Eyüp
SAMUR'u Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Dışarıdan ve hapishaneden yoldaşlarının
ortak
anlatımıdır:
"Ustam beni bekliyor..."
Gazeteyi katladı içinden okkalı, delikanlıca bir
küfür savurdu. Küfür dediğin delikanlıca olmalı, yürekteki öfkeyi yansıtmalı.
İşte öyle bir küfür, ilerleyen açlığına rağmen havalandırmaya çıkıp hızlı hızlı volta atmaya başladı. Bir sigara yaktı. Düşünmeye
başladı. O kadar çok şey düşündü ki o kısacık hızlı adımlarla atılan voltada öfkesi kabına sığmaz volkan gibi olmuştur.
Gazete haberi üzerine yanındaki yoldaşıyla konuştu
uzun uzun. Sonra yine düşüncelere daldı. Notlar
yazdı. Tüm tespitleri doğruydu. Doğrulanacaktı. Gazete haberi olacakların
habercisiydi.. O geceyi zor sabah etti. Hiç bu kadar zor
olmamıştı. Günün ne getireceği belli değildi ama kendi yapacağı her halükarda
belliydi. Bu kararı günler önce vermişti. Kararından dönmeyecekti hiçbir zaman.
Yıllar önce "Yemin ettim, devrim için çıktığımız bu yoldan asla geri dönmeyeceğim"
demişti. Söz bir kez ağızdan çıkmıştı. Ne sözünden ne de sözün götürdüğü bu
yoldan dönüş yoktu.. Sabah kalkıp ihtiyaçlarını
karşıladıktan sonra her zaman ki gibi haberleri izlemek için televizyon'u
açtık. Kanalları aramaya başladı. Uzun zamandır hep aynı haberler vardı. 11
Eylül... sonra bir haber takıldı gözüne... durdu, yutkundu...
...
18 yaşına kadar çamurlu yollarını arşınladığı,
sokaklarında top oynadığı, kavgalar ettiği, sevdalır
peşine koştuğu mahallesine sorumlu bir devrimci olarak geri geliyordu. Gazi'ye
atanmıştı. Her sokağında devrimcilerin alın terinin olduğu, kanının aktığı, kızılbayarakların dalgalandığı Gazi. Kendisi de sokaklarını
adımlamakla kalmayıp devrimcileştiği mahallesine gelmişti. Cephe
sorumlusu olarak. Heyecanı, gururu gözlerinden okunuyordu. Gazi
ayaklanması her şeyiyle taptazeydi belleğinde. En öndeydi, taşları kurşun gibi
savuruyordu. Sonra gözaltılar, işkenceler sayısını hatırlamıyordu ama, hep başı dik çıkmıştı. Bunu düşman çok iyi
hatırlıyordu.
Eyüp 1978 yılında İstanbul'da dünyaya gelse de,
aslen Tokat-zile'lidir. Yaşamının büyük bir bölümü
Gazi'de geçer. Aile çevresi devrimcilere, devrimci düşüncelere hiç yabancı
değildir. Devrimci düşüncelerinden dolayı okuduğu Alibeyköy
lisesinden atılır. Gazide faaliyet yürüttüğü süre içerisinde çalışkanlığı, örgütleyiciliğiyle
dikkat çeker. Özellikle esnaflar üzerinde büyük bir etki bırakır, çok severler.
Esnafa Cepheli olduğunu hissettirir. Yaşı küçüktür ama hareketleriyle, konuşması,
kararlılığıyla çok olgundur. Yeri geldi mi çok ciddi, yeri geldi mi bir çocuk
gibi utangaç, hemen yüzü kızarır. İz bırakır Gazi'de. Gazi'deki günlerine dair
bir yoldaşının anlatımı şöyledir:
“Onda gördüğü en özgün yan tıpkı bir "taşra"
delikanlısı denir ya öyle olmasıydı. Yeri gelir utanır kızarır, yeri gelir
gözleri ateş saçardı etrafa.
