Ferda CİVELEK'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Silahlı birliklerden bir yoldaşı anlatıyor:

«en iyisini, en eksiksiz bir biçimde yapmak için çırpınırdı.

Yoldaşlarına karşı hata yapmaktan şiddetle çekinirdi.»

 

"Ben sizleri dostlarım

her zaman sevdim

Yanınızda olmasam da

Katılmasam da sazlı sözlü günlerinize

Katmasam da kahkahamı kahkahanıza

ben sizleri dostlarım her zaman sevdim."

 

Ferda'yı demokratik platformdan da tanıyordum ama bu tanışıklık yüzeyseldi. Yeraltında onunla ilk karşılaşmam Rumelihisar’da sokak randevusu sayesinde oldu. Ben ve Komutan orada Ferda'yı sokağa girmeden 10 dk. evvel gördük ve Ferda'ya bir deneme yapmayı düşündük. Ferda'nın farkına varmadığı bir takip attık, sonra Komutan gidip Ferda ile buluştu. Ben de takibi uzaktan sürdürdüm. Bu sırada anlaştığımız şekilde Komutan Ferda'ya "bu adam bizi takip ediyor, sakın takip getirmiş olmayasın" dedi ve Ferda'yı sıkıştırdı. Ferda sonunda bunun bir deneme olduğunu öğrenecektir ama o anki utancı ve sıkılganlığı Komutanın tahmin ettiği şekildedir. Ferda hata yaptığını düşündüğü anlarda utanır, sıkılır ve kendini suçlardı. Bir şeylerin en iyisini, en eksiksiz bir biçimde yapmak için uğraşır, onun için çırpınırdı. Yoldaşlarına karşı hata yapmaktan şiddetle çekinirdi. O tanıdıklarım arasında en saf, en temiz insandı. Her şeyi yoldaşları ile paylaşır, hiçbir şeyi içinde saklamazdı. Fedakar bir yoldaşımızdı. Tutumlu olmayı ve düzenli bir yaşantıyı onunla tanıdım.

Ferda ile aynı evde kalıyorduk. Dış görünümümüz itibarıyla da, O, bir hemşire olan ablam, ben dersaneye giden bir öğrenciydim. Ferda ev yaşantısında çok düzenli ve ekonomik konularda tutumlu bir insandı. Benim durumum ise onunla kıyaslandığında vahim boyutlardaydı. Bu konuda beni yola getirmek için çok çaba sarfetti, onu çok yordum ama onu hiç kırmadım. İş için gece gündüz hemşire olarak cuma günü çıkıp pazartesi geliyordu. Bu sırada evde bulaşıklar yığılıyor, ev düzeni alt-üst oluyordu, toplamak için pazartesi gününü bekliyordu. Pazartesi günleri ise evi toplamış oluyor ve Ferda'nın hışmından kurtuluyordum. Ta ki cumartesi ve pazar günleri aniden gelip yaptığı baskınlara kadar. Ferda bir şekilde işini bitirip cumartesi ya da pazar günleri aniden gelip evin o dağınık manzarasıyla karşılaştığında ben kaçacak delik arıyordum. Bir de eve bulaşık yıkarken üstümü başımı batırmamın önünü almak için bulaşık önlüğü getirmiş ve bunu giyip bulaşık yıkayışımı kahkahalarla seyretmişti.

Misafirlerin eve gelişi ise sık sık oluyordu. Genelde genç kızlar oluyordu. Geleceklerini öncesinde Ferda bana "misafirlerin önünde sakın feodalizm taslama" dedi, artık bu tehdit üzerine yapacağım birşey yoktu. Çayları demledim, bardakları getirdim, götürdüm ve bu o günlerde sınırlı kalmayıp bahçede çamaşır asıp topladığım da oluyor, komşular ise bana "ne olur, ablandır, ona yardım et, o çalışıyor" diyerek onay verdikçe illegalite adına getireceğim itirazım da kalmıyordu.

Ferda ile tren yolculuklarımızda biletsiz ve biletçiye yakalanmamak için vagon vagon gezerdik. Sabahları erken evden çıkmak zorunda kalıyorduk, bu şekilde uykusuzluğumuzu otobüs yolculuklarında nöbetleşerek alıyorduk. Alış-verişi o yapar, sepetleri ben taşırdım, tersi durumda geriye ne paramız kalırdı ne de sepetle taşıyacağımız doğru dürüst bir şey.

