Feridun
Yücel Batu'yu Yakınları, Yoldaşları
Anlatıyor:
Bir yoldaşı anlatıyor: Tutsaklık
koşullarında üretken,
düşman karşısında
net!
“Her 4
Ocak'ta, özgür tutsaklar bir anma programı yaparlar. Anma programından sonra
Ümit Günger, Ali Rıza Demir, İbrahim Erler, Muharrem Karademir, Feridun ve katliamdan sağ kurtulan diğer özgür
tutsaklar mutlaka şehitlikte bir araya gelirler.
O günlere
dair anılar yeniden paylaşılır, Mecitlerin şehitler panosundaki
resimlerinin altında onlarla beraber söylenmiş türküler yeniden söylenir.” (Canım Feda, Boran
Yayınevi, Ahmet İbili, syf:
31)
Ümraniye Hapishanesi’nde bir masanın etrafında
toplanan özgür tutsaklar arasındadır Feridun da. Bir anma programı hazırlanacaktır.
4 Ocak’ta şehit düşen özgür tutsaklar için yapılacak anma programının
hazırlıkları günler öncesinden başlamıştır.
4 Ocak 1996’da, Ümraniye hapishanesinde oligarşinin
katilleri tarafından yapılan katliam saldırısında, direnişimizin kahramanları
olarak şehitler kervanımıza katılan Abdülmecit Seçkin, Rıza Boybaş,
Orhan Özen ve Gültekin Beyhan yoldaşlarımızı anmak
için yapılacak törende görev alanların hemen hepsi onlarla omuz omuza çatışmış,
direnmiş tutsaklardı.
O direnişte, daha sonraki direnişlerde şehit düşecek
olan yoldaşlarımızdan İlginç Özkeskin, Halil Önder, Ali Rıza Demir, Cengiz Çalıkoparan yoldaşlarımız da, ağır yaralananlar arasındaydılar.
Feridun Yücel de, o katliam saldırısından sağ
kurtulanlar arasındadır. 4 Ocak katliamı ile ilgili herhangi bir sohbet konusu
açıldığında Feridun Yücel, mutlaka şehitlerimizi, onların kahramalıklarını
anlatırdı.
Özellikle Mecitlerin şehit
düşerken yarattıkları kahramanlık, düşmanla göğüs göğüse
çatışmaları onu en çok etkileyen an’ların başında gelmektedir.
Şehitlere yakınlığı, onun kişisel özelliklerinin en
önemli yanlarından biridir. Tanıdığı tüm şehitlerden etkilenmiştir. Onlara
bağlılığını anlatımlarından çıkarmak mümkündür.
Nitekim, böyle bir sınavı
Ümraniye Hapishanesi’nde bu kez 19 Aralık’taki “Hayata Dönüş” katliam
saldırısında yaşadı.
Yoldaşı kolları arasında son nefesini verecekti...
“Feridun ve
bir kaç arkadaş, Umut'un yanıbaşındaydılar. Yanlarına
gittim. Umut boylu boyunca uzanmış yatıyordu. Yüzü bembeyazdı. Her zamanki
bordo renkli kabanı üzerindeydi yine. Feridun, nefesini kontrol ediyor, nabzını
almaya çalışıyordu Umut'un. Bir kaç kez denedi ve en sonunda, ayağa kalkıp “Umut
şehit düştü, arkadaşlar” dedi.” (age, syf:
367)
Devrimci tutsakların her birinin yaşadığı duyguları
yaşadı o da. Düşmanın kalleşçe sürdürdüğü teslim alma politikası karşısında tüm
yoldaşları gibi direnecekti. Yoldaşı Umut Gedik onun kolları arasında şehit
düştü. Yoldaşının nabzını kontrol ederek, yapılacak bir şey var mı diye son kez
bakmıştı Umut’a.
Kuşkusuz bu yaşananlar onda derin izler bıraktı.
Şehitlere bağlılığı o anlmada nedensiz değildir.
Nitekim kendisi de direniş şehidi olarak ölümsüzleştiğinde bu yanlarını
düşündüm önce.
Anma ve kutlama programlarında onun her zaman bir
biçimiyle emeği olmuştur. Bu tür etkinliklere katılmak, emek vermek, bir şeyler
üretmek onun her zaman severek yaptığı işler arasındadır.
Bir diğer yanıyla, özgür tutsaklar içinde “eli kalem
tutan” tutsaklardan biridir Feridun Yücel Batu. Hapishanede tutsakların, öne
çıkan yanlarına göre oluşturdukları gruplar vardır. Bu gruplarda özgür
tutsaklar çeşitli çalışmalar yapar, tartışır ve yazılı ürünler üretirler.
Edebi, sanatsal yönü gelişkin, bu konularda az çok
bir ilgisi, eemği, yoğunlaşması olan özgür tutsakların
oluşturduğu bir grup da vardı Ümraniye Hapishanesi’nde. Feridun Yücel ve ölüm
orucu şehidimiz Bülent Çoban, bu gurubun üyeleriydiler. İkisi özellikli ilginç
bir ikilidir. Bülent Çoban’ın sessizliği yanında, Feridun Yücel o denli
konuşkandır.
