Ferit
ELİUYGUN'u Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Ferit ELİUYGUN Hakkında
Devrimci Sol Merkez Komitesi Açıklaması
HALKIMIZA...
Adı; Ferit Eliuygun.
Karadeniz'in verimli toprağından, Kızıldere manifestosunu yaratan silahlı mücadelenin üretken
alanından almıştı mayasını. Ordu ili Fatsa ilçesindendi...
'80 öncesi sivil-resmi faşist terörüne karşı Liseli
Dev-Genç tavrıyla İstanbul'un Şişli semtinde yeşerdi sınıf kini...
Beşiktaşların varoşlarında, Dikilitaş'ta, Fulya'da, Ihlamur Deresi'nde büyüdü,
boy verdi. 12 Eylül'ün tezgahlarında Hasdal-Metris zindanlarının taş duvarları arasında bilendi
baskı ve zulme karşı sınıf bilinci.
Mücadeleyi-davayı inkarın
kol gezdiği, her türlü değerin yok sayıldığı yenilgi yıllarında DEV-GENÇ'in yeniden yaratılması süreciyle devam etti kaldığı yerden...
Meşruluğun, kaçış için kuytu köşelerin arandığı zor koşullarda, yeraltı
mücadelesine, profesyonel devrimciliğe başladı. Üç yıla varan militanlığı-mücadele
ve dava adamı olma özellikleriyle her şeyini halkına-hareketine-yüce sosyalizm
idealine verdi... Sınıf bilinci, politik-askeri niteliği, her türlü sorunun
üzerine çıkabilen "işbitirici" yaratıcılığı
ile geldiği SDB (Silahlı Devrimci Birlikler) ekip sorumluluğuyla; sağlam mayası
devrimin verimli toprağında tutmuş, tam anlamıyla ete-kemiğe bürünmüştü
artık...
İşçilere, demokratik kitle örgütlerine, emekçi Kürt
ve Türk halklarına karşı uygulanan baskı ve teröre karşı onların sesi-öfkesi
oldu. İstanbul Güzeltepe'deki DMO'da... halkın, davanın yüce katına çıktı-ölümsüzleşti...
Bir dava adamında olması gerekenlerden de fazlası
vardı onda;
Ferit yaşam dolu, canlı, neşeliydi..
En ağır koşullarda, en çözümsüz anlarda kendini yeniden üreten bu yanıyla,
sorunlara teslim olmayıp onların üzerine çıkardı her zaman... Coşkulu ve kararlıydı;
12 Eylül'ün yarattığı karamsarlık-yılgınlık ortamında, devrimci saflarda sıkça
görülen "kendini tüm sunmama" ruh halinin en yoğun yaşandığı
dönemlerde bile "kolay-zor iş" ayrımı yapmadan her boyuttaki görevi
omuzladı. 24 saati ile devrimi-mücadeleyi yaşayan bir enerjiye sahipti...
Onun için sadece, dün başardıkları ya da içinde
bulunduğu an yapması gerekenler yoktu! Tüm coşkusu ve özverisi ile yarını; daha
zor ve karmaşık görevleri düşünürdü. Geriye dönüşü, geçmiş başarılarıyla tatmin
olmak için değil; eksik ve hatalarından ders almak, yarını ona göre inşa etmek
için yaşardı.
Yoldaşımız, alabildiğine duyarlı, özverili ve fedakardı... "Yarin yanağından
gayri..." felsefesini gerçek anlamda kimliğinde cisimleştirmişti. Devrim mücadelemizin
yaralar aldığı, birçok olanaksızlıklar ve maddi-manevi yokluk koşullarında dahi
bir nebze olsun yakınmadı. Halkının açlığını, yokluğunu paylaştı; gittiği
ilişkilerde hüzne de, kıvanca da ortak oldu. Var olanın üzerine çıkma
uğraşında, özel-genel her şeyini, kişisel-çevresel tüm olanaklarını halkının
mücadelesine açtı, birçok şeyi yoktan var etti. Kendi koşullarının
benzeşikliğini unutarak daha geri koşullarda, daha elverişsiz ortamlarda
yaşayan yoldaşları için hep rahatsızlık duydu; kendinden önce alt ilişkilerini,
ekip içindeki yoldaşlarını düşündü. Her şeyi ile hep vericiydi. Kendinden o
kadar vericiydi ki; ekipteki yoldaşlarına, halkının mücadelesine daha fazla
şeyler katabilmek için, "onlara haksızlık yapmamak için!" kendinin
olan tek şeyden-duygularından bile fedakarlıklar
yaptı. Duygudaşı ile ilişkisini hep olması gerekenden de daha tali planda
tutabildi.
