Gülizar
Şimşek'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Çocukluk arkadaşı ve yoldaşı anlatıyor:
Birbirimizi çocukluk yıllarından tanırız, köylüyüz.
Ailecek İstanbul’a yerleşmemizle birlikte köylü akraba çevremizle
görüşemediğimiz uzun yıllar geçti ve Gülizar’ı, herkesin tabiri ile Gözde’yi
uzun bir süre göremedim.
Gözde ile ‘93 yılında bir düğünde tekrar
karşılaştık. O da İstanbul’daydı, tanıyamamıştık birbirimizi. O süreçte biz örgütlü
değildik, ama Devrimci Sol’u tanıyorduk ve sempati duyuyorduk. Köylü akraba
çevremizden bizim gibi çok insan vardı. Cezaevlerinde bir açlık grevi vardı,
bizler de destek için SHP’de açlık grevi düzenlemiştik. Siyasi olarak yaptığımız
ilk şeydi bu. Gözde’nin abisi de vardı. Gözde ise çalıştığı için yoktu sanırım,
daha sonraları o günler için bize içten içe sitem duyduğunu söylemişti, çünkü
onu katmak için bir çabamız olmamıştı.
Bir yıl sonra bizim orada ev tuttular. Tam da bu
süreçte mahallemize sorumlu bir insan gelmişti, kalacak ev sorununu Gözdelerin
evi ile hallettik. Bu arkadaşın gelişiyle bizde bir coşku, ayağa kalkış
yaşandı. Gözde’yi de en çok etkileyen o oldu. 1 Mayıs yaklaşıyordu. Bu süreç Gözde’nin
ilk eyleminin olduğu süreçti de. İlk eylemi bir pankart asma eylemine gözcülük
yapmak olmuştu. Parkta oturan duygusal bir çift rolü oynamak onu çok
utandırmıştı.
(...) Bir süre sonra yaşadığı bazı kişisel sorunlar
onu etkilemişti, bundan dolayı yeni katılmış olduğu mücadelede kesintiler
yaşamaya başladı. Yine bu günlerde bizi örgütleyen, bir çoğumuzun
kadın olmaktan kaynaklı sorunlarımızı aşamayışımızdan katılamadığımız
mücadeleye katılmamızı sağlayan o arkadaş da mücadeleden uzaklaşmıştı, farklı
oranlarda da olsa etkilemişti bu bizi.
Gözde silkindi, toparlanmaya başladı. Cezaevi
ziyaretlerine gidiyordu sık sık, ziyaretçiler de bu
süreçte gözaltına alınmaya başlamıştı. O günlerde bunu protesto etmek için
aileler işgal eylemi yaparken, cezaevi içinde kabinlerin işgali vardı, aynı
anda Gözde de ziyaretten dolayı alındığı ilk gözaltısını
yaşıyordu. Kapıdan alınırken ilk başta kadın tim polisinin küfürüne
karşılık yüzüne tükürmüş veonu tekmelemişti. Akşam
olup bırakıldıklarında mutluydu, onlar için yapılan işgal eylemini duyunca daha
mutlu oldu.
Ziyaret çıkışı yaşadığı ikinci gözaltı onun
ilerleyişini ispatlıyordu. Alınırken yine kavga etmişti polisle ve şubede onu
sırf bu nedenle korkutmaya çalışmışlardı. Ahlaksız arama dayatılmış o buna karşı
çıkmıştı, ancak sonunda karga tulumba elini kolunu tuta tuta
polisler bu aramayı yapınca müthiş bir kin duymuştu. Bırakıldığında suratı dışında
vücudunun her tarafında morluklar ve çürükler vardı. O günden sonra mide
ağrıları hiç geçmedi, gazi olmak bu mu diyordu.
Olumlu olumsuz tüm yanlarıyla halklaşma sürecimizi
yansıtıyordu. Tavırlarında en ufak bir popülizm, ben SPB’liyim havası yoktu. Bir çok
kişiyi şaşırttı, çünkü bu kadar kısa bir sürede kendisini bu kadar çabuk
aşması, gelişmesi şaşırtmıştı insanları. Gözde kendisini, savaşçılığını
ispatladı ve yoldaşlarıyla birlikte çatışarak geleneklerimizin yaratıcıları
arasındaki yerini aldı.