“Bu grubun
en “geveze” elemanı Feridun'dur. Tahtacı-Yörük bir ailenin çocuğu olan Feridun,
1969'da Muş'ta doğsa da, aslen Antalyalı'dır. Devrimci
hareketle tanışması, 1990 yılında Bursa-Uludağ Üniversitesi’nde öğrenciyken
olur. Bir Dev-Gençli olarak mücadelesini sürdürürken 1994'te tutuklandı.” (age,
syf: 80)
Özelliklerinden birisi de sohbetleri çok sevmesidir.
Yaptığı işlerden arta kalan zamanlarda onu havalandırmada ya da koğuşta bir
yoldaşı ile oturmuş, sohbet ederken görebilirdiniz.
Neşelidir. Hapishanede tutsak olmak onun bu yanını
hiç etkilememiştir desek yeridir. Hatta tutsak düşmesi ile ilgili kimi olayları
anlatırken, mizahi bir dille, kimi şeylerle alay ederek anlatırdı. Böylesine
neşeli ve konuşkandır.
Ki, hukuki olarak mahkemenin ceza vereceği bir durum
olmamasına karşın, siyasi bir karar verilmiş, ceza almıştır. Bu nedenle
mahkemesi “yılan hikayesi”ne dönmüştür. O bunlardan
oligarşinin yargısına karşı mizah malzemesi çıkaracak kadar rahattır.
Hapishanede olmanın “dünya’nın sonu olmadığı”nı bilecek kadar, mücadelenin meşruluğuna inanan
bir devrimcidir.
Nitekim, tutsaklık yıllarında
özellikle edebi, sanatsal alanda çalışmalar yürüten, araştırmalar yapan Feridun
Yücel Batu, bu gruptaki yoldaşlarla birlikte üreten yoldaşlarımızdan birisidir.
Daha önce denemediği halde, Ümraniye’de hikayeler, öyküler yazmaya başlamıştı. Yine en çok istediği
şeylerden biri de, devrimcilerin yarattıkları direnişlerin romanlarının
yazılmasıydı.
Bu grup olarak da, çok tartıştıkları bir konuydu.
Böyle bir ihtiyaç açıktı. Devrimciler, romanlara konu olacak o kadar çok
direniş ve kahramanlık yaratmışlardı ki, bunların mutlaka yazılması gerekirdi.
Feridun, bir de çayı çok severdi. 24 saat çay
olmasını isterdi. Bütün nehirleri çay olarak gören, bunu da espirileri
ile anlatan Feridun’un “eksilmez aksesuarı” elindeki çay bardağıdır. Elinde çay
bardağı olmadan onu nadiren görürdünüz. Hatta işin teorisini de yapardı. “Çay olmadan ben bir şey yazamam” derdi.
Tüm bu özellikleri yanında, direnişlerde “inatçı”dır. Ağzından çıkan sözler konusunda geri adım atmazdı.
Hele düşman karşısında bu daha belirgindir.
Nitekim, ölüm orucu
tartışmalarının başladığı dönemde, ölüm orucu gönüllüsü olmaya adaydır. Ancak
daha sonra açıklanan ekipler içinde yoktur.
Ölüm orucu ekipleri içinde yer almadığı için, “sitem”
edenlerden biridir. Ölüm orucu direnişçisi olmayı hep çok istedi. Hatta bunun “kavgası”nı da çok yaptı.
Yine düşmanın saldırıları karşısında da her zaman
tavrı net olmuştur.
“Feridun Batu'yla beraber, askerlerin “muameleleri”
yaptıkları yere götürüldük. Karşımızdaki kontralardan biri “ayakkabılarınızı
çıkarın, soyunun” deyince, Feridun hiçbir şey çıkartmayacağız cevabını verdi.
Ve daha cümlesi bitmeden saldırmaya başladılar. Zaten bunu bekliyorduk. Epey
bir süre sürdü bu işkence. Sonra kelepçeleyip ringlere doğru götürdüler...
Merdivenlerde
oluşturdukları koridorda gelip giden herkese tahta coplarla vuruyorlardı.
Bekletme yerinde ise, üzerimizde değerli olan ne varsa çalıyorlardı. Tam
talancı bunlar. Faşist gardiyanlar da saldırıp vurmaktan geri durmuyorlar. Ama, saldırmayıp çaresiz gözlerle, bu işkenceleri izleyenler
de vardı. Bu ortama doktor kılıklı birileri de tanık oluyor. Gözlerinin önünde
yaşananlara rağmen, utanmadan “neyin var?” diyebiliyor. İşte böyle hayata
döndürülüyoruz(!). Hayır, biz hayatın onurunu ya da onurlu hayatımızı savunmaya
devam ediyoruz...” (age, syf:378)
Feridun Yücel Batu’yu bir Dev-Genç’li olarak her
zaman saygı ile anıyoruz.