Aynı zamanda da yaratıcı ve üretkendi... Silahlı
mücadele ve SDB'ler bünyesinde birçok şeyi yoktan var
etti. Olanaksızlıkların; askeri teknik, lojistik-mali eksikliklerimiz üzerine
çıkabilmeyi her zaman başardı. "Bu koşullarda bu kadar olur" sığınmacılığına
hiç sapmadı. Zaten onun lügatında "olmaz"
diye bir niteleme hiç olmadı ki!
Çözümsüzlüğün-çaresizliğin en yoğun yaşandığı
kesitlerde bile soğukkanlılığını yitirip-paniklemeden; pratikçiliği ile çözümü
adeta yeniden yarattı. Hesaplanmayan bir kuşatmada -yoldaşları için- onları
ateş hattından çıkaran bir rehber, bir yerlerine mermi saplanmış bir başkası
için yarasına neşter vuran doktor oldu. İç çelişkisine kapılmış, olumsuz ruh
halindeki bir diğer yoldaşı için devrimden yana irade idi.
Doğallığından-üretkenliğinden gelen işbitirici kişiliğiyle SDB sorumlusu olarak pratiğin önüne
çıkardığı en karmaşık sorunları bile anında aşabilen özellikleriyle yanındaki
yoldaşlarına güven ve rahatlığı taşıyan bir kurmaydı. "Ferit varsa bu iş
başarılmıştır" havasını en zor pratik görevde bile çevresine taşıyan bir
yöneticiydi.
Askeri-pratik mücadeleyi, politikanın rehberliğinde
yürütebilme, içinde bulunulan ekonomik-siyasi-sosyal konjonktürlere
denk düşen bir silahlı mücadele hattı çizebilme vasıflarıyla aynı zamanda
hareketimizin bir siyasi kadrosuydu. Silahlı mücadeleyi; halkın somut taleplerinden
hareketle yola çıkıp, ona uygun hedeflere vuran ve kitleler nezdindeki
sonuçlarını örgütlülüğe dönüştüren çok yönlülüğü içinde kavramış; davasında,
teoriyi, pratiğin kılavuzu edinmişti.
Askeri mücadelede; pratiği oya gibi işleme işinde
halka (ilgisiz insanlara) zarar vermeme ilkesine hep uymuştu. Silahının namlusunu,
hakim sınıflara, kan emicilere, işkencecilere, halk
katillerine çevirmişti. Çeşitli foko-kolaycı anlayışlarda
sıkça rastlanan, halka dolaylı da olsa zarar verici biçimlerden hep kaçındı...
Hareketimizin artık düşman tarafından bile teslim edilen seçmeci-tutarlı
silahlı eylem çizgisine, onun yarattıkları yeni yeni
değerler kattı.
12 Eylül faşizminin getirdiği olumsuz sonuçların
aşılmaya başlandığı, oligarşinin halkımıza dayattığı baskı ve şiddet
koşullarına rağmen hak arama taleplerinin hareketlendiği sürecin en başından
beri mücadelemizin yükünü omuzlamış bir yoldaşımızdı... Gelişen süreçte
düşmanın yeni taktik ve saldırı araçlarına karşı yeraltı mücadelesinin kendini
yenileyen biçimlerine uyabilme çok yönlülüğü ile görevlerini sürdürdü.