Bir gün Gazi'ye Adana'dan oldukça yüklü bir kamyonla
karpuz gelir. Kamyonun geldiği karpuzcu bizim ilişkimizdir. Lakin karpuzu
getiren şoförün bıyıkları sarkık faşist bıyığıdır. Kamyonun ön tarafında da üç
Hilalli faşist bayrak amblemleri, kurt resimleri vardır. Karpuzcu buna epey
sinir olur ve çaktırmadan bizimkilere söyler. Dışarıda Eyüp ve ilişkileri
devredeceği arkadaş buraya yakın bir yerdedir. İkisi birden giderler. Faşist
iriyarı dev gibi bir tiptir ama korkağın tekidir. Özellikle Gazi'nin
"ününü" bilen bir faşisttir. Yanındaki kahveden faşist çıktığında
karşısında ateş gibi yanan gözleriyle Eyüp ve arkadaşları çıkarlar. Faşist
anlamıştır durumu. Ensesini mendiliyle silmeye başlar. Hava sıcaktır ama biraz
da neler yapacağını düşündüğünden iyice terler. Eyüp ve yanındaki arkadaş
faşistin karşı koymasına izin vermeden ustaca kollarına girip berbere doğru yol
alırlar. Yol boyunca faşist yağ çekmeye yalan söylemeye çalışır, örgütlü
olmadığını özenti için bıyık bıraktığını vs. söyler, berbere gelirler.
Adama utan kendinden der, her tarafın ter içinde,
bir emekçisin ama emekçi olduğunu bilmiyorsun. Seni sömüren, halkı katleden her
türlü pisliği yapan faşistlere özeniyorsun der. Faşistin çıtı çıkmıyordur.
Senin çocukların da vardır, utanmıyor musun onlara kanlı ekmek yedirmeye der ve
berbere bıyıklarını kestirirler.
Sonra karpuzcunun yanına giderler, amacı karpuzcuyu
korumaktır. Sen kimlerden karpuz alıyorsun bu adam faşistin teki. Biz görmesek
bıyıklarıyla rahat rahat gezecek Gazi'de der. Bir
yandan da çaktırmadan göz kırpıyordur. Bu arada araçtaki faşistin amblem ve sairesi sökülüp şoförün eline bir Vatan dergisi tutuştururlar ve “al da bak asıl vatanseverler kimlermiş oku» derler ve hayatı boyunca unutamayacağı bu anısıyla
bırakıp giderler...”
*
Hareketli, emekçi ve yaman bir devrimciydi. Kendini
her türlü ateşin ortasına tereddütsüz atacak bir cüreti vardı. Gazi halkı onu
çok severdi. Bir dakika bir yerde duramazdı. Sürekli gezer mahalledeki
ilişkilerle ilgilenirdi, sohbet ederdi, örgütleyiciydi, sertti. Savaşçı bir
kişiliği militan bir pratiği vardı ama, utangaç
tavırlarıyla da tanınırdı... partiye sevdalıydı
Parti-Cephe adını her okuduğunda yüzü güler gözleri ışıldardı.
Semtte görevini devredeceği arkadaş bölge dışındandır,
mahalleyi tanımaz. Bir iki gün Eyüp arkadaşa Gazi'yi gezdirir. Baraja götürür.
Birlikte yüzer, balık tutar, kızartıp yerler. Gaziyi tüm yönleriyle hem kağıt üzerinde, krokiyle hem de tek tek
birlikte gezerek tanıtır.
Eyüp'ün bu hali doğal bir yandır. Mahalleden
gidecektir ama o örgütlemeyi, Cephe'nin mahallede daha da iyi duruma gelmesini
düşünür...
Gazi'de gördüğüm bir şey de özellikle esnaf kesimi
Eyüp'ü çok severdi. Çok doğal bir ilişkisi vardı. Esnafa cephenin ağırlığını
iyi hissettirirdi.
*
Yolu Armutlu'ya varır.
Artık Armutlu halkının içindedir. Armutlu'yu ölümüne sever.
Gülsüman ana ve Şenay ablayla tanışır. Ana gibi
sarmalarlar kendisini. Kısa sürede Armutlu'da sayılıp
sevilen biri olur. Kah gençlerle sohbet eder, kah cemevi inşaatına yardım eder, kah halkla beraber denetime
çıkar. Halkın sorunlarına beraber çözüm bulur. Öyleki
artık insanlar kapı kapı dolaşıp "Eyüp burada mı"
diye aramaya başlar. Çünkü sorunları vardı ve çözüm o'dur. insanlar
varsa yoksa Eyüp diyordur.
Emekçidir. Bir şehit ailesinin evi yapılacaktır.
Ustalarla beraber sabaha kadar çalışır. Bir usta gibi dizer tuğlaları üstüste. Yetişemez olurlar kendisine "dur! yavaşla biraz nefes
al" denildiğinde olmaz der, sabaha kadar bitirmeliyiz burayı çünkü, zabıtanın
burayı yarın görmemesi lazım, yoksa yıkılabilir diye duvarını örmeye devam
eder. Sabah olmuş evi bitirmenin mutluluğunu yaşıyordur. Şehitlerimize,
şehit ailelerimize verdiği değerin bir ifadesi bu.