***
DHKC
Basın Bürosu'nun Gültepe Baskını ve şehitleriyle
ilgili
31 Temmuz 1996 tarihli, 42 No’lu Açıklaması:
GÜLTEPE
BASKINI VE ŞEHİTLERİMİZ
15
Temmuz 1996 saat 00.01 sularında, kalabalık bir gerilla birliğimiz İstanbul Gültepe merkezini basarak başta karakol olmak üzere
faşistlerin üstlendiği onbir yerleşim yerine saldırı
düzenlemiştir. Bu saldırıda Gültepe Karakolu ve
birçok hedef tahrip edildi, polisler cezalandırıldı.
Saldırı
tutsaklarımızın cezaevlerinde sürdürdüğü Ölüm Orucu direnişini desteklemek ve
iktidarın cezaevleri politikasına karşı uyarı amacıyla yapılmışıtr.
Saldırı
sonrasında bir grup savaşçımız Telsizler Mahallesi'nde bir evde kuşatılmıştır.
Polisin evde kimin olup olmadığını bilmeden doğrudan büyük silah ve bombalar
ile düzenlediği saldırıya savaşçılarımız sloganlarıyla ve ateşle karşılık
vermişlerdir. Ev halkını polisin rastgele ateşinden zarar görmemesi için
dışarıya çıkartmaya çalışmışlardır. Bu konuda polise yapılan uyarılara rağmen
polis ateş etmeye devam etmiş ve evin sahibi HANIM GÜL yaralanmıştır.
Savaşçılarımız her zaman olduğu gibi bu kez de halka zarar vermeme anlayışıyla
hareket etmiş ama polisin imha politikalarıyla gözdağı vermek istemesi sonucu
HANIM GÜL de yaralanmıştır.
Savaşçılarımız
düşmanın saldırısına mahalle halkının ve olay mahalinde
bulunan basın mensuplarının aktardığı biçimde Hasan Hüseyin Onat “... gelin, sıkıysa gelin alın... siz bizim
teslim olduğumuzu nerede gördünüz...” Gülizar Şimşek “... korkaklar.. hadi gelin, gelin de alın... devrimciler ölür ama teslim olmaz... bu
vatan sizin değil... gelin de alın...” sözleriyle
cevap vermiş, kuşatma ve ölüm karşısında halka ve Parti’ye bağlılıklarını,
kahramanlıklarını bir kez daha göstermişlerdir.
İmha
etmeyi esas alan düşmanın evdeki herkesi katletme planını savaşçılarımız bozmuş
ve kendi vücutlarını siper ederek ev sahiplerini korumuşlardır. Evden sağ çıkan
herkes Parti-Cephe’nin gelenekselleştirdiği, yaşamlarını feda ederek
uyguladıkları halka ve dostlarına zarar vermeme anlayışı bir kez daha
tekrarlanmıştır.
Şehit
olan savaşçılarımız; Hasan Hüseyin Onat, Gülizar
Şimşek, Emine Tunçal, Ali Ertürk’tür.
Hanım
Gül’ün Öldürülmesi; Polis evi kuşattığında örgütümüzle
doğrudan bir ilişkisi olmamasına rağmen, savaşçılarımızla birlikte Hanım Gül dahil, bütün ev sakinlerini de katletmek istemiştir. Bu nedenle
evin kızı Suna Gül’ün de öldürüldüğünü basına açıklayan polistir. Polis bu tür
yalan haberlerle kimleri katlettiğini de belirsiz hale getirerek kargaşa
yaratmak istemiştir.
Suna
Gül öldürülmüş olsaydı açıklandığı gibi rahatlıkla savaşçımız olarak ilan
edilecek ve katledilmesi meşru gösterilecekti. Suna Gül’ün yaşıyor olması ve
ortaya çıkması polisin bu oyununu bozmuştur. Ve polisin imha amaçlı hareket
ettiği bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Polis,
Hanım Gül’ün de yaralı yakalanmasını hazmedememiş ve halka gözdağı vermek için
Hanım Gül’ü hastanede gözaltında tutarak sürekli baskı yapmış ve sonuçta katletmiştir.
Hanım Gül’ün örgütümüzle bağı sadece Parti-Cephe’ye yardım etmesi faşizme
karşı, devrimci demokrat bir insan olması ile sınırlıdır.
Operasyonda
kimin katledildiğinin, kimin yakalandığının belirsiz hale getirilmesi sonucu
bazı basın ve demokratik kuruluşların “sır dolu operasyon” vb. ifadelerle
yaklaşmaları tamamen polisin kamuoyunu yanıltma ve imha amacından kaynaklanmaktadır.
ŞEHİTLERİMİZİN HESABINI SORACAĞIZ!