Hareketimizin "yeniden atılım süreci" sonrası '89 yılı başlarında
görev aldığı SDB sorumluluğunda kendini de aşarak uzmanlaştı; adeta kendini
yeniden yarattı... Yoldaşları ile kolektif uyum içinde, birbirini
tamamlayan-geliştiren-üreten ilişkiler ağı kurdu. Bakışlarıyla birbirini
anlayan, sezgileriyle yapılması gerekeni hissedebilen ortak ruh şekillenmesi;
bizzat pratik-askeri görevlerde onun ve yoldaşlarının bütünleşmesi-aynı insan
olabilmesi noktasına varan bir mükemmelliğe erişmişti...
"Her şeyin hazır bulunamayacağı" gerçeğinden
hareketle yeni devraldığı ilişkilerde geliştirici, kendi fazlalarını,
deney-tecrübe birikimlerini karşısındakine verici oldu. "Bu insan eksik,
bunun çeşitli zaafları var, bu adam olmaz... vb" yakınmalarına
düşmeden, ısrarla, karşısındakini dönüşmeye zorladı... Takipten askeri-teknik
bilgilere, teorik-pratik eğitime uzanan, çok yönlülük içinde çabuk ve hızlı ama
disiplinli ve ilkeli ve de sabırla yeni dava adamları yarattı. En sıradan
unsurun değeri bile kendi değerinin önüne geçti; ateş hattına onun yerine
kendini attı. Eğitim olayını, sadece soyut olarak-anlatımda değil, bizzat
somutta kendi de yaşayarak sağladı.
Bu yanı, mütevaziliği-alçak
gönüllü kişiliği, kendinden önce başkalarını öne çıkarıcı özelliği ile de
birleştiği için, her yoldaş ile ilişkileri gerçekten de yıkılmaz-sarsılmaz bir
içtenliğe oturuyordu...
Ferit, geride bıraktığı yoldaşları için, bizler
için, sınıf mücadelesinin diyalektiği gereği hep yaşanacak olan kayıplardan
"biri daha" değildir. Onun yokluğunu omuz başımızda hep hissedeceğiz.
Yoldaşlık kavramına yüce anlamını veren tüm özellikleri ile o, geride
kalanların canlarından bir parçasını da aldı götürdü; DMO'daki patlamanın daha
şiddetlisini yüreklerimizde yaşattı...
O anda yanındaki yoldaşı ise Hamdi Aygül'dü. Amasya'nın Gümüşhacıköy ilçesindendi. Geldiği
ortamdan, yetişme koşullarından almıştı altyapısını. Gençliği ile bugünün
yarına taşıyıcısı, geleceğin güvencesi olan simgelerin en yenisiydi...
Hamdi yoldaş derdi ki hep; "Benim en büyük
idealim SDB üyesi olabilmek!" Kaşarlanmış eski tüfeklerin, dava
kaçkınlarının, mücadeleden yan çizmeyi ideolojik sapkınlıklarda arayanların,
kısaca tükenmişlerin yüzüne inen bir şamar gibi, gencecik bedeniyle manşetlerde
yatarken, fotoğraflarıyla adeta haykırıyordu! "... Benim coşkum,
kararlılığım, gençliğimin dinamizmi yarının güvencesidir!"
Emperyalist propaganda araçlarıyla beslenen,
"çöken-yıkılan" gerileyen sosyalizm(!) üzerine; iyiye-güzele-özlenene
varmanın, inanç tazelenmesinde; halkına verebileceği en yüce mesajı verdi ölümüyle...
Geleceğin kimde-nerede-nasıl olduğunu gösterdi dosta da, düşmana da.
Evet; "Günler ağır, günler ölüm haberleriyle
geliyor!" artık. Emperyalizm ve oligarşi, geçmişten aldığı derslerle yüklü
saldırılarını, savaş naralarıyla daha bir pervasızca sürdürecek gelecekte. İşte
onlar ölümleriyle, bize, buna karşı yapabileceklerimizi, en çıplak haliyle gösterip,
karanlığın üstünde parıldayan bir meşale oldular. Evet; Ferit ve Hamdi
yoldaşlar! Kaybınızla canımızdan iki can koptu, yüreklerimizi dağladı korunuz...