Günler aylar hızlıca geçer Armutlu sokaklarında.
Halkın sorunların çözer, örgütler aynı zamanda da kendisini de hem teorik hem
pratik geliştirir. Düşmanın gözüne çarpar çok geçmeden. Operasyonlar sonucu
aranmaktadır. Mecburen yeraltına çekilir. Çok uzun sürmeyen illegal yaşamı,
1999 yılında Agit operasyonunda gözaltına alınması ve
hapishane ile son bulur. İlk gözaltısı değildir. Gazi
mahallesinden defalarca gözaltına alınmış ve her defasında işkenceli
sorgulardan geçirilmiştir. Ve her defasında başı dik çıkan Eyüp en son
gözaltına alınışında da adını bile söylemeyerek düşmana bir kez daha kendi ininde
diz çöktürür. Tutuklanarak Ümraniye Hapishanesine konulur. Artık özgür tutsaktır.
Hapishanedeki daha ilk ziyaretlerde, dışarıda
çalışma yaptığı mahallelerde ne kadar çok sevildiği anlaşılıyordu. Genelde
mahallelerden tutuklanıp gelenlerin ziyaretçileri çok olur ama,
onun daha farklıydı. Özellikle Armutludan gelenler ilk onu sorarlardı. Çok iyi
bir izlenim bıraktığı ortadaydı.
Hapishane yaşamı her yanıyla örnekti. Kısa sürede
halk oyunlarından koroya, pankart yapımından, kabinlerle ailelerle ilgilenmeye
kadar bir çok faliyette yer
alır. Güler yüzlü, espirili tüm görevlerinde çelik
gibi bir disipline sahiptir. En büyük özelliği buydu belki de. Çalışkan güler
yüzlü, coşkulu, heyacanlı ama çelik gibi bir disiplin.. Pratikte olduğu kadar teoride de çok başarılıydı, ikisi
birbirini tamamlıyordu çalışmalarda. Voltalarda tartışılan konularda
söyledikleri pratiğine dent düşüyordu. çok utangaçtı. Hemen yüzü kızarırda
yaptığı bir yanlış sonrası. Ama hatasını hemen düzeltirdi. Birisinin kalbini
istemeden kırsa, bir gün geçmeden bile gidip gönlünü alırdı.
Direnciyle, cesaretiyle düşmana karşı kiniyle başı
hep dikti. Hele 19 Aralık operasyonu sonrası sürgün edildiği Kandıra
hapishanesi girişinde örnektir. Ringte arkadaşlar
kimse adını söylemeyecek der. Ringten indirildikten sonra
onlarca asker saldırır. Adını sorarlar durmadan. Ağzı burnu kan dolmuştur ama
adını söylemez. Ardından diğer işlemler ve üst araması sonrasında da meydan dayağından,
işkenceden geçirirler ama adını söyletemezler. Yine hücreye böyle atarlar.
*
Televizyondaki görüntüler hala gözlerinin önündeydi.
dört şehit, onlarca yaralı, onlarca gözaltı. Yoksul
halkın mahallesi Armutlu yakılmış-yıkılmıştı...
Öfkesi yüreğine sığmıyor, voltada
attığı her adım öfkesini bileyliyor havalandırma
duvarları gittikçe sıkıştırıyordu. Yaşadığı her şey gözlerinin önünden geçiyordu.
Ama günler önce operasyon olursa kendimizi yakarız sözü biraz da olsa kendini
rahatlatıyordu. Alnındaki kızıl bandı 11 Mayıs 2001 günü 4. Ölüm Orucu Ekibi
savaşçısı olarak kuşanmıştı.
Ölüm Orucunun ilerleyen günlerinde Armutlu'ya saldırı olursa hapishanelerden feda eylemleriyle
cevap verilecek diye açıklanmıştı. Cevabı verecek olanlardan biri tabii ki
kendisiydi; Eyüp Samur'du. Gazi'nin, Armutlu'nun genç
devrimcisi Eyüp Samur... Şehitliğe varmadan önce son hazırlıklarını yaptı. "Ustam beni bekliyordur" diyerek
çakmağı çaktı... Sloganlarına yoldaşları da katıldı ve Kandıra hapishanesi
Gazi'li Eyüp'ün adıyla yankılanıyordu...
Artık Karanfil Halayına Katılmıştı.
Tarih 8 Kasım 2001 ve Eyüp Samur yoldaşımız şehit
düşmüştü.