Son gündü, yarım saat önce bana "Hamiyet gibi vurulacağım" dedi. Ben "yok canım vurup çıkacağız, akşama ne yemek yapacağımızı düşün" dedim. Eylemden sonra bacağından vurularak düştü. İlk o düştü, Hamiyet Yıldız gibi, Birliğimizin adı gibi, tıpkı söylediği gibi.

Onu çok seviyorduk, o iyiydi, güzeldi, onu unutmayacağız, unutturmayacağız. Hesabını mutlaka soracağız.

 

***

 

Gençlik örgütlenmesinden bir yoldaşı Ferda'yı

anlatıyor:

 

Onunla tanışıklığımız ilk örgütlendiğim anda başladı. O benden daha önce örgütlü olduğu için benim örgütlenmemde ve gelişmemde büyük emeği geçti. Okulda örgütlendikten sonra kampımız olmuştu. O kamp benim gerçekten örgütlü birisi olmam açısından çok önemli bir süreçti. Okullara başladığımızda bize daha çok görev ve sorumluluk düşüyordu. Buna hazır olmamız gerekiyordu. Fakat yaz sürecinde okullar açılmadan ikimiz de gözaltına alınmış ve cezaevine düşmüştük.

Cezaevi sürecini kendimizi aşma ve dışarıya hazırlama süreci olarak değerlendirdik. Dışarı çıktığımızda okullar açılmıştı ve geçici olarak okulda çalışma yapan arkadaşlar da okuldan ayrılacaklardı. Okuldaki yeni insanları biz toparlamak zorundaydık. O her zaman girişkenliği ve coşkusuyla beni geliştiren ve yol gösteren oldu. Onunla çalışmak benim için büyük bir şanstı. Onunla çalışıp da coşkusundan, başarmaya olan inancından, fedakarlığından etkilenmemek imkansızdı.

Bir yandan bütün gün okulda koşturuyor, yeni insanları toparlıyor, bir yandan da hemşire olduğu için geceleri nöbet tutuyordu. Ama bir kere olsun bu durumdan yakınmazdı.

Kısa bir süre sonra tekrar gözaltına alındı ve cezaevine düştü. Gözaltına alınırken ve siyasi şubede gösterdiği direnişiyle gurur kaynağımız olmuştu. Onun yokluğu bende büyük bir yalnızlık hissi yaratmıştı. Uzunca bir süre bocalamıştım. Biran önce cezaevinden çıkmasını dört gözle bekliyordum. Fakat bu sefer biraz daha uzun süre tutacaktı cezaevi onu. Cezaevinden çıkınca kısa bir sürede içinde bulunduğumuz dağınıklıktan kurtulmamızı sağladı ve 6 Kasım boykotuna hazırlanmaya başladık. 6 Kasım'ı bizim okulda başarıya ulaştırmamızda onun büyük rolü oldu. Çok rahat diyebilirim ki bizim okulda 6 Kasım'ın başarısı onun eseridir. Bu süreçte okulda onu tanımayan kalmamıştı. Forumlarda, faşistlere ve oportünistlere tavır alışta en önde o vardı. Artık bizim okulun da boykotçu kızı vardı, Ferda yoldaş...

12 Temmuz'dan sonra ben artık yeraltına çekilecektim. Onun ise örgütçü yeteneklerinden dolayı okulda kalması gerekiyordu. Çünkü o süreçte ona ihtiyaç vardı.

O ise 12 Temmuz şehitlerimizin hesabını sormak için silahlı örgütlenmede yer almak istiyordu. Bu her halinden belli oluyordu. Vedalaşırken kendini tutamayıp ağlamıştı. O anı unutmak imkansız. O ve diğer yoldaşlarımdan ayrılmak bana zor gelecekti, özlemlerini çekecektim ama tekrar karşılaşacağımızı hiç düşünmüyorduk.

Örgütsel görevler nedeniyle uzunca bir aradan sonra tekrar birbirimizi görmüştük. Tekrar beraber çalışacaktık. İstediğini elde etmişti. O da diğer kadın yoldaşlarımız gibi silah elde savaşacaktı.

Hemşirelikten istifa etmesine rağmen ekibin ekonomik ihtiyaçlarına katkıda bulunmak için geceleri özel kliniklerde nöbet tutuyordu. O yine fedakarlığıyla karşımızdaydı.