Biz ne kadar hüzünlüysek, biz ne kadar acı içindeysek; ondan bir kat daha fazla
-ama kesinlikle daha fazla- düşman seviniyor.(!) Ağızlarından salyaları
akıtarak sinsi sinsi gülüyorlar.(!) Yoldaşlar, size
ne için hayıflanıyoruz(!) biliyor musunuz? SDB'leri
"deşifre" ettiniz onlar nezdinde... Aylardır, yıllardır "iz
üstündeyiz, yakaladık, bulduk, vb." nakaratlarını tekrarlayanlara,
parçalarınızla da olsa yakalandınız...(!)
Sizler ise; sevinmeyin emperyalizmin, oligarşinin
sadık uşakları; sevinmeyin yeni umut "Ağar" beyler! SDB'ler, SDB üyeleri zaten hiç gizlenmediler ki... Onlar
hep emekçi halklarıyla beraberdiler: İşkencecilere, halkın-devrimcilerin
katillerine, kan emicilere, 12 Eylül'ün sorumlularına ve devamcılarına karşı
"halkın adaleti" olurken iç içeydiler halklarıyla... Ekonomik-sosyal-siyasal
hak arama mücadelesinin namluya sürülmüş mermisi, sizin karanlık emeller için
oluşturduğunuz şatolarınızı başlarınıza yıkan-yıkacak olan halkın öfkesinin
fünyesi olmaya devam edecekler bundan sonra da... Biz yaptıklarımızla ortadayız
ve halkımızla iç içe yaşıyoruz;
Basını da kullanarak yaratmaya çalıştığınız "anarşi-terör"
senaryoları ile karanlıkların içine hapsedip; korku-tedirginlik havasında, giz perdesinde
boğmaya çalıştığınız silahlı mücadele ve onu yürüten organlar olarak SDB'ler yaptıkları ile ortadalar! En meşru-en çıplak haliyle
savunuyorlar yaptıklarını ve sahipleniyorlar kamuoyunda... Ya siz sahip
çıkabiliyor musunuz cesetlerinize, onların geçmişlerine?
Korkunuz da bundandır zaten! Kaçınılmaz sonunuzu
geciktirmeye, size yönelen halkın öfkesinin namlusundan, onun
"adaletinden" kaçmaya çalışıyorsunuz! Tüm çabanız boşuna!
İşte ilan ediyoruz; sizden iki yoldaşımızın
katilinin de hesabını mutlaka soracağız... Öfkemizin sonuçları yoldaşlarımızı
bizden koparan patlamalardan da daha şiddetli olacak... SDB'lerin
her ekip üyesinin değerinin ne olduğunu ödeyeceğiniz bedelle göstereceğiz
size...
Yoldaşlar, size and olsun!
Haklıyız kazanacağız. Çünkü halkın iktidarı, halkın
yönetimi için savaşıyoruz. Halkımızın örgütlü gücüyle birleşmiş devrimci
şiddetimiz yenilmedi-yenilmeyecek.
FERİT VE HAMDİ YOLDAŞLAR ÖLÜMSÜZDÜR!
FERİT VE HAMDİ YOLDAŞLARI MÜCADELEMİZDE YAŞATACAĞIZ!
KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ!
TEK YOL DEVRİM! KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!
Ocak 1991 / DEVRİMCİ SOL MERKEZ KOMİTESİ
***
Bir yoldaşı anlatıyor:
Kavga adamı, devrim hamalı
"Ey can güneşim
Eşlik eden biziz bu ufuklarda sana
Biziz ateş renginde yüreklerde akan
İşitildiğinde zafer şarkıları
Halayında ilk ışıltılarını karşılayan biz
Çiçekleri gök mavisine savuran biz olacağız."
Ferit Eliuygun, kavga
adamı, devrim hamalı, yaşamının tüm güzelliklerini devrimci savaşta bulan ve
devrimci savaşa veren ve sürekli üreten, tertemiz, pırıl pırıl
doğallığıyla kendini sunan insan.
