş sohbet birine
benziyor, çok da kararlı görünüyor' dedim. 'Evet
yüzünde bunları görürsün, bir de alabildiğine güvenli. Defalarca sözümüzde
durmadığımız ya da kaytardığımız olurdu. Ama bir kere bile bize güvensizlik
duymadı. Tekrar tekrar anlatır kavramamızı sağlardı.
Yani onu tanımak için yüzüne bakmak veya fotoğrafına bakmak yeterliydi.' dedi.
Yine Veysel'in anlatılabilecek bir yanlarını bulmuştu. Veysel'i tanıyor gibi
olmuştum..."
Kızıltoprak'ta şehit düşen bu üç yiğit
yoldaşımız için belki söylenecek çok şey vardır, ama DEV-GENÇ'liydiler,
Devrimci Solcuydular demek onları anlatmaya yetiyor. Başarılara imza attıkları
gibi, ihanetlere de bugünler için göğüs gerdiler. Parti-Cephe şehit
yoldaşlarımızın omuzlarında yükseldi, bugüne ulaştı.
(Yukarıdaki anlatım, Halk İçin Kurtuluş dergisinin 28 Mart 1998
tarihli
74. sayısında yayınlanmıştır.)