Askeri örgütlenmede de kendisini sürekli aşmasını bildi. Fakat onun hayalinde Karadeniz dağlarının özlemi vardı. Komutan yoldaşla beraber takılırdık. "Tamam, gerillanın yemeklerini yapar, bulaşıklarını yıkarsın, çok faydalı olur" gibisinden. Buna hiç dayanamazdı.

İlk cezalandırma eyleminde hepimizin silahı ateş almıştı fakat onun silahı ateş almadı. Meğer iğnesi bozulmuş. Bunun böyle olmasına, sadece seyirci kalmasına çok sinirlenmişti.

Senin fedakarlığını, coşkunu hiç unutmayacağım kara kız. Her zaman bize örnek olacaksın...

Gerek kod isminle (Esma), gerekse ekibinle (Hamiyet Yıldız) şehitlerimizi yaşatmanın canlı bir örneği oldun. Ölürken bile şehitlerimizi yaşatmasını bildin. Ekibinin ismine uygun olarak Hamiyet'in ölürken bile düşmana vurma kararlılığını bir kez de sende yaşadık. Ki şehitler kampanyasının ilk günü olması ise ayrı bir özellik. Sen rahat uyu Ferda Yoldaş...

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

Mücadeleye Liseli Dev-Genç saflarında katıldı. Okulunu bitirince bir süre hemşire olarak çalıştı, daha sonra Marmara Üniversitesine girince Dev-Genç'e katıldı. Üniversiteye farklı beklentilerle gitmişti. Kantinde oturup devrimcilik yapmak Ferda'nın işi değildi. Potansiyele rağmen okulda örgütlülüğümüzün zayıf olması, varolan eski insanların da kantinlerde oturup her işi ona bırakmaları, bir süre sıkıntıya düşmesine neden oldu. Buna rağmen hızla sıkıntılardan sıyrılıp işleri sahiplendi. Kampüsteki bütün sınıflar, öğrenciler Ferda'yı tanıdılar, sevdiler. İnsanlarla iyi ilişkiler kurabilen, değer vermesiyle, samimiyetiyle dostluklarını kazanan, hareketleriyle iyi bir örgütleyici oldu.

Gündüzleri hiç boş durmadan görevlerini yerine getirirken, geceleri de özel hastanelerde hemşire olarak çalışır, 2-3 saat uykuyla hafta boyu dolaşırdı. Bundan yakındığını da hiç duymadık. Bunu büyük bir istekle, mücadeleye maddi olarak katkıda bulunmanın sevinciyle yapardı.

Çok mütevaziydi, popülizm vb. her türlü küçük burjuva özelliklerden uzak, düzenden hiçbir beklenti taşımayan temiz yapısıyla düzenin etkilerinden uzak kalmasını sağladı. Militanlığını kimi insanlar gibi konuşmalarında değil, eylemin içinde gösterirdi. Sakin, kendini düşünmeyen karakteriyle her türlü eylem içinde rahattı.

 

***

 

Kurtuluş Dergisi'nden Bir Yazı:

HAKKI, FERDA, VEYSEL

 

1 Nisan 1993'te Kızıltoprak bir direnişe tanık oldu. 0 gün Kızıltoprak'ta halkın adaleti halk düşmanlarından hesap sordu. 0 gün Kızıltoprak üç Devrimci Sol savaşçısının kanıyla sulandı. 0 gün Kızıltoprak şehit yoldaşlarına bağlılıklarını somutlayan üç Devrimci Solcunun ölümsüzleştiği vatan toprağı oldu. Kızıltoprak direnişi harekete, önderliğe bağlılığın adı oldu.

Daha bir hafta önce Bahçelievler'de üç yiğit Devrimci Sol komutanı, Recai Dinçel, İbrahim Yalçın Arkan ve Avni Turan çatışarak şehit düşmüştü. Zorlu bir süreçti. Hareketimiz darbe ihanetiyle kuşatılmıştır. Kadrolar, savaşçılar önderlerini ve hareketlerini sahiplenerek devrim yürüyüşümüzü sürdürme kararlılığı, coşkusu ve bilinciyle donanmışlardı.

Hamiyet Yıldız Silahlı Devrimci Birliğinin komutan ve savaşçıları Hakkı, Ferda ve Veysel, bu zorlu sürecin aşılmasında kendilerini feda edecek kadar harekete ve önderine bağlıdırlar.