Ferit, devrimci pratiği ve
yaratıcılığında yorulmak bilmeyen mütevazı bir işçi. Devrimi yakınlaştıracak
her işi küçük büyük ayrımı yapmadan gerekirse kendi sınırlarını da aşan bir
usta.
Ferit hareketin atılım sürecinde var olan tüm
olanaksızlıkları göğüsleyip bunları olanağa dönüştürebilmek için canla başla
çalışan, hiç bir zaman olanaksızlıklardan yakınmayan, kendi içinde yaşadığı
olanaksızlıkları gözardı edip hemen hemen aynı koşullarda yaşayan yoldaşları için üzülen,
kendisinden önce alt ilişkilerindeki yoldaşlarını düşünen bir komutan, bir
ağabeydi. Öyle ki soğuk bir kış günü alt ilişkilerindeki yoldaşlarının sobasız
ve battaniyesiz olması onu çok rahatsız etmiş ve yeni elde ettiği bir olanağı
yoldaşlarına aktarabilmek için kendisine getirilen battaniyesini ve sobayı
akşamın bir vakti yoldaşlarına götürmüş, kendisi soğukta yatmayı tercih
etmişti. Bunu yapmak Ferit'e büyük bir iç huzur ve keyif vermişti.
Yine bir yılbaşında evde bulunan tüm herkesin
programı varken bir yerlere gidecekken, evde bir arkadaşın gidebileceği yer
yoktu, evde yalnız kalacaktı. Bunu söylediğinde Ferit programını iptal edip
yılbaşını yoldaşının yanında geçirdi.
Sadece yoldaşları için değil, sıradan insanlar için
de bir oğul, bir ağabey olmayı becerebiliyordu Ferit. İlişkiye yeni geçtiği bir
yoldaşının ilkesiz gittiği evinde yoldaşının “geri”
sayılabilecek anne ve babasıyla kurduğu diyalog, o insanı bir kez görseler de tekrar görmek
istemelerine neden olabiliyordu. Ya da bekar evi
görüntüsü ile kullandıkları üsteki yaşlı ev sahibi ile onun damadı ile kurduğu
güzel ilişkiyi, Ferit ağabeylerine hayran olan mahalle çocukları, delikanlıları
olanak olsaydı o sevgi ve saygıyı bizlere çok daha iyi anlatırdı.
Ferit, atılım süreci dönemindeyken iç savaşı o
günden düşünüp zula yerlerini, takip bakma, atlatma,
eylemlerde geri çekilme yerlerini iç savaş bakış açısıyla ele alırdı. Bunun en
somut örneği de bir karakol baskınında çatışarak geri çekilirken, peşimizden
gelen düşmanı nereye çekeceğimizi ve nerede kıstırıp, nerede atlatacağımızı
göstermesi ve bu arada da kanalizasyon borularının bile bu amaçla kullanılabileceğini
gösteren bir komutandı.
Ferit kamufle olmak için
her yöntemi üzerine oturtarak kullanan bir insandı. Gerektiğinde bir hacıyı,
bir işportacıyı, bir köylüyü oynayabilirdi. Hatta öyle ki bir eylemde çevirme
yapan trafik polisine sert çıkarak sivil polisin görevini yapmasına engel
olduğundan dolayı başının derde gireceğini söylemişti. Bir başka eylemde sivil
polis olarak çevirme yapmış ve 100 m. ileride gerçek polislerin çevirme yapmasına
rağmen kimse de şüphe uyandırmamıştır.
Ferit komutanlığı yaşamında oturttuğunu sadece
yoldaşlarına değil, sıradan insanlara da göstermiş, o insanlar tarafından
yoldaşları tarafından komutanlığa layık görülmüştür. Öyle ki bir eylemde bir
yerde bekletilmesi gereken bir oto sahibi Ferit'in hareketlerine, yoldaşlarıyla
ilişkisine ve en çokta Ferit'in onu korumaya yönelik mesela bagajda tozlanan çeketinin arkasını bile temizleme çabasından o kadar etkilenmiştir
ki bir başka savaşçıya (Ferit'in konumunu bilmediği halde) "sizin komutan
çok iyi bir insan" demiştir.
O, aynı zamanda savaş içinde insan harmanlayıp
yetiştiren, olmazı olur kılan, yoktan var eden, Hareketine her türlü olanağı
yaratıp sunan yaratıcılığın ve üretkenliğin simgesi olmuş örnek bir devrimci
kişiliktir.
Ferit yoldaşları için onları ateş hattından çıkaran
bir rehber, tüm dertlerini açıp paylaşabileceği bir dost, en olumsuz koşullarda
moral ve inanç kaynağı, doyasıya gülünüp, doyasıya omuz onuza savaşılacak bir
yoldaş olmuştu. Ferit'in yaşamının her günü, her saati devrimle, mücadeleyle
doluydu. O devrimci yaşamla etle tırnak gibi ayrılmaz bir bütündür. Devrimcilik
onun için hava almak, su içmek gibi doğal ve olmazsa olmaz bir yandı. Yapılan
her eksikte, olumsuzlukta kendisini sorgular, eğer kendi payının olduğunu
düşünürse kendisini affetmez, kendisine karşı acımasız olurdu. Olumsuzluklarla
moralini kaybetmez, aksine işine dört elle sarılırdı. Bunun en somut örneği,
bir eylemde sorumluluğundaki savaşçıların tutsak düşmesi üzerine yeni insanlar
isteyerek kendisi için yapılan "askersiz komutan" esprisini boşa
çıkarmak, devrime ve harekete yeni insanlar yaratabilmek için o insanlara dört
elle sarılıp, onlara her yönüyle örnek olmak istemiştir. Ve savaşçılarını
pratik olarak yetkinleştirebilmek için katıldığı bir eylemde şehit düşerek
ölümü ile de bizlerin yolunu aydınlatmış, bizlere örnek olmuştur.
***
Bir yoldaşı anlatıyor:
Ortalıkta kimselerin gözükmediği
yıllarda parmakla
sayılan insanlardan
biriydi.
1986-1990 yılları arasında birlikte
çalıştık.
Şöyle diyebilirim; devrimci kişiliğimin şekillenmesi büyük oranda onun
aracılığıyla olmuştur.
Ortalıkta kimselerin gözükmediği '86 yılında o,
coşkulu bir şekilde örgütleme faaliyetleri yürütmeye çalışan, parmakla sayılan
insanlardan biriydi. Aynı birimde birbirimizden habersiz iki ayrı çalışma
yürütüyoruz, bizim hareketle organik bağımız yok, kendiliğinden faaliyet
sürdürmeye çalışıyoruz, tesadüfen farklı bir çalışma olduğunu öğreniyoruz.
Tabii o daha önce öğrenmiş ve hemen bizi bir gözden geçiriyor. Kimiz, neyiz?
Öğrenmeye çalışıyor, öğrenince mutluluktan havalara uçuyor. Biz ilerlemiş bir
çalışmanın olduğunu, hemen hemen altı aylık bir
çalışma yürüttüğünü öğreniyoruz. Örgütleme konusunda oldukça yetenekli, onunla
olduğumuz zaman kalacak yer, para vb. sorunumuz olmuyor, mutlaka bir yerlerde
bir ilişki buluyor, çoğu örgütlü ilişki değil ama olanaklarını sunma konusunda,
Ferit'e karşı bonkör davranıyorlar.