30 Mart Devrim Şehitlerini Anma Haftası yaklaşmaktadır. Hareket şehitleri anma kampanyası çerçevesinde Birliklere eylem talimatı verir. Hakkı'nın komutasındaki birliğimiz hazırdır. Bir yandan şehitlerimizin hesabı sorulacak, aynı zamanda darbeci kontra çetesinin hareketi parçalama çabaları boşa çıkarılacaktı. Birlik hazırlığını yapıp, harekete bildirir. İstihbaratı öyle bir hazırlanır ki, eylem şehitler haftasının başladığı güne denk getirilir. Aynı zamanda eylem yeri Saboların şehit düştüğü sokağın yakınındadır. Yoldaşlarımız bu günü ve yeri özellikle seçmişlerdir. Beklenen gün geldiğinde savaşçılar halkın adaletini yerine getirecek olmanın bilinci ve sorumluluğuyla harekete geçerler.

Eylem iki işkencecinin cezalandırılmasıyla tamamlanır. Savaşçılar tam çekilirken üçüncü işkenceci panik içerisinde etrafa ateş ederek karşılarına çıkar. Ardından bir trafik ekibi ve bir sivil ekip daha. Düşmana kayıplar verdirilmiştir. Düşman bunun acizliği ve can havliyle saldırıya geçer. Çatışma sokak aralarına yayılır. Trafik polislerinden birisi yaralanınca savaşçılardan af dileyerek ölümden kurtulmak ister. Polis takviye kuvvetle bölgeye yığınak yapmaya başlar. Çatışma büyümüştür.

Ferda yaralanır. Hakkı ve Veysel yoldaşlarının yaralandığını görünce geri dönüp onu alırlar. Ferda ölümcül bir yara almadığından onu bırakmak istemezler. Bu ana kadar 7-8 işkenceci ya ölmüş ya da ağır yaralanmıştır. Savaşçılar düşman güçleri tarafından kuşatılırlar. Artık adım adım çatışarak ilerlemeye çalışırlar. Saatler süren çatışma sonucunda üç Devrimci Sol savaşçısı düşmana ağır kayıplar verdirerek şehit düşerler.

Hakkı, Ferda Veysel son nefeslerini verirken şehit yoldaşlarına, hareketlerine ve halklarına karşı sorumluluklarını yerine getirerek, Devrimci Sol geleneklerini bir adım daha ileri taşırlar.

Onlar için Devrimci Sol Bülteni'nde "Hakkı Karahan komutasındaki bu birliğimiz aldığı her eylem kararını, sonuç ne olursa olsun yerine getirmeyi ilke edinmiş bir birliğimizdi. Düşman güçlerince kuşatıldıkları koşullarda yetersiz silahlarına, tüm olanaksızlıklarına rağmen eylem operasyonunu başarıyla tamamlamak ve üslerine ulaşmak için adeta her adımda çatışarak, teslim olmama, direnme tavrıyla Devrimci Sol Partizan geleneğini sürdürdüler. Kendi yaşamlarını yitirirken, düşmana büyük zararlar vererek, savaş gerçeğinin dişe diş bir kavga ve kararlılık sınavı olduğunu gösterdiler." diye yazdı.

Onlar onca başarılarına rağmen hiçbir karşılık beklemediler. Canlarını halklarına karşılıksız feda ettiler. DEV-GENÇ ruhuyla, atılganlığıyla, cesareti ve cüretiyle donanmışlardı. Onlar DEV-GENÇ'liydi.

Hakkı Karahan Malatyalı yoksul bir ailenin çocuğuydu. Devrimci mücadeleyle üniversite yıllarında tanıştı. 1988-'89 yıllarında Veterinerlik Fakültesi'nde iken DEV-GENÇ saflarında mücadeleye katıldı. Kısa sürede öğrenci gençliğe kendini sevdirdi. Okulunda mücadelenin en önünde yer aldı. 1991'de DEV-GENÇ'in Aksaray Bölge Komitesi üyesi ve sorumluluğu görevlerinde çalıştı. 1992 yılında DEV-GENÇ Milis örgütlenmesinde komutan olarak görev aldı. Başarılı faaliyetleri sonucu ekibiyle birlikte Hamiyet Yıldız Silahlı Devrimci Birlikleri'nin komutanlığına atandı. Şehit düştüğü ana kadar verilen her talimatı koşulsuz yerine getirdi.