1986 yılında bir kampanyada birlikte afişleme
yapıyoruz, elimizde fazla pul ve afiş var, o yüzden dolaştığımız her yere
yapıştırıyoruz. Ferit güzel bir yeri gözüne kestiriyor, fakat bir dükkânın önü
ve dükkân sahibi kapıda. O içeri girdiğinde tam yapıştırmaya gidiyoruz dışarı
çıkıyor, Ferit hemen o anda bir adres soruyor, adam tarif ediyor, gider gibi
yapıp geri dönüyoruz. Bir kez daha adam dışarı çıkıyor, bu sefer tarifi tekrar
ettiriyoruz ama kararlıyız afişi yapıştıracağız, yine bir-iki sokak öteden
dönüyoruz tam sokağa gelirken polis otosu geliyor. Herhalde daha önce
yapıştırdığımız afişler için hareketlenmişler bize doğru yöneliyor, afişler
yabancı bir gazetenin içerisinde. Ferit o sırada mahallede bir arkadaşını
çağırır gibi gazeteyi kaldırıyor, "Ahmet" diye bağırıyor. Polisler
duruyor "ne var, ne oluyor" diye bize yöneliyorlar. Biz sokakları
gözden geçiriyoruz, nereden kaçarız diye. Polis Ferit'e elindeki ne diye
soruyor, Ferit oldukça sakin "Newspaper" diyerek
polise uzatıyor, polis alıyor başlıklara bakıyor. Bir Fransız gazetesi, içini
açmadan geri veriyor ve gidiyorlar. Biz de dönüp afişi yapıştırıyoruz...
***
Bir Yoldaşı Anlatıyor: "Seninle her
şeyi başarırız."
Yaralı bir yoldaşın tedavi edilmesi gerekiyordu.
Normal koşullarda tedavi ettirme olanağı olmadığı için farklı kanallardan
tedavi koşullarını yaratmaya koşturduğun ortamda tanıdım seni. Tüm
özelliklerini anlatamayacağım kaygısını taşıyorum. Ama bir yerden başlamalıyım.
Bulunduğumuz evde gergin bir bekleyiş var. Tüm
yoldaşlar oturmuş haber bekliyoruz. Fazla zaman geçmeden zil çalıyor. Kapıya bakıyoruz
hepimiz. Yüzünden hiç eksik etmediğin tebessümle beklediğimiz haberi
getiriyorsun. "Hazırlanın gidiyoruz" diyorsun. Silahlar tekrar
kontrol ediliyor. Hasta yoldaş alınarak arabaya biniliyor. Arabada tekrar
hatırlatıyorsun yoldaşlarına görevlerini. Bir yoldaşın herkesin düşüncelerini
dile getiriyor: "Seninle her şeyi başarırız." Bu sözü onlara
söyletenin ne olduğunu anlamamız uzun sürmedi. Hastaneye gidiliyor. Olay mafya
çevresinde gelişti deniyor. Anlattığın biçimde alıyor yoldaşların yerlerini.
Çevreye verdiğin görünüm öyle doğal ki personelden biri gelip "patronunuza
söyleyin bana da iş versin" demesi aramızda gülüşmelere yol açıyor.
Ameliyat sonrası düşmanın haberi oluyor olaydan. (Personelin bildiği çerçevede)
Yaralının ifadesi alınması gerekiyor diyerek bir yandan da personele neden
haber vermediği soruluyor. Sen tüm soğukkanlılığınla "olayı aramızda
kapatalım, anlaşırız" demenle paranın miktarını artırmak için blöf yapmaya
başlıyorlar. Polislerden birisi "komiserimize de haber verelim" diyor.
Sen oldukça rahat cevap veriyorsun. Adam aşağıya inerken yoldaşlarına "hazırlanın hastayı götüreceğiz"
deyip, koridorda bulunan diğer polisi gayet sakin bir şekilde yanına çağırıp yoldaşlarının
bulunduğu odaya kapatıyorsun. Polis orada etkisiz duruma getiriliyor ve çemberi
yarıp kurtuluyoruz.
İnisiyatif, cüret, yaratıcılıkla Devrimci Sol
kişiliğinin savaş içinde nasıl şekillendiğini, nasıl olması gerektiğini bir kez
daha yineliyor, öğretiyorsun.
Kavgada hep en önde oldun yoldaş. Pratikliğinle,
zekânla, olmaz denilen koşullarda neler başardığına etrafında olan tüm
yoldaşların tanıktır. Seni anlatmanın en özlü ifadesi yoldaşlarının da dediği
gibi; "Ferit varsa o iş tamam"dı. Yoldaşlarınla yarattığınız
geleneklerle büyüdük, geliştik. Yoldaşlık duygusunu, sahiplenmeyi, Parti-Cephe
saflarına taşıyan Sibeller'le merhaba diyoruz sana!...