Ferda Civelek Karadenizli bir ailenin kızıydı. 1988'de Sağlık Meslek Lisesi'nde mücadeleye tanıştı. LDG saflarında aktif olarak görev aldı. Kısa bir süre hemşireler arasında devrimci faaliyet yürüttü. Atatürk Eğitim Fakültesi'nde eğitimine devam ettiğinde yeniden DEV-GENÇ saflarında yerini aldı. Temiz, saf, yoldaşlarına ve hareketine bağlılığıyla kısa sürede öne çıktı. 6 Kasım boykot çalışmalarında okulunda neredeyse onu tanımayan, onun konuşmadığı insan yok gibiydi. Ona herkes "boykotçu kız" derdi. Defalarca gözaltına alındı. Ağır işkencelerden geçirildi. Ama mücadelesinden vazgeçmedi. İllegalde Kadıköy Bölge Sorumluluğunu üstlendi. Ferda bir yandan bu sorumluluğunu yürütürken bir yandan da gece işlerinde hemşirelik yaparak hareketin ihtiyaçlarını karşılamak için çabalıyordu. Yoldaşları onun bu fedakar yanlarını örnek alıyordu. Ferda'nın yüreğinde hep bir savaşçı olmak yatıyor, her fırsatta bunu hareketine iletiyordu. Önce DEV-GENÇ Milis örgütlenmesinde daha sonra da Hamiyet Yıldız Silahlı Devrimci Birlikleri'nde görev aldı. Onun en büyük hayali Hamiyet gibi şehit düşmekti. Ve 1 Nisan 1993'te Hakkı ve Veysel yoldaşlarıyla birlikte bu hayalini gerçek kıldı.

Veysel Beysüren 1991'de DEV-GENÇ saflarında mücadeleye katıldı. Gaziosmanpaşa Bölgesi'nde direk yeraltı faaliyetlerinde görev aldı. O da Ferda yoldaşı gibi Hakkı Karahan komutasındaki Milis örgütlenmesinde istihdam edildi. Daha sonra da aynı ekiple birlikte Silahlı Devrimci Birliklerde görev aldı. Veysel'i bir yoldaşı sonraları şöyle anlatacaktı.

"Sürekli gittiğim bir ev vardı. Benim geldiğimi duyunca DEV-GENÇ'li arkadaşlar da gelirdi veya ben gittiğimde orada olurlardı. Her gittiğimde Veysel ve ekibindeki şehit yoldaşlarımızı anlatırlardı... Onlar anlatmaktan ben de dinlemekten bıkmıyordum. Bir gün sordum... Veysel'i çok mu severdin? Ne zaman görüşsek mutlaka onu bana anlattın. En az onuncu görüşmemiz bu dedim. 'Ne bileyim hiç anlatmadım sanıyorum. Bana çok emeği geçti Hakkı'yla ikisinin. Belki de ondandır. Ama doğrusu onları çok seviyordum. Kaç defa Veysel'i uzaktan gördüm, yanına gidip sarılamamak bana o kadar ağır gelmişti ki'... Cebinden bir fotoğraf çıkardı. Veysel'di. Bana uzattı. 'Şimdi onu bana sen anlat dedi. Ben ağır başlı efendi, ama öfkelendiğinde tutabilene aşk olsun. Ama çok hoş sohbet birine benziyor, çok da kararlı görünüyor' dedim. 'Evet yüzünde bunları görürsün, bir de alabildiğine güvenli. Defalarca sözümüzde durmadığımız ya da kaytardığımız olurdu. Ama bir kere bile bize güvensizlik duymadı. Tekrar tekrar anlatır kavramamızı sağlardı. Yani onu tanımak için yüzüne bakmak veya fotoğrafına bakmak yeterliydi.' dedi. Yine Veysel'in anlatılabilecek bir yanlarını bulmuştu. Veysel'i tanıyor gibi olmuştum..."

Kızıltoprak'ta şehit düşen bu üç yiğit yoldaşımız için belki söylenecek çok şey vardır, ama DEV-GENÇ'liydiler, Devrimci Solcuydular demek onları anlatmaya yetiyor. Başarılara imza attıkları gibi, ihanetlere de bugünler için göğüs gerdiler. Parti-Cephe şehit yoldaşlarımızın omuzlarında yükseldi, bugüne ulaştı.

 

(Yukarıdaki anlatım, Halk İçin Kurtuluş dergisinin 28 Mart 1998 tarihli

74. sayısında yayınlanmıştır.)

 

 

 

Geri